Serhat

1200 Words
Serhat “Selamünaleyküm dede.” “Aleykümselam evlat… Hele bak hele, Serhat gelmiş! Şu bastonu elimden düşürmeyeli seni göremez oldum.” “Yoğunluk işte dede. Başım çok kalabalık. Fırsatını bulduğum gibi geldim yanına. Halin, sağlığın nasıl?” “Eh işte evlat, yaş yetmişi geçti, kemikler un gibi. Sabah kalkınca her eklem ayrı ses çıkarıyor. Ama şükür nefes alıyoruz.” “Ne güzel olmuş bu havlu, şu nar ağacı büyümüş baya. Hatırlıyorum, ekildiğinde küçücüktü.” “He ya, sen askere gittiğinde dikmiştik. Bir gittin, pir gittin. Sonra duyduk ki evlenmişsin. Aşktan bu kadar mı gözün kör oldu da herkesi her şeyi unuttun hayırsız.” “ Ne aşkı be dede. Aşkı kim kaybetmiş de ben bulayım. Yasemin’ le severek evlenmedim ya.” “Ee madem sevmiyordun sizinkilere sen ısrar etmişsin. İlla Yasemin’le evlenecem diye. Sen bir an önce nikah yapmışsın.” “Askerden dönünce yaptım bir hata. Aileler de birbirini tanıyınca yüz üstü bırakamadım dede.” “Oğlum sekiz yıldır evlisin ya daha mı sevemedin? Hele sen şurdan iki çay doldur. Sohbet uzun olacak anlaşılan.” “Doldurayım dede.” Tam çayları doldurdum babam aradı. Telefon sesiyle içime bir sıkıntı düştü. “Alo Serhat nerdesin? Hemen gelmen lazım. Boran kaza geçirmiş Yasemin de yanındaymış.” Bir an kalbim tekledi sanki. Yasemin’i İstanbul’a ben gönderdim. Kuzeninin yanına. Kuzeninden görür de belki iyi bir gelin olur dedim. Eş olmasını çoktan geçtim zaten. Ben yaptığım hatayı düzelttim. Adı kirlenmesin diye nikahıma aldım. Ama aynı dili hiçbir zaman konuşamadık. Kavga ve mutsuzluktan başka bir şey de olmadı aramızda, ne aşk, ne sevgi. Sadece dışarıda karım oldu o kadar. Ama böyle olmasını da istemem. İnşallah kötü bir şey yoktur. Bir hışımla kalktım ayağa. İdris dede ne olduğunu sordu, acil bir durum olduğunu, hemen gitmem gerektiğini söyledim. Köyle konak arası çok uzak değildi. Yarım saate konağa geldim. İçeri girince herkesin hazırlandığını beni beklediklerini anladım. “Nasıl olmuş baba, ne kazası nerde yapmışlar? İkisi yan yana ne alaka?” “Karını bana mı soruyorsun oğlum? Senin haberin yok mu?” “Bana görüşeceklerini haber vermedi.” Babaannem bastonunu yere vura vura: “Ne demek haber vermedi? Senin karının ne haltlar karıştırdığından haberin yok mu yani?” Karına kocalık yapsaydın da haberin olsaydı.” “Ana şimdi yeri mi kurban olayım. Bir an önce gidelim hele bir şey var mı?” “Babaanne ağzından çıkanı kulağın duymuyor yine senin. Yaşlandın diye…” Babam elini ağzıma koyup bana sarıldı. “Sakin sakin ortalığı alevlendirmeye gerek yok. Babaannen birbirinizden habersiz olmanıza kızdı sadece. Hadi oyalanmadan gidelim.” Babamdan sinirle ayrıldım. Direk arabama bindim, gazı kökledim. “Ulan tek tek gelin amına koyayım. Hepiniz mi bana düşmansınız?” İstanbul’a gittiğimizde Boran çoktan hayatını kaybetmişti. Yasemin de komadaydı. Çarpan kişiye olayın nasıl olduğunu sordum. Öpüştüklerini, yola bakmadıklarını ve ters şeride geçtiklerini söyledi. Öyle olunca duramamışmış puşt. “Ulan senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu oruspu çocuğu? Kendini kurtarmak için iftira mı atıyorsun piç?” Cevap bile vermesine fırsat vermeden bayıltana kadar dövdüm. Allah’tan kimse yanımda yoktu da benden başkası duymadı. Birde bu hengamede insanların aklına şüphe düşmesini istemem. Resmen bildiğin kendini kurtarmak için başkalarını yakıyor piç. Gebertmem lazım onu. Sinirimle çıktım odadan kapıda bekleyen polislere de: “Herhangi bir işlem falan yapmayın. Benden haber bekleyin, kalsın burda.” “Ama biz işimizi yapmak zorundayız.” Dedi birisi. “İşini yapmak istiyorsan dediğimi yap. Yoksa yapacağın işin kalmaz, işini de sülaleni de kökten kazırım.” İçeri bizimkilerin yanına gittim. Ne olduğunu sordular. “Geberteceğim o piçi. Kanıma kan isterim.” “Oğlum hele bir kaza nasıl olmuş onu öğrenelim.” “Ben öğrendim nasıl olduğunu suçlu kim biliyorum. Cezasını da bizzat kendim keseceğim. Öldüreceğim.” “Böyle bir saçmalık nerde görülmüş. Ne saçma bir şey ya, kanun neyse adalet neyse o uygulansın. “ Dedi şerefsizin tarafından biri. Yönümü çevirdim ona bir baktım. İçimden bir şey kırıldı sanki. Söylenerek yanına gittim. “Ulan şimdi seni bir güzel sikmezsem...” Beni görünce bir ürktü, böyle korkması hoşuma gitti. Az önce bilmiş bilmiş konuşuyordun ama ne oldu yemedi mi? “Sen kimsin?” diye sordu. “B-ben Ali’nin kardeşiyim.” “Kuzenimi toprağa koyan, karımı komaya sokan Ali’nin kardeşi. Yani katil bacısısın. Oradan bakınca bende bu yaptıklarını unutup, abini sağ bırakıp sonra da adalete teslim edecek birine mi benziyorum?” “Abimi hemen suçlamanızda ki sebep ne? Belki sizinkiler hatalıydı. Kurallara uymayan onlardı belki, bu açıdanda baksanız. Olayın güvenlik kameraları nerde gözdünüz mü?” “Bana bilmiş bilmiş konuşma o görüntüleri alır sana sokarım.” “Ne olduğunuz ortada işte. Sizin gibi insanlardan doğru bir şey çıkmaz ben artık tamamen eminim ki abim suçsuz. Ve bunu ortaya çıkarmak içinde elimden geleni yapacağım.” “Lan bana bak seni var ya…” Küçük amcam Halil kolumdan tuttu beni zorla uzaklaştırdı oradan. “Oğlum bir sakin ol. Kim kuyruğuna bastı böyle, gelene gidene sallıyorsun?” “Bırak amca. Kuzenim ölmüş, karım yoğun bakımda sende gelmiş sakin ol diyorsun, ne sakin olacağım. Hepsinin soyunu kurutacağım. Birde gelmiş bana üstten üstten konuşuyor. Altını üstünü bir araya getirip sikerim.” “Aşiret büyüklerinin ne işi var lan? Hangi ara geldi bunlar?” Dedi amcam şaşkınca. “İyi oldu geldikleri. Ben o puştu öldürmeden bırakmam.” Toplantı için bir odaya girdik. Herkes farklı bir şey anlatıp duruyor. Birisi: “Kaza bu görünür bir şey değil. Kasıtlı olan bir şey değildir.”dedi “Ne kasıtlı değil dayı? Bu işin kasıtı mı kaldı? Yasemin’in yaşayacağı bile muamma bir can değil iki canımız gitmiş bunu karşılığı olacak.” “Ne istiyorsun Serhat? Burası Midyat değil ki oradaki gibi çözesin.” “Ben ölüm istiyorum. O puştu öldürmeden bırakmam.” “Bu böyle olmaz ağalar. Serhat ağanın haklı tarafıda var. Ama burası bizim orası değil, karşı aile bizim gibi değil. En makul yolu seçmeliyiz. Gerekirse berdel yapalım ama töremizi İstanbul’da gerçekleştirmeyelim. En başı ağrıyan biz oluruz.”dedi birisi. Sinirle çıktım odadan kendimi direk dışarı attım. Kapıyı hiddetle açtım ve çarptım. Karşımda birde kimi göreyim. Bana ahkam kesen edepsiz. Gördükçe kan beynime sıçrıyor. “Katil soyu, hepinizin canını almazsam bana da Serhat ağa demesinler.” “Sonuç olarak yaşanan olay trafik kazası. Kasıtlı olan bir şey bile değilken abimi katil diye suçlayamazsınız. Ayrıca siz emin misiniz sizinkilerin hatasız araç kullandığına?” “Bana bak küçük çıyan senin o dilini keserim. Senin abin benim kuzenimi öldürdü. Karım komada yaşayacak mı belli değil. Bırakır mıyım lan ben bunu yanınıza? Sadece abin değil bütün aileni mahvedeceğim.” “Elinden geleni ardına koyma.” Lan lafı söyledi arkasını dönüp gitti bu kaltak. Abisinden önce bunu öldüreceğim. Telefonu çıkarıp sağ kolum Engin’ i aradım. Engin çalışanımdan çok arkadaşımdır benim. “Alo Engin. Ali Biçil hakkında her şeyi araştır. Nedir, ne iş yapar, hepsini istiyorum. Yedi sülalesini bile araştır.” “Abi hayırdır, bir durum mu var?” “Sen dediğimi yap Engin. Bir an önce bana bütün bilgilerini bul ve at.” “Tamam abi en kısa zamanda mail atacağım.” “Bakalım ne boksunuz. Kimsiniz. Hepinizin kökünü kurutacağım.” İçeri girince onların töreyi falan umursamadıkları öğrendim. Neymiş araştırıp, soruşturup adalet neyse o olacakmış. Araştırın bakalım ne yapabileceksiniz. Bir hafta sonra göreceğim sizi. Aşiretimin büyük ve bilinir olmasını sonuna kadar kullandım. Nereye gittilerse önlerine hep taş koydum. Bütün dallarını kırdım. Haklarında her şeyi öğrendim. O küçük çıyanı da öğrendim tabi… Gülay Biçil
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD