Nefret ettiğim İstanbul'la yeni hikayem başlamıştı. Şehrin suçu yoktu aslında, ama suçu ona atmak insani rahatlatıyordu, ne ben masumdum ne de hayatımdaki insanlar. Amirim ve müdürüm bu kararım için beni tebrik ederken yandaki ekip şaşkındı. İçlerinde tek münasebetim olan Mahir komiserinse bu iş hiç hoşuna gitmemişti.
Müdürüm göreve haftaya başlamamı söylemişti. Tamer'in dosyası için uğraşacaktım ama bundan onlara şimdi bahsetmeme gerek yoktu, tamam deyip çıktım odadan.
Asaf amirin odasına geçip detayları konuştuk. Ardından beni yeni ekiple tanıştırmak için yanlarına götürdü. Kendimi okul değiştiren ve müdür tarafından ilk derste tanıtılan öğrenciler gibi hissediyordum.
Ekibin bulunduğu toplantı odasına girdiğimizde tüm gözler bize çevrilmişti. Hepsi ayaklanmış selam vermişlerdi.
Asaf amir elini omzuma koyup onlara döndü, ''Evet arkadaşlar, yeni ekip arkadaşınız Gece Soykan. Kendisi çok başarılı bir polistir iyi anlaşacağınıza şüphem yok.''
Amir kaynaşmamız için bizi odada yalnız bıraktığında ilk adım uzun boylu esmer bir adamdan gelmişti.
Elini uzattı, ''Başkomiser Emre Çetin.'' diyerek uzattığı elini, ''Gece.'' diyerek sıktım. Ekipteki herkesle tanışmıştım. Asaf amir odayı terk ettiğinde kalktığı sandalyesine umursamazca geri oturan Mahir hariç.
Eli yerine elindeki baharatlı çubuk paketini uzatan kişi o an tebessüm etmemi sağlamıştı. Çubuk paketinden birkaç tane aldım. Buğra, ''Çay mı kahve mi?'' diye sordu.
''Çay olsun.'' diyerek boş bir sandalyeye oturdum.
''Eee nereden geldin?'' diyen kişi Ecmel'di. Sanki içeride duymamış gibi sormasına şaşırmadım.
''Duyduğunuz gibi Erzurum.'' dedim önüme koyan çaya teşekkür ederken. Sıcak çaydan bir yudum alıp Buğra'nın tekrar uzattığı çubuğa uzandım.
''Dinlediğimiz çok mu belli oluyordu?'' diye sordu Asya
''Çok.''
Kendi aralarında bir espri vardı sanırım bu konuyla alakalı, gülüşmelerine çok şaşırmadım.
''Acılı baharatlı bu, bana ısmarlama yapmayı düşünürsen hep bundan al.''
Çubuk paketinin sahibi olan Buğra'ya döndüm. Garip bir enerjisi vardı, ''Düşünmem.''
Sırıtarak bir parça çubuk ağzına attı, ''Görürüz.''
Görürüz Buğra efendi, görürüz. Telefonum çaldığında cebimden çıkarıp açtım. Tamer'i bıraktığım polisti.
''Hangi emniyettesin Rıza?''
''Arkanızdayım komiserim.''
Arkamı döndüğümde gerçekten onunla karşılaştım. Ayağa kalkıp yanına gittim.
''Niye söylemiyorsun oğlum pembe dizi mi çekiyoruz?''
''Valla şimdi gördüm burada olduğunuzu.''
''Tamam tamam hazır mı dosya?''
''Hazır komiserim.''
Uzattığı mavi kapaklı dosyayı aldım.
''Ben gerekli ifadeleri alıp geliyorum, sana emanet, bir şey olursa senden sorarım hesabını.''
''Gözünüz arkada kalmasın komiserim.''
Dosyada şöyle bir göz gezdirirken ekibin üzerimdeki bakışlarını hissediyordum. Duruma dair soru soran ilk kişi başkomiser olmuştu.
''Hayırdır Gece?''
''Bir mesela var da başkomiserim, önemsiz. Onu halletmem lazım.''
Bizi dinlediğini yeni anladığım Mahir gözlerini alayla üzerimde gezdirip konuştu.
''Sabah ki sevgilin mi?''
Ha sevgilim, sen çok zekisin anasını satayım! Açıklama yapmak gibi bir zorundalığım olmadığı için gözlerine ters ters baktım, ''Mesele.''
Başını salladı, hala yüzünde o alay varken bu herifle çok işim olduğunu düşündüm.
''Sonra görüşürüz.'' diyerek emniyetten çıktım.
Ekip altı kişiden oluşuyordu. Emre başkomiser, Buğra, Ecmel, Mahir, Helin ve Asya.
Mahir diğerlerine göre daha soğuk ve ters duruyordu. İnsanları aklıma ilk izlenimle yazardım mesela Buğra çok neşeli ve uçarı birisi, Ecmel dakik ve yapıcı, Emre baş komiser babacan ama sert yapabilirdi her an, kızlar da samimi arkadaş gibiydi. Helin Asya'ya göre daha ciddi birine benziyordu Asya daha Buğra gibi biriydi. Mahir hakkında soğuk ve önyargılı oluşundan başka bir izlenime varamadım, demek ki Mahir'i zamanla çözeceğim.
Böyle dediğime bakma çok arkadaş canlısı biri değilimdir kendi çevrem hariç soğuk ve ciddi dururum arkamdan hep 'soğuk nevale' derlerdi. İlk anda insanlara karşı bu duvarım vardı. Bana çocukluğum bunu öğretmişti, iyi de yapmıştı.
Ekibi şöyle bir düşündüm Arka sokaklar Rıza baba ekibi etmesek de iyi sayılırdık.
Hastaneye geçtim hemen. Darp raporunu halletmiştim. Eda'nın yattığı odaya girdim. Kızlar karşıladı beni. Hepsi yorgun görünüyordu.
''Hadi siz eve gidiyorsunuz ben kalırım başında'' diyerek zar zor ikna edip gönderdim onları. Eda sabaha kadar sayıklamıştı.
''Yapma Tamer vurma Tamer!"
Bu cümlelere yüreğim acırken ardından söylediği şeyle kızıyordum Eda'ya
"Sana aşığım Tamer, seni çok seviyorum Tamer.''
Ahh Eda ahh güzel kardeşim benim düşünce yapını sikeyim ben senin.
Hala o adama aşık olduğunu söylemesi o kadar gurusuzcaydı ki annemi hatırlatıyordu bana. Babam ne yaparsa yapsın ''Hakkıdır ben onu seviyorum.'' diyen annemi görüyordum onda. Annemle aynı kaderi paylaşmasına izin vermeyecektim.
Mesleğim boyunca bir sürü kadın cesedi toplamıştım bir gün onu da toplamak istemiyordum. Tamer şerefsizine layığını verecektim. Kadın cinayetlerinin ilk seviyesi şiddettir kadına vuran adam bir sonraki kavgada onu öldürebilirdi. Türkiye'de serbest kalan her şerefsizin hesabını soramazdım belki ama, çevremdeki hiçbir erkek müsveddesinin bunu yapmasına izin vermeyecektim.
Gece boyu bekledim başında. En ufak feryadında ''Ben buradayım.'' desem de o 'Tamer' diyordu. Aşk bu değildi dimi? Aşk böyle bir şey olmamalıydı.
Sabah Melis ve Deniz teyze geldi. Deniz teyze büyüdüğümüz yetimhanenin sahibiydi.
Ben yetimhanede büyümüş binlerce çocuktan birisiyim.
Melis de onun kızı. Evde sıkılmasın arkadaş bulsun diye getirdiği yetimhanede tanışmıştık onunla. Yıllardır da ayrılmadık. Melis bu hastanede çalışan bir doktordu.
''Melis bilmem gereken başka bir şey yok dimi?'' diyerek defalarca sordum, bir şey gizleniyordu benden.
''Yok Gece hadi işe geç kalma'' diyerek sepet ettiler beni.
Erkenden geçtim merkeze, "Günün dosyaları." dedim memura. Önüme yığılan dosyaları incelemeye başladım
Kafamı gömdüm aklımı başka şeylere meşgul etmek iyi gelecekti belki de.
''Günaydın.'' diyen sesle başımı dosyadan kaldırdım. Gelen Buğra ve Ecmel'di.
''Günaydın.''
''Erkenci kuş?''
''Öyle gerekti.''
Onların ardından içeriye girip yüzüme bile bakmadan karşıma oturan Mahir'i umursamadım.
Helin uykulu bir sesle sordu, ''Sen haftaya başlamayacak mıydın?''
''Erken başlamak istedim.'' diyerek kestirip attım. Üzerimde dönen konulardan çok sıkılırdım ben.
"Bir çocuk kayıp Emir Aslan." diyerek açtım dosyayı. İçlerinde en acelesi olan buydu. Böylece çalışmaya başladık.
Saat öğlene gelirken mahkemeye sevki yapılacaktı Tamer'in, resmi memur dosyasını getirdi
''Komiserim sizinle konuşmak istiyor.''
''Konuşuruz parmaklıklar ardından.''
Bu ekipte haddi olmadan konulara atlamak huydu galiba. Mahir'den sonra Asya'da başlamıştı.
"Biraz mazoşist falansın galiba sevgili resmen hapse attıracaksın." ona cevap verecekken Mahir araya girdi.
"Mesleğini kızdığı sevgilisini hapse artırmak için kullanmak mazoşistlik değil şımarıklık ve ihanet!"
Mahir hangi hakla böyle konuşuyordu, bilmeden nasıl bu kadar rahat yorum yapıyordu.
Ben arkadaşımın özelini bir yabancıya elbette anlatmayacaktım ama bu herif hiç de hak etmediğim şeyleri söylüyordu bana.
Sertçe dosyayı kapatıp dikildim karşısına. Oturduğu sandalyeden kalkmadan başını kaldırıp gözlerime baktı.
"Bir derdin mi var senin benimle?"
"O armanın hakkını ver kendi çıkarların için kullanma tek derdim bu!"
''Bilip bilmeden beni asıp kesemezsin!''
''Her şey açık! Neyi bilmem lazım?''
Seslerimiz yükselmiş ikimizde nerede olduğumuzu unutmuştuk.
''Pişman olacaksın bu sözlerine.''
''Sanmıyorum. Hatta daha beter şeyler söylemem lazımdır.''
"Sen ne biliyorsun? Sen neyi ne kadar biliyo-''
''Gece!''
Cümlemi kesen şey Eda'nın acı barındıran haykırışıydı. İsmimi duymamla onlara döndüm. Eda, Melis'in koluna girmiş karşımda duruyordu, berbat bir halde.
Hemen yanlarına gittim. Eda'nın yüzü gözü yaralı ve bandajlıydı.
''Eda, bir şey mi oldu?''
"Tamer'i tutuklamışsın!''
Sertçe söylemişti sesinde kızgınlık vardı buna anlam veremedim.
"Ben şikayetçi değilim hadi bırak onu."
Sinirle baktım ona. "Ne diyorsun sen Eda?''
"Kim bilir ne halde ya bir gece kalmış orada, o alışık değildir böyle şeylere. Sen neden yaptın bunu ya neden? Hadi bırak onu!"
Hâlâ onun götünün keyfini düşünüyordu.
"Eda sen ne dediğini farkında mısın!" Sinirlenmeye başlıyordum bu kız ne ara böyle olmuştu.
Melis girdi araya "Gece bırak şunu hadi lütfen."
"Melis bakkaldan şeker çaldığı için tutuklamadım ben o şerefsizi!"
"Gece eğer serbest bırakmazsan avukatlığını Selin yapacak."
Bunlar topluca çıldırmış mıydı bugün? "Yaralarını da sen mi saracaksın?"
Eda girdi araya büyük bir serzenişle. ''Gece yeter! Bırak Tamer'i bıraaak!''
Hâlâ aynı şekilde karşı geliyordu bana hem de o şerefsiz için!
''O sesini alçalt önce!''
''Ben Tamer'den şikayetçi değilim, bırak hadi!''
Kulağına yaklaşıp fısıldadım. ''Eda, ben senin cesedini toplamak istemiyorum.''
Arkamı dönüp gidecekken Eda bağırdı tekrar.
" Olmayacak öyle bir şey! Ya bırak hadi Bıraaaak!"
Yüzümü onda döndüm, tüm ekibin ve emniyetteki insanların gözlerini üzerimde hissetmek zaten yeterince rahatsız etmişti beni.
Sessiz kaldığımda Eda üzerime yürümüştü. Melis hızla koluna girdiğinde Eda hala aptallık ediyordu. Daha fazla kendime hakim olamadan açtım ağzımı.
"Ulan sana neler yap-" Yarıda kestim cümlemi.
"Evet beni dövdü evet ağzımı yüzümü kırdı evet aldattı sana neeeee!!!!!"
Öyle bir hayal kırıklığı ile bakıyordum ki ona. Benim beraber büyüdüğüm arkadaşım bu aciz kız olmazdı dimi. Keşke olmasaydı.
Resmi memura dönüp elimdeki dosyayı sertçe masaya bıraktım.
''Hanımefendi şerefsiz sevgilisi celladı olsun istiyormuş, gerekeni yapın!''