Yatağa geçtim tüm gün şu yatağa yatıp uyumanın hayalini kurarken yatınca tüm uykunun kaçması. Artık o kadar çok yorulmuştum ki öylesine olaylara yetişemiyordum ki patlamama az kalmıştı. Lanet olasıca dayım beni buraya getirdi sonra siktir olup gitti ve ben burada yaşamaya çalışıyorum. Türkiye'de kalsaydım okula devam etseydim diyorum ne alacaktı ki moda ve tasarım kazandım isteyerek girmiştim o bölüme çizmeyi seviyordum yeni elbiseler, ayakkabılar, aksesuarlar sahip olamadığım her şeyi çizmiştim bu zamana kadar sonra bu bana bir yetenek olarak geri döndü ama benden moda ve tasarımcı olmazdı benim harcım değildi... Türkiye'de kaldığımda benden olsa olsa orospu olurdu dayım öyle derdi Türkiye'de kalıp orospu mu olacaksın? Beş kuruş paraya muhtaç kalıp o yetimhanedeki Ali gibi herkes seni altına mı alsın istersin derdi. Ali onun yüzü gözlerimin önüne her geldiğinde kanım çekiliyor o anı o yaşananları tekrardan yaşama düşüncesi bile kemiklerimi sızlatıyordu. Bir genç kızın başına gelecek en kötü şey tecavüze uğramak bir çocuğun başına gelecek en felaket olayda tecavüze uğramak. Çocuktum ben cinselliği bilmeyen tanımayan bir çocuk. Kimseyi baştan çıkaracak bir şey yapmayan, erkeklik, kadınlık duygularından uzak masum bir kız çocuğuydum sadece. Yetimhaneden kurtulup hayat kurmak vardı aklımda. Aile kurardım belki sonra çocuğum olurdu belki beni çok seven bir kocam olurdu yaşadığım tüm bu karanlıklar geride kalırdı ama olmadı ben daha kendisini bile korumayı beceremeyen biriydim anne olamazdım bir eş olamazdım ben o gün on üç yaşımda o banyoda tecavüze uğradıktan sonra geleceğe dair bütün umutlarımı yitirdim. Sevme duygumu kaybettim, güven desen kayboldu. Benim güvenecek kimsem yoktu beni seven kimse de yoktu annem vardı oda son nefesini beni dünyaya getirebilmek için vermiş. İsmimi de annem koymuş gökyüzünden gelen meleğim diye sevmiş beni karnında hep. Gökçe olsun demiş ismi hastanede doğarken babamın bana yaptığı son iyilikmiş sanırım hemşirelere Gökçe demiş adım Gökçe kalmış. Başta beni yanına alacakmış aslında babam onunla büyüyecekmişim ama sonra annemin benim yüzümden öldüğünü düşünüp istememiş beni anneme tecavüz eden o pislik değil de ben suçluymuşum gibi beni bırakıp gitmiş. Yetimhane maceram böylelikle başlamış oldu. Gözümden süzülen yaşları silip gözlerimi kapadım. Çok düşünmek iyi değildi çok düşünmek kimseye fayda sağlamazdı en iyisi az düşünüp az konuşmaktı.
Gözlerimi çalan alarm ile açtım beynim zonkluyordu boğazım kurumuş kalkıp bir bardak su içtikten sonra sonunda gelen elektriklerimin mutluluğu ile duşa gireceğimin sevince ile kendimi banyoya attığımda kesilmiş su ile karşılaşmayı beklemiyordum. Lanet okudum içimden öfke ile yeniden giyinip sinirden ağlaya ağlaya iş yoluna koyuldum. Sıçayım ağzına böyle işin daha geçen ay ödedim hemen ne demeye kesiyorlar bu suları? Kokuyordum üstelik saçlarımda yağlıydı cafeye geçtim Tony beni görünce yanıma geldi.
"C'e un problema?" (Bir sorun mu var?)"
"No."
"Perche hai pianto?" (Neden ağladın?)
"Non importa" (Önemli değil)
"Va bene. İnizia la tua attivita ora." (Tamam şimdi işine başla o halde.)
Kafa salladım önlüğü takıp kahvelerin başına geçtiğimde İpek geldi yanıma.
"Günaydın ne oldu dünkü işten de mi kovuldun yoksa?"
"Hayır iyiyim yorgunum biraz."
Onun da yüzü asık gibiydi.
"Senin neyin var?"
"Ian bu aralar bir garip dün bana yorgunum sen tek başına çık alışverişe dedi döndüğümde o evde yoktu. Neredeydin diyorum hava aldım diyor."
"Belki gerçekten hava almaya çıkmıştır."
"Benimle de gelebilirdi Gökçe ama o benden kaçıyor gibiydi."
"Senden neden kaçsın ki?"
"Aldatıyor olabilir mi?"
Kafamı önüme eğdim o an gelen müşteriyle bu sorunun cevabından kurtulmuş oldum. Niye utanan bendim ki? sipariş verdiği kahveyi hazırlarken bana geldiğini söylesem nasıl tepki vereceğini düşündüm. Ian'a çok düşkündü bana inanır mıydı ya da inanmak ister miydi? Bir şey söylememek en iyisi olabilirdi onu üzmek istemezdim. Hazırladığım kahveyi verdikten sonra bana yanaştı.
"Sen ne yaptın dün nasıldı?"
"İyi faturamı ödedim."
Gülümsedi baştan aşağı süzdü beni.
"Bu kez de su ile bir problemin var gibi duruyor."
"Neden? Kokuyor muyum?"
"Saçların yağlanmış üzerindekiler geçenkilerin aynısı, kahve lekeleri duruyor üzerinde çok koktuğunu söyleyemem ama."
Yüzüm düştü ama kokuyordum. Azda olsa. Bu sıcakta elbette kokardım.
"Suyu kesmişler bu kez de yetemiyorum artık İpek biri bitiyor biri başlıyor. Jordan kiraya zam yapacak ve ben ne yapacağımı bile bilmiyorum."
Kolunu omzuma attı.
"Gökçe sokakta kalacak halin yok bana gelirsin."
Kafa salladım sana gelmek en son istediğim şey diyemedim bir şey demden işime koyuldum. Akşama kadar elliden fazla kahve yaptım öğle arasında ayaküstü bir şeyler yiyip sigara içmeye vakti zor ayırdım. İşim bitmiş önlüğü çıkarmıştım ki
"İpek parfümün var mı?"
"Var güzelim al."
Dışarı çıktık şişenin yarısını boca etmiş olabilirim. Öksürmeye başladı İpek.
"Kızım yeter öldürdün beni kimyasal zehirlenme yaşayacağım."
"Ne yapayım kokmayım diye."
"Az önce daha güzel kokuyordum başım döndü parfüm sarhoş etti."
"Abartma."
Güldü yanağımdan öptü.
"Kolay gelsin dikkat et."
Kafa salladım hemen Alparslan'ın evinin yolunu tuttum. Bugün makarna pişirsem bir şey demezdi herhalde İtalya'nın incisiydi makarna zaten. Güldüm kapıyı çaldım birkaç saniye içinde açıldı içeri girdim suratıma tuhaf tuhaf bakıyordu. Acaba yanlış bir şey mi yaptım? Dün bir şeyi yanlış yere mi koydum?
"Nerede kırdın?"
Neyi bir şey mi kırmıştım değerli bir şey miydi acaba? Ya parasını isterse? İstemem dedi dün bir şey kırsan da önemli değil gibi bir şeyler söyledi ama.
"Neyi?"
"Parfüm şişesini."
Gözlerim açıldı ben kırmadım onun parfüm şişesine ellemedim bile.
"Parfüm şişeniz mi kırılmış? Yemin ederim ben ellemedim gerçekten dokunmadım bile. Özel eşyalara dokunmak yok dediniz sadece masanın tozunu aldım ben elimi sürmedim."
Yanıma geldi kolumu tuttu.
"Sakin olur musun kendi parfüm şişemden bahsetmiyorum seninkinden bahsediyorum."
"Benimki mi? Benim parfüm şişem kırılmadı ki? Yanımda parfüm bile yok."
Güldü ben ne saçmalıyordum acaba.
"Parfüm şişesi üzerinde kırılmış gibi kokuyorsun ondan dedim."
Evet çok parfüm kokuyordum farkındayım gülümsedim.
"Biraz abartmış mıyım?"
"Biraz mı? İçindeki kimyasallar birazdan kör edecek. Parfümün çakmalığı kokundan belli."
Abartmayın lütfen o kadar da değildi. İpek'te aynı şeyleri zırvaladı pis mi koksaydım yani. Gülümsedim.
"Kusura bakmayın."
Kafa salladı.
"Akşam randevun için şimdiden sıkmana gerek yoktu ama neyse kafana göre takıl sen yapılacakları yaparsın yemek olarak bir şeyler yap sende yersin ben çıkıyorum yemeğe gelemeyebilirim. Bu arada makinede gömleklerim var sadece siyah olanları attım onları yıkadıktan sonra en azından birini ütülersen sevinirim."
Akşam randevum falan yoktu neyse zaten onu alakadar eden bir detayda değildi.
"Peki tamam."
"Ütü yapmayı biliyorsun değil mi?"
Bilmiyorum. Bilmiyorum dersem kovar mı beni? Kovmaz o teklif etti ütü bilmediği için birini kovmak ayıptır.
"Gökçe sana diyorum. Ütü dedim biliyor musun?"
"Şey biraz yani benim hiç ütülenecek şeylerim olmadı bu zamana kadar."
Gözlerini devirdi.
"İnsan babasının, abisinin gömleğini ütülerken öğrenir bir şeyler. Okulda formanı kim ütülerdi senin."
Abim yoktu babamda yoktu benim okulda formamı da yetimhanedeki Fatoş Teyze ütülerdi.
"Ailemle ne alakası var Alparslan Bey? Bilmiyorum işte elimden geleni yaparım ama sonuçta ütü ne kadar zor olabilir."
Yanıma yanaştı.
"Bey demek yoktu bu bir. İkincisi çokbilmişlik yapmakta yoktu üçüncüsü madem o kadar zor değil diyorsun yapta görelim bakalım."
"Tamam."
Cebinden çıkardığı 120 Euro'yu masaya bıraktı.
"Yetişemezsem para burada."
"Teşekkürler."
"Ekstra bir durum olursa söyle maddi veya başka bir şey işte."
"Teşekkürler."
Ailemden son kalan adam dayım bile bu kadar umursamıyor beni tanımadığım elin oğlu burada yardım etti. 120 Euro yeter miydi faturam için 50 Euro kadar eksik kalırdı onu da yarın tamamlardım. O gidince evi topladım, süpürdüm kirlileri yıkadım kurutma makinesine attım ve ütünün başına geçtim. Ütüyü hayatımda kaç kez elime aldım acaba şuanla birlikte iki mi? Ya da üç? Ütüyü gömleğe bastırdığım anda duman silsilesi çıktı ve gömleğin ütüye yapışan parçası ile yüz yüze geldim. Gömlek yandı adamın gömleği yandı gözlerim kocaman oldu gitti adamın gömleği gitti daha ütüye başlamadan nasıl becerdim ki yakmayı. Allah kahretsin ne yapacağım şimdi? Çöpe atayım çöpe atayım aynından var fark etmez değil mi? Ya ederse hem etik değil adamın eşyasına zarar verip üzerine birde ondan saklamak. Moschino diye bir marka internete bir yazdım bir aylık maaşım kadar bir gömlek Allah kahretsin şimdi kesin kovdu beni ya. Oturdum sinirden ağlamaya başladım beklese miydim? Arasam mı? Ama önemli bir işi varsa ve bu sebepten çağırdım diye kızarsa. İki ucu da boklu değnek. Kalktım yemek yaptım kendimde yemedim yemeye hakkım yoktu diğer yerleri toparladım saat 11'e geliyordu kapı açıldı beni görünce şaşırdı.
"Sen neden gitmedin? Uzun mu sürdü işin? Taksi çağırayım mı?"
Gözümden pıtır pıtır yaşlar yeniden akmaya başladı. Yanıma geldi.
"Neyin var? Gökçe neden ağlıyorsun ne oldu?"
"Özür dilerim. İsteyerek yapmadım kızacaksınız biliyorum ama."
"Ne oldu söyler misin?"
Gömleği aldım gösterdim.
"Nasıl oldu anlamadım daha ütüyü dokundurduğum anda yandı yemin ederim bir şey yapmadım. Beni kovsanız da haklısınız."
Gömleğine baktı on saniye kadar sonra kafasını kaldırdı bana baktı.
"Çöpe at bunu."
Sinirlenmiş miydi evet sesi kızgın gibiydi. Bilerek yapmadım ya ne demeye kızıyordu hani kızmak yoktu kızar aam haklı belki hatırası olan bir gömlekti bu ne bileyim önemi vardı belli ki.
"Özür dilerim ben yenisini alırım gerçekten."
"Gökçe çöpe atar mısın?"
Çöpe attım gömleği.
"Gereksiz şeyler için ağlanılmasından hiç hoşlanmam."
"Ben."
"Sen bir gömlek için ağlamayacaksın."
"Bir gömlek dediğiniz şey benim bir aylık maaşım gücüm yeter mi acaba düşündünüz mü?"
"Senden gömlekle alakalı bir şey talep etmedim. Eşyalara önem vermem dedim değil mi? Olabilir yanmış işte dünyanın sonu mu?"
Ciddi miydi? Benimle kafa bulmuyordur değil mi? Birazdan öfke ile bağırıp parasını istemez.
"Ben ama."
Gözümden akan yaşın damlasını sildi.
"Bu saate kadar bunun için mi bekledin."
Kafa salladım. Gülümsedi. Mutfağa geçti tencereyi açtı.
"Makarna mı yaptın?"
"Evet ben çok çeşitli yapmayı bilmiyorum ama merak etmeyin internetten öğrenirim hepsini şimdilik peynirli ile idare edersiniz değil mi?"
Söylediğimi duymamış ya da umurunda değilmiş gibi es geçerek bana başka bir şey söyledi.
"Sen yedin mi?"
Kafa salladım. Dolaptan iki tabak çıkardı iki kadeh içine şarap doldurdu.
"Gel yiyelim."
"Hayır."
"Ne hayır?"
Onunla makarna yiyip şarap içemezdim bir nevi patronumdu Tony ile nasıl bunu yapmıyorsam onunla da yapamazdım.
"Sizinle yemek yiyemem yani yemek yerken şarap içemem."
Kahkaha attı.
"Ne demek şarap içince ne oluyormuş."
"Siz patronumsunuz."
Daha gür kahkaha attı.
"Ben patronum öyle mi? Olmaktan tek hoşlanmadığım şey sanırım."
Kim patron olmaktan hoşlanmaz ki kendi paranı kazandığın, kendi kararlarını verdiğin biri olmayı herkes isterdi. Kafa salladı.
"Demek benimle yemek yemeyeceksin."
"Özür dilerim."
Dolaptan bir kap aldı ve içine makarna koyup uzattı.
"Evinde yersin belki."
Bana acıyor muydu? Sokaktaki bir kedi muamelesi mi görüyordum? Bana neden yemek veriyordu ki evde yiyecek yemeğimin sınırlı olduğu yüzümden mi okunuyordu.
"Hadi ama ne o evde de mi yemezsin yoksa?"
"Bana acıyor musunuz?"
"Hayır sana acımam mı gerekli?"
"Öyle gibi düşünüyorum."
"Sen delinin tekisin nerene acıyacağım senin. Gözlerinle insanları öldürüp hoşuna gitmeyen davranışta bulunanların kafasında şişe kırıyorsun. Müşteriler hakkında korkmadan çat çat konuşup önüne gelene atar gider yapıyorsun pek acınacak bir durumda değilsin yani. Kendi ayakları üzerinde duran güçlü bir genç kız görüyorum ben."
Gülümsedim benim için gerçekten böyle mi düşünüyordu. Mutlu oldum. Uzattığı makarna dolu kabı aldım.
"Teşekkürler."
Tam eşyalarımı topladım çıkacakken.
"Bekler misin?"
"Ne oldu?"
Portmantodan ceketini aldı.
"Ben bırakayım seni geç oldu."
"Hayır gerek yok."
"Gökçe hani patrondum ben ne dersem o."
Kafa salladım tamam madem öyle bırakabilirdi gece yarısına gelmişti zaten saat. Bıraktığı parayı ben almayı unutmuştum o uzattı yeniden teşekkür ettim ve arabaya geçtik.
"Randevun var sanmıştım bugün gömlek yüzünden gidemedin mi yoksa?"
"Randevum yoktu."
"Parfümün içine düşünce öyle sandım." Gülümsedi yeniden.
"Yok öylesine sıktım ben. Kendim için sıkamam mı neden bir erkek için parfüm sıkacakmışım?"
Kafa salladı.
"Ayarına bakman lazımdı."
"Efendim?"
"Ütünün ayarına bakman gerekti her kıyafet için farklı ayar vardır. İçinde su olmasına da dikkat etmen lazımdı."
"Anladım. Özür dilerim tekrardan."
"Özür dilemen için söylemedim bir sonraki talihsiz kazanın yaşanmaması adına uyarı sadece."
Güldüm iyi bir adamdı. Komikti aynı zamanda. Evin önüne geldiğimizde bilmezlikten gelircesine.
"Nerede oturuyorsun?"
"Şu ilk kattaki daire."
"Çok eski değil mi buralar?"
"Eski dediğiniz yerde tek göz odaya 1000 Euro ödüyorum bana çok bile."
Kafa salladı.
"Anladım. İyi geceler o zaman."
"İyi geceler."
Eve girdiğimde verdiği makarna kabının ağzını açtım ve çatallamaya başladım çok acıkmıştım ve biraz daha bir şey yemezsem bayılacaktım. Yemeği yerken yarın en azından onun yanan gömleği kadar değerli olmasa da Alparslan için gömlek almaya karar verdim. su faturasını bir iki gün erteleyebilirdim. Karnımı doyurup yatağa geçince yarın biraz daha erken kalkmak üzere kurdum alarmı.
Uyanır uyanmaz yağlanmış saçlarımı hızlıca toplayıp üzerime dolaptan bir şey geçirip çıktım. Cafeye gitmeden önce Alparslan için gömlek baktım bir sürü güzel şey vardı fiyatları da bir hayli güzel gömlekler en son onun yanan gömleğine benzer bir gömlek buldum ve elimdeki bütün parayı verdim şuan sıfır parasızdım ama yaptığım hatayı telafi etmenin sevinci vardı. Elimde torba ile cafeye girip arka tarafa eşyalarımı bırakıp önlüğü giydiğim gibi işe koyuldum İpek hala gelmemiş Tony'e sordum rahatsız olduğu için biraz gecikeceğinden bahsetti. İpek'i aradım ama açmadı acaba Ian bir şey mi yapmıştı? Kavga etmişlerdir belki ya da cidden küçük bir rahatsızlıktır. O gün gelir diye beklemedim ama İpek işe gelmedi akşama kadar hiçbir aramama dönüşte yapmadı Alparslan'ın evinde işim bitince yanına giderim diyerek onun evine doğru yol aldım. Zili çaldığımda kapıyı Nicole açtı gülümsedi.
"Merhaba."
"Merhaba."
"Sana kolay gelsin ben gidiyor. Alp görüşmek üzere."
"Güle güle tatlım."
Bana sadece sevdiğim insanlar yakınlarım Alp der demişti demek ki Nicole öylesine biri değildi onun için. İçeriye girdim beni görünce gülümsedi.
"Hoş geldin."
"Hoş bulduk."
Yanına gittim ve elimdeki torbayı uzattım.
"Ne bu?"
"Özür hediyesi."
"Neyin özrü."
"Açsanıza."
Elimden paketi aldı açtı gömleğe baktı sonra kafasını kaldırdı bana baktı.
"Neden yaptın bunu?"
"Sizinkini yaktım."
"Gerek yok dedim Gökçe neden alıyorsun?"
"Beğenmediniz mi?"
"Alınan hediyeleri beğenmeme nezaketsizliğinde bulunmam ben. Gerek yoktu. Boşa para verdin buna."
"Hayır içimden geldi."
Gülümsedi ayağa kalkıp tek koluyla sarıldı.
"Teşekkür ederim."
Geri çekildim.
"Rica ederim bu kez yakmamaya dikkat ederim. Sizinkiler kadar iyi bir şey değil giyer misiniz bil..."
Devam ettirmedi.
"Giyerim düşünmen yeter sağol."
Gülümsedim bana yakın temasta iken bir anda nefesini çekti kendini kokladı.
"Kokuyor muyum ben?"
Geri çekildim sen değil ben kokuyordum kesin dört gündür banyo ile aramda bir ilişki yoktu. Tenime ne zaman su değmişti acaba... Rezil oldum rezil.
"Hayır."
Arkamı döndüm mutfağa gidip lavaboları cifleyecektim üzerimdeki sweatsheartın kollarını kıvırıp temizliğe kaptırmıştım ki kendimi.
"Kolların." Sesini duydum
Kollarıma baktım bir şey olmamıştı yeniden ona baktım yanıma geldi bileklerimi tutup çevirdi. Yetimhaneden kalan çiziklere bakıyordu. İntihar ettiğim ölmek istediğim zaman ard arda bileklerime attığım çiziklere.
"Ne oldu?"
Geri çektim hemen.
"Yok bir şey."
"Bileklerini mi kestin sen? Ne zaman yaptın bunu? Bipolar falan mısın?"
Kaşlarımı çattım.
"Bipolar falan değilim başkalarının hayatı sizi ilgilendirmez."
"Merak ediyorum çalışanımsın değil mi belki bir deli ile çalışıyorum ım belki katil ne belli?"
"Katil olmak mı? Bunu zamanında çok denedim öldürmek istediğim biri vardı ama yapamadım zararım kendime işte. Kendi bileklerimi kendim kestim 13, 14 yaşında falandım deli değilim ama olmayı çok isterdim emin olun. Benimle çalışmak zorunda değilsiniz doğru ne olduğum belli olmayan bir kızım."
"Öyle demek istemedim ben. Anlatmak ister misin bana?"
"Neden size neden bir şey anlatayım ben birilerine bir şeyler anlatmayı bırakalı uzun zaman oldu. Anlattığımda kimse beni duymak istemedi şimdi konuşsam da sussam da faydası yok."
Sandalyeyi çekip karşıma oturdu.
"Sorunlu biri olduğunu görebiliyorum insanlara güvenin yok, aksi bir kadınsın, hırçınsın ve korkan bir tarafın var biri sana bir şey yaptıysa."
Boğazım düğümlendi gözlerim doldu biri zamanında bana bir şey yapmıştı çocukluğumu elimden almıştı benim. Oyunlarımı elimden almıştı, kahkahalarımı almıştı elimden. Hayallerimi öyle insafsızca çaldılar ki ben o günden sonra hayal kurmaya korkar biri oldum. Gözlerim doldu ama ağlamanın hiç sırası değildi bana işveren yeni tanıdığım bir adamın yanında ağlayacak değildim ben zaten kimsenin yanında ağlamazdım.
"Gökçe."
"Alparslan Bey lütfen bana bir şeyler sormayın ben kendimle alakalı konuşmaktan hoşlanmıyorum."
Gülümsedi kafa salladı ve sanki beş saniye önce bir şey konuşmamışız gibi.
"Eee ne yapacaksın bugün bu arada portmantoya anahtar bıraktım senin için onu al ben yokken de rahatça gir çık."
"Olmaz yani anahtar olmaz sorumluluk alamam."
"Neden? Hırsızlıkla mı suçlamamdan korkarsın çalıştığın cafeyi biliyorum gelirim." Dedi gülerek.
"Ama yine de?"
"Anahtarı al Gökçe ve gitmeden bir duşa gir."
O an utandım hatta yerin dibine girmek istedim.
"Ben."
Yanıma geldi kolumu tuttu.
"Bak çekinmene gerek yok ben çıkacağım birazdan o esnada duşa girmek istersen."
Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Yanıma gelip gözyaşını sildi.
"Ağlaman için demedim."
"Özür dilerim pis birisi asla değilim su kesildi faturayı ödeyemedim biliyorum bunlar bahane değil ve sizi ilgilendiren şeyler değil ama faturayı bir iki gün içinde yatıracağım."
"Bana neden söylemedin?"
"Sizin bilmeniz gereken bir durum yok hakkım olan parayı zaten veriyorsunuz."
Kafa salladı.
"Evet veriyorum ama insanız fazlasına ihtiyacımız olabilir bak bana güvenmiyorsun haklısında ama benden sana zarar gelmez o yüzden bana her şeyi söyleyebilirsin elimden geleni yaparım."
Akan gözyaşlarımı sildim.
"Teşekkürler beni yanınıza almasaydınız şuan elektriğim de kesik olacaktı."
Zoraki gülümsedim.
"Borcun varken neden bana bunu aldın. Yanan gömlek kumaş parçası Gökçe ben maddi hiçbir şeye değer vermem hiçbiri bir insandan daha değerli değildir."
Karşıma çıkan insanların hepsi hiçbir zaman insana değer verenler olmamıştı. Hepsi daha çok paranın peşindeydi daha fazlasının.
"Teşekkür ederim."
"Benim biraz işlerim var çıkıyorum sende duşa girip çıkabilirsin sonra. Anahtarı almayı unutma."
Kafa salladım. Cebinden çıkardı 200 Euro'yu uzattı.
"Yeterli mi yani yanlış anlama borcun ne kadar?"
"Lütfen siz vermeyin kabul edemem."
"Çok iyi iş çıkardığın için ikramiye diye düşün sen bunu."
Güldüm.
"Hizmetçilere ikramiye verilmez."
"Şişt çok çene yapma hem sana benimle sizli bizli konuşma demedim mi?"
"Dediniz."
Gülümsedim.
"Dedin."
Kafa salladı.
"Hadi görüşürüz."
O çıkınca duşa girdim tanımadığım bir adamın evinde onun duşunu kullanıyordum suyun altında gözyaşlarım akarken hayatta biraz şansım olsaydı neler değişirdi diye düşündüm yine. Çok param olmasa da olurdu beni koruyup kollayacak, sevecek biri olsa yeterdi. Duştan çıktım üzerimde havlu ile makineye attığım kıyafetleri kurutma makinesine atmış beklerken kapı açıldı birden ürktüm içeriye Nicole girdi. Beni kafamda havlu üzerimde ona ait olduğunu düşündüğüm bornozla görünce şaşırdı. Umarım büyük bir soruna sebep olmazdım ve Alparslan Bey'in başını derde sokmazdım.