6.Bölüm

3135 Words
ALPARSLAN Duyduğum çığlıklar Gökçe'ye aitti koştum evinin önüne kapısı açıktı koltuktaydı ve üzerinde bir adam. Şok oldum. Arkadan yakalayıp kaldırdım onu Gökçe’nin üzerinden. Kavga etmeye başladık o bana ben ona vururken öfkeme yenik düşerek ardı ardına yumruklar attım. Tecavüz ediyordu ona…Bu sapık kıza dokunmuştu. İpek'in sevgilisiydi bu cafede görmüştüm bir keresinde şerefsiz. O kadar çok yumruk attım ki karşılık veremeyecek hale geldi. Yerde yarı baygındı polisi aradım, İpek'i çağırdım. Gökçe dizlerini karnına kadar çekmiş kollarını kendi bedenine sarmış ağlıyordu. Transa geçmiş gibiydi dokunduğumda ona bir şey yapmamdan korktuğu için "Yapmaaaaaa." Diyerek ağladı yüzüne dokundum, narin ve yavaş hareketlerle dokundum korkmaması için gözlerini açıp baktığında ben olduğumu gördüğünde sarıldı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Titriyordu çok korkmuştu ve ona bunu yapan şerefsiz bir daha gün yüzü görmeyecekti. Gireceği delikten çıkarmayacaktım onu. Onu evime getirdim. Koltuktayız dizlerimde uyuyor şuan aklımda olan tek şey ise zamanında hangi orospu çocuğunun ona tecavüz ettiğiydi. Öfkeden deliriyordum. Nasıl bir insan yapardı bunu. bir kadına nasıl bunu yapardı aklım almıyor. Güvensizliği bu yüzdendi demek ki. Kimseye güvenmiyordu ki onu ilk gördüğüm andan beri herkesi böyle yargılamasının nedeni buymuş. Ön yargılı yaklaştım bende, içten içe deli herhalde dedim. Saçlarını okşarken çoktan dalmıştı uykuya. O uyurken Nicole'ye bir süre gelmemesi gerektiğini mesaj attım. Korkuyordu uyurken ara ara iç çekiyordu neydi ona böylesine acı yaşatan sadece tecavüze uğraması mı yoksa daha fazlası mı? Dizlerimde belki yarım saatten fazla uyudu sonra büyük bir inilti ve çığlıkla açtı gözlerini. Nefes nefese kalmış terlemiş ve ağlıyordu. "Gökçe tamam sakin ol buradayım. Gökçe." Kafasını kaldırdı yaş akan gözlerle bana bakarken sarıldı. "Çok korkuyorum çok korkuyorum." Saçlarını okşadım. "Korkma ben varım." Kalkıp su getirdim ona. Titreyen elleri ile su içmeye çalışırken gözünden akan yaşları sildim. Bu hali öylesine üzücüydü ki. "Ne oldu? Kabus mu gördün?" Eliyle yüzünü kapattı. "Oradaydım orada yıllar önce olduğu gibiydim ama görünümüm şimdiki bendi Ali geldi yine sonra Ian ben kaçamadım ikisinden de çok kötüydü." Sarıldım. Ian'ı tanıyorduk peki ya Ali kimdi? Bu kızın kabusu olan Ali kimdi ve hangi halttaydı şuan? Cezasını çekmiş miydi? "Tamam bak ben varım korkmana gerek yok." "Alparslan ben sadece ölmek istiyorum. Çok mu zor? Ölsem ve sonsuza tek kurtulsam tüm bu eziyetten." Kahroldum o anda daha kaç yaşındaydı ki küçüktü yaşayacak çok şeyi vardı ölmek için bu kadar istekli olması. Yüzünü ellerimin arasına aldım. "Bak sanıyorum ki kolay şeyler yaşamadın. Anlatılması zor, dayanılması güç şeyler ama hiçbiri ölmeni gerektirmez. Hayat üst üste yığın olaylarla üstüne geldiğinde siktiri çekmesini bil Gökçe. Sen ölüp gittiğinde burası daha iyi bir dünya olmayacak ki. Ölmek bir çözüm mü sanıyorsun? Kendi dünyanı mümkün olduğunca güzelleştirmek senin elinde ama inan ölmek hiçbir zaman çözüm olmaz." "Güzelleşmiyor neresinden tutarsam elimde kalıyor işte. Bak seneler sonra ben yine aynı acıyla burun buruna geldim." "Kalmaz kalmayacak söz veriyorum. Aynısı olmayacak o Ian yargılanacak." Kafa salladım kafasını omzuma koydu gözyaşlarıyla ıslanan omzum ve o gözyaşlarını dindirecek bir şey yapamayan ben... ne desem boş ve çaresiz kalırdı. Ertesi sabah erkenden güzel bir kahvaltı hazırladım ona gözlerini açtığında tekrardan bir irkildi yanına gittim. "Günaydın fena acıktım Allahtan geç uyanan tiplerden değilsin. Tost yaptım." Şaşırmış surat ifadesi ile bana bakıyordu. Şok etkisinde miydi hala? "Ben ben evime gitsem iyi olur. Saat kaç? İşe geç kaldım." "İş yerinden bugün izin aldım Tony ile konuştum." "Ne yaptın? Ne demek konuştun o bir gün bile gitmesem paramı keser sen biliyor musun?" "Hallettim ben ücretsiz izin korkma. Üstelik anlayış gösterdi. Şimdi kahvaltı?" "Alparslan teşekkür ederim dün için minnettarım sen gelmesen." "Dün ile alakalı konuşmasak." "Eve gitmem gerek." Kafa salladım inatçı. Keçi kılıklı. Cadı, huysuz, asi şeytan... İki dakika yerinde duramaz mısın sen? Kahvaltı diyorum iş diyor kahvaltı diyorum bu kez ev diyor hay ben senin evine! O sıra çalan telefonu açtı bir şeyler konuştu ama öfkelenmiş gibiydi en son adama küfredip kapattı telefonu. "Sakin ol." Yeniden ağlamaya başladığında yanına gidip kolunu tuttum. "Anlatacak mısın?" Öfkeyle dişlerini sıktı. "O piç kurusu ev sahibi evden atmış beni sözleşmen zaten bitti kendine başka yer bul diyor. Kolay mı ya başka yer bulmak orayı zar zor buldum ben Allah'ın belası şerefsiz. Evini gidip başına yıkayım da görsün." Birde manyak çıktı ben nasıl bir deliyi aldım yanıma çalışması için. Bana neler yapar kim bilir? Serseri gibi bu sürekli bağırıp, çağırıp, küfür ediyor. "Sakin ol vazgeçer belki." "Geçmez evinde ahlaksız birinin oturmasını istemiyormuş. Ya ben neredeyse tecavüze uğrayacaktım ahlaksız olan ben miyim?" "Asla sen değilsin. Bahanesi olmuş. Kal burada sorun yok." "Sen iyice çıldırdın herhalde. Sen benim arkadaşım değilsin." "İyi ya olalım işte. Alparslan ben 24 yaşındayım kimyagerim. Master yapıyorum burada. Aynı zamanda akademisyen olarak okuldayım. Çok güzel parfümler, kokular yaratırım bir gün istersen birini gösteririm sana. İmza parfümlerim vardır. Her parfüm özel bir isimle piyasaya sürülür. Ailem Türkiye'de daha doğrusu halam ve babam, annem ben küçükken öldü. Öldüğünde ben 8 yaşındaydım. Aslında küçükken kaptan olmak isterdim gemiyle açılıp sonsuz uzaklıktaki denizlere gitmeyi. Gemi yolculukları bana hep çok cazip gelmiştir de." "Çok ironik, iyi seçim kaptanlık ve kimyagerlik amma benziyor." Güldüm. Haklı alakası yoktu ama oldum işte. Annem öldü ve sonrasında ben babam istedi diye onun peşinden sürüklendim. "Bir parfümüm var kokusu her şeyi tamamen bana ait olan adı Yıldız annemin adı onun adını verdim parfüme onun gibi kokuyor. Gül ve vanilya kokusunun baskın olduğu. Alt notaları faha fresh kokular içeren bir kokuydu. Zıt kokuları bir araya getirerek kombinasyon oluşturmaya bayılırım." "Annen vanilya mı kokuyordu?" Gözlerimi devirdim. Gülerek sordu bunu komiğine migitti? "Bu iki koku bana onu hatırlatıyor diyelim." "Pardon vanilya kokusu bana hep keki hatırlatır da." Güldüm kek mi ben annem diyorum o kek mi diyor. Koku hafızıları farklıdır. Her koku insanda başka bir anı canlandırır ama bu kızın deli olduğuna artık kesin bir şekilde eminim. "Buradan aynı zamanda Türkiye'de ki işleri halletmeye çalışıyorum. Türkiye'yi sevmiyorum orada yaşamak için bir amacım yok üniversite biter bitmez geldim buraya. Yüksek lisans, master derken kalıyorum işte." "Dönecek misin?" "Sanmam. İtalya güzel yer. Huzurluyum burada bir kere, rahatım, özgür hissediyorum." Kafa salladı. "Kendimde alakalı çok anlatılacak bir şey yok aslında. Buyum ben." "Annen neden öldü?" Gözlerimi kapadım o an geldi gözümün önüne odaya girdiğim anda tavanda sallanan annemin görüntüsü. Hafızamdan asla çıkmayacak o görüntü. "İntihar etti." Yüzü değişti. "Ne? Neden?" "Bilmiyorum. Bir gün öncesinde beni koynunda uyutup, öpüp koklayan kadın ertesi gün kendini astı." Ne diyeceğini bilmez tavırda bir şeyler mırıldandı. Kendisi de intihar etmişti. Anlıyordu belki de insanı intihara sürükleyecek sebepler vardı annemi de öyle bir sebep öldürdü belki de. Hiçbir zaman bilemeyeceğim o sebep. "Çok fena yani gerçekten üzüldüm. Başın sağ olsun." "Uzun zaman oldu. Çok düşünmem aslında bunu." Gülümsedi. "Ben annemi hiç tanımadım." "Nasıl yani?" "Beni doğururken ölmüş. Kokusunu hiç bilmiyorum yani. Nasıl güldüğünü göremedim hiç, sesini duymadım. Ninni söylerdi belki bana ama olmadı hiçbir zaman ninnilerle uyutulan bebeklerden olmadım. Masallar anlatılan bir çocuk değildim ben. Yetimhanede ağlayan bebeklere ninniden çok azar vardır. Bebek bile olsan ağlamaya, huzursuzluk çıkarmaya hakkın yok. Hep uslu olmak, gülmek ve etrafa pozitif görünmek zorundasındır. Yolunda gitmeyen bir şey olamaz varsa da yolundaymış gibi davranman gerekir." O ne demekti öyle. Devletin kurumuydu orası ve çocukların hepsi bakıma muhtaçtı. Kimse hiçbir çocuğa böyle davranamaz. "O ne demek çocuksunuz siz." "Çocuk falan olmaya hakkımız yok bizim." "Ne geldi orada başına? Birisi sana orada mı?" Omuz silkti. Konuyu ani bir hızla değiştirerek az önceki sorumu duymamış gibi. "Seninle kalamam. Burada çalışıyorum." "Yatılı çalışan diye bir şey duydun mu?" "Evet." "Hah tam olarak o kategoridesin." Gülümsedi. Zaten gidecek pek yeri yoktu burada İpek ve artık ben dışında pek biriyle arkadaş olduğu söylenemezdi. "Ev bulana kadar." Kafa salladım. "Ev bulana kadar." Kahvaltı masasına geçtik. Fincanına çay doldururken bana baktı. "Ne? Açık mı seversin yoksa." "Yok fark etmez birisi ilk kez bana kahvaltı hazırladı ve çayımı dolduruyor. Genelde ben insanlara kahve, çay yaparım." "Bugün izinlisiniz küçük hanım." Gülümsedi fincandaki çayından bir yudum aldı. Yaralı bir tarafı vardı bu delinin. Anlatmadığı, kaçtığı şeyler. Aslında kendini duygularını bırakmak istediği ama bundan da çok korktuğu bir nokta vardı. Sarmak istiyordum ben o yaraları. Üzülmesin artık. Acı çekmesin... "Kız arkadaşın seninle kalmama ne diyecek?" "Kız arkadaşım yok." "Eve gelen Nicole." "Takılıyoruz Gökçe sorumluluk yok. İlişki yok yani." Gözlerini devirdi ve tostundan bir parça aldı. O sıra çalan kapıya bakmak için kalktım İpek gelmiş. "Merhaba girebilir miyim?" "Tabi geçsene." İçeri geçince Gökçe ayağa kalktı sarıldılar. Gökçe ağlamaya başladı. "Özür dilerim sana söyleyemedim daha öncesinde söyleseydim." "Keşke söyleseydin ellerimle sıksaydım gırtlağını." İpek ellerini tuttu Gökçe'nin. "Benimle gel yaşa artık o pislik o hapisten çıkamaz." "Yapamam ona ait olan, onun yaşadığı eve gelemem." Gözünden akan yaşları sildi İpek. "Ben seninle yaşarım o zaman." Gökçe güldü. "Bir evim yok artık ev sahibi çıkardı beni." "Ne yapacaksın o zaman? Nerede kalırsın?" Hemen araya girdim. "Bende. Birlikte kalacağız." Yüzü değişti anlam veremedi tabi hayatlarının ortasında birden hortlayan bir adamdım neticede. Bana da güvrnmeseler haklı. Ne alaka der gibi bakıyordu gözleri yeniden Gökçe'yi bulunca. "Şey yatılı çalışan gibi bi süreliğine." "Anladım. Tamam güzel. İfade vermek için gittiğinde seninle gelebilirim." "Teşekkür ederim İpek." Yeniden sarıldılar ve sonra kahvaltı sofrasına geçtik. Tostunun özenle sürdüğü ballı kısımdan bir ısırık attı sonra yeşil zeytini attı ağzına bir kadın yemek yerken bile nasıl güzel olurdu ki. Saçmalama oğlum ne diyorsun sen neyin güzelliği alelade bir kız işte. Kahvemden bir yudum daha aldım. "Kızlar ben çıkmak durumundayım okula gitmem gerek. Siz kafanıza göre takılın." Gökçe ayaklandı. "Ben bugün işleri hallederim sonra istediğiniz bir yemek varsa. "Gökçe arkadaşınla otur kahveni iç. Dinlen iş önemli değil hep yapılır hadi." Kızları evden bırakıp çıktım sen ne yapıyorsun böyle Alp delirdin iyice. Bu kızı gördüğümden beri neden şuursuzca davranıyorum ben? Kıza asla evde kalmak yoktan evi tepe tepe kullan noktasına geldik ama zorunlu durumdu her insan benim yapığımı yapardı o it herif kıza kötü şeyler yaşattı. Okula uğramadan karakola geçtim. İyi bir avukat tutmuştum ve o pisliğin o delikte çürümesi için her şeyi yapacaktım. Polisler Gökçe'nin de muhakkak uğraması gerektiğini söyledi. Onun ifadesi çok önemliydi. Zaten her şeyi olduğu gibi anlatacaktı oda bir pislik eksik olacaktı hayatlarımızdan. Bense ne yapıp ne edip Gökçe'nin gizemli geçmişini öğrenecektim ne yapıp ne edip öğrenmek zorundaydım. Neden zorundaydım neden yapıyordum bilmiyorum tek bildiğim yapmam, yardım etmem gerektiğiydi. GÖKÇE Alparslan gitti İpek ile baş başa kalınca ağlamaya hazır gözlerle bana baktı. "Neden söylemedin bana hiç?" "Nasıl söyleseydim İpek kendim hallederim sandım birisine erkek arkadaşın piçin teki demek öyle kolay değil." "Daha önce de?" "Hayır hiç bu kadar ileri gitmedi. Yani evime geldi çok zaman, yoluma çıktı sen yokken ama idare ettim böyle bir temas, yakınlık olmadı. İpek yemin ederim ona umut verecek yanlış anlayacağı tek bir şey demedim ve yapmadım yemin ederim. Ben onu kışkırtmadım, baştan çıkarmadım gerçekten." "Gökçe sana inanıyorum zaten yemin etme lütfen. Tanıyorum ben seni." "İnan bende çok anlatmak istedim sana ama olmadı yapamadım." "Olsun ben kendime kızıyorum göremedim bu halini. Devamlı seni sorması, çağır onu gelsin bize demeleri ben sandım ki sana yardım etmek istiyor. Bize gelmediğin, yardımımı istemediğin zamanlarda sana kızdım ben." "Keşke konuşabilseydik." Sarıldı bana. "Çok güzel bir hayatın olacak senin bu yaşadığın tüm kötü şeyler geride kalacak." "Güzel bir hayat mı kafamı sokacağım bir evim olsa yeter." "Var işte baksana Alparslan Bey ne kadar mükemmel bir adam seni evine aldı." "Beni evine aldı çünkü bana acıdı İpek. Orada o gelmese tecavüze uğrayacaktım. Sevgilisi var adamın sonsuza dek bana kucak açacak hali yok." "İyi canım yatmıyorsun sende adamla çalışansın sonuçta bize ne sevgilisinden." Gözlerimi devirdim sonuçta kendi düzenleri vardı hayatlarının ortasına birden bitiverdim gerçi ben bitmedim Alparslan benim hayatımın ortasına daldı. Biran da her şeye el attı o geldiğinden beri başıma gelen her belanın kahramanı gibi oldu. İpek ile biraz daha lafladıktan sonra öğleden sonraki vardiyaya yetişmek için çıktı o gidince bende masayı toplayıp evi toparlamaya başladım. Kuralları şimdiden egale ettik adamın evinde kalmaya başladım. Vileda ile yerleri silerken çalan kapıya doğru hızlıca ilerleyip açtım kapıyı. Sarışın, uzun boylu güzel bir kadın. Beni görünce şaşırdı. "Alparslan." Sevgililerinden biri miydi? Evet kesinlikle öyleydi bence. Ne diyeceğim okula evet okula gitti derim doğrusu neyse o. "Dov' lui?" (Nerede o?) "E andato a scuola." (Okula gitti?) "Chi sei?" (Sen kimsin?) Of birde buna dert anlatmam eksikti. Gülümsedim. "Sono un nuova impiegato." (Yeni bir çalışanım.) Baştan aşağı süzdü beni. Gülümsedim. "Non stai mentondo, vero?" (Yalan söylemiyorsun değil mi?) Kafa salladım yemin ederim yalan değil. "Mai." (Asla) Kafa salladı bu kez elini uzattı. "Lisa." Gülümsedim. "Gökçe." İsmimi duyunca yüzü değişti. Onların isimlerine benzer bir isim değildi. Kabak gibi başka bir millettenim diyordum. "Sei Turco?" (Sen Türk müsün?) "Si." (Evet.) Baya bir baktı bana sorgular bir tavırla ama sonunda ikna oldu sanırım tam gidecekken o esnada kadının önünde Nicole belirdi. Şaka mı bu? Hayır nedir bu yani şimdi ben ne halt edeceğim acaba. "Gökçe merhaba. Senin arkadaş?" Lisa'ya baktı Lisa ona. Lisa bu da mı Türk diye sorunca İtalyanca. Nicole döndü. "Lo non sono?" (Değilim) "Chei sei?(Sen kimsin?) Lisa duyduğu soruya tamamen özgüvenli bir tavırla. "Sono la ragazza di Alparslan." (Alparslan'ın kız arkadaşıyım) Nicole güldü. Ondan daha rahat ve umursamaz tavırla. "Me." (Bende) Lisa ikimize de çatık kaşlarla bakarken öfkeli bir homurtu ile uzaklaştı. Nicole içeri girdi. "Sen nasıl Gökçe?" "İyiyim. Siz?" "Siz?" Doğal olarak Türkçesi o kadar ileri seviyede değil kadının anlamadı beni. "Come stai?" (Nasılsın?) "Haa anladı iyi bende. Alp yok?" "Yok. Okulda." Kafa salladı. Yanıma geldi. "Burada kalıyor sen?" "Evet." "Neden?" Neden evet haklı neden yani git başka yerde kal seni istemiyorum dese ne diyeceğim. "Evsiz kaldım." "Anlamadım." "Ero senza tetto." (Evsizdim) Kafa salladı. "Kötü bir şey yaşanmış." Kafa salladım. Evet ama hiç yarım yamalak Türkçen ile seninle burada muhabbet edesim yok ayrıca Alpasrlan Bey’in takılıyoruz dediği kadın gayet eve rahat rahat girip çıkyordu. "Sorunlar biter umarım." Gülümsedim. "Teşekkürler." Alparslan'ın odasına girdi bir saate yakın takıldı. Ben yemek için bir şeyler hazırlarken o çıktı odadan dolaptan kendisine su aldı. "Kolay gelsin." "Teşekkür ederim." Beni süzdü baştan aşağı. Dün Alparslan'ın verdiği tişört ve üç beden büyük eşofman altı vardı üzerimde. "I vestiti sono alp?" (Kıyafetler Alp'in mi?) "Si." (Evet) Gülümsemekle yetindi. Evinde hiç kadın kıyafeti yoktu ben ne yapayım yani Alparslan öyle söyledi. Rahatsız mı oldu giymemden acaba? "Ben gidiyor sonra görüşürüz." "Alparslan gelmedi." "Yah sonra görür ben okulda görüşürüz." Kafa salladım o gidince kalan şeyleri tamamladım. Tavuk sote, salata ve pilav yapmıştım aradan çok zaman geçmeden Alparslan geldi beni mutfakta görünce yanıma geldi oda alışveriş yapmış onları bıraktı. "Temizlik yapmışsın yapma demiştim üstelik yemekte yapmışsın." "Ben oturmaya alışık değilim." "Olsun dinlenmen gerekti." Gülümsedim. Bugün olanları söylemem gerekti. "Size bir şey söylemeliyim." Gözlerini devirdi. "Siz kim Gökçe?" "Sana bir şey söylemeliyim." "Bir sorun mu var?" "Orasını bilemiyorum. Size bağlı." Bu kez hemen düzelttim kendimi. "Sana bağlı kusura bakma aşmaya çalışıyorum şu siz biz olayını." "Bir ay oldu aşsak mı artık?" "Haklısın neyse mevzu o değil." "Nasıl yani? O ne demek neler oldu?" "Bugün bir kız geldi." "Kız mı? Kim, ne dedi?" "Lisa, sizi sordu." Gözlerini devirdi. Çokta umurunda olmadı açıkçası. "Ne dedin? Ters bir şey dedi mi sana?" "Sizi sordu okulda olduğunuzu söyledim sonra bana kim olduğumu sordu söyledim ama inanmış gibi değildi." "Seni yattığım kızlardan biri sandı sanırım." Yüzüm ciddileşti ne münasebet daha neler her gelen öyle mi sanacaktı yani? Sinirlendiğimi anlayınca. "Yanlış anlama yani diyorum ki seni kız arkadaşım sanmıştır boşver." Kafa salladım. Boşveremem kimse ile böyle bir sebepten yüz göz olmak istemiyorum. "Ardından Nicole geldi." "Eee onu zaten tanıyorsun ne var bunda?" "Henüz Lisa gitmemişken geldi." Yüzü ciddileşti. Evet biraz olsun umursapını belli etmişti şimdi. "İkisi de sizin kız arkadaşı olduğunu söyledi. Lisa biraz öfkelendi gibi." Kahkaha attı. "Nicole?" Vallahi Nicole'nin rahatlığı ya da rahat gibiymiş tavrı beni benden alıyor o çok sakindi. "Şey o normaldi geldi odanızda takıldı biraz sonra çıktı okula giderim yanına dedi." "Karışık bir gün olmuş tamam sorun değil. İkisiyle de konuşurum ben." Farkında olmadan sert bakmışım sanırım. "Ne neden öyle bakıyorsun? İkisinin de birbirinden haberi var yani ikisi de sevgilim değil." "Nicole?" "Oda." "Öyle değil gibi Lisa'yı bilmem ama Nicole çok rahat sizinle takılıyor, geliyor, gidiyor yani her şey tam sevgiliymişsiniz gibi." "Öyle değil işte. Hesap mı soruyorsun bana?" Ağzım açıldı daha neler ben neden hesap soracağım. Beni ne ilgilendirirdi ki? Üstelik bence kabul etmek işine gelmiyor ama öyleydi. "Ne münasebet neden hesap sorayım size? Kendi hayatınız ben sadece geldiklerinde ne söylemem gerekli." "Hiçbir şey başından at gitsin. Lisa'yı uzun zamandır atlatıyorum sinirlenmiş olabilir bir daha gelirse açma kapıyı. Nicole sorun etmez zaten konuşurum onunla. Gelmemesi gerektiğini söyledim ona aslında ama bir şey unuttu herhalde burada ondan geldi." "Başımdan geçenleri ona anlattınız mı?" "Hayır neden?" "Bana sordu çünkü?" "Talihsiz bir olay yaşadığını söyledim detay vermedim. Senin hayatın olduğu için bir şeyleri söylemek bana düşmez diye düşündüm." "Çokta doğru düşünmüşsünüz." "Çokbilmişlik mi yapıyoruz yine?" "Hiçte yapmıyorum. Buraya gelen kız arkadaşlarınızın beni yattığınız kızlardan sanması zaten yeterince onur kırıcı birde yaşadığım iğrenç olayı bilmelerine gerek yok. Ben yarından itibaren bir yer bulup en kısa sürede çıkarım." "Neler oluyor şimdi sana gitmen yönünde bir şey söyledim mi? Onur kırıcı olan benimle yatmak mı yani tam anlayamadım orayı?" Kafamı çevirdim onur kırıcı olan kadınlardan bu kadar rahat bahsetmesi onlarla sadece yatmak için birlikte olduğunu söylemesi. Nasıl bu kadar gayesiz oluyordu. "Sana diyorum Gökçe." Hızlıca ona doğru birkaç adım attım. "Düşündünüz mü hiç? O kadınlar ne hissediyor, sizinle ne hayaller kuruyor? Kalpleri kırılıyor mu? Üzülüyorlar mı? Aklınıza hiç geldi mi?" Güldü. "Gelmedi. Neden gelsin ki?" "Doğru neden gelsin değil mi rahatça kullan at." "Terbiyesizlik yapma. Ben kimseyi kullanmıyorum ne sanıyorsun kızları evlilik vaadi ile kandırıp yatağıma attığımı mı? Lisa dediğin kız mesela geçen hafta kimin yatağındaydı biliyor musun? Sanıyor musun ki tek benim? Onlara kendilerini sevdiğimi falan söylemiyorum hepsi takıldığımızı biliyorlar." "Ya size aşık olurlarsa." "Kimse kimseyle yattığı için aşık olmaz Gökçe." Evet ama Nicole ile yatmıyordu sadece onunla yakındı bir paylaşımları vardı kabul etmese de öyleydi. Ayrıca Nicole ona alp diyordu Lisa Alparslan diyordu ama o baya Alp diyordu. "Bence Nicole size aşık." "Ne?" Kahkaha atmaya başladı. "Onunla aramızda duygusal bir şey yok Nicole kendisi bağlılıktan hoşlanmaz bu kuralı benden önce koyan oydu takılıyoruz işte Gökçe. Bir durum yok." "Size Alp diyor." "Ne?" "Size sadece sevdikleriniz falan Alp der gibi bir şey söylemiştiniz Alp diyor size." "Evet iyi anlaşıyoruz kafa kız neyse sen yanlış anlamışsın." Omuz silktim aman zaten banane ki kim severse sevsin bu limon suratlı adamı şuna bak neyine düşüyorlar bunun zaten. Kadınlar bu kadar aciz mi iki güzel söze tav oluyor. "Şey benim evime gitmem gerek." "Evin mi adam seni evden kovmadı mı nereye gideceksin? Bak Gökçe bir yer bulana kadar kal burada senin için güvenli." "Alparslan eşyalarımı almam gerek." Duraksadı biran sonra hafif bir tebessüm etti. "Tamam bende sandım ki... Neyse aman hadi gel gidelim birlikte sonra şu nefis kokan yemeklerden yeriz." "Tamam." Arabaya geçtik eve doğru giderken içimde o günden kalan korku endişe. Kapının önüne gelince bir süre durdum Alparslan elimi tuttu irkildim ona döndüm. "Korkma hadi gel birlikte girelim."  Kafa salladım eve girdiğimizde hala o günden kalan dağınıklık kendime yapıp içemediğim kahvemin yere savrulmuş fincanı gözlerim doldu. Titredi bedenim. Nefesim kesildi sanki. Ben kaçmak istedikçe her şey bana dön baştan hatırlatıyordu. Tahammülüm kalmamıştı artık. Sadece tüm kötülüklerden biraz olsun uzak bir hayatım olsun istiyordum ben.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD