Savaş Albayrak Karargahta işlerimizi tamamlamak üzereydik. Sabahın erken saatlerinden beri her şey olağan akışında ilerliyordu. Günlük raporları gözden geçiriyor, yaklaşan görevimiz için hazırlık yapıyorduk. Ne ben, ne de Albay İlyas Yılmaz, birkaç dakika sonra alacağımız haberin bütün dengemizi bozacağını tahmin edebilirdik. Tam masadaki belgeleri toparlıyordum ki, bir asker hızla içeri girdi. Nefesi düzensizdi, yüzü solmuştu. Gözlerimi hemen ona diktim. “Ne oldu?” dedim, kaşlarımı çatarak. Asker kısa bir duraksamadan sonra ellerini sıkıca yumruk yaparak, “Komutanım… Albayın kızı rehin alındı,” dedi. O an, tüm vücudum dondu. Kelimenin tam anlamıyla kanım çekildi. Albayın kızı… Elif mi?! İçimde garip, tanımlayamadığım bir his oluştu. Mideme sert bir yumruk yemiş gibi oldum. Bu… şa

