TİLKİ POSTUNDA KOYUN

1288 Words
(Kürtçe cümleler için daha öncede kullandığım "~ " işaretini cümle başında kullanacağım.) Post değişmekle öz değişmez dermiş eskiler. Ne kadar dışını allayıp pullasan da sonunda sen yine kendinden öteye gidemezsin. Bunu zaman içinde deneyimleyerek öğrenmiştim ama her deneyim benden bir şeyler almıştı. İnsan ne kadar mantıklı bir varlık olsa da gözünü hırs bürüdüğünde kör olmaktan kaçamıyordu. Bu nedenle hırslarımı içime gömerek bana verilenle elimden geleni yapmak kendi postumu kabul etmekti aslında. Şimdi bulunduğum zamanda yerde baldırını tutan genç kız ise kendince tilki olmaya çalışan bir koyundu sadece. Sema, ağanın son karısı Dilan'ın türlü vaatlerle kandırdığı zavallı bir kızcağızdı. Bunu merdiven altındaki konuşmalarından çok net anlamıştım. Ondan sadece korkmuyor aynı zamanda ona sunacağı vaatlerin beklentisi ile hareket ediyordu. Ama gelin görün ki hayat bizim istek ve beklentilerimizin dışında gerçekleşen olayların bir bütünüydü. Yaşananlar karşısında ilk şaşkınlığımı atmam diğerlerinden daha çabuk olurken hızla Sema'nın yanına koştum. Bacağını tutarak çığlık atan kızın yanına eğilip elimi eline attığımda ağlamaktan kızaran gözlerini açıp bana öfke ile kaşlarını çattı. "~ Dokunma banaaaa..." Söylediklerini duymazdan gelerek elini bileğinden sıkıp yaradan çekmesini sağladım. Bu arada boşta kalan eli ile bana vurmaya başlamıştı. "~ Uğursuz, lanet şey dokunma diyorum." Sözleri belki girdiğim bedenin gerçek sahibini yaralayabilirdi ama benim üzerimde hiç bir etkisi yoktu. Yaşadığım zamanda mesleğimi yaparken bundan daha kötü ithamların hedefi olmuştum. Ve her türlü fiziksel ve psikolojik saldırının eğitimini almıştım. Güç uyguladığım bileği yüzünden daha fazla direnemeyip elini yaradan çekerken yanımıza diğer çalışanlar ulaşmışlardı bile. Elini yaradan çektiği zaman dikkatimi şalvarının üzerindeki kana odakladım ve dikkat etmeye çalışarak bacağını çevirirken başka bir yerde kan olup olmadığına baktım. Ben yarayı incelerken gelen kadınlar ve erkekler boş bir şekilde koşuşturuyorlardı. " Biri ambulansı arasın ." Ben ambulans için seslenirken herkesin boş bakışları benim üzerimdeydi. Bu arada annemin sesi ile kendime geldim. "~ Kadir, geldin mi?" Annemin sesini duyduktan sonra yanımda hissettiğim hareketlilik ile başımı çevirdim. Yanıma çömelmiş orta yaşlı adam elini omzuma koyup: "~ Hanımım merak etme doktora haber verdim. Şimdi gelir, sen izin ver de ben bir bakayım." dediğinde derin bir nefes alıp geri çekildim. Başımı Aziz'in düştüğü merdivene yönelttiğimde ise Aziz ve Beyazıt'ın merdivenin üstünde olanları izlediğini fark ettim. Aziz'in yüzünde garip bir burukluk, Beyazıt'ın yüzünde ise anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Beyazıt'ın ifadesi kafamı karıştırsa da beni daha fazla rahatsız eden Aziz'in sıkılı çenesine inat buğulanan gözleriydi. Farklı bir şey vardı Aziz'de, hırçın ve öfkeli dış kabuğunun altında ama o kadar derinde ki görmek için çok çaba gerektiren. Ne kadar yaptıklarını ve Narin'e olan saplantısını doğru bulmasam da bir yanım onu anlamak istiyordu. Sanki sessiz bir yardım çığlığı gibi gelen halleri bana biraz da geride bıraktığım beni hatırlatıyordu. Yalnız, çaresiz, kimsesiz beni... Sesler azalırken omzumda hissettiğim el ile bakışlarımı çevirdim ve dede ile göz göze geldim. Yüzünde şefkatli bir ifade ile bana baktı. " Senin suçun değil kızım." Bunu biliyordum ama onun ağzından duymak beni rahatlatmıştı. Yüzüme sakin bir tebessüm takıp teşekkür ederken yanımızdan Kadir denen adamın kollarında Sema geçti. Geçerken hala bana saydırıyordu. "~ Lanetli, uğursuz yaratık. Keşke hiç doğmasaydın." Kadir susmasını söyleyen bir kaç sert sözle kızı susturarak merdivenlerden inerken Aziz başını eğip yana çekilerek onlara yer açtı. Beyazıt'ın ise ifadesi önlerinden geçerken iğrendiğini belli eder bir hal almıştı. Bir şey vardı Beyazıt'ta ona güvenmemi sağlayan ama aynı zamanda ürkütücü bir şey. Bu hikayede tek yanan ne bendim ne Aziz ne de annemdi. Bu yaşananların faturasını bilmediğim bir şekilde Beyazıt'ta ödüyordu ama ben nasıl olduğunu daha anlayamamıştım. Kızı götürürlerken bu evde her kapının arkasında, her gölgede bir düşman edinmek için ilk adımı attığımı fark etmiştim. İşin en korkunç tarafı bu düşmanlar arasında babanın da olmasıydı. Çünkü bu gün gösterdiği yüzü ile annemin burada sadece babam onu sevdiği için değil dedenin desteğinin devamı içinde tutulduğu netleşmişti. Bu yüzden hızlı hareket etmeli ve beni av olarak gören kişileri dikkatle devre dışı bırakmalıydım. Olayın harareti giden kız ile azalırken bakışlarımı Beyazıt'a çevirdim. Sanki ona baktığımı anlamış gibi bana bakıp gülümseyerek Aziz'in yanından ayrılıp merdivenleri çıkarak tam karşıma geçti. "Olaysız tek günümüz geçmiyor ne dersin Asmin hatun?" "Saman altından sokan yılandan ziyade gündüz gözü saldıran çakalı yeğlerim Beyazıt ağam." Sözlerimle gür bir kahkaha attı ve herkesin bakışlarının bize dönmesine neden oldu. Bakışlara aldırmadan Beyazıt'a gülümseyerek: " Beyazıt ağam seninle iş ile ilgili konuşmam gerek. Arka bahçede benimle bir kahve içer misin?" dediğimde gülüşünü bozmadan kaşları havalandı. " Zevkle Asmin hatun." Başımı aşağı inmeye başlayan çalışanlara yöneltip: " Bize arka bahçeye iki sade kahve getirir misiniz?" dedim. Çalışanlar arasında etine dolgun olan ve ilk defa gördüğüm orta yaşlı bir bayan yorgun ifadesi ile durup: " Nasıl olsun hanımım?" dediğinde "Sade" dedikten sonra yan yana duran annem ve dedeme döndüm. " Müsaadeniz varsa Beyazıt ile bazı konuları konuşacağım." Dedem gülerek beni başı ile onaylarken bakışlarım babaya değdi. Yüzünde öfke ile karışık endişeli bir ifade vardı. Yanılmayı fazlasıyla istesem de annemin haberi olmadan bazı işler çevirdiğini düşünmeden edemiyordum. Bu endişesi ve karşı çıkışları da beni fazlasıyla destekler nitelikteydi. Doğuda ihtilal sonrası yaşanan ekonomik dengesizlikte ayakta kalmak için bazı büyük şirketlerin yasal olmayan yollara başvurduğunu ekonomi dersinden hatırlıyordum. Bunların başında kaçakçılık gelirken bunu yapabilmek içinde bazı insanları görmek gerektiğini hocamız anlatmıştı. Koluma dokunan el ile kendime gelip yeniden yüzümü düzelterek Beyazıt ile terasın arka tarafında kalan küçük çardak bahçeye yöneldik. Tabi hareket etmemizle birlikte konağı inleten Aziz'in kükremesini duymamız bir oldu. " Asmin, beni hesaba almıyor musun ha? Elimde silah olmayınca adamdan sayılmıyor muyum?" Geriye dönüp bakışlarımı Aziz'e çevirdim. Ruhumu saran üzüntü yüzüme yerleşmişti, dudaklarımın kenarı düşmüş, göğsüme bir ağırlık oturmuştu. Aziz haksız değildi, Rojin 16 yaşında bir kız çocuğuydu ve sağlıklı bir insan o kızı birine eş olarak görmemeliydi. Üstelik kendisinden 14 yaş büyük bir adama eş olarak görülmesi de ayrı bir yanlıştı. Ama tek yanlış bu değildi ve bu sahnedeki diğer büyük yanlışın kurbanlarından biri olmaya hiç niyetim yoktu. " Elinde silah olsa da olmasa da istediğini yapmayacağım Aziz? Haklısın 16 yaşında bir kızla zorla evlendirilmeye çalışman ikiniz için de yanlış ama bir yanlış başka bir yanlışla çözülemez. Üstelik Rojin kurban olmasın diye kurban olmaya hiç niyetim yok. Bu yüzden eğer gücün yetiyorsa o silahı al ve bu töre denen saçmalığı öldür." Ben son sözümü söyledikten sonra geriye dönüp çardağa doğru yürürken geride elinde çaresizlikle kala kalmış bir Aziz bıraktığımı biliyordum. Her zaman diliminde kadınlar kurban oluyor diye düşünürdüm. Oysa kadınları anlamam için gönderildiğim beden ve zaman da erkeklerinde birilerinin çıkarları adına kurban edildiğini görme şansım olmuştu. Aziz bir kurbandı ve onun kurban olmasını sağlayan sadece töreler değil aynı zamanda korumaya çalıştığı kadındı. Ne yazık ki yaralı, kırık bir adamı anlamayanlar ona deli damgasını vururken bu sahnede tek akıllıca konuşan yine delirttikleri Aziz olmuştu. Seri adımlarla arka bahçeye giderken bu işin sonunda ne kadar kaçmaya çalışsam da üzülenin ben olacağımı düşünmeme sebep olan bir his yüreğimin ortasına kor gibi oturmuştu. Bahçe görüş alanımıza girdiğinde Beyazıt'ın sesi ile durdum. " Vicdan yapma, Aziz herkes için yeteri kadar vicdan yapıyor zaten. Bu bir tuzak ve bu tuzaktan kurtulmak için sana tuzak kuranlardan bir adım önde olmalısın. Zekisin, dürüstsün ve en önemlisi elindekileri kullanmayı bilecek kadar beceriklisin." Derin bir nefes alıp geriye döndüm ve bakışlarımı Beyazıt'a doğrulttum. " Tek başıma hiç bir şey yapamam. Bu töre adı altındaki dayatmayı kullanarak kendi oyununu sahneleyenlere karşı elimde kullanabileceğim bir güç var. Ama bilmediğim bir işe girişmem ve bundan layığı ile çıkmam lazım. Beyazıt Dirijan ,bu kumpasta benim yanımda yer alır mısın?" Beyazıt'ın bakışları yüzümü turlarken an be an yüzünün değişimini izledim. Keyifle kıvrılan dudakları, hafif kısılan gözleri ve dikleşen başı ile kaşlarını kaldırdı. " Asmin Elanur Dövenli, o güzel aklından neler geçtiğini bilmesem de ben varım. Ama benim de bazı şartlarım olacak. Ne dersin, anlaşabilir miyiz?" Yüzüme memnun bir tebessüm yerleşirken yeni bir ortaklık için ilk adımı atmıştık. Ama yine de dikkatli olmalıydım, Beyazıt'a güvensem de o bu karedeki en zeki adamdı ve dostluğuyla da düşmanlığıyla da tahmin edilemez olması başlı başına bir tehlikeydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD