SAVCININ TUTSAĞI

2440 Words
Bolu. 31.12.2021 Dört saattir durmadan yağan kar, yemyeşil ormanı yavaşça beyaza bürümüştü. Her kar tanesi, ağaç dallarının üzerinde hafifçe dururken, ağaçları yavaşça büküyordu. Göz kamaştırıcı beyaz örtü, her şeyi kaplamış gibiydi; sanki doğa sessiz bir direniş sergiliyordu. Üç katlı villanın giriş katındaki lacivert tekli koltukta oturan Elisa, pencereden ormanı izlerken huzursuz hissediyordu. Olmaması gereken yerde olmaması gereken insanların arasındaydı. Zayıf bedenini sarmalayan kırmızı elbisesinin kısalığından fazlasıyla rahatsız oluyordu. Oturduğu yer kuytu köşede değil, insanların bakışlarını üzerine çekecek kadar ön plandaydı. Buradan bir an önce kaçıp uzaklaşmak istiyordu ama üzerindeki bakışlar yüzünden bunun şimdilik imkânsız olduğunu biliyordu. Burada ne işi vardı? Ablasının baskılarına karşı gelemeyip buraya geldiği için kendine kızıyordu. Şimdi ayağa kalksa, elini kolunu sallayarak dışarı çıkabilir miydi kalabalık insan yığınının içinden? Sanmıyordu! Üzerindeki bakışlar değil ayağa kalkmasına, oturduğu yerde kıpırdamasına bile karışıyorlardı. Tıpkı bir saattir yaptığı gibi sessiz ama derin bir nefes alıp ablasına baktı. Yakın arkadaşı Güler’le olabildiğince fısıldayarak konuşuyorlardı. Hoş, onlar ne kadar fısıldayarak konuşsalar da ne dediklerini anlıyordu. Ve anladıkları hoş olmayacak kadar korkunçtu. Uzun ince parmaklarını çıplak kollarının üzerinde dolaştırdı. Üşüyor izlenimi verse de ablası bunu ona arada sırada yapmasını söylediği için yapıyordu. Beyaz parmaklarının inceliği bir erkeğin dikkatini çekecek kadar parlıyordu. Bunun farkındaydı. Bu yüzden ellerini olabildiğince saklamak, kimsenin dikkatini çekmemek istiyordu. Her ne kadar buraya birilerinin dikkatini çekmeye gelmiş olsalar da, o bunu istemiyordu. Belki bir an yapabileceğini düşünmüştü, ne olabilir ki demiş olabilirdi ama şimdi farklı düşünüyordu. Gelmemeliydi. Burada olmamalıydı. Henüz yirmi üç yaşında başından büyük işlere kalkışmamalıydı. “Diken üzerinde oturmaktan vazgeçmelisin Elisa. Buradaki insanlar sıradan insanlar değiller. Hepsi savcı, avukat, askerler. Seni seks partisine getirmedik. Farkındaysan kimse kimseye de asılmıyor.” Üst dudağı istemsizce kıvrıldı. Başı dik konuşan ablasının arkadaşı ona yakın olmak adına koltukta kayarken sırtını koltuğa yasladı. “Handan? Hazır olduğunu söylemiştin ama hazır değil gibi görünüyor.” Kaşlarını çatan ablasının gözlerine bakmaya çekindi. Her şeyi onun için yaparken ablasının gözlerinde öfke görmeyi istemiyordu. “Ben onu lavaboya götüreyim, biraz rahatlasın.” Oturduğu yerden kalkmak istemiyordu. Her zaman olduğu gibi kendi istediğini yaptıran ablası kolundan tutup onu ayağa kaldırdığında dikkat çekmemek adına yürüdü. Ayaklarında emanet gibi duran gri ince topuklu ayakkabıları yürümesini zorlaştırıyor olsa da, buna rağmen hiçbir yere bakmıyor, sadece ablasının kumral saçlarına bakarak peşinden ilerliyordu. Dar bir koridora girdiklerinde sesler gerilerinde kaldı. Koridorun sonundaki lavabonun kapısını açan ablası onun içeriye girmesi için kenara çekildiğinde tuttuğu nefesini bırakıp lavabonun içine girdi. Kare şeklindeki lavabo küçük ve bunaltacak kadar sıcaktı. Ellerini siyah lavabonun mermerine bastırıp aynadan kendini izledi. Arkasında duran ablası ellerini omuzlarına yerleştirip hafifçe sıktığında dudaklarını araladı ama konuşamadan ablası konuşmaya başladı. “Bana tamam dedin Elisa, sana inandığım için seni buraya getirdim. Neden ortama uyum sağlamıyorsun? Her zaman gülümseyen sen neden bugün gülümsemiyorsun? Farkında mısın ikimizi de zor duruma sokuyorsun.” “Bunu yapabileceğimi sanmıyorum abla, başka bir yol bulalım. Biz buraya ait değiliz, buradaki insanları tanımıyoruz. Arkadaşına ne kadar güveniyorsun? Ben ona güvenmiyorum. Lütfen gidelim buradan.” Başını iki yana salladı ablası. İlk gün olduğu gibi bugünde kabul etmedi söylediklerini. “Elisa’m, buna mecbur olduğumuzu ikimiz de çok iyi biliyoruz. Bize sahip çıkacak akrabalarımız yok. Babamız mezarın içinde annemiz de Bosna Hersek’te kim bilir nerede ne yapıyor. Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok. Sen Hukuk Fakültesini kazandığında ben senin için bunu yaptım. Evet, zor. Kabul ediyorum kolay değil ama bundan başka çaremiz yok. Sen oku diye ben gözümü kırpmadan yaptım, sen de benim için yapacaksın.” Dolan gözlerinden bir damla yaş beyaz teninden süzüldü. “Ben de istemezdim bunu yapmanı ama mecburuz. Başka türlü o parayı bulamayız. Eğer parayı bulamazsak o adamların elinden kurtulamayız. Lütfen, ablanın ölmesini mi istiyorsun?” Alt dudağı titriyordu. Mermerin üzerinde duran kâğıt havlulardan birini alıp gözyaşlarını sildi. “Korkuyorum, kendime güvenim yok. Hiç tanımadığım bir adamla nasıl beraber olurum abla? Adamların hepsi saygın insanlar, görmüyor musun dönüp bakmıyorlar bile. Hepsi bizden üstünler.” Sinirlenmeye başlayan ablası bedenini döndürüp direkt gözlerinin içine baktı. “Ben senin için yaptım sen de benim için yapacaksın Elisa. Sana hayat kadınlığı yap demiyorum. Sadece bir kere olacak. Ne çok istekli olduğunu belli et ne de burada zorla olduğunu. İçlerinden birinin senden hoşlanmasını sağla. Sana kaç kez anlattım, neden anlamak istemiyorsun hiçbir şey olmayacak. Yapman gereken senden hoşlanan adamla alkol alıp ona sana verdiğimiz hapı içirmen.” “Azdırıcı hapı? Benden kendimi öldürmemi istiyorsun abla. Ben bakireyim, sonunu göremiyor musun?” “Sen nasıl avukat olacaksın? Aptal mısın kızım? Adam seninle beraber olduktan sonra sızıp kalacak. Sabah olduğunda sen yatağın içinde bir köşede ağlarken o geceyi sorgulayacak, sana ne yaptığını sorgulayacak. Sen bu fırsatı değerlendirip onu suçlayacaksın. Başına bela almak istemeyen adam sana para teklif ettiğinde ilk baş itiraz edeceksin ama sonradan kabul edeceksin buralardan uzaklaşmak istediğini söyleyerek.” Bacakları titriyordu ablasının anlattıklarını yaptığını düşünerek. Hâlâ yapacağına inancı yoktu. Ablasının ölmesini de istemiyordu. Kalçasını mermere yaslayıp gözlerini yumdu. Bir çıkış yolu olmalıydı. “Burada fazla oyalandık. Toparlanıp içeriye gel.” Lavabodan ayrılan ablasının arkasından bir süre baktı. Bu hayatta ondan başka kimsesi yoktu. Onu kaybetmekten korkuyor olsa da bir adamı kandırıp onunla beraber olmaktan da korkuyordu. Koridora çıkıp küçük adımlarla içeriye girdi. Daha da kalabalıklaşan büyük salonda neredeyse adım atacak yer yoktu. İnsanların bir kısmı evin dışında yakılan ateşin etrafında oturmayı tercih ederlerken bir kısmı da içerideydi. Dışarıya çıkmak adına kapıya doğru adım attığında, “Elisa!” diye seslenen ablasının sesiyle adımları durdu. “Buradayız tatlım.” Beş dakika nefes almasına izin vermiyordu. Dışarıya çıkamadan ablasının yanına oturdu. “Birazdan yan tarafa dört tane erkek gelecek. Bunlardan biri sat komandosu, biri avukat, biri de doktor ve diğeri de savcı. Sadece birinin dikkatini çekmen yeterli ablacım.” “Salak mı sandınız siz bu insanları? Başımız büyük belaya girecek haberiniz olsun.” “Sen böyle konuşmaya devam edersen evet girecek. Çeneni kapa dediklerimizi yap.” Bu kızdan nefret ediyordu. Babasının mevkiini kullanarak her istediğini yaptıran şımarık kızın tekiydi. Ablasıyla tamamen zıt olmalarına rağmen nasıl anlaşıyorlar aklı almıyordu. “Geldiler, gerginlik çıkmasın. Şu kumral olan savcıya yanaşma.” Gözleriyle gösterdiği adamlara çekinerek bakışlarını çevirdi. Kapının girişinde ev sahipleriyle selamlaşan dört adamın görüntüsü kocamandı. Yeşil gözleri büyüdü. Bu adamların yanında bedeni küçücük kalıyordu. Kumral olan adam çatık kaşlarını etrafta gezdirip siyah kabanını çıkarırken, yanında duran en az onun kadar iri olan esmer adam kollarını boynuna dolayan hoş gözüken bir hanıma sarıldı. “Onun adı Volkan, mesleğinden dolayı yüzünün sert göründüğüne bakma iyi bir adam olduğu söyleniyor. Sat komandosu.” Kulağının dibinde konuşan ablasına karşılık vermedi. “Dua et o senden hoşlanmasın, adam yürüyen libido eğer hapı da alırsa yatakta öldürür seni.” Midesi korkudan kasıldı. “Sadece şaka yapıyor,” diyen ablasına inanmıyordu. Adam kocamandı. “Diğer esmer olan adamın ismi ise Zafer, doktor olan. Farklı istekleri olduğunu duydum. Eğer başında senin bakire olduğunu anlarsa elini bile sürmez sana. Çömezlerle takılmıyor.” Kasılan midesi artık bulanıyordu. Utanmadan, korkmadan konuşan bu kız arsızın tekiydi. “Buğday tenli adamın ismi de Barış, avukat. Kadınlara karşı nazik olduğunu duydum, bence sen onu etkilemeye çalış. Diğerleri seni yerler bu en azından kibar.” Elini karnına bastırıp kusmamak adına kısa bir an hiçbir şeyi duymamaya çalıştı. Eğer babası ölmeseydi şimdi bu halde olmazdı. Eğer annesi o bebekken onu terk etmesiydi şu an bu halde olmazdı. Eğer babasının akrabaları annesini suçlayıp onları dışlamasalardı bu halde olmazdı. Yaşadığı hayattan nefret ediyordu. Burada olduğu için, ablası ölmesin diye kendini satacağı için bu dünyadan nefret ediyordu. “Ve işte benim adamım Batuhan Aslan. Gözlerin ona değmesin, yanından geçmeyi bırak göz göze bile gelme, o benim.” Koyu kumral saçlara sahip olan adamın üstünde ister istemez gözlerini gezdirdi. Kalın dudaklarında belli olmayan hafif tebessüm, mavi gözlerinde burada olduğu için huzursuz bir ifade vardı. Buradaki adamlardan farklı gözüken adamın üzerinde siyah ince kazak, altında ise koyu lacivert kot pantolon vardı. Sanki evinde televizyon izlerken buraya zorla getirilmiş gibiydi. Tıpkı onun gibi. Yüzlerine dahi bakmadan yanlarından geçen adamlar onlar için ayrılan lacivert köşe koltuğa oturdular. Tırnaklarını bacaklarına batırdı. İmkânsız ötesiydi birinin dikkatini çekmesi. Oldu ki çekti, onları kandırması iğrenç ötesiydi. Hâlâ yapamayacağını düşünüyordu. “Ben yanlarına gidiyorum birazdan siz de gelin.” Güler oturduğu yerden kalkıp yanlarına giderken ablasının kolunu tutup kendine döndürdü. “Polise gidip olan biteni anlatalım. Elbet bize yardım ederler.” “Yine başlama, şu yüzündeki gerginliği sil birazdan yanlarına gideceğiz.” Başını iki yana sallayıp adamların yüzüne bakmadı. Her ne olursa olsun yapamayacaktı. Başka bir yol bulup ablasını bir şekilde kurtaracaktı ama o bu yolu seçmeyecekti. “Ben gidiyorum, üzgünüm abla bunu yapamam.” “Saçmalama!” Sesini yükselten ablası birkaç kişinin dikkatini çektiğini fark edince yüzüne sahte gülümsemesini kondurup Elisa’nın uzun sarı saçlarını okşar gibi çekiştirdi. “Bana borçlusun, yapacaksın.” “Seni ben zorlamadım abla, ben bu sene de üniversiteye gidemeseydim seneye giderdim. Beni asla bu konuda suçlamaya hakkın yok. Sırf istediğim mesleği yapayım diye seni böyle bir iğrenç durumun içine sokmam. Özür dilerim, senin için canımı veririm ama kendimi satmam. Babam her zaman özel olun demişti. Ben bir adamı kandırıp kendimi ucuz yapmam. Evde görüşürüz.” “Elisa!” Bir saniye durmadan ayağa kalktığı gibi çıkışa ilerledi. Görevli kadından kabanını isterken bir an önce evine gidip üstündeki emanet elbiseden kurtulmak istiyordu. “Taksi çağırabilir misiniz?” “Yoğun yağan kar nedeniyle caddeye bağlanan yol kapanmış. Eğer eviniz yakın değilse bu geceyi burada geçirin.” Burada değil geceyi geçirmek beş dakika durmazdı. Onu zorla bir adamın koynuna sokacak iki kadından uzaklaşabildiği kadar uzaklaşmak istiyordu. “Evim yakın,” diyerek yalan söyleyip evden çıktı. Soğuk anında bacaklarını titretirken geriye dönmeyip evin bahçesinden ayrıldı. Bahçenin dışındaki kar neredeyse dizlerine geliyordu. Ev ormanın kenarında olduğu için evler seyrekti. Kesin hasta olacaktı. Park edilmiş arabaların arasından çıkıp dümdüz yolu kara batıp çıkarak yürümeye başladı. Dişleri soğuktan titriyor, ayak parmaklarıyla bacakları soğuktan yanıyordu. “Akılsız Elisa, yapamayacağını bildiğin halde neden bilmediğin yere gelirsin ki?” Evden oldukça uzaklaştı. Artık evler seyrekleşmeye başlamış, iki tarafını da ağaçlar kaplamıştı. Karanlık ormanın içine bakmaya korkuyordu. Evler geride kaldığı için ışığı da azalmıştı. Sadece gökyüzünde ona eşlik eden dolunayın varlığı vardı. Korkuyordu. Kalbi korkudan duracak olmasına rağmen yine de arkasını dönüp o eve gitmek istemiyordu. Dudakları soğuktan zangır zangır titrerken gözyaşlarının arasına hıçkırıkları karıştı. Artık dayanacak gücü kalmamıştı. Elini bir ağaca bastırıp kalçasının üstüne oturdu. “Babacım…” Koca ormanın içinde hıçkıra hıçkıra ağlarken bedeni de soğuktan titriyordu. “Ölmek istemiyorum.” Bacaklarını karnına çekti. Üzerindeki kabanı çıkarıp donmuş bacaklarının etrafına dolayıp kollarını soğuktan korumak adına birbirine doladı. Isınması imkânsızdı. Biliyordu ki birazdan hipermeti krizine girip ölecekti. Değer miydi? Ablasının dediğini yapsaydı belki ölmeyecekti. Başını iki yana sallayıp iyice küçüldü karın içinde. Bedenen ölmezdi, ruhu ölürdü. Ruhu öldükten sonra da nefes almayı istemezdi. Bilinci yavaş yavaş kapanırken yanaklarına değen sıcak el uyanmasını sağlamadı. Biri bedenini yerden kaldırırken müdahale edecek hali yoktu. Artık bedenini hissetmiyordu. Vücudu her ne kadar sıcak bir yere girse de aklı kendinde değildi. Çenesi soğuktan titredikçe dişleri kırılacaktı neredeyse. Yolun sonuna mı gelmişti? Ya da yolun en başında mıydı? *** Burnuna ilişen kahve kokusundan yattığı yerde mayışan bedenini gerdirirken ayaklarındaki ve bacaklarındaki sızlanma yüzünün buruşmasını sağladı. Gözleri usulca açılırken gördüğü tahta ahşap tavanı izledi çok kısa bir an. Dünü hatırladı, yaşadıklarını hatırladı. Karın ortasında baygınlık geçirdiğini hatırlayınca gözleri korkuyla büyüdü. Neredeydi? Acıyan bacaklarını görmezden gelip yattığı divanın üstünde oturur pozisyona geçti. Eski bir evin içindeydi. Üzerindeki siyah battaniyeyi göğsüne çekip ona ait olmayan erkek kıyafetlerini gözleri dolu dolu inceledi. Hastanede olmadığının farkındaydı. Dün ablasıyla gittiği o evde de değildi. Bakışlarını küçük odanın içinde dolaştırdığında gözleri bir çift mavi gözle karşı karşıya geldi. Bedeni korkudan divanın üzerinde küçülürken, elindeki siyah kupa bardağından kahvesini içen adamın kim olduğunu sorguladı. "Korkma." Adamın görüntüsü kadar sesi de ürkütücüydü. Kalçasının üstünde duvara doğru kayıp, "Burada ne işim var?" dedi korkudan titreyen çenesini kontrol altına almaya çalışarak. "Dün gece yol kenarında buldum seni, neredeyse donmak üzereydin. Belli ki Hasan’ın evindeki partideydin. Aracın olmadan, kar fırtınası varken yürüyerek yola gitmeyi mi düşünüyordun? Ya da intihar etmek istiyordun, donarak ölmeyi mi seçtin?" Bakışlarını kaçırdı. Başına ne geleceğini düşünmeden evden uzaklaşmıştı. Ölmeyi istemiyordu ama ablasının istediğini yapmadığı için de şu an ruhu huzurlu hissediyordu. Her ne kadar yabancı bir adamla eski bir evin içinde olmuş olsa da en azından birini kandırmadığı için rahattı. "Yardımınız için teşekkür ederim, eğer zahmet olmazsa benim için taksi çağırabilir misiniz?" Kupa bardağını ahşap sehpanın üstüne bırakan genç adam oturduğu yerden kalkıp pencereye doğru yürüdü. Eski sarı perdeyi tamamen açıp pencerenin yarısına kadar dolu olan karı genç kıza gösterdi. "Kar durmadan yağıyor. Malum yeni yılın ilk günü olduğu için yol çalışması yapan ekiplerin çoğu tatilde. Çalışan ekipler buraya gelinceye kadar bir gün geçer." Gözleriyle genç kızın ayaklarını işaret edince bakışlarını ayaklarına çevirdi Elisa. "Beş dakika daha geç kalsaydık parmakların kesilmek durumunda kalacaktı. Soğuktan ayaklarının altı su toplamış, bacaklarında aynı şekilde. Bugün mümkün oldukça ayağa kalkma." Burada bir yabancıyla kalabileceğini sanmıyordu. Onu koruyabileceğini düşündüğü siyah battaniyeye sımsıkı sarılırken gözlerindeki korkusunu adama göstermek istemiyordu ama kendine engel olamıyordu. Bu adamı dün akşam görmüş müydü? "Korkacağın bir durum yok. Yarın yollar açılınca evine gideceksin." Tok sesiyle onu rahatlamaya çalışan adam, her ne kadar güven vermeye çalışsa da ister istemez korkuyordu. Ablası onu istemediği şeylere zorlarken yabancı bir adam neler yapmazdı ki? İnsanlar güvensizlerdi. Ahşap kapıdan tıkırtı sesleri duyunca bakışlarını sağ tarafında bulunan kapıya çevirdi. Pencerenin önünde duran adam adımlarını kapıya çevirip hareket ettirdiğinde bir an ablasının onu bulabileceğini düşünse de bunun olmayacağını bağırarak söyleyen mantığını dinleyip yüzünü astı Genç adam kapıyı açıp kenara çekildi. Ağzında kanlı tavşanla evin içine giren pitbulu görünce gözleri hepten kocaman oldu. Yüzünü buruşturup bacaklarını kalçasının altına aldı. Yastık bedeninin önünde koruma kalkanı oluştururken korkulu gözlerini köpeğin üzerinden çekmiyordu. "Yemeğini dışarıda yemen gerektiğini söyledim, Duman. Hadi oğlum, dışarıda yiyip öyle gel." Ağzındaki tavşanı bırakmadan genç adamla Elisa'nın üzerinde bakışlarını gezdiren köpek, dışarı gitmek yerine Elisa'ya doğru gidince, genç kız, "Lütfen benden uzak tut," diyerek gözlerini yumdu. Korkudan acıyan bacaklarını umursamadan bedenini iyice duvara dayadı. "Duman, hadi oğlum.” Olduğu yerde duran köpek Elisa'nın korktuğunu hissettiği için arkasını dönüp kapının önüne çıktı. "Yemeğine ye, buradayım." Köpeğin başını okşayıp kapıyı kapadı. "Ağlamanı durdurur musun? Dün gece titrerken seni o ısıttı. Merak etme seni ısırma gibi bir derdi olsaydı dün gece sen kendinde değilken başında beklemezdi." Ağlamasını durdursa da iç çekişleri devam ediyordu. "Özür dilerim, ben dünden beri kötü olaylar yaşıyorum. Korkuyorum." Ahşap sandalyeye oturan genç adam kaşlarını çattı. "Biri mi rahatsız ediyor seni? Hasan’ın evinde istemediğin bir olay mı yaşadın?" Başını iki yana salladı. Ablasını şikâyet edemezdi. "Korkma, eğer biri seni rahatsız ediyorsa yardım ederim. Dün gece üstündeki ince kıyafetle kimse dışarı çıkmazdı. Sen eğer tipide her şeyi geride bırakıp dışarıya çıkıyorsan seni sarsacak bir durum yaşamış olmalısın." Konuşmak istemiyordu. Bu yüzden bakışlarını önüne çevirdi. "Ben savcıyım, insanların huzuru için çabalıyorum. Bana güvenip seni huzursuz eden sıkıntını benimle paylaşabilirsin." Savcı mı? Bakışlarını tekrar genç adama çevirdi. Kumral saçlar, mavi göz, kalıplı vücut ve savcı… Dün akşam gördüğü adamdı! "Adınızı öğrenebilir miyim?" "Batuhan Aslan." Hatırladı. Bu adam dört adamdan biriydi…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD