Nerdesin Gülay?

1337 Words
“Duydun işte gitti. Artık Gülay yok.” “Ne demek yok baba?” “Baya yok işte. Ben sana ona yaklaşırsan bir daha göremezsin demedin mi?” Serhat hayal kırıklığı ile baktı babasına: “Böyle bir şeyi yapamazsın.” “Sen istedin bunu.” “Sabah sabah hiç şaka kaldıracak halim yok baba. Benimle dalga geçmeyi bırak. Gülay nerde?” “Dalga geçer gibi halim mi var lan. Sabah geldi gitmek istiyorum dedi. Bende izin verdim.” Serhat ayağa kalkıp saçlarını çekiştirdi. Dişlerini sıkarak: “Gülay gitmez, gidemez. Giderse ne olacağını biliyor.” Sinirle kalktı masadan. Gülay’ın odasına gitti. Kapıya açınca boş bir yatak onu karşıladı. Banyoya baktı orada da değildi. Dışarı çıktı. Evin’in odasına baktı orda da değildi. Var gücüyle bağırdı: “Gülay.” Sesi konağı titretiyordu. Bütün odalara tek tek baktı. Hiçbir yerde bulamadı. Evin korkuyla babasına baktı: “Baba neler oluyor. Gülay nerde, gerçekten gitti mi?” “Merak etme kızım güvenli bir yerde.” Serhat hızla aşağı indi: “Son kez soruyorum baba Gülay nerde?” Nesih ağa kararlılığından geri atmadı: “Son kez söylüyorum Serhat. Gülay gitti.” “Bana istemediğim şeyleri yapmak zorunda bırakma baba. Gülay’ı nereye gönderdin?” Nesih ağa sinirlenerek konuştu: “Beni tehdit mi ediyorsun lan? Sana kırk kere o kızdan uzak dur dedim. Sözümü dinleseydin böyle olmazdı.” Serhat dejavu yaşadı bir an. Aynı şeyleri oda Gülay için söylemişti. Babasına hiddetle baktı. Masanın örtüsünü çekti, bütün sofrayı yere indirdi: “Bu yaptığını varya baba unutmayacağım. Bunu ödeyeceksin.” Arkasını döndü, çıktı konaktan. Kimseyi duymadı bile. Esma oğlunun arkasından bakakaldı. Nesih ağanın yanına gelip: “Neler oluyor ağam. Gülay neden gitti?” Nesih ağa içini çekti: “Sabah Gülay geldi yanıma. Bir süre uzaklaşmak istediğini söyledi. Bende onu güvenli bir yere gönderdim.” “Nereye gönderdin ağam?” “Kimse bilmeyecek Gülay’ın nereye gittiğini.” “Banada mı söylemeyeceksin ağam?” Nesih ağa karısının yüzüne bakıp, sıkıntıyla konuştu: “Sanada söylemeyeceğim Esma sanada.” Kimse ne olduğunu bile anlayamamıştı. Nesih ağanın bu sözünün üstüne de kimse bişey soramadı daha. Serhat delirmiş bir şekilde çıktı evden. Arabasına binince Gülay’ı aradı. Telefon çaldı ama açılmadı. Tekrar aradı, tekrar açılmadı. Bir kez daha aradığında ‘Aradığınız kişiye şuan da ulaşılamıyor’ cevabını aldı. Sinirle telefonu koltuğa fırlattı: “Nerdesin Gülay nerdesin?” Aklına dün ona söylediği söz geldi. Belki yarın söylemeye fırsatım olmaz demişti, sonrada küfretmişti. Küfrettiği için kendine kızdı. Bugün görmeye bile fırsatı olmadan Gülay gitmişti. Telefonunu aldı tekrar koltuktan. Engin’i aradı: “Engin bana Gülay’ı bul.” Engin dediğini anlamamıştı: “Af buyur abi anlamadım. Nasıl bulayım. Gülay yenge kayıp mı oldu?” “Babam kaybetti Engin. Nereye sakladıysa bana onu bul.” Engin tereddüt ederek konuştu: “Abi Nesih ağa gönderdiyse biraz zor bulurum. Oda bulursam telefon sinyalinden ancak.” Serhat daha çok sinirlendi: “Bulamayacaksan ne bokuma varsın Engin? Bul diyorsam bulacaksın. Sinyal vererek sikerim seni.” “Elimden geleni yapacağım abi.” Serhat telefonu kapattı: “Nereye gidersen git seni bulacağım. Sen bana aitsin Gülay.” Kahya Selim Gülay’ı köye götürünce kayınvalidesi Dündü anaya durumu anlattı. Ayak üstü hal hatır sorduktan sonra Gülay’ı Döndü anaya emanet edip gitti. Döndü ama önce bir Gülay’ı süzdü: “Hoş gelmişsin kızım.” “Hoş buldum efendim.” “Maşallah pekte güzelsin. Adın ne bakayım senin?” “Gülay.” “Adında senin gibi güzelmiş. Bende Döndü. Döndü ana derler bana. Sende öyle söyle olur mu? Ben anlamam öyle şehirli ağzından.” Gülay tebessüm etti: “Peki Döndü ana.” Döndü ana kızın omzuna elini koyup: “Hadi içeri geçelim. Taze çay var ocakta. Güzel bir karnımızı doyuralım.” “Tamam ana sen geç içeri ben bir bizimkileri arayım. Telefonumu kapatacağım endişe etmesinler.” “Olur güzel kızım.” Gülay annesini aradı. Babasıda evdeydi. Onlarla konuştu. Köye geldiğini birkaç gün burada kalacaklarını söyledi. Telefonun çekmediği yalanını söyledi. Ailesine Serhat’ın ona yaptıklarını anlatmamıştı. Anlatsa orada kahrolurlardı. Biliyordu be buna dayanamazdı. Serhat’ın ailesini olduğu gibi anlatırken. Serhat’ı karısının yanında benimle hiç uğraşmıyor demişti. Ama tabi ki Serhat tam tersini yapıyordu. Karısının yanına bir kere bile gitmemişti. Çünkü ona işkence etmek daha cazip geliyordu Gülay’a göre. Konuşmayı bitirmişlerdi ki telefonu çalmaya başladı. Ekrana baktı. Gözleri büyüdü ekranda yazan ismi okuyunca ‘Serhat’ ne ara numarasını kaydetmişti bu adam. Açmadı meşgule attı. Tekrar çaldı, tekrar meşgule atıp telefonu kapattı ve içeri girdi. Gülay iki çay doldurup geldi sofraya. Yoldan geldiği için acıkmıştı. Güzelce kahvaltılarını yaptılar. Gülay sofrayı toplayıp bulaşıkları makineye dizdi. İçeri geçtiğinde Döndü ana yanına gelmesini işaret etti. Gülay geçip yanına oturunca: “E anlat bakalım Gülay kız. Kaç yaşındasın. Kimsin kimlerdensin?” “23 yaşındayım ana. Buralardan değilim.” “İstanbul’dan geldiğini bilirim. Nerelisin?” “Sivaslıyım ana.” “Maşallah kızıma. Sivas güzel memleket. Gider miydiniz?” Gülay’ın bu soruyla burnunun direği sızladı. Özlemişti memleketini. Derin bir iç çekip: “Her yaz giderdik ana. Köyümüz var evimiz var. Her yıl gider kalırdık.” “Gidecek misin önümüzdeki yaz?” “Nasıl gideyim ana. Serhat bütün hayatımı elimden aldı. Bir daha göndereceğini sanmıyorum. Ailemle bile görüşmeme bile izin vermiyor.” “Halt etmiş o.” Gülay’ın yanaklarından yaşlar süzülmeye başlamıştı. Döndü ana farkedince: “Ne oldu kızım. Tam olarak ne yaşandı. Serhat sana ne yaptı?” Gülay ağlayarak anlattı en başından olanları. Döndü ananında gözleri dolmuştu: “Allah ıslah etsin ne diyeyim. Sabret kızım. Her şey yoluna girmeden önce kötü olmak zorundadır. Sabretki güzelleşsin.” Gülay umutları kırılmış bir şekilde konuştu: “Güzel söylüyorsun da ana, ben ne için sabredeceğim? Adamın karısı var ve komada, benide sırf egosu için evliliğe zorladı. Burdan bir hikaye falan çıkmazki ben ne için sabredeyim?” “Doğrusun kızım. Sana olanları unut diyemem, kabul ette diyemem ama geri dönüş yoktur.” “Geri dönüş olmasa bile dayanmayacağım ana. Yasemin gözünü açınca gideceğim.” “Kesin kararın mıdır kızım.” “Evet ana kesin kararım. Ben buralara ait değilim. Çiçek açamam bu toprakta.” “Peki kızım. Serhat’tan çok mu nefret ediyorsun?” “Hemde fazlasıyla ana.” Döndü ana bişey diyemedi. Beraber evi topladılar, yemek yaptılar. Aralarında çok güzel bir bağ oluştu. Üç gün bu şekilde çok huzurlu vakit geçirdiler. Gülay Serhat’tan uzak olduğu için mutluydu, Döndü ana yanında yoldaşı olduğu için. Dördüncü gün ikisi birlikte bahçeyi temizlediler. Sonbahar gelmişti artık. Ağaçların yaprakları sararmış dökülmeyi bekliyordu. Serhat üç gün boyunca her yerde Gülay’ı aradı. Nereye gittiğine dair hiçbir iz yoktu. Üç gün boyunca konağa bile gitmedi. Hatta geceleri bile uyumadı. Takip ekranının başında sinyal beklemekten başka çaresi kalmamıştı artık. Gülay iki kahve yaptı ve bahçeye çıktı. Ceviz ağacının altına masa koymuşlardı güzel havanın son demlerini çıkarmak istiyorlardı. Kahveleri masaya getirdi. Anın resmini çekmek istedi. Döndü anayı çağırırken telefonunu da aldı geldi. Telefonu açınca. Bir sürü arama be binlerce mesaj vardı. Bunların yüzde doksanı Serhat’a aitti. Son attığı mesajın bildirimi ekrana düştü. “Yaşam belirtisi ver aksi taktirde tüm dünyayı yakacağım.” Gülay okuduğu mesajla dona kaldı. Mesajlara baktığında bir çoğu küfür olsada hep nerde be nasıl olduğunu soran mesajlar yazmıştı Serhat. Buna şaşırmıştı Gülay. Neden bu kadar çok üstelediğini düşündü. Evin’den de mesajlar vardı. Onlara baktı. Oda aynı şekilde nerde nasıl olduğunu sormuştu. Bugün sabah attığı mesajı tekrar tekrar okudu: ‘Gülay nerdesin minnoş. Abim üç gündür eve gelmiyor. Seni arayıp duruyor. Buldu mu yoksa seni. Senden de ondan da haber alamıyoruz. Korkuyorum lütfen bana dönüş yap.’ Gülay buna çok şaşırdı. Gerçekten üç gündür eve gitmemiş miydi, üç gündür onu mu arıyordu. Sonra ‘beter ol kas yığını’ dedi içinden. Evin’e iyi olduğunu Serhat’ın onu bulmadığını açıklayan bir mesaj yazdı gönderdi. Döndü ana kahve içerken Gülay’a döndü: “Senin yerine olsam ne yaparım biliyor musun?” “Ne yaparsın ana?” “Serhat’ı kendime kör kütük aşık edip sonrada kıçına tekmeyi basardım.” “O ne anlar ana aşktan. İnsan olmayı bile beceremiyor.” “Olmaya olmuş ama kör kütük olamamış daha benden söylemesi.” “Ne alaka ana anlattım ya sana olanları.” “Anlattın ama Serhat’ı bilirim. Delidir melidir ama bu kadar ileri gitmez.” Sonra Gülay’ın ellerini tuttu: “Serhat tutulmuş sana ama nasıl olduğunu bilmediği için afallıyor. Sevmeyi bilmediği için yakıp yıkıyor.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD