“Karın hastanede komada Serhat. Git onun için endişelen.”
“Anne sabrımı zorluyorsun. Kalbini kırmak istemiyorum.”
“Böyle yaptığında da kırılıyor. Sen şu yaptıklarının farkında mısın? Hangi mantıkla yapıyorsun bunları.”
“Başlarım farkınada, mantığınada. Yasemin komada, ne olacağı belli değil. Hem o kötü gelindi, iyisini getirdim sana daha ne istiyorsun.”
Serhat sinirliydi ama karşısındaki annesi olunca biraz daha dalgaya alıyordu sözlerini. Annesinin kalbini kırmak istemiyordu.
“Karın hakkında nasıl böyle konuşursun. Sen nasıl bu kadar kötü olabildin, nasıl gözün hiçbir şey görmez oldu.”
“Gözüm her şeyi görüyor merak etme. Yaseminle hesabım ayrı, onu hiç karıştırma. Gülay da artık karım ve benim ona nasıl davrandığım da hiç kimseyi alakadar etmez.”
“Gerçekten saf kötüsün, sana inanamıyorum. Ben ne yaptım, ne günah işledimde Rabbim beni seninle sınıyor? Sen nasıl bir insana dönüştün böyle?”
“Tamam amına koyim. Herkes iyi bir ben kötüyüm.”
“Ağzını topla, annen var karşında saygısız.”
“Annemsin, canımsın ana saygımı kaybettirecek şeyler yapıyorsun. Söyle kızlara dördüncü katı temizlesinler. Gülay orada kalacak benimle.”
“Kıza dokunmayacaksın Serhat. Şuan kaldığı odasında kalacak. Sende kendi odanda kalacaksın. O kızı yakmana izin vermem.”
“Dördüncü kat temizlenecek, Gülay da orada kalacak. Buda son sözümdür.”
Serhat annesini odada bırakarak çıktı kapıdan. Annesi giden oğlunun peşinden bakakaldı. Serhat merdivenleri inerken kuzeni Ömer ile karşılaştı Ömer işten yeni gelmişti ve olanlardan henüz haberi yoktu:
“ O ağamız teşrif etmişler evine.”
“Siktirme lan ağanı.”
“Ne oldu lan bugün sana gene.”
“Bugün bana bir şey diyeni yatırır sikerim, bugün öyle bir gün.”
Ömer şaşkınca arkasından bakarken Esma’yı gördü merdivenlerde:
“Yenge hayırdır, kim bastı bunun kuyruğuna?”
“Ben bastım biraz.”
“Ne oldu da delirdi gene bu?”
“Akıllı mıydı ki?”
“Hayırdır, ne oldu ne yaptı?”
“Ne yapmadı ki oğlum. Üzerini değiş gel konuşuruz.”
“Var bu gün sizde bişeyler ama hadi hayırlısı.”
“Hayır mı şer mi Allah bilir oğlum. Gerçi hayırlıysa bile Serhat bırakmaz ya.”
Gülay uyanınca Evin yanındaydı. Ona kocaman gülümseyip.
“Günaydın uykucu güzel.”
Gülay mahcup bir şekilde:
“İlaçtan uyudum sanırım kusura bakmayın.”
Evin mahsus kaşlarını çatarak:
“Bakarım kusura. Öyle sizli bizli konuşmak nedir? Gerçi tanışmadık ki ben Evin senin bir tanecik görümcen oluyorum. Sende benim büyük yengem oluyorsun, bu arada kargaşadan soramadım da adın ne?
Gülay yengem demesine biraz bozularak:
“Gülay. Ama senin senin yengen değilim.”
“Adında senin kadar güzelmiş. Ayrıca abimin karısı değil misin?”
“Karışıyım ama…”
“Aması falan yok yengemsin işte. Hem bişey söyleyeyim mi benim sana kanım fena halde kaynadı. Çok iyi anlaşacağız seninle.”
Evin hem heyecanlı heyecanlı bunları söylerken hemde hayranlıkla Gülay’ bakıyordu. Gülay’ın da içi ısınmıştı Evin’e. Kendisi de onun yaptığı gibi gülümsedi.
“Yanlış anlamazsan, sana benim kıyafetlerimden hazırladım. İstersen bir duş al rahatlarsın. Eğer istersen yardımda edebilirim.”
Gülay kızın bu kadar iyi niyetli olmasına mahcup olarak:
“Teşekkür ederim. Ben hallederim.”
“O zaman kolunu saralım. Su değmesin.”
Gülay çekinerek uzattı kolunu. Evin narince sardı kolunu. Gülay eline kıyafetleri aldı, hepsinin etiketi üzerindeydi. Acaba gerçekten kendi kıyafetleri mi yoksa aldırttı mı diye düşündü bir an. Ama şu an bunlarla zaman harcayamazdı. Kafasında bir sürü düşünce aynı anda dolaşıyordu. Eğer gerçekten Serhat kaçmasının bedelini abisine ödetirse? Abisi belki kendisini sevmiyordu ama o abisine bir şey olmasını istemiyordu. Neden kaçtığını düşündü birden. Serhat’tan korktuğu için, töreden korktuğu için kaçmıştı. Töre nedir bilmiyordu ki nasıl korkmasın. Burada yaşamaktan, bu insanlardan korkuyordu.
Gülay bunları düşünürken ne kadar zaman geçti hiç farkına bile varmamıştı. Kapı tıklatma sesi gelince düşüncelerinden sıyrıldı:
“Yenge iyi misin, bir sıkıntı yok değil mi?”
Evin’in endişeli sesi Gülay’ın için titretti:
“Yok iyiyim. Çıkıyorum şimdi.”
Hızla işlerini halledip banyodan çıktı:
“Uzun süre olunca bir şey oldu sandım. Kusura bakma rahatsız etmek istemezdim ama işte endişelendim biraz.”
Evin’in mahcup bir şekilde söylediği sözler Gülay’ı gülümsetti. Sargılı kolunu göstererek:
“Kolumu fazla kullanamadım. Tek kolla da biraz uzun sürdü.”
“Sahi nasıl oldu abim nasıl yaptı bunu?”
Gülay’ın gülen yüzü anında soldu:
“Boşver oldu işte.”
“Elleri kırılsın inşallah.”
Gülay hiçbir şey diyemedi. Evin sorduğu sorunun Gülay’ı ne kadar üzdüğünü görünce konuyu değiştirmek için
“Saçlarını ben tarayayım mı?”
Diye sordu birden. Bu soruya Gülay da şaşırmıştı. İtiraz etmek için hazırlanırken:
“Canını acıtmam, severek tararım. Hem sorum biraz üzdü seni özür mahiyetinde.”
Evin göz kırparak söyledi. Gülay başta nazikçe reddetti ama ısrarlarına itiraz edemedi ve kabul etti. Evin bebek saçı tarıyormuşçasına taradı saçlarını sonrada güzelce örgü ördü.
“Ay çok güzel oldun. Saçlarını rengi çok güzel. Ombre çok yakışmış sana.”
Gülay tebessümle teşekkür etti.
“Ailem ile tanışmaya hazır mısın?”
“Bu biraz garip oldu sanki.”
“Evet sanki sevgilimi tanıştıracağım gibi oldu.”
İkisi de Evin’in söylediğine güldüler ve odadan çıkıp salona geçtiler.
Herkes salonda oturmuş bugün olanları konuşuyorlardı. Geldiklerini görünce hepsi dikkatle Gülay’a baktı. Gülay herkesin pür dikkat kendisine bakmasından utanmıştı. Evin omzuna dokunarak:
“Biraz kalabalık olduğumuz doğrudur, hadi başlayalım diyerek koluna dokundu ve yürümeye başladılar. Önce Nesih ağanın yanına gittiler.
“Babam Nesih ağa.”
“Hoş geldin kızım. Kusura bakma böyle olsun istemezdim ama işte oldu. Bundan böyle sen benim kızımsın.”
“Hoş buldum efendim.”
Gülay eğilip Nesih ağanın elini öptü.
“Baba de kızım. Seni gelin olarak değil kızım olarak görmek isterim.”
Gülay mahcup bir şekilde teşekkür etti. Evin kolunu uzatarak sıradan gitmelerini işaret etti:
“Annem Esma.”
Esma ayağa kalkarak sarıldı gelinine.
“Hoş geldin canım. Hoş geldin güzelim.”
“Hoş buldum.”
“Benim delinin yaptığının affedilir yanı yok biliyorum kızım, onu ben doğurdum ben yetiştirdim ama gördüm ki yetiştirememişim kusura bakma kızım. Suçun en büyüğü benim.”
Gülay böyle bir şeyi beklemiyordu şaşırarak:
“Estağfurullah o nasıl söz? Onun yaptığı için siz neden suçlu olasınız?”
Esma tekrar sarıldı gelinine:
“Benim sana içim çok ısındı biliyor musun?”
Evin yine sırayı göstererek:
“Abim Asaf, eşi Havin yengem ve oğulları Kaan.”
Asaf hoş geldin diyerek elini sıktı. Kaan utanıp babasına sarıldı. Havin Gülay’a sarılarak:
“Hoş geldin elticim.”dedi
Havin’ inde içi ısınmıştı Gülay’a. Yasemin hiç böyle değildi. Yaklaşmazdı bile insanlara. O da hiç sevememişti Yasemin’i.
Evin:
“Küçük amcam Halil, eşi Gurbet yengem, oğlu Aras ve kızı Reyhan.”
‘Hoş geldin’ dediler Gülay’a. Gülay da ‘hoş buldum’Halil’in elini öptü. Gurbet öptürmedi sarıldı kendisine. Reyhan da ‘hoş geldin yenge’ diyerek sarıldı. Bunların bu yenge takıntısı ne diye düşündü içinden.
Evin yine:
“Fesih amcam, eşi Gülnaz yengem, Azat abim Rojda yengem, Ömer abim ve Kader”
Gülay ne diyeceğini bilemedi:
“Ben böyle olsun istemezdim.”dedi boynunu bükerek.
Fesih:
“Sizin elinizde olan bir şey değildi. Ben gördüm olay yerini, yolda çalışma varmış tek şerit yapmışlar. Boran ters yöne girmiş.”
Gülay bir şey diyemedi. Gülnaz ‘hoş geldin’ demedi ama:
“Ne olursa olsun evladımdı o. Acım büyük. Analığıma ver, belki zamanla…”
Gülay böyle söylemelerine çok şaşırdı, herkes çok şaşırdı. Onlarında Serhat gibi bağırıp çağırmalarını onu suçlayacaklarını düşünmüştü. Ama bu gerçekten onu ters köşe etti. Tanışma Faslı bittikten sonra bir süre Gülay’a sorular sordular. Onu tanımak istiyorlardı. İçeri bir çalışan girip sofranın hazır olduğunu söyledi. Evin Gülay’a
“Safiye, mutfaktaki yardımcımız. Hafize ana var birde oda aşçımız. Safiye de onun kızı. Yıllardır burada bizimleler.”
Safiye başını eğerek:
“Hoşgeldiniz hanımım.”dedi. Gülay böyle söylediğinde bir garip hissetti:
“Hoş buldum.”dedi tuhaf çıkan sesiyle. Evin sesini farkedince:
“Ne oldu?”diye sordu.
“Bilmem hanımım deyince bir garip oldum.”
“Alışırsın zamanla. Hadi sofraya geçelim.”
“Hiç aç değilim ki.”
“Öyle bir şey yok aç olmasan bile sofrada bulunman lazım. Bizim ailenin kuralıdır. Sofrada herkes beraber oturur.”
Yemek odasına doğru yürürken Evin Gülay’ın koluna girdi:
“Sana babaannemi söylemeyi unuttum. Adı Sultan, şuan halamın yanında. Onunda adı Suna. Yakında gelecek tanışırsın.”
“Teşekkür ederim.”
“Neden?”
“Ailenle tanıştığın ve anlattıkların için.”
Evin Gülay’ın yanağından makas alıp:
“Oy minnoş musun sen ya?”
Herkes masada yerini almıştı. Sadece Serhat yoktu. Çorbalar servis edilmiş, yemeğe başlanmıştı. Kapı birden açıldı:
“İyi akşamlar biricik ailem.”
Serhat heybetli yürüyüşüyle girdi içeri.
“Destur hergele. İçeri böyle mi girilir?”
“Nasıl girmemi arzu ederdin baba?”
Serhat babasına cevap verirken gözü Gülay’a takıldı:
“Bilsem topla tüfekle gelirdim”dedi Gülay’a bakarak.
“İndir gözünü oyarım. Geç otur sofraya.”
Nesih ağa sinirle üstüne basarak söyledi cümlesini.
“Karımla tanıştınız demek.”
Esma araya girerek:
“Evet tanıştık güzel gelinimle ne o zoruna mı gitti.”
“Bilakis memnun oldum. Hemende gelinin olmuş bakıyorum.”
“Gelinin diye getiren sendin. Ne yapacaktım vuran vurmuş bir de ben mi vurayım diyecektim.”
Serhat sesini bir tık daha yükselterek:
“Onu sadece ben vururum.”