“Yanlış anlamazsan bişey soracağım.”
“Ne istiyorsun yine.”
“Biz ne zaman sevişeceğiz?”
Gülay Serhat’ın söylediği şeye ağzı bir karış ayrıldı:
“Sarhoş musun sen?”
“Değilim.”
“İçki kokuyorsun.”
“Sen içkinin kokusunu nerden biliyorsun?”
“Kötü kokuyor işte. İçki değil mi bu?”
“Evet içki.”
“Sarhoşsun o zaman çabuk çık dışarı.”
“Değilim amına koyayım, değilim. Her içki içen sarhoş olmuyor. Ayrıca soruma cevap ver.”
“Hiçbir zaman. Uzak dur benden.”
Serhat Gülay’ın daha çok üstüne geldi:
“Nedenmiş.”
Gülay daha çok korktu:
“Kesecek misin beni?”
“Yo sikeceğim. Hem ne alaka lan kesme?”
“Sarhoşsun ya.”
“Sarhoş olan adam mı kesiyor. Sende ki aklı kuşa taksak ters uçar anasını satayım. Sikeceğimden korkmuyorsun keseceğimden mi korkuyorsun.”
“Çık yoksa bağırırım.”
“Bağır lan.”
Gülay Serhat’ın gözlerinin içine bakarak:
“İmd…”
Serhat Gülay’ın bağırmasına izin vermeden dudaklarına yapıştı. Gülay’ın gözleri far görmüş tavşan gibi açıldı. İlk şoku atlatınca Serhat’ı yumruklamaya başladı. Serhat alt dudağını ağzını içine alıp emmeye başlamıştı ki Gülay dudağını ısırdı. Serhat sinirle ayrıldı dudaklarından parmağıyla dudağında ki kanı temizledi:
“Ulan Gülay.”
Gülay Serhat’tan daha sinirliydi:
“Bütün konağı başına toplamamı istemiyorsan çık git odamdan.”
“Topla lan toplamayanı siksinler.”
Gülay “İmdat” diye bağırdı. Nesih ağa sanki uyumamış gibi çıktı odasından Gülay odasına doğru hızla hareket etti. Giderken de bağırıyordu:
“Gülay iyi misin kızım? Yettim geliyorum.”
Serhat oralı bile değildi. Nesih ağa geldiğinde bir Gülay’a bir Serhat’a baktı:
“Neler oluyor, ne işin var senin burda. Ben sana ne dedim Serhat? Neden sözümü dinlemedin?”
“Bişey sormaya geldim baba alt tarafı.”
Nesih ağa dikkatle baktı Serhat’ın yüzüne:
“Dudağına ne oldu lan senin?”
“Biricik gelinine sor. Her seferinde yaralıyor beni. Can güvenliğim yok bu konakta.”
“Karışma kıza sende o zaman.” Nesih ağa Serhat’ın yanına yaklaştı:
“İçtin mi lan sen.”
“İçtim.”
“Sevmediğim ne varsa hepsi sende var maşallah. Bekle sen ben sana yarın edeceğimi biliyorum.”
Serhat Gülay’ın kömür gibi gözlerine baktı:
“İçtirene bakmak lazım.”
“Daha birde konuşuyor musun? Çık lan dışarı.”
“Tamam bişey söyleyip çıkacağım.”
“Söyle ne söyleyeceksen.”
“Ona demem lazım.”dedi Gülay’ı işaret ederek.
Nesih ağa razı olmasa da uzaklaştı aralarından. Serhat Gülay’ın kulağına eğildi, tehditkar sesiyle:
“Belki yarın söylemeye fırsatım olmaz. Senin gelmişini geçmişini sikeyim.”
Gülay yüzüne tiksintiyle baktı. Nesih ağa Serhat’ı kolundan tutarak dışarı çıkardı:
“Akıllanmayacak mısın oğlum sen.”
“Ben gayet akıllıyım baba. Ayrıca oldukça da yakışıklı.”
Nesih ağa kaçlarını çatarak:
“İflah olmazsın lan sen. İçip içip kızın kapısına dayanmak nedir?”
“O kızı bana yasaklayan sendin. Ne yapayım ayık kafayla gelsem çeker vurursun beni.”
“Şimdi de vuracağım. Vurmayacağımı kim söyledi?”
“Karımın yanına gittim diye mi?”
“İkide bir karım diyip durma.”
“Değil mi?”
“Değil. Sen o şansını kaybettin.”
“İnsaf et baba ya.”
“Sen niye etmedin zamanında?”
Serhat bişey diyemeden Esma geldi yanlarına:
“Neler oluyor Gülay neden bağırdı?”
“İçmiş içmiş kapısına dayanmış oğlun.”
“Bir tek benim oğlum mu?”
Esma önce kocasına trip attı sonra oğluna döndü:
“Neden yaptın bunu? Sen ne zaman düzeleceksin Serhat?”
“Alt tarafı konuşmaya gittim ya ne bu tantana? Amma da uzattınız.”
“Konuşacak neyin var Serhat?”
Esma sesinin yükselterek sordu sorusunu. Serhat’ta aynı ses tonuyla cevap verdi annesine:
“Karım değil mi özlemiş beni.”
Nesih ağa koluna vurdu Serhat’ın:
“Bağırma lan karıma.”
“Senin karın benim neyim oluyor acaba? Hem ilk bağıran oydu.”
“Asabımı daha fazla bozma git sız odanda. Bir daha böyle bir şey yaptığını görmeyim.”
“Ulan sarhoş değilim neyini anlamıyorsunuz.”
“Serhat”diye bağırdı Nesih ağa:
“Hala mı konuşuyorsun?”
“Gidiyorum.”
Serhat söylenerek çıktı yukarı. Esma Nesih ağaya bakıp:
“Ne olacak bu çocuğun hali ağam?”
“Bende bilmiyorum hatun. Ama Gülay kıza tutulmuş bu belli.”
“Tutuldu diye ettiklerini affedemeyiz ağam. Gülay’ın günahına gireriz.”
Nesih ağa Esma’yı çekip kolunun altına aldı. Ona muzip bir sesle:
“Biz bu çocuğu tutturamadık acaba yenisini mi yapsak?”
Esma utanarak:
“Tövbe estağfurullah bu yaştan sonra.”
“Ne var yavrum yaşımızda. Hem biz bu hergeleden torun sevemeyeceğiz anlaşılan bari çocuğumuzu severiz.”
“Azdın mı ağam? En küçüğümüz yirmi bir yaşında. Hem Kaan neyine yetmiyor.”
“Ee o büyüdü Esma sultan.”
Esma hayretle baktı kocasının yüzüne:
“Yürü ağam yürü rezil edeceksin bizi millete.”
Gülay yaşadığı şoktan yeni yeni çıkmaya başlamıştı. Olmayan uykusu hepten kaçmıştı. Serhat’ın yaptıklarını ve bugünkü olanları düşündü durdu. Aklı mantığı almıyordu. İyi şeyler yaşatmamıştı bu zamana kadar. Kendisinden nefret ettiğini biliyordu. Ama neden gelipte öpmüştü onu. İstemsizce eli dudaklarına gitti:
“Ruh hastası…”
Gözleri doldu birden:
“Bu benim ilk öpücüğümdü.”
Gözyaşları yanaklarına inerken, elinin tersiyle itti onları:
“Onun karşısında güçsüz görünmeyeceğim. Bir damla gözyaşımı bile haketmiyor şerefsiz.”
Kendini bu şekilde gaza getirirken Nesih ağanın söylediği sözler geldi aklına:
“Seni ona ezdirmeyeceğim kızım. Eğer istersen yüzünü bile görmemesini sağlarım. Konağa bile almam o hergeleyi.”
Kendisi için oğlunu konağa almamasını kabul etmemişti Gülay. Kimsenin kendisi yüzünden sıkıntı çekmesini istemiyordu. Nesih ağanın onun için oğluyla ters düşmesi isteyeceği son şey bile değildi. Ama biraz uzaklaşmak istiyordu. Sabah ilk iş Nesih ağayla bu konuyu konuşmaya gidecekti.
Sabaha kadar zaten uyumamıştı. Saat yedi olunca kalkıp hazırlandı. Nesih ağa ile konuşmak için odasından çıktı. Odalarının kapısına gelince bir an durdu. Rahatsız etmek istemiyordu ama onunla konuşmayı da çok istiyordu. Gülay bu ikilem arasında gidip gelirken, odanın kapısı açıldı. Nesih ağa dışarı çıktı. Gülay’ı görünce şaşırdı:
“Hayırdır kızım bu saatte bir sıkıntı mı var?”
Gülay onu bu kadar düşünen adamın yüzüne minnetle baktı:
“Sizinle konuşmak istediğim bir konu var.”
Nesih ağanın kaşları çatıldı:
“Gel çalışma odasına gidelim.”
Nesih ağa önde Gülay arkada girdiler çalışma odasına. Nesih ağa masaya oturdu, Gülay’a da oturması için işaret verdi:
“Söyle bakalım nedir benimle konuşmak istediğin konu?”
Gülay koltukta oturmuş parmaklarıyla oynuyordu. Söze nasıl başlayacağını bilmiyordu. Nesih ağa ona dikkatle bakıp, konuşması için zaman verdi. Gülay çatallaşan sesiyle:
“Efendim beni yanlış anlamanızı istemem, ama son zamanlarda iyi şeyler yaşamıyorum. Buna sizde şahitsiniz.”
Nesih ağanın kaşları iyice çatıldı. Tanışalı az bir zamanda olsa Gülay’ı sevmişti. Bu sözlerinden gitmek isteyeceğini anladı. Her ne kadar gitmesini istemesede, Serhat’ın yaptıklarını düşününce sonuna kadar hak veriyordu kıza. Canı sıkkın bir şekilde:
“Evet biliyorum. Bu konuda bende dahil kimse seni yanlış anlamaz kızım.”
“Efendim eğer izniniz olursa ben bir müddet uzaklaşmak istiyorum. Eğer beni göndereceğiniz bir yer varsa çok memnun olurum.”
Nesih ağa Gülay’ın hepten gideceğini sanmıştı. Ama Gülay bir müddet demişti. Bu duruma içinden bir hayli sevinsede aklına takılan bir şey vardı:
“Hani sen intikam yemini etmiştin. Serhat’ın yaptıklarını burnundan fitil fitil getirecektin. Valla ben pek umutlanmıştım buna.”
Gülay tebessüm etti:
“Yeminim hala geçerli efendim ama biraz kafamı toplamam lazım.”
Nesih ağa kaşlarını bu kez daha da çattı:
“Bir şartla gönderirim seni.”
Gülay Nesih ağanın çatılan kaşlarından korkmuştu:
“Nedir?”
“Şu efendim lafını bırakacaksın. Babanım artık senin. Bana bana diyeceksin.”
Gülay hem şaşırmış, hem mutlu olmuştu. Serhat ne kadar kötü olursa olsun böyle bir aileye gelin olduğu için pişman değildi. Tebessüm ederek:
“Peki…. Baba.”
Nesih ağa gururlanarak ayağa kalktı, Gülay’ın yanına geldi ve şakağından öptü.
“Hah şöyle. Evin’im neyse sende osun benim için. Bunu hiç unutma olur mu?”
Gülay dayanmadı sarıldı Nesih ağaya.
Nesih ağa biraz düşündükten sonra:
“Bizim Hanife bacının anasına göndereyim seni. Köyde yaşıyor ama evi yayla gibi. Seversin oraları, hem sakin sessizdir. Olur mu senin içinde.”
“Benim için neresi olduğunun bir önemi yok. Biraz uzaklaşayım yeter ba-baba.”
Gülay baba derken tereddüt ediyordu. Nesih ağa bunu anlamıştı ama takılmadı. Zamanla olurdu.
“O zaman kahvaltıdan sonra kahya götürsün seni.”
“Şimdi gitsem. Kahvaltı etmesem. Serhat’ın yüzünü görmek istemiyorum.”
Nesih ağa anlayışla baktı kızın yüzüne:
“Öyle olsun bakalım. O zaman git eşyalarını hazırla, bende kahyaya haber vereyim.”
Gülay minnetle baktı adamın yüzüne:
“Teşekkür ederim.”
“Ne demek güzel kızım. Sen iyi olda.”
Gülay sevinçle çıktı odadan. Tek istediği Serhat’a görünmeden konaktan çıkmaktı. Koşarak odasını gitti eşyalarını hazırladı. Camdan baktığında kahyayı gördü. Odadan dışarı çıktı. Kapıya doğru yürüyecekti ki kahya eliyle arka tarafı işaret etti:
“Arka kapıdan çıkalım gelin kızım. Serhat ağam görmesin seni.”
Gülay yönünü çevirdi mutfağa geçti. Arka kapıdan kahya ile çıktılar.
“Ağam kahvaltı etmeni istedi Gülay kız.”
“Aç değilim Selim abi. Ama ben senden bir şey isteyeceğim.”
“Tabi kızım ne istersen.”
“Beni markete götürür müsün? Sigara alacağım.”
Bu zamana kadar böyle bir isteği olmamıştı. Çünkü her akşam Evin iki paket sigara getiriyordu. Sigarası vardı ama köye gideceği için stok yapması lazımdı. Selim yan gözle baktı Gülay’a:
“Tabi kızım gideriz markete.”
Sonra dayanamadı:
“Serhat biliyor değil mi?”
“Neyi?”
“Sigara içtiğini.”
“Evet biliyor.”
“Tamam kızım.”
Gülay merak etti:
“Neden sordun abi?”
“Kendinden habersiz yapılan bir şeye deli olur. Canını sıkmasın diye.”
“Merak etme abi biliyor. Hem pek umursamıyor o beni.”
“Seni mi umursamıyor?”
“Umursuyor mu abi?”
“Bence umursuyor.”
“Öyle olsa beni vurmazdı abi.”
“Onun ilgisi de o şekilde işte. Markete geldik sen bekle ben alıp geleyim.”
“Hayır abi lütfen ben alırım.”
“Kız sen beni bu yaşımda öldürtecek misin? Nesih ağa duysa alnımdan vurur ya beni.”
“Ama abi.”
“Yok abisi falan ne içiyorsun?”
“Kent.”
Selim kahya iki poşet dolusu sigara ile geldi. Gülay onu görünce şaşırdı:
“Abi ne yaptın?”
“Valla ne bileyim köye gideceksin diye aldım az mı alayım mı yine?”
“Hayır abi fazla bile.”
Selim arabayı çalıştırdı, yola çıktılar. On dakika sonra köye geldiler. Selim Gülay’ı bırakıp konağa geri döndü.
Herkes kahvaltıya inmişti. Sofrada bir tek Gülay yoktu. Serhat can sıkıntısıyla:
“Gülay nerde?”
Kimse cevap vermedi çünkü nerde olduğunu bilmiyorlardı. Serhat biraz daha sesini yükseltti:
“Gülay nerde?”
Nesih ağa tek kaşını kaldırıp baktı Serhat’a:
“Merak mı ettin?”
“Evet edemez miyim?”
“Gidereyim o zaman merakını. Gülay gitti.”
Serhat neye uğradığını şaşırdı:
“Ne demek gitti baba?”
“Duydun işte gitti. Artık Gülay yok.”