Savaş Albayrak Yorgundum. Hem de çok. Ama bu yorgunluk alıştığımız türdendi; zihnin ağır ama bedenin savaş moduna kilitli hali… Uyumamıştım. Elif’in başında sabaha kadar beklemiş, gözlerimi kırpmadan onun nefesini dinlemiştim. En küçük kıpırtısında ayağa kalkmış, rüyalarında bile huzur bulsun istemiştim. Ama şimdi karargâhtaydım. Albay İlyas Yılmaz sessiz adımlarla odaya girdiğinde, anında toparlandım. O da yorgundu ama gözleri hâlâ savaşta bir liderin gözleriydi. “Hazır mısınız?” diye sordu bana, doğrudan ve net. “Hazırız komutanım,” dedim hiç tereddüt etmeden. O başını hafifçe salladı ve hemen harita masasının başına geçti. Arkamdan Turan ve diğer iki asker daha içeri girdi. Hepimiz otomatik refleksle hizalandık. İlyas Albay bir süre haritaya baktıktan sonra söze başladı: “Normald

