GÜVEN VE SABIR

1552 Words
BÖLÜM DEĞERLİ YAZARIM VE OKUYANIM MARY JANE 'E İTHAF EDİLMİŞTİR. Bilinmezlik, insanın en büyük korkularından biridir. Öyle ki korku olarak nitelendirdiğiniz her olgunun altında yatan gerçektir. Bu yüzden insanlar elleri ve güçleri yettiğince bilinmezliğin sınırlarını zorlarlar. Ancak bu arayışta insanın en büyük iki silahı ise güven ve sabırdır. Herkesin düşündüğünün aksine güven sabrı beraberinde getirmez. Aksine güvene giden yol sabırdan geçer. Ancak bu iki duygudan benim için şu an en önemli olanı sabırdı. Açıkçası hala ne olduğunu anlamamanın verdiği öfke ve panik , karşımda konuşan adamlardan duyduğum tedirginlikle birleşince öfkem bile korkumdan sonra geliyordu. 1984 yılında , büyük ihtimalle doğuda bir bölgede , bir kadının bedeninde , bir aşiret kavgasının ortasındaydım. Daha da kötüsü ismim dışında doğru düzgün bildiğim hiç bir şey olmaması beni fazlası ile korkutuyordu. Polislik yaptığım yıllar boyunca kadınlara yardımcı olmak adına savunma dersleri vermiştim ama şu an odada olan iki çam yarmasını ve ayıldığımda gördüğüm diğer iri başları görünce bildiklerimle buradan kurtulmamın mümkün olmadığını net bir şekilde görüyordum. Bu sırada Beyazıt kapıdan -daha önce adının Mustafa olduğunu öğrendiğim adama - seslenip ilk yardım çantası istedikten sonra geri içeri döndü ve Aziz denen herife: " Sen git işlerinle ilgilen , ben toplantıya kadar Asmin ile ilgileneyim. " dediğinde Aziz denen herifin kaşları çatıldı. Beyazıt'ın kolunu sıkıca kavrayıp: " Neden? Asmin beğendin ondan? " dediğinde Beyazıt derin bir iç çekip Aziz'e başını dikleştirmişti. " Saçmalama Aziz abi. Kızcağız zorla getirildi, burada sinir krizi geçirip yaralandı, hiç bir şey hatırlamıyor, aç ve korkuyor. Biz eşkiya ya da terörist değiliz, bu yüzden yardıma ihtiyacı olan ve bizim zarar verdiğimiz bir kıza yardımcı olmaya çalışıyorum yani normal bir insanın yapması gerektiğini yapıyorum." Aziz Beyazıt'ın kolunu iterek bıraktı , ardından bana sert bir bakış atmayı da ihmal etmedi. " O düşman kızı." "Kimin yüzünden acaba?" Aziz Beyazıt'a verecek cevap bulamamış olmalı ki başını sağa sola sallayıp sabır çekerek odadan çıktı. O sırada bastıran mesanem ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Zaten anlamlandıramadığım bu durum beni rahatsız ederken bir de bedensel ihtiyaçlarımın beni zorlaması hiç de iyi değildi. Üstelik ayıldığım andan beridir beni rahatsız eden bir şey vardı ama ne olduğunu net olarak bilemiyordum. Beyazıt yanıma doğru geldiğinde başımı kaldırıp kaşlarımı çatarak: " Tuvalet." dediğimde gülümsedi. Eli ile kapıyı gösterip: " Hadi gel sana yerini göstereyim." dediğinde ikiletmeden peşine takıldım. Bu sayede belki bulunduğum yeri daha iyi tanıma şansım olurdu. Normalde kendi geldiğim zamanda bile doğudaki evlerin pek çoğunda tuvalet dışarıdaydı ama Beyazıt dışarı çıkmamış çıktığımız odanın az ilerisinde bir kapının önünde durmuştu. Başımla selam verip içeri girdiğimde klasik bir tuvalet ile karşılaşmış olsam da yanındaki lavabo ve yer zemin döşemesi buranın alelade bir köy evi olmadığını gösteriyordu. Modern fayanslarla döşenmiş temiz ve büyük bir tuvalet ile yanında altı dolap üstü ayna olan büyük bir lavabo vardı. Mesanem tekrar zorladığında çevreyi incelemeyi bırakıp eşofmanımı çamaşırım ile indirdim .Bir an tuvalette şaşkınlık yaşasam da ama bu uzun sürmedi çünkü altıma yapmak üzereydim ve tuvaletin taşına oturup işimi görmeye başladım. Rahatlamanın verdiği rehavetle yüzümde bir tebessüm oluşurken kalktım , tekrar üzerimi düzeltip lavaboya yöneldim. Musluğa elimi uzatıp açtığımda başımı kaldırdım ve karşımdaki görüntüye baktım. O küçücük aynadan gördüğüm yüzüm şimdi net bir şekilde karşımdaydı. Derin bir nefes aldım, yaşadıklarımı anlamaya çalışmanın yorgunluğunu yüzümde net olarak görüyordum. İçimden gelen ağlama hissini dudaklarımı birbirine bastırarak durdurmaya çalıştım. Tekrar bu duruma nasıl düştüğümü anlamaya çalışırken kapının vurulması ile irkildim. " Asmin Asmin iyi misin?" Beyazıt'ın endişeli sesi ile başımı sağa sola sallayıp kendime geldim. " İyiyim birazdan çıkıyorum" Musluğu açıp soğuk su ile ellerimi yıkadıktan sonra avucuma suyu alıp yüzüme çarptım. Soğuk suyun etkisi ile kendimi daha da rahatlamış hissediyordum . Neler oluyordu, gerçekten bunlar yaşanıyor muydu? Sorgulamam beni bir yere götürmüyor daha kötüsü yeni sorularla beynimi çatlayacak hale sokuyordu. Islak elimi enseme sürerek biraz nefeslendikten sonra bir kere daha suyu avuçlarıma alıp bu defa daha dikkatli hareketlerle anlımdan akıp kurumuş olan kanı temizledim. Bu benim cehennemimdi, yine de bu cehennemde yıkılıp pes etmeye hiç niyetim yoktu. Başımı dikleştirip son kez yüzüme baktım ve elimi kurulayıp kapıyı açtım. Kapıda endişe ile bekleyen Beyazıt'a hafif bir tebessüm sunarak çıktığım kapıyı kapattığımda Beyazıt önde ben arkada odaya tekrar döndük. Bu arada etrafı inceleme şansım olmuştu, yapının içinde dört koruma saymıştım ama ön ve arka kısımda kaç koruma olduğu meçhuldü. Korumalardan ikisi geldiğimiz odanın kapısındayken diğer ikisi tuvaletin kapısının karşısındaki büyük girişte duruyordu. Derin bir iç çektim , bu bedende buradan kaçma girişimim ne kadar hoşlanmasam da imkansızdı, gerçi kendi bedenimde olsa bile bu mümkün değildi. İç kısıma bir kız için bile dört koruma koyan adamlar dışarıda ne kadar adam tutuyorlardı Allah bilir. Odanın kapısında adının Mustafa olduğunu öğrendiğim iri kıyım adam Beyazıt'a plastik bir kutu verdiğinde Beyazıt Kürtçe teşekkür etti ve içeri girdik. Sedirin ortasına oturduğumda Beyazıt sağ tarafıma oturdu ve kutuyu açıp içinden ilk yardım malzemelerini çıkardı. Pamuğa tendürdiyotu döktükten sonra dikkatle alnıma değdirdi. Kuruyan yaram her şeye rağmen hafifçe sızladı ve yüzümün buruşmasına neden oldu. Beyazıt işini bitirince bu defa kutudan bir merhem çıkarıp yaraya sürdükten sonra yara bandı rulosunu çıkarıp içinden iri bir parça keserek alnıma yapıştırdı. Ardından dağılan eşyaları toplarken aklımdaki soru dudaklarımdan döküldü. " Şimdi ne olacak?" Beyazıt'a döndüğümde yaptığı işe devam ederken derin bir nefes aldı. " Ailelerin ileri gelenleri toplanıp ne olacağına karar verecekler." " Neden ben?" Bu soru benim için önemliydi, açıkçası doğuda kadın hele de bu devirde pek değer görmezdi. Ama ben seçildiğime göre yerim özeldi. " Baban için annen, annen için sen çok değerlisin. Yani bizim çabamızla çok uzun sürecek bir arayışı hızlandıracak kadar önemli." " Annem" Beyazıt kendinden beklemediğim bir şekilde içten bir tebessümü yüzüne yerleştirip bana baktı. " Annen Hande hatun. Babanın üç karısının ikincisi ve babanın en değer verdiği eşi. Hande hanım üzülmesin diye dünyayı yıkar." " Hıh" diyerek omuz silktim. "Değerli, eğer gerçekten değerli olsaydı üzerine bir üçüncü almazdı." Beyazıt'ın gülüşü genişledi, bu adama gülmek gerçekten çok yakışıyordu. " Babanın ilk eşi beşik kertmesiydi, ama o iş için İzmir'e gittiğinde anneni tanıyıp aşık oldu. Ama burada işler her zaman senin isteğine göre yürümez. Hande hanım geldikten iki yıl sonra amcan ölünce dul kalan eşi ile evlenmek zorunda kaldı." Anladığımı belirten bir mırıltım ile konu kapanmıştı. Sonrasında Beyazıt ayaklandı ve bana dönerek: " Aç mısın?" dedi. Tam itiraz edeceğim sırada karnımdan gelen sesle ikimizde güldük. " Şimdi sana konakta olsak güzel bir mangal yapardım ama burada imkanlarımız sınırlı. Bu yüzden kıymalı yumurta yapmıştık yer misin? Yoksa kahvaltılık bir şeyler ayarlayayım." " Kıymalı yumurta harika olur, çay var mı?" " Olmaz mı?" Beyazıt odadan çıktı ve ben sırtımı sedirin arkasındaki yastığa bıraktım. Yaşadıklarım gerçek olamayacak şeylerdi , bunu kabul etsem de şu an bulunduğum durumdan çıkma şansım yoktu. İntihar ya da vazgeçmek de lugatımda olmayan olgular olduğundan bu duruma alışıp olacakları izlemek en mantıklısıydı. Ben düşüncelerime dalmışken açılan kapı ile kendime geldim. Beyazıt elinde bir yer sofrası arkasında Mustafa , çaydanlık ve yemekler ile içeri girip sofrayı kurdu. Sakince sofraya oturup yemeğimi yerken onlarda sessizce beni beklediler. Ben hala kimseye güvenmesem de sabırla olayları takip edecek kadar akıllıydım. Yemek bitip sofra toplandığında Beyazıt'tan izin isteyip sedire uzandım ve yorucu günün sonunda uykuya kendimi teslim ettim. ........... Sakin bir esinti yüzümü yalarken gözlerimi açtığımda bir uçurumun kenarında bir bankın üzerinde olduğumu fark ettim. Çevreye bakmak için başımı yana çevirdiğimde gördüğüm beden ile dikleşip ayaklandım. Bu Asmin denen kızdı ve gözlerini dikmiş uçurumun dibindeki denize gülümseyerek bakıyordu.Yanına gidip bakışlarımı yüzüne çevirdim, o ise gülüşünü bozmadan bana döndü. " Rafet bey, kafanızda pek çok soru var biliyorum ama zamanım az. O yüzden en temel olana cevap vererek başlayayım. Yaşadıklarınız rüya ya da ona benzer bir durum değil. Öldünüz ve benim bedenimde uyandınız." " Nasıl ve neden?" Asmin sakin bir şekilde banka oturup yanını eli ile işaret ettiğinde ben de yanındaki boşluğa oturdum. " Ne nasıl kısmına ne de neden kısmına cevap veremem ama kaçırılmadan önce aklımın yerinde olduğu günlerden birinde ölmeyi diledim ama annemin benden sonra yalnız kalmamasını da diledim. Sanıyorum dileğim kabul oldu. Gitmeden yani yoluma devam etmeden sizinle konuşup bilmeniz gerekenleri söylemek için bekledim." Olanları anlamamanın şaşkınlığı ile başımı eğdim. Asmin'in sesi kulaklarıma dolsa da başımı yerden kaldırmadan yaşadıklarımı bir yere yerleştirmeye çalıştım. " Ben Dövenli ailesinin küçük kızı ve annesinin bir tanesi Asmin Elanur Dövenli olarak dünyaya geldim. Ama hangimizin bahtsızlığı bilemiyorum 16 yaşıma bastığım gün zaten belirtileri olan sinir zahafiyetimin getirdiği bir kriz ile şizofren olduğum ortaya çıktı. Annem babamın sevgisini kullanarak beni herkesten hatta kendimden bile korudu. Pek çok tedaviyi gizli gizli denedi ama hastalığım tedavi edilemez ve ilerleyen bir yapıdaydı. Liseyi bitirdim ama okumaya devam edecek durumda değildim. Eğer sağlıklı olsam aşirete rağmen annemin beni okutacağına eminim. Ancak yedi senedir zavallı annem bir gün onu bir şeytan ya da başka bir şey olarak değilde annesi olarak görüp sarıldığım tek bir gün için sabırla bekledi. Kendimi öldüremedim açıkçası korktuğum pek çok şeyin başında annemin yaşayacağı acının ağırlığı vardı. Sizi izledim, bedenime girip uyanışınızı , yaşadığınız karmaşayı. Buna hakkım var mı bilmiyorum ama annemi size emanet etmek istiyorum. Ne olur ona iyi bakın , o konak bir kurtlar sofrası ve o sofrada güvendiğim tek kişi yalnız başına benim için savaşan annem." Sırtımı bankın arkasına yaslayıp denize baktım ve derin bir iç çektim. " Gidecek bir yerim olduğunu sanmıyorum. Üstelik insana verilen canın değerine inanan biriyim. Bu yüzden kendimi öldüremem, yapabilsem Ela öldüğünde yapardım. Peki bundan sonra ne olacak?" Her yer yavaş yavaş silikleşmeye başladığında Asmin'in sakin kelimeleri kulaklarıma yerleşti. " Zor ve yeni bir yaşam sizi bekliyor. Bol şanslar Rafet bey."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD