AİLE NEDİR?

1205 Words
(Sayın okurlar Kürtçe bilmiyorum, bu nedenle Kürtçe konuşmaların olduğu kısımların başlangıcına"~ " işareti koyacağım. ) Aile , temel anlamı ile anne , baba ve çocuklardan oluşan çekirdek yapı olarak tanımlanır. Ama aile genel olarak bana göre sizi doğuran ya da doyuran kişilerden değil sizi olduğunuz gibi kabul eden insanlardan oluşan tamamlayıcı bir yapıdır. Ben aile kavramını her zaman Ela olarak görmüştüm ama dışarıdan baktığımda Asmin'in annesi tek başına aile kavramına en iyi uyan tek kişilik bir bütündü. Sadece duyduklarım bile böyle bir zamanda doğuda bir yerde, bir aşiretin içinde şizofren teşhisi konmuş bir çocuğu koruyan bu kadına hürmetle eğilmem için yeterliydi. Beyazıt'tan ve Asmin'den öğrendiğim kadarı ile Asmin'in babası Hande hanıma deli gibi aşıktı. Hande hanımında bu adama aşık olduğu aşikardı ama duyduklarım onun ne kadar akıllı ve fedakar bir kadın olduğunu anlamamı sağlıyordu. Asmin, ne kadar yaşarken bir şeyleri gösteremese de annesine çok değer veren bir kızdı ve artık onun isteği benim isteğimdi. Hiç aile yüzü görmeyen öksüz yetim Rafet olarak anneliğinin hakkını fazlası ile veren bu kadına karşı bir görevim vardı. Yavaş yavaş gözlerimi açarken duyduğum belli belirsiz sesler ile yattığım sedirde gerindim. Ben ayıldıkça gelen seslerin odadan değil kapının önünden geldiğini anlamam uzun sürmedi. İki gündür yaşadıklarımın etkisi ile yıpranan ruhum ve bedenim yataktan kalkmaya dirense de seslerin yükselmesi ile merakıma yenik düşüp yattığım sedirden ayaklanıp kapıya yöneldim. " ~Kaldır şu kızı akşama büyükler toplanacak. O ırz düşmanının canını bu gece alacağım." "~Yapma Aziz abi, nereden biliyorsun belki Narin kendi rızasıyla gitmiştir. " "~Olmaz Narin böyle bir şey yapmaz." "~Sana öyle geliyor. Üstelik senin takıntın yüzünden içerideki kızı da zor durumda bıraktık." Kısa bir an sesler durduğunda elimi kapıya uzatmıştım ki Aziz'in histerik gülüşü kulaklarıma doldu. "~Hayırdır, pek korursun kızı aşık oldun?" Aziz'in sesinde öfke ile karışık bir alay vardı ve Beyazıt'ın cevap verirken çıkan sesi ise bıkkınlık içeriyordu. " Ne halin varsa gör." Konuşmanın bundan sonrasının sıkıntı yaratacağının farkında olarak tuttuğum kapı kolunu indirerek kapıyı açtım. İkilinin bakışları anında beni bulurken hafif bir tebessümle Beyazıt'a baktım. " Günaydın" diyen Beyazıt'a sanki konuşmalarını duymamışım gibi sakinlikle " Günaydın" dedikten sonra derin bir nefes aldım. " Beyazıt bey ne kadar zamandır burada olduğumu bilmiyorum ama kendimi kirli hissediyorum." Sözlerimin ardından üzerimdeki kan olmuş bluzu gösterdim ve devam ettim. " Acaba bana temiz kıyafet temin etmeniz mümkün mü?" Sözlerimle Beyazıt gülümseyerek geriye dönüp Mustafa'ya seslendiğinde Aziz çattığı kaşları ile bana gözlerini dikmiş bakıyordu. Mustafa seri adımlarla Beyazıt'ın yanına gelip kalıplı bedenini anca saran ceketin önününde ellerini kavuşturdu. "~Emredin ağam" "~Mustafa içeri yüklükte Elif ablanın kıyafetleri vardı. Bir alt üst bir de çamaşır getir koş" Mustafa kısa bir an durdu ve önce yanakları kızardı ardından hızla yanımızdan uzaklaştı. Beyazıt ise onun bu haline gülümseyerek başını sağa sola salladıktan sonra bana dönerek: " Aç mısın?" diye sordu. Başımı olumsuz anlamda sağa sola salladığımda bu defa bakışlarını Aziz'e yönelterek: " Bir saate çıkarız abi merak etme " dedi. Aziz ise kaşlarını hiç düzeltmeden olabilecekmiş gibi daha da çatarak bir ya sabır çekip dış kapıya yöneldi. Bir an düşündüm acaba bu adamın gülümsediği ya da gerçekten mutlu olduğunda kahkaha attığı oluyor muydu? Bu düşünce garip bir şekilde rahatsız etmişti beni. Açıkçası geldiğim zamanda değerli bir büyüğüm bana insanları oldukları durum için yargılama sakın o duruma gelmelerini sağlayan sebepleri bilmeden demişti. İçimde bir ses "vardır bir sıkıntısı takılma" diye beni sustururken Mustafa elinde bir poşet ile yanımızda belirdi. " ~Ağam ben bilemedim hepsini getirdim." Poşeti Beyazıt'a uzatırken Beyazıt'tan önce davranıp poşeti elinden aldım ve bana bakmayarak başını yere eğen Mustafa'nın yüzünü görmek için hafif eğilip: " Teşekkür ederim" dediğimde Mustafa hızla başını kaldırdı. Al al olmuş yanakları ve kocaman açtığı gözleri ile önce bana ardından Beyazıt'a baktığında Beyazıt gözlerini açıp kapayarak onu onayladı. Mahçup bir gülümseme yüzüne yerleşen Mustafa "Eyvallah bacım" dediğinde ise sadece ben değil Beyazıt'ta gülmemek için çenesini kasmıştı. İki adama da selam verip içeriye geçtim ve poşettekileri yatak olarak kullandığım sedirin üzerine döktüm. Gelen kıyafetlerden bir siyah şalvar ve gri çizgili bir kazak ile ince bir yelek seçtim. Zayıf olan vücudum yüzünden şalvar belimden düşerken içindeki lastiği sıkarak tekrar bağladım. Bulunduğum beden geldiğim zamanda manken denecek yapıya sahipti. Uzun ve ince oluşu nedeniyle giydiğim kıyafet bana bir parça eğreti durmuştu ama bu şu an takılacağım son konuydu. Giyindikten sonra kapıya yönelip açtığımda Mustafa ve yanında tanımadığım koruma dikleşip bakışlarını bana yönelttiler. " Tuvalete gideceğim" dediğimde Mustafa beni başı ile onayladı. Yerini bildiğim tuvaletin kapısına geldiğimde arkamı dönüp Mustafa'ya hitaben: "~Bana tarak verebilir misin?" dedim. Mustafa hızla yanıma geldi. "~Hanımım dolapta tarak ta toka da var." dedi. Tuvalete girip önce elimi yüzümü yıkadım ardından dolabı açıp tarak ve tokayı çıkardıktan sonra saçımı tarayıp ördüm. Örgü yapmayı Ela sayesinde öğrenmiştim ama daha önce kendime yapmadığım için biraz zorlansam da sonunda olabilecek en iyi şekilde işimi bitirip çıktım. Çıktığımda kapıda beni Beyazıt karşıladı ve üzerime bana çok büyük gelen bir palto giydirdi. Sonrasında ise dışarı çıkıp bizi bekleyen araçlara yöneldik. Arabaya binene kadar geçen kısacık zamanda içime işleyen soğuk bulunduğumuz yerin Doğu Anadolu bölgesinde olduğunu düşünmeme neden oldu. Araca bindiğimde bir yanımda Beyazıt bir yanımda Mustafa oturuyordu. Beyazıt'a döndüm ve aklımdaki soruları sormaya başladım. " Neredeyiz?" "Diyarbakır il sınırındayız ama bizim aşiretler Bingöl yakınında yaşıyor." " Nereye gidiyoruz?" " Bizim konağa , orada annenler ve aşiret reisleri bekliyor. Narin ve abini bulmuşlar ne yapacaklarına karar verecekler." Soracak daha çok şey olsa da Beyazıt'ın tüm cevaplara sahip olmadığını biliyordum. Zira aklımdaki soruların büyük çoğunluğu içinde bulunduğum beden ve ailesi hakkındaydı. Bir saatlik yolculuğun ardından büyük bir yapının önünde durduğumuzda Mustafa hızla inip bana elini uzattı. Elini tutup araçtan indiğimde gözüm büyük yapıya ve onu çevreleyen araba kalabalığına takıldı. Tam etrafı incelediğim sırada duyduğum telaşlı ince ses ile sesin geldiği yöne döndüm. " Kınalı kuzum , canım" Yanımdaki adamlara göre hesaplarsam boyum 170 cm den az uzundu. Şu an bana koşarak gelen kadın ise neredeyse 165 civarındaydı. Kadın hızla yanıma gelip tam karşımda durduğunda çekinerek ellerimi ufak ellerine aldı. İnce bir tülbentin altından görünen siyah saçları, altları çökmüş olsa da koyu mavi gözleri ve ellerimi kavrayan benimkinden ufak elleri ile kim olduğunu tahmin etmem zor değildi. " Hande hanım" Kadının yüzündeki endişe yerini korkuya an be an bırakırken gülümsemeye çalıştım. Zira ne kadar kimse bilmese de ben kızının artık bu beden de olmadığını çok iyi biliyordum. " Annem Hande hanımsınız değil mi?" dediğimde kadının gözleri titredi. Sakin kalmak için dudaklarını birbirine bastırarak başı ile beni onayladı. Onu daha fazla endişelendirmemek ve durumu biraz olsun açıklamak adına kadının ellerini hafifçe sıktım. " Ben başımı çarpmışım , açıkçası hiç bir şey hatırlamıyorum" Sözlerimle eli başımda duran bandaja titreyerek ulaşan kadın konuştuğunda sesi de elleri gibi titriyordu. " Bir şey hatırlamıyor musun? Hiç bir şey mi?" " Hayır efendim hiç bir şey hatırlamıyorum." Kadının gözünden bir damla yaş firar ederken eli hala yaralı olan başımdaydı. Asmin'in rüyamda söyledikleri aklıma gelince - annem sana emanet- yavaşça eğildim ve ellerimi kadının ellerinden alıp sırtına dolayarak ufak bedeni kendime çektim. Bir an olduğu yerde dursa da bu çok uzun sürmedi ve hemen kollarını belime dolayıp başını omuz çukuruma yerleştirip ağlamaya başladı. Ağlarken dudaklarından dökülen kelimeler hayatımda duymayı isteyip asla duymadığım sevgi sözcükleriydi. " Kınalı kuzum , annesinin gülü. İyisin , çok şükür iyi ve yanımdasın" Başımı yüzüme gelen tülbentine gömüp saçlarına ufak bir buse kondurdum. Sabrı ve sevgisi için kızından ve anne sevgisi tatmamış kalbimden kopan minnetle.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD