65 YIL ÇOK MU?

1348 Words
İnsan hayatına süre biçenler bunu yaparken neleri dikkate alıyorlar bilmiyorum ama hayat nefes almayı bıraktığında mı yoksa aldığın nefes sana fazla geldiğinde mi bitiyor diye düşünmeden edemiyorum. Yaşamak nefes alıp vermek , yemek , içmek, hareket etmek ve uyumaksa evet bu yaşadığımıza yaşamak diyebiliriz. Ancak bu açıdan bakıldığında bitkilerden ya da hayvanlardan bir farkımız olmadığına da dikkatinizi çekmek isterim. O zaman yaşamak nedir? Herkesin bu soruya verecek kendince makul yanıtları vardır elbette ama benim için yaşamak şu geldiğim 65 yaşımın içindeki 10 seneydi. O zamanlar yeni yetme bir polistim ve o da yeni mezun bir öğretmen. Şimdi düşünüyorum da ne saçı ne kaşı gözü,sesi yok mu sesi galiba ona vuruldum. Okulda velilerden birinin çıkardığı bir sorun için çağırılmıştık ve onu ilk defa o zaman görmüştüm. Omuzlarında saçları , sade yüzü , ufacık boyu ile ufak tefek bir kız çocuğunu andırsa da tatlı bir bahar esintisine benzeyen sesi beni benden almıştı. Sonrasında da hiç değişmeyen tane tane konuşması ile derdini anlatırken kendimi o sesin içinde kaybolurken bulmuştum. Sanki bir ömür dinleyebilirmişim gibi ama nereden bilebilirdim ki bu sesi sadece on yıl duyabileceğimi. Okuldaki olaydan sonra ifade vermesi için karakola çağırıp ardından da saçma bahaneler bularak peşinden ayrılmadığım karım Ela'yı ile bir yıl görüştükten sonra evliliğe ikna etmiştim. On yıl boyunca hem benimle hem de mesleğimle sabırla yaşayan sevdiğim, okulda geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayata gözlerini kapattığında benim için dünyada yaşanacak günler bitmişti. Ona olan sevgim o kadar çoktu ki yerine birini koyma düşüncesi bile bana ihanet gibi geldi. Pek çok defa dostlarım olsun ailem olsun yeniden evlenmem konusunda ısrar etse de sesi ve varlığı içime işleyen sevdiğimin yerine kimseyi koyamadım. Ve herkes vazgeçerken ben sevdiğimin hayali ile sevdiğim meslekte yükselerek hayatıma devam ettim. 30 yıllık meslek hayatım sağlık nedenleri ile sona erdiğinde hayatımdaki ikinci aşkımı da kaybetmiş başı boş ve amaçsızca bana verilen ömrü tamamlamaya çalışıyordum. Bana verilen zamanı bilmeden , gücümün yettiğince , yaşayabildiğim kadar... ..... Doktordan çıktığımda halsiz ve boş bir kabuk gibiydim. Doktor kalbimin artık eskisi gibi güçlü olmadığını ve dört yıl önce emekli olmama sebep olan hastalığım nedeni ile taktıkları pilin artık bana yetmediğini sade bir dille anlatmıştı. Yorgundum ama her hastaneden çıktığımda yaptığım gibi aklım beni sevmeye doyamadığım kadının yanına götürüyordu. Artık eskisi kadar çevik ve güçlü değildim. Eskiden 180 olan boyum yıllar içinde kısalmış gibi geliyordu. Kumral saçlarıma aklar düşerken , bal rengi gözlerimdeki ışık yıllar içinde kaybolup gitmişti. Gençken , sevdiğim yanımdayken heveslenip her gün farklı giyindiğim günler eskide kalmış, üzerimde üniforma gibi yıkayıp yıkayıp giydiğim gömleklerim artık tek renkti. Hastanenin karşısından otobüse bineceğim için kaldırıma yanaştım. İnsanlar telaşla yanacak yeşil ışığı beklerken ben uzun zamandır telaş etmekten uzaktım. Sekiz yıl önce ilk krizi geçirdiğimde öleceğimi düşünsem de Azrail bana sadece selam verip geçmişti. Oysa ne kadar özlem doluydum ölüme karşı. Sevdiğimin yüzü ne kadar inkar etmeye çalışsam da uzun zaman önce kaybolmuştu. Ben ona hala aşık olduğumu söylediğimde ise eski dostum Faik , bunun artık aşk değil yeni başlangıçlara duyduğum korku olduğunu söylemişti. Korkuyordum , sevdiğini kaybeden her insan gibi ben de korkuyordum. Ama insanların anlamasını beklemediğim bir korkuydu bu. Dünya bana kimsesizliği layık gördüğü için bir yetimhanede başlayan hayatımda sadece on yıl ev sıcaklığı yaşamış bir insanın yeniden kaybetme korkusuydu bende ki. O yüzden onca yıl beni terk etmeyeceğini bildiğim anılara tutunup yaşamıştım. Ben düşüncelerimle boğuşurken yanan yeşil ışık ile birlikte hareketlenen insan seline kapılıp karşıya geçtim. Durağa geldiğimde ise kalabalığın içinde gözlerimi caddeye dikip beklemeye başladım. O sırada duyduğum bağırış sesleri ile başımı yana çevirdiğimde gördüğüm manzara kalbimin atışını hızlandırdı. İki gurup birbirine tekme tokat girişirken bir anda içlerinden biri silah çıkardı ve rast gele etrafına doğrulttu. Ne için kavga ettiklerini bilmesem de kavganın ortasında kalan küçük kızın ve ona ulaşamayan annesinin sesi kavganın nedeninden daha önemliydi. Yaşadığımız bu zamanda sokaklar Western filmlerinden çıkma sahnelere sık sık şahit olduğu için silahlı birini görmek insanlara artık garip gelmiyordu. Herkes bir şekilde kendini korumak isterken ortada kalan küçük kızın çaresiz bakışları kalbime ok gibi saplandı. Düşünmedim, ben insan hayatı söz konusuyken düşünen biri hiç olmadım. Kızın annesi dükkan sahibi silahı görünce kapıları kilitlediği için camekana vurup çığlık atarken , elinde silah olan gencin gözleri kör olmuştu bile. Hızla yerimden fırladım ve kızın olduğu yere doğru tüm gücümle koştum. Göğsümün içinde atan kalbim için bu eziyet olsa da onu dinlemedim. Kızın üzerine kendimi siper ettiğimde tanıdık patlama sesi ile kalbim daha da hızlandı. Sırtımda hissettiğim acı ve sıcaklık hissi ile derin bir nefes almaya çalıştım. Nefesim göğsüme ulaşmadan kesilirken her şey yavaş yavaş bulanıklaşmaya başladı. İnsanlar bağırıyordu ama ben ne dediklerini anlamıyordum. Onca yıl yaşadığım yaşam ellerimden kayarken hissettiğim sadece kimsesiz hayatımın ne kadar boş olduğuydu. Gerçekten uzun zamandır istediğim ölüm şimdi yanı başımdaydı ama nedensizce mutlu hissetmiyordum. Ölmeyi bu kadar özlemle beklediğimi düşünürken ölüm geldiğinde hayatımın anlamsızlığını fark ettim. Artık bedenime sığmazken bulanıklaşan etraf birden aydınlandı ve ben gördüklerim karşısında şaşkınlıkla bakakaldım. Bedenim küçük kızın üzerine düşmüş, az önce kavga eden gurup dağılmış, beni vuran genç elindeki silahı fırlatıp koşmaya başlamıştı. Kaşlarım çatılırken bedenime dışarıdan baktığımı fark ettiğimde çatık kaşlarım havalandı. Ölmüş ve bedenimden çıkmıştım ama neyse ki küçük kız yaşıyordu. İnsanlar kaçan saldırganlar ile başımıza üşüşürken az önce mağazada mahsur kalan kadın da başıma gelmişti. Hiddetle bedenimi kızının üzerinden atıp ufaklığı kolları arasına aldı. Bedenimi bir anda yerde değersiz bir eşya gibi gördüğümde gözlerim dolarken duyduğum ses ile tüm duygularım allak bullak oldu. " Bu kadar istediğin ölüme kavuşmak nasıl bir his?" Arkamı döndüğümde bana doğru yürüyen karım Ela ile gözlerim kocaman açılırken dudaklarım benden izin beklemeden kıvrıldılar. " Ela , canım sen misin? Çok şükür kavuş..." " O kadar sevinme Rafet. Bu senin benimle geldiğin bir son değil." " Anlamadım?" Ela gülümseyerek yanıma geldiğinde gülüşünün mutluluk ya da huzur değil intikamını almış bir tatminlik içerdiğini fark ettim. Anında kaşlarım çatılırken E la soruma cevap verdi. " Yıllarca beni çok sevdiğini söyleyip durdun. Sevgin sadece sana bakmam üzerine kuruluydu. Seni beklediğim gecelerin sonunda eve geldiğinde boş bir kabuk gibi kendini yatağa atıp sadece kendi dertlerini anlattın. Birlikteliğimiz boyunca sadece sen ve hayatın vardı, ben ise senin olmayan annen gibi her zaman arkanı toplayıp yaslandığın bir duvar oldum. Eğer ölmeseydim senden ayrılmayı düşünüyordum." " Ama, ama ben seni çok sevdim . Bir sözünü iki etmedim." Ela derin bir iç çekerken yanıma bir adım daha yaklaşıp gözlerini gözlerime sabitledi. " Sevgi, sen sevgiyi yanlış anlamadığına emin misin?" Ne söylediğini anlamadığım için cevap veremezken o başını dikleştirerek: " Kadın olmanın , bir kadının ihtiyaçlarının ne olduğunu hiç düşündün mü? Birini beklemek, geldiğinde seni düşündüğünü hissetmeye çalışmak ve en önemlisi de sevilmeyi istemek ne demek biliyor musun? Başlarda seni gerçekten sevdiğimi düşündüm ama sonra fark ettim ki bizimki sevgi değildi. Sen yalnızlığından bense ailemin baskısından kaçtım. Kendimi anlatmak için her çırpınışımda ya kavga ettik ya beni yok saydın. Şimdi benim neler yaşadığımı ve en önemlisi kadın olmanın ne demek olduğunu öğrenme zamanı. Umarım benim gibi olmazsın ve mutlu olursun Rafet." Görüntüler flu bir hal alırken Ela'ya ulaşma çabalarım da boşunaydı. Her yer karardığında vücuduma saplanan ağrı , başımda bir ağırlık ile kıvrandım. Gözlerimi hafifçe aralamaya çalıştığımda bu basit hareket bile beni fazlasıyla hırpalamıştı. Eni sonunda gözlerimi açabildiğimde beni hafif nemlenmiş beyaz bir tavan karşıladı. Ne olduğunu anlamak için başımı sağa çevirdiğimde gördüğüm eski model bir perde ile kapanmış pencere ve yıpranmış duvarlarla kaşlarımı çatmaya çalıştım. Bir kaç defa denedikten sonra zorla da olsa yerimden doğrulduğumda eski bir köy evi tarzında bir odada olduğumu fark ettim. " Neredeyim ben?..." Bu ses , benim sesim bu kadar ince miydi ki? Bakışlarım ellerime indiğinde ince uzun parmaklarla süslenmiş kemikli el gözlerimi kocaman açmama neden oldu. Elimi zorlanarak vücudumda dolaştırdığımda göğüs kafesimin üzerindeki çok büyük olmasa da dolgun fazlalıklarla dondum. Titreyen ellerimi bacaklarımın arasına indirdiğimde ise olmasını beklediğim organımın yerinde olmadığını fark ettim ve olan gücümle yerimden kalkmaya çalıştım. Bu arada odayı gözlerimle talan edip bir ayna aramakla meşguldüm. Eni sonunda aradığımı bulamayınca: " Kimse yok muuuuuuu?" diye bağırdığımda odanın kapısı hızla açıldı ve iki iri adam içeri daldılar. Kocaman açtığım gözlerimle adamlara bakarken adamlardan biri diğerine döndü. " Ahmet ağaya haber ver kız uyandı." Adamın sözleri ile nefesim boğazıma dizildi. Kız , ben şimdi gerçekten kadın mı olmuştum. Hayır , hayır hayır hayır. bu doğru olmaz!....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD