"Gökçe hadi al eşyalarını gidelim hemen."
Kafa salladım odadan eşyaları aldım. Yaptığım çizimleri, kıyafetler, birkaç gerekli eşya daha. Hepsi küçük bir el çantasına sığdı zaten. Benim hayatım hep bir çantaya sığacak kadar küçüktü. Bir çantalık kadardı işte. Türkiye’den gelirken de bir küçük bavul ile gelmiştim…
"Gidelim."
"Bu kadar mı?"
"Eh o kadar aman aman bir eşyaya sahip değilim açıkçası."
Güldü. Acınacak bir halim vardı şuan da hayatım tepetaklak olmuş patronumun evine yerleşmek durumunda kalmıştım hayatıma girişi sahiden bir mucizeydi.
"Hadi gel gidelim."
Birlikte evden çıkıp yeniden onun evine gittiğimizde beni sandalyeye oturtup tabaklara yaptığım yemeklerden koydu.
"Güzel olmuş ellerine sağlık."
"Afiyet olsun."
"Yarın ifadeye gitmek ister misin?"
"Olur."
Önümdeki pilavı öylesine karıştırırken biranda.
"Sana kim tecavüz etti Gökçe."
Elimdeki çatal düştü kafamı kaldıramadım. Vücudum titredi, kusmak istedim, ağlamak…
"Susacak mısın? O adam elini kolunu sallayarak gezsin mi?"
Sustum tek kelime etmedim. Gözlerim doldu. Geziyordu. Kimse bir şey yapmadı susmamı istemekten başka hiçbir şey yapmadılar.
"Bak evet çok zor bir durum ama."
Kafamı kaldırdım gözümden o akmaması için çaba sarf ettiğim yaş aktı.
"Aması ne? Söylemem bir şeyi değiştirmez ki çok zaman geçti. Konuşmam gereken zamanda konuşamadım ve bitti."
"Gökçe."
"Alparslan bu konuyu kapat sanada söylememem gerekti yaşananların şoku ile çıktı ağzımdan İpek ya da bir başkası bilirse çok kötü olur. Kimse bilmiyor, hiçkimse…"
"Anlatmam Gökçe neden güvenmiyorsun bana? Hayatın kendi aldığın kararlar ile devam eder buna ben müdahale etmem. Güven veremedim mi sana hala?"
"Kusura bakma ama ben kimseye güvenmem. İpek, sen ya da bir başkası herkes gerekli şartlar olgunlaştığında karşındakini hiç tereddüt etmeden harcar. Doğanın, yaşamın değişmez kanunudur bu kendi çıkarı ile karşısındaki insanın çıkarı uyuşmazsa sevgi, önem vermez değerini yitiriyor anladın mı? Ben kimseye güvenmiyorum kimse de bana güvenmesin. Birine güvenmek yalnızca aptalların yapacağı şeydir."
"Ben sana güveniyorum ama."
"Güvenme bana neyime güveniyorsun sen benim. Babanın kızı mıyım? Hırsızım belki ben be, delinin tekiyim belki çıkarlarım var bilemezsin."
"Bilirim. Sen kendi dışında başkalarını da korumayı bilen, cebinde kalan son para ile kendince hata olduğunu zannettiğin şeyi düzeltmek adına harcayan, arkadaşına önem veren merhametli ve iyi bir kızsın. Geçmişte yaşadığın şey..."
"Tamam tamam sus geçmişi duymak istemiyorum anladın mı? Unutmak istiyorum beynimden silinsin. Silinmiyor Alparslan yoruldum ben insanlara anlatamam ne olur zorlama beni. Yeniden o güne gidemem. Yeterince zordu."
Yanıma geldi. Kolumu tuttu.
"Tamam sakin ol. Sakin."
Koltuğa geçtim sakindim neden ona bağırıp duruyorum ki. Suçu yoktu aksine yardım etmek istiyordu beni kurtarmıştı o manyaktan. Gülümsedim ona.
"Sen kötü biri değilsin ne olur yanlış anlama. Sana minnettarım Alparslan. İnsanlara güvenememem benimle alakalı yoksa tanıdığım günden beri sen bana bu hayatta en iyi davranan adam oldun."
"Olurum da. Ben bilmiyorum işte seni gördüğümden beri içgüdüsel olarak yanında olmam gerektiğini düşünüyorum. Herkes yaralarını sarar ben sana yardım ederim bir dostun daha olsun istemez misin?"
"Çok iyi bir dost ve patronsun."
Ayağa kalkıp sarıldım ona oda bana sardı kollarını.
"Yemek yemeyecek misin?"
"Doydum aslında."
"Tamam istediğin bir şey var mı?"
"Sağol bir şey istemiyorum. Ben sofrayı toplayım sonra istersen kahve yaparım sana. Nicole'yi de çağır istersen ona da kahve yaparım."
"Gökçe bak kızıyorsun bunu söylediğimde fakat Nicole sevgilim değil yani onu öyle eve kahve içmek için çağırmam."
Ooo tamam yani çağırırsam sevişmek için çağırırım diyor anlaşıldı.
"Ben gidebilirim yani özel hayatınıza mani oluyorum kusura bakmayın zaten dışarıda işlerim vardı."
"İşlerin varsa tabiki çıkabilirsin ama Nicole ile görüşmeyeceğim. Kahve konusuna gelince kendine de yaparsan neden içmeyeyim."
Mutfağa geçip ikimiz için kahve yapmaya başladım. Kendime Latte ona americano.
"Badem sütünü sen mi içiyorsun normali bende sevmem?"
"Nicole'nin o. Şekersiz falan beslenme şeysi varmış onlardan yapıyorda."
Kafa salladım. Kahve içmeye çağırmıyor ama sevişme sonrası içiyor yani. Bu adam kendisi ile çelişiyordu. Fit ve güzel bir kadındı fiziği düzgün göz alıcı. Kahverengi gözleri vardı koyu kahve saçları. Beyaz tenliydi şu süt gibi dediklerinden. Güldüm kendimce. Elimdeki kahve fincanını uzattım Alparslan'a bir yudum aldı sonra.
"Nerede öğrendin?"
"Neyi?"
"Böyle güzel kahve yapmayı?"
Aslında çokta iyi sayılmazdım iki yıldır bu işin içindeydim buraya geldiğimden beri.
"Buraya geldikten sonra ne yapacağımı bilemedim çok zordu hiç kimseyi anlamıyordum. Bir dil bilmiyordum, insan tanımıyorum. Kurslar vardı yemek, baristalık gibi çeşitli kurslar nasıl yaptım bilmiyorum ama cebimdeki son kuruşu o kursa verdim. 1 ay eğitim sonunda Tony'nin yerini buldum. Çok zorlandım başta insanlarla anlaşmaya çalışmak imkansız ötesiydi."
Gülümsedi bana bende gülümsedim. Kahvemden bir yudum alırken
“Sigara içebilir miyim?”
“Balkona çıkalım mı?”
Kafa salldım. Bir dal yaktım ona da uzattım ama içmiyordu. İçmediği için evinde de içilsin istememesi normaldi. Devam ettim.
"Konuşan insanların suratına garip garip bakıyorum ne diyor diye. İpek vardı işte cafede tanıştık bana çok yardımcı oldu onun sayesinde İtalyanca öğrendim aslında. Sonra işte ilerlettim biraz daha çok iyi olduğum söylenemez ama Tony memnun."
"Türkiye'de ne yapıyordun?"
"Yetimhanedeydim orada kaldım bir süre 18 yaşımdan sonra yani bir okulum, işim olmadığı için 1 yıldan fazla kaldım orada sonra buraya geldim."
"Dayın mı getirdi?"
Kafamı kaldırıp baktım dayımı nereden tanıyordu ki? Yoksa yoksa tüm bular dayımın bok yemesi miydi Alparslan'ı o mu bulmuştu? İçimi korku kapladı.
"Sen ne biliyorsun dayımı?"
"İpek bahsetti bir dayın olduğundan. Nerede şimdi?"
"Bilmem onun nerede olduğunu kimse bilmez canı isteyince çıkar gelir."
"Seni neden getirdi buraya yani yanlış anlama madem hayatında değil ha burada ha Türkiye'de olsan ne fark edecekti."
Hüzünlendim gözlerim doldu acı bir gülümseme ile baktım ona sigaranın dumanını çektim içime tekrar ve tekrar.
"Orospu olmamam için."
"Ne?"
"Türkiye'de kalsaydım orospu olacaktım ona göre. Dayım olarak gönlü el vermedi buraya getirdi beni. Ne düşünceli değil mi?"
"Neden kendi kararlarını vermiyorsun Gökçe."
"Sence kendi kararlarını verebilen birisi gibi miyim? Alparslan hayatımı çok zorlu şartlar altında devam ettirdim ben yani şu hayatta en çok korktuğum şey orospu olmak anlıyor musun? Birinin bana dokunduğunu, bir erkeğin beni öptüğünü düşünmek bu düşünce bile beni delirtiyor. Tahammül edemiyorum."
"Şey yani yanlış anlama bir şey soracağım."
"Sor."
"Başından geçen olay yani o tecavüz olayından sonra sen kimseyle..."
"Deli misin sen nasıl olabilirdim ki. 13 yaşında tecavüze uğramış bir çocuk ömrü hayatında bir daha kimseyle bir şey yaşamak istemez."
Kahve fincanı düştü elinden. Ağzımı kapadım hemen ne dedim ben sen ne diyorsun Gökçe bunlar sana ait sırlardı neden fütursuzca bu adama anlatıyorsun kendine gel. Çenen düştü sen bu kadar rahat anlatan birisi değildin.
"Ne dedin sen?"
"Hiç."
Ayağa kalktı kafasını ellerinin arasına alıp öfkeli bir homurtu çıkardı.
"13 yaşımda mı dedin? Sen 13 yaşında tecavüze mi uğradın?"
Öfkeyle balkon demirine bir tekme geçirdi.
"Hangi orospu çocuğu 13 yaşında bir çocuğa tecavüz eder. Gökçe söyle bana hemen söyle o şerefsizi bulup itin götüne sokmazsam adam değilim bende."
"Hayır."
"Ne hayır ne! Aptal mısın sen çocukluğunu elinden almış o orospu çocuğu. Çıldıracağım ya nasıl yapar hangi insan evladı yapar bunu bir çocuğa."
Akan yaşlar çoğalmıştı.
"Bu dünyada neler oluyor Alparslan. Bebekler daha konuşup yardım çığlığında bulunamayan bebekler bile yaşıyor bunu, hayvanlar belki dilsiz savunmasız o hayvanlar bile yaşıyor bunu anlıyor musun? 13 yaşımda yardım çığlıkları atmama rağmen kimse duymadı beni, duymak istemeyip kulaklarını kapadı hepsi. Çok üzüldüm ben canım çok yandı ölmek istedim be yemin ederim çok istedim ölmeyi."
Dizlerimin önüne çöktü onun da gözleri dolmuş ellerimi avuçlarının içine aldı.
"Kim susturdu seni?"
"Herkes."
"Kim yaptı söyle?"
"Önemi var mı?"
"Var Gökçe o adam hala dışarıda belki de başkalarına aynılarını yapıyordur senin bu yaşadığını başka çocuklar."
Yüzümü kapadım ağlamam çoğaldı. Başkalarının yaşaması bunu asla istemezdim.
"Hayır hayıııır yaşamasın Alparslan başka çocuklar yaşamasın. Çok acıydı anlıyor musun çok. Yalvardım ona Ali Abi yapma dedim ama olmadı dinlemedi beni. Dudakları tenimde dolaşırken öksürdüm, öğürdüm, çığlık attım. O iğrenç kokusu gitmedi yıllarca burnumdan.”
Titremeye başladım.
"Parmaklarını içime sokmaya çalıştı çok canım yandı sonra kendi kendi soyundu çıplak o kıllı bedeni."
Ağlamam çoğalınca sarıldı bana.
"Tamam tamam yeter sus Allah aşkına."
"Bak duymaya dayanamadığın şeyi yaşadım ben."
Akan yaşları sildi.
"O adama cezasını verelim tamam mı?"
"Lütfen yapma geçti işte 9 sene olmuş kim inanır?"
"Ben inanıyorum elimden geleni de yapacağım."
Gülümsedim gözümden akan yaşlara zıt şekilde kocaman gülümsedim hem de ne güzel bir adamdı annesi, babası nasıl güzel yetiştirmiş onu. Merhametli. İlk kez böyle birini tanıyordum. Garip çıkarsız iyilik yapanlarda varmış demek ki...
O gün daha fazla konuşmadık benim de konuşacak dermanım yoktu açıkçası. Stres ve üzüntüden üç beş sigara daha içtim sonrasında bana verdiği küçük odada tüm gün uyumaya çalışıp sadece 2-3 saat uyuyabilmiştim. Alarm çalarken zaten açık olan gözlerimi zıt şekilde kapadım. Evet işimin başına geçip rutin hayatıma devam edecektim. Dün eşyalarımı koyduğum bavuldan tişört ve kot çıkarttım ve üzerime hızlıca geçirdim. Saçlarımı düzeltip odadan çıktım kimseler görünmüyordu çıktığımı haber vermem gerekir miydi? Alparslan'ın odasını tıklattım ses gelmedi kapıyı açıp içeri girince uyuyan bir Alparslan ile karşılaştım. Gözleri kapalı uyurken biçimli suratını inceledim istemsizce. Burnuna baktım, dudaklarına gülümsedim. Neyse ne oluyor bana bu limon suratlının nesine bakıyorum. Sessizce eğildim Alparslan dedim ama duymadı başına çöktüm.
"Şişt Alparslaan huhuuu."
Gözlerini açtı aniden açınca sıçradım ve o telaşla çat düştüm yanına.
"Ay özür dilerim ben korktum biran çıkıyordum ben işe gideceğim haber vereyim istedim."
"Sanada Günaydın."
Tek gözü açık hala uyanamamış bir halde adamın yatağındaydım kalkmak için toparlanırken odanın kapısının önünde Nicole ile göz göze geldik Alparslan'a baktım hemen sonra Nicole'ye. Bize bakıyordu sadece. Çok korktum yanlış anlaşılmaktan. Bakışlarını sabitlemiş sadece bana bakıyordu. Kesin benden nefret ediyordu.
"Ben ben çıkıyorum işe gidecektim söylemek için girdim odaya yan odada kalıyorum ben yoksa. Buraya şimdi geldim bir dakika oldu. Ayağım takıldı benim gerçekten düştüm yanlış anlamanızı istemem. Ben özür dilerim."
Nicole Alparslan'a baktı.
"Ne diyor anlamadı bir şey?"
"Boşver saçmalıyor şuan da kendisi. Kime neyin açıklaması bu Gökçe sabah sabah çenen düştü."
Ben hemen kalktım. Alparslan gülümseyerek Nicole'ye baktı tek kolunu açınca Nicole yanına geldi dudağına minik bir öpücük kondurunca hemen kapının dışına geçtim.
"İyi günler ben işe gidiyorum."
"Gökçe."
"Buyurun."
"Buyurmuyorum Gökçe! İş çıkışı seni almaya geleceğim ifadeye gidilecek."
Kafa salladım. Evden çıkıp hızlı adımlarla cafeye gittim. Aylardır gelmiyordum sanki. Kapıdan içeri adım attığım anda ayaklarım titredi korku girdi içime derin nefes almaya başladım o sıra koluma bir el hissettiğim an sıçradım. Kafamı çevirdim.
"Tony."
"Come stai?" (Nasılsın?)
"Sto bene." (İyiyim)
"Hai bisogno di qualcosa?" (Bir şeye ihtiyacın var mı?)
Gülümsedim. Eline dokundum iyi adamdı Tony yer yer biraz kuralcı ve despot olabilirdi ama bize karşı genellikle hep nazikti, yardım etmeye çalışırdı.
"Graize." (Teşekkür ederim)
Gülümsedi beni. Hemen önlüğümü üzerime geçirip işimin başına geçtim. İpek geldi yanıma.
"Günaydın nasılsın? Kahvaltı yaptın mı?"
Kafa salladım.
"Günaydın yok hemen çıktım geç kalmamak için. Bir kahve yapayım kendime ayak üstü atıştırırım."
"Arkaya geç sen yeni kahve yapmıştım tostta var onları ye hemen ben ilgilenirim müşterilerle."
"Ama."
"Robert'da var zaten hallederiz hadi Gökçe."
Arka tarafa mutfağa geçtim İpek'in yaptığı kahveden birkaç yudum alım tostumu yedim. İfadeye gidecektim bugün oda gelmeli miydi acaba? Söylerdim gelmek isterse gelirdi her şeyi biliyordu nasılsa. Kahvaltımı bitirip yeniden iş başına geçtiğimde gelen müşterinin cappucinosunu hazırlarken bir yandan İpek'e
"Akşam çıkışta ifadeye gideceğim."
"Aa gelmemi ister misin? Bende bugün konuştum sabah mahkemeye çıkacak bir hafta sonra şahitlik yapmamı istediler. Ben yani yanlış anlama hiçbir zaman benim yanımsa sana öyle bir şeyini görmedim ama istersen görmüş gibi şahitlik yaparım senin için zaten yalan değil benim görememem."
"Hayır olmaz yalan söylemeni istemiyorum. Alparslan en büyük şahit zaten."
Müşterinin kahvesini verip ödemeyi alıp İpek'e döndüm.
"Gelmek istersen de akşam gelebilirsin."
Gülümsedi bende ona gülümsedim. Şu koskaca ülkede iki kişiye sahip İpek ve Alparslan. Umarım hep onlarda olur bir şeyler dilemem ben, istemem aslında uzun zamandır dilek dilemeyi bıraktım hatta ama o ikisinin hayatımda kalmasını istiyordum.
Akşama kadar deli gibi çalıştık aşırı yoğundu nefes almaya vakit yoktu çıkmama yarım saat kala Alparslan geldi kendimi kötü hissettim sabah ki durumdan dolayı Nicole bir şey demiş midir acaba?
"Naber yoğun muydu?"
"İyi evet yoğundu biraz. Kahve?"
"Her zamankinden."
Kıkırdadım oda bana gülümsedi. Her zamankinden yaptım verdim kahvesini. Biraz İpek ile biraz benimle lafladı hatta bir ara Tony ile muhabbet etti. İşim bitince önlüğü çıkardığım gibi çıktım cafeden İpek mahkeme günü gelmesinin daha doğru olduğunu söyleyerek gelmedi. İfadeye gittik Alparslan ile sözlü ve yazılı ifade verdim. Vücudumda o esnada oluşan darbelerin raporu alındı. Alparslan'da ifade verdi onun ifadesinin önemi büyüktü o gün orada olması. Sahi o gün neden oradaydı bu adam? Evime neden gelmişti ki? İfadeyi verip çıktıktan sonra aklıma takılan soruyu direkt yönelttim.
"Alparslan o gün ne işin vardı orada?"
"Nerede?"
"Evimde neden gelmiştin?"
Güldü.
"Ne o gelmese miydim?"
"Yoo asla iyi ki geldin minnettarım sadece neden geldiğini merak ettim yani zaten akşam için sana gelecektim normal şartlarda öncesinde bir sorun mu olmuştu."
Bir şeyler eveledi geveledi sonra cümleyi toparladı.
"Yok ne olacak ben aradım seni açmadın cafeyede uğramıştım öyle geçerken kahve içmek için İpek erken çıktı deyince bir problem oldu sandım."
Alla alla bir patrona göre fazla meraklı gerçi korumak istiyormuş ya beni. İyi de neden beni neden korumak istiyor ki benden bir çıkarı yok benim ona verebilecek hiçbir şeyim yok üstelik veren de o. İş veriyor, para veriyor, şefkat veriyor... Sinir oldum içten içe karşılıksız kimse kimseye iyilik yapmaz. Günün birinde elbet bir çıkarı olacaktı.
"Yani öyle evin bana yakındı bende uğrayıp bakmak istedim iyi ki uğradım."
"Teşekkür ederim."
İyi biriydi işte iyi ki merak etmiş ve bakmaya gelmişti. Arabada eve giderken.
"Bugünü kutlayalım mı?"
"Önemli bir şey mi var? Neyi kutluyoruz?"
"O adamdan şikayetçi oldun yaşadıklarını bu kez korkmadan anlattım bu senin yeni hayatının ilk günü olsun. Hep böyle cesur biri olmanı diliyorum."
"Cesur değilim ki."
"Öylesin."
Öyle miydim? Ali'nin bana yaptıklarından hala korkuyla bahseden bir çocuktum ben be. Karşı cinsten gelen her şeyde kötü niyet arar olan kendini koruyamamaktan korkan bir korkaktım ben. Ses etmedim ama eve gidince doldurduğu şarap kadehini uzattı bana. Şarap en son ne zaman içmiştim acaba genellikle bira içerdim oda iki taneyi geçmezdi öle içecek kadar paramız olmadı bizim. Kadehini uzattı.
"Cesur Gökçe'ye içiyoruz."
"Kahraman Alparslan'a içiyoruz."
İkimizde gülümseyerek kadehlerimizi kaldırdık. Birinci ikinci derken üçüncü kadehteydik.
"Biliyor musun şuan sanki biraz sarhoş gibiyim ama değil gibiyim de."
"Üç kadehle mi? Olmamışsındır canım."
Güldüm.
"Daha önce şarap bir kez içtim sanırım oda bir belki iki kadeh ben öyle sarhoş olacak kadar içmedim bu bir ilk. Alkol bütün kötülüklerin anası derler abartmamak en iyisi."
Gülümsedi bana biten kadehe yenisini doldurdu. Onu içmeye başlarken artık yeterince kendimde olmadığımı ve konuştuklarımı kendim yönetemediğimi fark ettim. Dilim düşmüştü.
"Biliyor musun kışın her kar yağdığında camdan yağan karı izlediğimde kafamda kocaman bir kardan adam yapardım. Burnuna havucunu takardım. İzlerdim kafamdaki kardan adamı. Güzel bir şapkası olurdu, renkli bir atkısı..."
"Yapmadın mı?"
Gözümden bir damla yaş aktı. Keşke çok isterdim o parmak uçlarımın kardan üşümesini, vücuduma yayılan soğuğu ama o kardan adamı yaparken yayılan neşemin beni ısıtmasını isterdim.
"Kar yağdığında dışarı çıkamazdık ki biz. Hasta olup başlarına iş çıkarmaya, karda ıslanıp onları yormaya hakkımız yoktu."
"Kardan adam mı yapmak istiyordun?"
Gülümsedim.
"Çok şey istiyordum Alparslan. Mutlu bir Pazar pikniği mesela, sahilde yalın ayak koşmayı, yüzebilmeyi çok isterdim mesela, şarkı söylemeyi, çizmeyi ne bileyim bisiklet sürmeyi… Annemin yüzünü çizebilseydim mesela sadece bir kez olsun onu koklasaydım olmadı hiçbiri olmadı. Bazı hayallerim de çocukluğum gibi yarım kaldı."
Elimdeki kadehi bitirip doldurması için uzatınca doldurdu tekrardan.
"İnsanlardan hep kötülük gördüm kimseye zarar verecek bir şey yapmadığım halde zarar gördüm devamlı."
Yanıma yanaştı kollarını sardı bana.
"Ölmek istediğimde..."
"İsteme sakın ölmek isteme."
Kollarıma baktı.
"Nasıl yaptın bunları?"
"Unutamıyordum Alparslan kafamda kendi çığlıklarımın sesi yankılanıyordu. Her gece gözümü kapattığımda o geliyordu gözümün önüne. Nefesim kesiliyordu. Bedenin altında ezildiğimi, nefessiz kaldığımı görüyordum. Ağlayarak uyanıyordum ama geçmiyordu ne uyku uyuyordum ne yemek yiyordum ne de başka bir şey. Kurtulmam gerekti sonra karar verdim o banyoda onları yaşadığım yerde buna son verecektim."
Ağlamam çoğaldı ben çok ağlayınca o daha çok sarıldı. Şuan dertlerimi döküyordum eteklerimden.
"Cam parçasını aldım ve gittim oraya hiç düşünmedim biliyor musun ellerim bir saniye bile titremeden direkt attım o çizikleri çünkü zaten öylesine çok acı çekiyordum ki, öylesine berbattım ki ruhum sancıyordu ve fiziken çektiğim acı umurumda değildi. Korkmadım ölmekten, canımın yanmasından."
Derin bir nefes aldım.
"Acıdı canım ama yalan değil vücudumda hiç hissetmediğim bir acı geziyordu ve ben ağlıyordum biran önce ölmek için dua ettim. Midem bulanmaya başladı, etraf bulanıklaşmaya, uykum gelmeye. Anne dedim o an bekle beni anne geliyorum bende yanına. Seneler sonra kavuşacaktık annemle, belki ona sarılacaktım. Acılarım son bulacaktı."
Elimi tuttu.
"Kim buldu seni?"
"Bilmiyorum 14 yaşındaydım ve soruşturma açıldı yurda beni özel gözetime aldılar terapiler birçok şey ama işe yaramadı. Hap içerek intihar etmek istedim en acısızı sanardım ama inan öylesine berbattı ki bazen ağzıma hala o kömürümsü tat gelir. Burnumdan sokulan o hortumun boğazımda bıraktığı acı…"
Bana baktı Alparslan gözünden birkaç damla yaş aktı.
"Öğretmenlerinden biri mi tecavüz etti sana?"
"Hayır bana orada çalışan Allah'ın belası hizmetli tecavüz etti bu benim kaderimdi ama yıllar önce annem gibi bende tecavüze uğradım. Annemin ölümüne sebep olan tecavüz beni hala neden yaşatıyor Alparslan dayanamıyorum artık."
Sıkıca sarıldı bana.
"Hepsi geçecek bak yeni hayatının ilk günüde sana söz veriyorum hepsini düzelteceğiz."