5.Bölüm

2490 Words
Nicole'yi karşımda görünce şaşırdım sabah gitmişti şimdi neden geldi acaba? Telaşlı bir tavırla. "Merhaba ben duşa girip çıkacaktım. Alparslan Bey işim var dedi gitti. Evimde sular kesik o yüzden." Gülümsedi kafa salladı. "Çok hızlı konuşuyor fazla anlamadı seni ama sorun yok ben bir şey alıp geri gidecek." Kafa salladım. Kıskanmadı mı ya sevgilisinin evinde onun bornozu ileyim. Belki de gerçekten unuttu bir şeyini "Bende eşyalarım kuruyunca gideceğim." "Kolay gelsin." Alparslan'ın odasından bir şey alıp gitti bende üzerimi değiştirdim saçlarımı topladım evden çıktım. İpek'in evine doğru yürürken hala aramalarımı açmadı evinin önüne gelip zile bastığımda saniyeler içinde "Ian." Diyerek açtı kapıyı beni görünce şaşırdı. "İpek nasılsın?" "İyi gibi miyim?" "Berbat görünüyorsun." Kollarını boynuma doladı ağlamaya başladı. "Kavga ettik gitti." Teselli verme konusunda berbat biriyim gitti mi ne yani bunun için mi ağlıyorsun bırak siktirsin gitsin demek istiyordum onun yerine kollarımı bende ona sardım. "Üzülme lütfen anlatmak ister misin?" "Neyi anlatayım bunalmış sıkıcı olduğumu söylüyor." Budala sıkıcı olan kendisiydi aynı zamanda karakter yoksunuydu. "İpek böylesi daha iyidir belki..." "Gökçe nesi iyi seviyorum ben onu iki yıldır birlikteyiz." "Evet ama olmuyorsa zorlamak." "Zorlamak değil kafası karışık eminim dönecektir bana konuşup hallederiz. İçeri geçsene kapıda kaldın." İçeri girdim o yokken girsem de yine de huzursuz oluyordum. İçeri geçince ikimizde birer sigara yaktık o ağladı anlattı içini döktü sonra bana döndü. "Nasıl başarıyorsun?" "Neyi?" "Böyle güçlü olmayı? Hiçbir şey yıkmıyor seni hiçbir şeye önem vermiyorsun bana da öğretsene." Boğazım düğümlendi düşmanımın bile bunu öğrenmesini dilemezdim ben. Gözlerim doldu ama toparladım. Hayat hikâyemi kimse bilmiyordu benim bu zamana kadar kimseye açık açık hayatımı anlatmadım. Anlatmaya lüzum yoktu. Çok bilinirse çok üzülürdüm "Hayat sana üst üste çelmek atınca sonunda düşsen bile kalkman gerektiğini biliyorsun İpek. Düşünce seni yerden kaldıracak birisi yoksa kendin kalkmaya mecbursun ya da yerde kalmaya... Çocukken yani 5,6 yaşlarındayken yetimhanenin bahçesine çıkar anne ve babalarıyla geçen çocukları sayardım akşama kadar bir sürü çocuk geçerdi, bir sürü anne severdi çocuğunu, bir sürü baba sırtına alırdı evlatlarını gözlerimi kapatıp onların yerinde olduğum zamanları hayal ederdim. Annem olacağını, beni de seven bir babam olacağını tadını merak ettiğim o pastaları yiyebileceğim zamanların olduğunu düşünürdüm." Gözümden akan yaşa engel olamadım. Hızlıca sildim hemen derin bir nefes alıp devam ettim. Güçsüz gözükmek istemiyorum ağlamak zayıflıktır. "Ama olmadı tadını merak ettiğim o pastadan hiç yiyemedim ben, bir annem olmadı ya da sırtına alan bir babam olmadı. Ben kimseyi sevmedim biliyor musun senin gibi yani Ian'a hissettiklerin gibi yanlış anlama sakın sadece bana boş geliyor hissetmek, birini sevmek, aile olmak bana o kadar uzak ki. Zaten bu zamana kadar da kimse beni sevmedi kimse koşulsuz yanımda olmadı. O yüzden ben birilerinden bir şey beklemeyi de insanlar için de üzülmeyi bıraktım...Hiçkimse çıkarsız iyilik yapmaz.” İpek'in elini tuttum. "Sokakta yardıma muhtaç bir kediye üzülüyorum mesela tabağımdaki son lokmayı onunla paylaşmak istiyorum, kimsesiz bir çocuğa sarılıp gülümsemesini istiyorum mesela ama birini sevmek istemiyorum birinin beni sevmesini de istemiyorum. Birini seversen canın yanıyor işte baksana bana sence ne kadar daha acıyabilirim? Ben hiç aşık olmadım sanırım olmakta istemezdim. Onca acının içinde aşka ve onun acısına yer yok. Tükeneceğim kadar tükenmişim ben. Zaten kırılmış bir kızım." "Anlatmadığın şeylerin var değil mi? Benden bile gizliyorsun iki yıldır." Gülümsedim. Gizliyordum. Herkesten keşke kendimden de gizleye bilseydim. Unutsaydım. 13 yaşımda orada yaşadıklarımı unutabilseydim... Söylediği şeyi duymazdan geldim konuyu değiştirmek amaçlı. "Alparslan 200 Euro verdi su faturam 150 Euro kalanı ile sana bira ısmarlama mı ister misin?" "Paran cebinde kalsın dolapta var, Ian iti aldı." Kıkırdadım kalkıp dolaptan biraları getirdim. İçtik dertleştik. Ağladı. Ian nasıl döner diye düşündü. Bence dönmese daha iyiydi ama... ALPARSLAN Gökçe yanıma başlayalı bir ay olmuştu düzeni kurmuştuk artık eskiye göre oda daha yakındı bana. Elimden geldiğince ona yardım etmek istiyordum hatta sürekli yanında olsam ona nefes olsam diyordum. Nicole ondan hoşlandığımı söylüyor ama delinin tekiydi o kız ondan kim hoşlanır. Cafeye giderken zaten akşam göreceğim kızı şimdi göreceğim içinde mutluydum içeri girip kasanın arkasında onu göremeyince İpek'e doğru gittim. "Hoş geldin Americano?" Kafa salladım. "Gökçe nerede?" "Erken çıktı biraz işleri varmış." "Ne işi?" Dudak büzdü. "Gökçe öyle detaylıca ne yapacağını anlatmaz bana." "Sen onun arkadaşı değil misin?" Güldü. Kahveyi uzattı ödemeyi yaptım oturdum karşısına. "Evet ama kara kutudur o öyle gizemli işte." "Nasıl? Yani bana karşıda öyle merak ediyorum ondan soruyorum yanlış anlama. Ailesi nerede?" "Yok onun ailesi bak onu biliyorum annesi onu doğururken ölmüş babası da bakmamış herhalde yetimhanede büyümüş bir dayısı var onu alıp buraya getiren de o." "Nerede dayısı şimdi oda mı ölmüş?" "Kim bilir karabatak gibi o nerede olduğu belli değil canı isteyince çıkar kızın elindeki paraları alır ve yine gider." "Parasını mı alıyor? Kötü biri mi dayısı?" "Onunla da hiç yüz yüze tanışmadım bir kez uzaktan gördüm biz o tahmin ettiğin minnoş kız arkadaşlardan değiliz. Gökçe ketumun teki sevgilisi var mı yok mu? Planı ne? Yarın ne yapacak gibi şeyleri ben bilmem." "Bir erkek arkadaşı olsa bilirdin ama değil mi? Yani yok gibi." "Onun pek erkeklerle ilgisi yok gibi aslında." "Nasıl kızlarla mı?" "Haa yok yani sanmam aşk onun için boş bir duygu yani. Kalbi kırık bir kız çocuğu o Alparslan Bey kim bilir o yetimhanede neler yaşadı. Bilmiyoruz, bilemeyiz anlatmak gibi çabası da olmadı bende sormadım." "Anladım." "Siz ona iyi geldiniz kimsenin yardımını istemez normalde ama destek oldunuz ona sağolun." "Ben ona yardım etmiyorum o kendi emeğinin karşılığını alıyor." "Öyle tabiki." "Kolay gelsin." Cafeden ayrıldım aradım Gökçe'yi ama açmadı. Neden merak ediyorum neden? Aklım acaba şuan nerede? Kiminle? Ne yapıyor? Bunlar beni ilgilendiren sorular değildi. O benim çalışanımdı ona en başında ben demiştim yakınlık, duygusallık yok diye ama şimdi ben kendi kurallarımı çiğniyordum. Kendim koydumsa pekala kendimde çiğnerdim. Evine gitmeye karar verdim belki rahatsızlandı, bir şeye ihtiyacı vardı. Arabayla evinin sokağına gidene kadar birkaç yine aradım ama açmadı. Kapısının önüne geldiğimde kulağıma çığlıkları doldu. GÖKÇE Sabah erkenden cafeye gittim. İpek ile sabah yoğunluğunu atlatıp sigaralarımızı içip biraz lafladıktan sonra ev sahibim aradı evdeki musluklarda bir sıkıntı vardı ve onun için tamirci çağırdığını eve gitmemi söyledi Tony'den biraz izin isteyip eve gittim. Akan musluklar tamir edildi bana bir hayli sıkıntı çıkarıyordu ödemeyi ev sahibi yaptı teşekkür ettim ve gitti. Akşam olmak üzereydi bu saatten sonra yeniden cafeye gitmem anlamsızdı kendime bir kahve yaptım ve Alparslan'a gidene kadar evde oyalanmaya başladım. Kahvemi yudumlayıp tv izliyorken kapı çaldı, açtığımda karşımda Ian'ı gördüm. "Ciao Gökçe." (Selam Gökçe) "Ciao." "Wassup?" (Naber?) "Lo sto bene" (İyiyim) Yine neden gelmişti bu? İtalyanca'yı bırakıp Türkçe zırvalamaya başladı bu kez. "İçeri alsana." "Uygun değilim." "Non capisco." (Anlamadım?) "Non sono disponibile" (Müsait değilim.) Gülümsedi kapıya elini koydu hafif ittirdi. "Bence sen bana vakit istemiyor." "Evet sana vakit ayırmak istemiyorum. Evime gelip durma sürekli. İpek yokken hiç gelme. Gider misin?" Tüm bunları öfkeli, hızlı ve bağırarak söylediğim için anlamadı anlamsızca yüzüme bakıyordu. "Sen kızdı. Neden?" "Non ti voglio." (Seni istemiyorum) Kaşları çatıldı. "Ti voglio." (Ben seni istiyorum) "Vai vai." (Git başımdan) Kapıyı ittirip içeri girdi. Kolumdan tutup kendine çekti. "Ti Amo" (Seni seviyorum) "Sei pazzo." (Sen delisin) Kollarımı sıkıca tutup sıkarken yüzünü bana yanaştırdı. O siyah gözlerinde öfkeden kaybolmuşluk vardı. Gözü dönmüş bir deliydi. "Bırak bırak beni." "Sii mio." (Benim ol.) "Bırakk dokunmaa." Kollarımdan tutup koltuğa yatırdı beni üzerime çökmüş ağırlığını vermişken nefesini hissetmek midemi bulandırdı. Yüzüme ıslak bir öpücük kondurdu. Gözlerimi kapamış var gücümle bağırıp çırpınıyordum ama kurtulmak mümkün değildi. Gözümden bir damla yaş aktı. Beynimde geçmişte bırakmak istediğim o yetimhane banyosunda yaşananlar belirirken boğazım patlayana kadar bağırdım. "Per favore non farlo Ian." (Lütfen yapma Ian) "Prego. Pregooo Ian." (Lütfen, lütfen Ian) Kocaman elleriyle üzerimdeki tişörtü yırtıp attı. Ağlamaktan boğulmak üzereydim elinden kurtulmayı bırakın hareket edemiyordum. Suratıma, yüzüme, dudaklarıma sert öpücüklerini bırakıyordu. Boynuma, omzuma. Öksürmeye başladım Allah'ım ne olur ne olur bana bunu yeniden yaşatma tekrar yaşatma. "Biri yardım etsin." "Seni istiyor Gökçe. İpek değil sen anlıyor musun?" Tükürdüm suratına. "Vaffanculo." (Defol) "Gitmek yok." "Siktir git orospu çocuğu." Saçlarımı tuttu yeniden yüzüme öpücük kondurdu. Ellerini şortumdan içeri sokup avuçladığında daha çok bağırdım. "Hayııııır. Bırakkkk ne olur yapma." Parmağını kadınlığımdan içeri sokmak istediğinde çırpınmaya başladım dudaklarıma ısırıkla karışık bir öpücük bıraktığında daha çok bağırdım. Tekme atmaya çalştım. Allah'ım ne olur yardım et bana yalvarıyorum. Gözyaşlarım ezbere akıyordu artık sesim avazı çıktığı kadardı ama beni duyan yoktu beni kurtaracak kimse yoktu. Gözlerimi kapatmış tıpkı 13 yaşımdaki aynı çaresizlikle çırpınıyordum. Biliyordum faydası yoktu biliyordum ben bunu yaşamaya mahkûmdum. Şuan kıyamet kopsa ve sadece ben ölsem. Yok olsam bu kötü dünyadan. Acıclarım son bulsa. Tenimde hissettiğim her öpücük jilet gibi kesip atıyordu beni... Çığlıkla bağırdım son kez yalvardım yapma diye...Biran üzerimdeki ağırlık yok oldu sonra patırtı sesleri. Gözlerimi sım sıkı kapatmış hiç açmaya cesaret edememiştim. Ne oluyor bilmiyordum, neler oluyor görmüyordum. Cesaretim yoktu içim titriyordu korkudan. Vücudumda özellikle midem garip kıpırdanmalar salık vermiş kusmamak için zor tutuyordum kendimi. Kulağımda uğultular ve bağrışlar yankılanıyordu. Bedenim kutuplarda kalmışçasına üşüyordu ki tir tir titremememin bir sebebi buydu çoğunluğu korkudan da olsa... Artık korkudan nefes bile almayıp içimde tutmuştum nefesimi. Bir şeyler konuşuluyordu birileri bağırıyordu ama anlamıyordum. Hepsi anlam karmaşası ile dolmuştu. Garip, anlamsız uğultu gibiydiler. Kurtulmak istiyordum gözümü açıp koşmak kaçmak ama ayaklarımda basmaya derman kalmamıştı ki. Kolumda bir el hissettiğimde gözlerimi açmadan çığlık attım yeniden. Dokunmasındı kimse bana. Sonra iki kolum tutuldu. "Yapma lütfen lütfen." Yüzüme dokundu sesler anlam kazanmaya başladı. "Aç gözlerini. Gökçe bana bak hadi." Alparslan'dı bu. Gözlerimi açtım yerde yüzü kan içinde kalmış Ian'a sonra Alparslan'a baktım. "Anlıyor musun beni?" "İyi misin?" Masada duran su bardağını uzattı. Şoktaydım tepki veremedim. "Gökçe." Biran ona sarıldım ve ağlamaya başladım avazım çıktığı kadar ağlamaya başladım. Onun kolları bana sıkı sıkı sarılmışken bende ona sıkı sıkı sarılmıştım. Vücudum titriyordu, başım dönüyordu gelmeseydi eğer biraz daha geç kalsaydı... Dizlerimin üstüne çöküp ağlamaya devam ederken benimle çöktü yüzümü aldı avuçlarının arasına. Kolları ayrıldı benden yüzüme dokundu. Korkuyordum, titriyordum ama güvendeydim artık biliyordum. Gözümden akan yaşı sildi tek parmağıyla. "Polis yolda." Kafa salladım. "İpek'i de aradım." Yüzümü kapatıp ağlamaya başladım arkadaşım bunu hak etmiyordu. Kendimden utanıyordum, nefret ediyordum. Benim kaderim miydi bu? Kurtulamayacak mıydım ben bu durumdan? Yıllar sonra yine aynı şeyimle yüz yüze. Ölmeyş daha çok istedim o an yaşamak için tek bir sebebim yoktu. Keşke yok olsaydım "Sen kapama yüzünü senin utanacağın bir şey yok Gökçe." Gözümden akan yaşları sildi. İç çamaşırlarımla kalmıştım öylece karşısında koltuğun üzerindeki örtüyü çekip verdi onla sardı bedenimi. Polisler gelmiş Ian'ı almışlardı ifade için daha sonra geleceğimizi söyledi Alparslan. İpek içeriye girdi Ian'ı götürdüklerini görünce neler olduğunu anlamadı. "Gökçe neler oluyor onun burada ne işi var nereye götürüyorlar?" "İpek erkek arkadaşın Gökçe'ye tecavüz edecekti gelmeseydim eğer." "Ne? Deli misin sen Ian mı yapacaktı bunu?" "O mu yaptı? O bunu nasıl yapar aklım almıyor?" İpek kocaman olmuş gözlerle bana bakmış şaşkınlığını gizleyemiyordu. Kim olsa şaşırırdı. Aşıktı ona, seviyordu. "Şerefsiz orospu çocuğu. Onu süründürmezsem bende İpek değilim." Yanıma geldi bana sarıldı. "Özür dilerim ben yemin ederim böyle biri olduğunu bilemezdim." "Senin bir suçun yok." "Ne zamandır devam ediyor bu daha önce bir şey yaptı mı sana?" Kafamı önüme eğdim. Bu kadar ileri gitmedi hiç ama rahatsız etmesi epeydir vardı. "Buna kalkışmadı hiç ama..." "İpek onu yormayalım. Onu bana götüreceğim sonra yine konuşursunuz." Kafa salladı İpek yeniden sarıldı bana. "Hadi Gökçe." Kuzu gibi gittim Alparslan ile bindim arabasına ne derse yapardım şuanda. Vücudum hala titriyordu arabanın ısıtmasını açmış titrememi önleme çalışıyordu ama şoktandı bu, korkudan hala üzerimdeki atamamışlıktarı. Arabadan inince hızlıca içeri soktu beni yanıma geldi. "Duşa girmek ister misin?" Kafamı salladım. "Tamam sana giyecek bir şeyler vereyim yani benimkilerle idare edersin yenisi alınana kadar evimde kadın kıyafeti yok." Getirdiği tişörtü üzerime geçirdim eşofman belime bir hayli büyük geldiğinden bağladı olduğu kadarı ile bana koca bir fincanda yeşil çay getirdi. "Benim sana hizmet etmem gerekirken." "Saçmalamaz mısın? Aç mısın Gökçe ya da başka bir ihtiyacın var mı?" "Değilim. Teşekkürler." Çaydan birkaç yudum aldık. Sessizdi, sessizdim. Canım yanıyordu yaşadıklarım beni geçmişe götürmüş o gün yetimhanedeki günü yaşamıştım. Aynı travmaydı, aynı acı, aynı haykırış tek bir farkla bu kez birisi duymuştu sesimi. Ağlamaya başladım yanıma geldi. "Ne oldu?" Ağlamam şiddetlenmişti. "Gökçe." "O kadar çok korktum ki yeniden bunu yaşayacağımı sandım. Gelmeseydin Allah'ım ben bununla yaşayamazdım. Yeniden bununla baş edemezdim ki. Tekrar acıyan yerden acımak öldürürdü beni. Sesimi duyan biri olmasaydı sen olmasaydın..." "Ne demek yeniden? Daha önce sana yaptı mı bunu o? Ne yaptı sana?" Gözyaşlarımı sildim. "Hiç. Hiçbir şey." Yanıma geldi. "Gökçe anlat eğer yaptıysa onu süründürürüz. Bedelini öder ne yaptı anlat bana." "O yapmadı?" Yüzüme dokundu kafamı kaldırıp kendine baktırdı. "Kim?" Kaçırdım gözlerimi ondan. Dayım dışında kimse bilmiyordu bilmesindi. Bilenler bir boka yaramadı zaten. "Konuşmak istemiyorum." Ayağa kalktı öfkeden sağa sola adımlarken. "Birisi sana dokundu mu? Biri sana bir şey yaptı? Allah'ım kafayı yiyeceğim ya hangi orospu çocuğu yapar bunu?" Neden öfkelendi ki? Bu olay olduğunda müdür bile öfkelenmedi telaş yaptı birinin duymasından birinin öğrenmesinden. Öğretmenimi susturdu tehdit etti hepimizi o gün benim çocukluğum elimden alındığında, beni öldürdüklerinde bile öfkelenmediler. Dayım öğrenince kızdı başta sonra yurttan para aldı müdürü bu skandalı yaymakla tehdit edip para aldı ona göre nasılsa orospu olacaktım bekaretimin ne önemi vardı. Önemli olan bekaretim değildi ama kimse bunu anlamadı. Önemli olan çocukluğumdu. Çocuktum ben hala oyuncak bebekleri ile oynayan bir umut anne baba hayali kuran çocuktum. Oyunlarımı çaldılar onlar benden, hayallerimi, umutlarımı; bekaretim yanında hiçbir şeydi. Ben o günden sonra bir daha bebeklerimle hiç oynamadım ben o günden sonra bir daha hiçbir oyuncağımla oynamadım. Çocuk çocuktu işte nasıl ona cinsel obje gözüyle bakılırdı ki. Çocukla oynanırdı, çocuk sevilirdi, şefkatle ama çocukla sevişilmezdi. Ben bunu nasıl anlatırdım kalbi taşlaşmışlara, yüreği buz kutbu gibi olanlara. Herkes kendini düşünmüştü beni kimse düşünmemişti bu zamana kadar. "Söyle buradan biri mi? Tony mi o mu yaptı?" "Hayır o değil o öyle birisi asla değil." "Kim?" "Alparslan sanane. Neden ilgilisin bu konuyla?" "Birisi sana istemediğin bir şeyi yapmış bu suç anlıyor musun? Cezasız kalamaz. Anlat ne olur anlat..." "Kaldı bile. Konuşmak istemiyorum." Kafamı yastığa koydum akan birkaç damlayı sildim. Canım yanıyordu ama ona yaralarımı açıp gösteremezdim. Hem ne sıfatla gösterecektim zaten. "İçinde acı çeken bir kız çocuğu var." Kafamı kaldırdım salladım. "Acı çekmiyorum ki. Ben hep hayaller kurdum. Hep güzel hayaller kurdum. Artık kurmuyorum ama kuramıyorum. Hayallerimin enkazı altında kaldım. Üzgünüm ben sadece. Çok utanıyorum." "Sen utanacak bir şey yapmadın ki? Utanacak şeyler yapan o insan dışı yaratıklar. Utanma, ağla benim omzumda saatlerce ağlayabilirsin söz sormam bir şey." "Korkuyorum." "Korkma ben varım." "Yoksun. Kimse yok kimsem yok benim. Bu yaşıma kadar olduğu gibi." Yanıma gelip elimi tuttu. "Sen kabul edersen ben hep buradayım arkadaşız biz." "Değiliz. Bana kimse yardım edemez ki. Yaralarımı kimse saramaz. Ben iyi olmam olamam." "Böyle söyleme." "Bir gün bir çöplükte öleceğim belki de ya da..." Gözyaşlarım daha çok aktı. "Bugün senin kurtardığın şeyi bir gün başkası yapacak kimse beni kurtaramayacak ve ben kendimi öldüreceğim tabi bu kez becerebilirsem." Yanıma geldi sım sıkı sarıldı bana. "Asla. Sakın kendine zarar verme bundan sonra." Ağlamam hıçkırıklara karıştı. "Korkuyorum Alparslan benden alacaklarını aldılar daha ne kaldı ki? Hayallerim vardı benim artık sadece kabuslarım var." Yüzüme bir öpücük kondurdu. "Dizlerime yat sadece. Bir süre düşünme bunları." Yatırdı beni dizlerine saçlarımı sevmeye başladı gözlerim kapandı. Hissettiğim şey neydi? Neden şuanda ilk kez evinde kalacağım bir adam güveniyordum? Gözlerimi kapatmakta tereddüt etmedim, dizlerine yatarken de...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD