Oturda aşık ol

2126 Words
Gülay dışından böyle söylesede içinden kendisinin daha çok yanacağını biliyordu: “Madem yanacağım, seni de yakacağım Serhat ağa.” Düşüncelerini bir kenara bırakmak isteyerek duşa girdi. Sıcak su iyi gelmişti. Az önce yaşananları düşünmeden edemiyordu. Bu zamana kadar iğrenç bulduğu şeyden zevk almıştı ve bunun için kendine kızıyordu: “Senden nefret ediyorum Serhat. Yaptıklarından zevk aldığım için, bana bu hissi yaşattığın için senden nefret ediyorum.” Duşunu alıp çıktı. Havluyla kendisini kuruladı. Geceliği eline aldığında az önceki anları gözünün önüne geldi. Dişlerini sıktı: “Seni kendime bağlayıp, defolup gideceğim. Sende malak gibi kalacaksın ortada.” Geceliği giydi. Kilodunu eline aldığında ıslaklığını farketti. Nasıl bu kadar ıslanmıştı? Nasıl dokunuşlarından etkilenmişti? Kendine kızarak elindekini kirli sepetine attı. Banyodan çıktı. Serhat hâlâ koltukta oturmuş sigara içiyordu. Gülay’ın çıktığını görünce ona ters ters baktı. Ayağa kalktı yanına geldi: “Benimle uğraşmak ısırgan otuyla göt silmeye benzer. Bende Serhat’sam bu yaptığını sana fena ödetirim.” “Ben bişey yapmadım. Her şeyi yapacağım ama onu yapmayacağım dedin.” “Yaptım mı lan her şeyi?” “Yaptın işte.” “Senin yüzünden hiçbir bok yapamadım amına koyayım.” “Daha ne yapacaktın acaba? Yaptın işte.” “Sen dur sen. Bugün olmadı ama yarın kurtuluşun yok. Seni inim inim inletecem.” Gülay intikamını alacak olmanın verdiği cesaretle onun damarına bastı: “He he yaparsın ağam, yaparsın paşam. Sen yaparsında ben yaptırır mıyım acaba? Yarın gideceğiz burdan. Sonra da yanıma yaklaştırmayacağım.” “Sana bir sır vereyim mi? Hayallerle yaşayanı gerçekler siker. Götü başı oynayan Gülay’ı da Serhat bağırta bağırta siker.” “Serhat iğrenç bir adam.” “Karısı azdırmasın o zaman.” “O da azmasın o zaman. Hem ben sana azacağın hiçbir şey yapmadım. Sen kendin kendine yaptın ne yaptıysan.” “Sen mi yapmadın.” Gülay’ın elini tutup erkekliğine götürdü. “Bu varya seni yarın parçalayacak.” Gülay ateşe dokunmuş gibi çekti ellerini. Gözleri fal taşı gibi açıldı: “Sen…” “Boşa enerjini harcama, yarına ihtiyacın olacak.” Serhat Gülay’ın omzuna çarptı ve banyoya gitti. Soğuk suyu açıp altına girdi. Soğuk su içindeki yangına fayda etmiyordu: “Ulan Gülay, ben bu hallere düşecek adam değilim de dua et sana zaafım var. Yoksa seni acımadan sikmesini çok iyi bilirim.” Duştan çıktı. Gülay koltukta oturmuş sigara içiyordu. Ona dik dik baktı. Belindeki havluyu çıkarıp kenara attı. Gülay’ın karşısında çırıl çıplak kalmıştı. Gülay onu öyle görünce yutkundu ama tükürüğü boğazına kaçtı. O öksürürken Serhat valizden bir boxer çıkarıp giydi. “Gel yatalım hadi.” Gülay son bir ihtimal şansını denemek istedi: “Serhat gerçekten ben buna hazır değilim.” “Gülay seni döverim bak. Ne emmeye geliyorsun ne gömmeye. Bak bişey yapmadım zaten şansını çok zorlama.” Gülay korkmuştu. Serhat’ın dediği gibi şansını zorluyordu. Sonunun iyi olmayacağını biliyordu. Yavaş hareketlerle kalktı ayağa ve yatağa geçti. Arkasını Serhat’a dönüp yatağın en ucuna yattı. Serhat’ın dudakları yukarı kıvrıldı. Biraz yanına yaklaştı. O yaklaşınca Gülay ileri kaydı. Serhat biraz daha yaklaşıp ‘Gülay’ dedi. Gülay’da ileri kayıp: “Ne var?” Serhat biraz daha yaklaştı: “Eğer üşüdüysen…” Gülay ileri kayıp itiraz etti; “İstem…. Aahhh” Gülay pat diye yataktan düştü. Serhat kahkaha attı. Gülay kafasını kaldırıp Serhat’a bakınca o gülüşüne hayran kaldı. Çok güzel gülmüştü Serhat. Onu ilk kez gülerken gördü. Kalbinde bir sıcaklık oldu. Serhat ona bakınca hislerinden ayrılıp: “Çok mu komik.” “Fazlasıyla.” Gülay yastığı alıp Serhat’ın kafasına fırlattı: “Senin yüzünden düştüm. Geçmiş karşıma pis pis gülüyor musun?” Serhat’ta Gülay’ın ona yaptığını yaptı: “Ben ne yaptım be? Sen kendin düştün.” Gülay kendisini taklit etmesine sinir olmuştu: “Sen bana yanaşmasaydın düşmezdim. Sen ne diye benimle konuşuyorsun ya?” “Üşüyorsan kalın bir şey vereyim diyecektim. Sana da iyilik yaramıyor amına koyayım.” “Sen mi iyilik yapıyorsun? Senin yaptığın iyiliğin altında pislik yoksa bende bir şey bilmiyorum.” “Bilmiyorsun zaten. Bilsen böyle olmazdın yarram.” Gülay yastığı alıp tekrar kafasına vurdu: “Benimle düzgün konuş.” Serhat Gülay’ın elindeki yastığı tutarak çekti. Gülay da yastıkla beraber geldi ve yatağa düştü: “Bir şey demiyorum diye şımarma. Bu yastığı alır benim giremediğim yere sokarım.” Gülay’ın ağzı açık kaldı yine: “Edepsiz, pislik. Konuşma Benimle bir daha.” “Mantıklı aslında. Konuşmadan sevişerek sorunlarımızı çözebiliriz.” Gülay kaşlarını çattı: “Bizim sorunlarımız hiçbir zaman çözülmeyecek Serhat ağa.” Serhat şaşırdı. Gülay kendisine ilk kez Serhat ağa demişti. Tuhaf hissetti ama bir yandan da hoşuna gitti. Gülay yatakta kendi bölümüne geçip, ortaya da yastık koydu. Serhat onu hayretle izlerken: “Bu ne?” “Sınır. Bu sınırı geçmeyeceksin.” “Sınırını sikeyim. Yok öyle bir şey yan yana yatacağız.” Serhat yastığı çekmeye yeltendi Gülay mani oldu: “Yanında yatmamı istiyorsan karışmayacaksın. Yastık burada kalacak.” “Siktir. Gülay yarın seni sikerken hiç acımayacağım.” Gülay arkasını dönüp: “İyi geceler.”dedi. İçinden de ‘yarın olsun sen görürsün gününü’ diye geçirdi. Serhat oflayarak yattı yatağa. Ikiside konuşmadı. Ikiside kendi içinden yarın için plan yapıyorlardı. Bir süre sonra uyudular. Sabah olunca ilk Serhat uyandı. Bir de baktı ki Gülay kendisine sarılmıştı. Hatta sarılmamış üstüne çıkmıştı resmen. Bu durum oldukça hoşuna gitti. Anın tadını bozmak istemedi ve hareketsiz bir şekilde onun uyanmasını bekledi. Uyanınca vereceği tepkiyi merak ediyordu. Birkaç dakika sonra Gülay hareketlenmeye başladı. Serhat gözlerini kapatıp uyuyor numarası yaptı. Gülay gözünü açınca olanlara inanamadı. Nasıl böyle bir şey yapmıştı. Neden ona sarılmıştı. Serhat’ı uyandırmadan üstünden kalkmak istedi, Serhat elini kalçasına koydu. “Siktir.” Gülay’ın bu sözüne Serhat daha fazla dayanamadı. Kahkahayı patlattı: “Dinime küfreden Müslüman olsa bari. Birde ben küfür ediyorum diye laf edersin.” Gülay gıcık olmuştu: “Sen birde pişkin pişkin gülüyor musun? Neden beni kendine böyle yapıştırdın?” “Vay amına koyayım. Ben mi yaptın lan. Ahtapot gibi sarılan sensin kızım.” Bunu Gülay da biliyordu. Ama kabul etmedi: “Senin yüzünden. Ben gayet normal yatarım. Yattığım gibi kalkarım. Sen yaptın ne yaptıysan.” “He amına koyayım senin kaşığın sütten çıkmış, benim çatalım gelmiş götüne batmış. Ortada işte. Gelmiş yapılmışsın birde sen yaptın diyorsun.” Gülay böyle bir şey yaptığı için utanıyordu sessiz bir şekilde: “Böyle olmamalıydı.” Serhat tek kaşını kaldırıp: “Akşam ki işe devam edelim mi?” “Ne alaka şimdi?” “Böyle yapışınca vermeye hazır gibi duruyorsun.” Gülay burnundan soludu: “Hayır.” Yataktan kalkıp: “Açım ben, kahvaltı yapalım.” “Ben seni doyururum.” “Pis azgın.” “Azgınlığım sana yavrum. Bence mutlu olmalısın.” “Gidiyorum ben.” Gülay kapıdan çıkarken, Serhat hâlâ gülüyordu. Oda yataktan çıkıp aşağı indi. Gülay çayı koymuş kahvaltılıklara bakıyordu. Serhat gelip koltuğa oturdu. Gülay onu görünce dolabı sert bir şekilde kapattı, yanına geldi: “Ne yapıyorsun?” “Ne yapmışım?” “Oturacak mısın?” “Niye başka şeyler yapmamı mı istersin?” “Evet.” “Sahi mi? Nerde yapıyoruz, yukarı mı çıkalım? Ya da mutfak tezgahında da çok güzel fantezi olur.” Gülay dudağının kenarını yukarı kaldırdı. İğrençsin der gibi baktı: “Çüş. Kahvaltı hazırlarken bana yardım edeceksin.” “Yok daha neler amına koyayım. Ne anlarım lan ben kahvaltı hazırlamaktan?” “Yok öyle. Kalk ben öğretirim.” “Benimde sana bir şeyler öğretmemi ister misin?” “Boş konuşma gel hadi.” Gülay arkasını dönüp mutfağa gitti. Baktı Serhat hala oturuyor: “Gelmezsen seni bıçaklarım.” Serhat ayağa kalktı: “Alışkınsın zaten yaparsın” Gülay ile uğraşmak hoşuna gidiyordu. Mutfağa geçti: “Eee ne yapacak mışım öğret bakalım.” Gülay patatesleri önüne koyup: “Bunları soy.” Serhat önündekilere dik dik bakıp Gülay’a döndü: “Ben oyumu seni soymaktan yana kullanıyorum.” “Ya sabır. Azıtma soy bunları.” “Bak şöyle güzel bir seks bizi doyurur.” Gülay’ın kolundan tuttu: “Hadi gidip yapalım.” Gülay kolunu hızla çekti: “Boş yapma iş yap.” Serhat ne kadar Gülay ile uğraşsa da onunla olmak huzur veriyordu. Patatesleri aldı eline inceledi. Bir elinede bıçağı alıp ortadan ikiye kesti. Nasıl soyacağını bilmediği için patatesleri mahvetti. Gülay ellerine bakıp: “Ne yapıyorsun ya?” “E soyuyorum işte.” “Öyle mi oluyor o. Irzına geçmişsin resmen patateslerin.” “Yok yavrum ırzına geçmek istediğim tek kişi sensin.” “Sus ya bir de konuşuyorsun.” “Ben sana dedim anlamam diye.” “Niye askerde hiç mi soymadın?” “Ben askerde kantinciydim.” Gülay sesli güldü: “Ay gerçekten mi? Baktılar ki senden bişey olmuyor ondan seni kantinci yaptılar.” Serhat tek kaşını kaldırdı: “Buldular benim gibi karizmatik zeki birini. Askeriyenin ticari bölümünü verdiler tabi.” “Tabi tabi.” Gülay kendini tutamamış kahkaha atmıştı. Serhat Gülay’ın gülüşünü hayran hayran izledi: “Benden başkasına böyle gülersen seni döverim.” Gülay gülmeyi bıraktı. “Kıskandı mı?” Serhat Gülay’ın dibine kadar girip, gözlerini iri siyah gözlerine kilitledi: “Sen bana aitsin Gülay. Her şeyi unut, kendini bile unut bunu unutma. Ben benim olanı kıskanırım.” “Bana mı yürüyorsun?” “Ulan yürümeyi de geçtim. Götüme motor taktım uçuyorum. Sen daha göremedin kör.” Gülay bir şey diyemedi ama Serhat’ın söyledikleri kalbine dokundu. Patates falan kızartmadılar. Sessizce kahvaltılarını yaptılar. Serhat durdu: “Sen şimdi burayı toplamak içinde benden yardım istersin.” “Haliyle, yardım edeceksin.” “Toplayıp çöpe atalım.” Gülay hayretle baktı: “Daha neler.” “Ne bence gayet mantıklı.” “Saçmalama istersen. Hadi yardım et, daha ev temizleyeceğiz.” “Çüş amına koyayım.” “Sana çüş. Bu pis evde kalamam ya benimle birlikte temizle ya da beni götür burdan.” “Evide temizlemiyorum seni de götürüyorum. Ağayım lan ben. Oturup seninle burda karı işi yapamam.” “Bu işler sadece kadınlara özel mi saygıdeğer ağa?” “Değil ama bana göre de değil.” “O zaman götür beni.” Serhat Gülay’ın yanına yaklaştı. Saçlarından önüne gelen tutamı alıp arkaya attı: “Hmm büyük bir zevkle.” Gülay heyecanlanmıştı ama kendini geri çekip: “O anlamda demedim.” “Ne anlamda dedin?” “Gitmek anlamında dedim. Her lafı oraya çekme. Burası çok pis kalamam burda.” “Ulan seni pis sikerim.” “Hadi yardım et bana.” “Ne edeceğim lan. Bırak sende Engin’i arayayım gündelikçi getirsin.” “Neden her işini başkasına yaptırıyorsun?” “Ben niye yapayım amına koyayım? Hem millet para kazansın işte.” Gülay Serhat’ın davranışlarından sıkılmıştı. Ama peste etmişti artık. “Seninle uğraşamayacağım artık şiştim.” “Daha şişme görmedin. Bu kadar erken pes etme.” Serhat sigarasını aldı. Telefonu da alıp Engin’i aradı. Konuşmak için dışarı çıktı. Engin’e yapması gerekenleri söyleyip içeri geri geldi. “Hadi hazırlan gidelim.” Gülay şaşırmıştı: “Ne, nereye?” “Gezmeye.” “Burada kalacağız yani daha.” “Sen bana vermedin ne yapalım. Çalışanlar gelecek, onlar işlerini hallederken bizde gezeriz.” Gülay tereddüt ediyordu. Serhat ona bakıp: “Hadi hazırlan. Güzel bir yere gideceğiz.” Gülay yukarı çıktı. Valizden buz mavisi bir elbise giydi. Saçlarının zaten uçları kendinden dalgalıydı, açık bıraktı. Hiç makyaj malzemesi yoktu. Herkes ihtiyacın yok desede, kendisi bir maskara bir ruj olsa çok mutlu olurdu. Aşağı indi. Serhat Gülay’a hayran hayran baktı. Gülay yanına gelince kaşlarını çattı: “O memeleri benden başka herkese gösteriyorsun maşallah.” Gülay yakasına baktı. Çokta açık değildi aslında. “Ne saçmalıyorsun açık bile değil.” Serhat vestiyer aynasının yanına yürüttü Gülay’ı: “Açık değil mi?” Gülay aynadan baktı: “Değil.” “Eğil bakalım açık mı değil mi?” Gülay Serhat’ın niyetini bilmediği için eğildi. Aynadan bakarken Serhat arkasına geçip kalçalarına kendini bastırdı: “Tam olarak burda bu pozisyonda çok güzel sikerim biliyor musun?” Gülay hızla doğruldu: “Manyak mısın, ne yaptığını sanıyorsun?” Serhat’tan uzaklaşmak istedi ama serhat izin vermedi. Önüne çekip arkadan sarıldı. Aynadan kendilerini gösterdi: “Baksana çok güzel değil mi?” “Bırak beni. Beni kandırdın. Neden o zaman üzerimi değiştirttin?” “Yoo kandırmadım. Gezmeye gideceğiz. Sen bize bi baksana.” Gülay aynadan baktı. Kalbi deli gibi atıyordu. Serhat’ta onu kendine çeken bir şey vardı. Küfürleri, sapıklıkları zoruna gitmiyordu. Gururuna yedirse hoşuna bile gidiyordu. Serhat boynuna yaklaştı ve kokladı: “Küçük kalbimde büyük ritimlere sebep olman hoşuma gidiyor.” Gülay verecek cevap bile bulamadı. Serhat Gülay’ın elini tutup: “Hadi gidelim.” Mardin’e gittiler beraber. Eski mardinde daha çok gezdiler. Gülay resmen Mardin’e aşık oldu. Çok beğenmişti. Revaklı çarşıya gittiler. Marangozlar kahvesine gidip birer kahve söylediler. Serhat Gülay’a bakıp: “Nasıl beğendin mi?” “Evet çok güzelmiş. Bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Ne kadar gelmek istesemde hiç öyle bir imkanım olmamıştı.” “Sayemde oldu işte.” “Teşekkür ederim. Biraz sayende oldu. Senin sebeplerin olmasa gelemezdim.” Serhat övülmekten çok hoşlanıyordu. “Ee Allah sana beni nasip etmiş işte oturda aşık ol.” “Az biraz güzel bir şey oldu, hemen içine etmek zorunda mısın?” “Daha da güzelleştiriyorum işte.” Kahvelerini içip kalktılar. Çarşının çıkışına geldiklerinde, arkalarından bir kadın sesi geldi. “Serhat ağa.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD