BENİ KANDIRDI

1818 Words
Dolu dolu geçen günlerin ardından sonunda düğün günü gelmişti. Herkes çok heyecanlıydı, ancak ben ve Batuhan sessizdik. Eve gelen giden insanların sayısı haddi hesabı yoktu. Batuhan'ın bu kadar kalabalık bir çevresi olduğunu görmek beni şaşırtıyordu. Benim yanımda sadece Sevilay vardı ve ablası vardı. Diğer arkadaşlarıma düğünden bahsetmemiştim. Açıkçası gerçek bir evlilik olmayacağı için gelmelerini istemiyordum. "Çok güzel oldun," diyen Sevilay'a gülümsedim. Elisa, fark ettim ki, savcının annesi oldukça dinç görünüyordu, hiç hasta gibi değil.” Parmaklarımı dudağıma bastırıp susması için işaret ettim. "Sana söylediğime pişman etme beni," dedim. Gözlerini etrafa gezdirdi. "Odada ikimizden başka kimse yok, duymazlar bizi," “Olsun yerin kulağı vardır.” Telefonu çalınca, “Ablam arıyor,” dedi. “Efendim abla? Gelin için ayrılan odadayız. Gel işte, bana niye bağırıyorsun?” Telefonu kapatıp, “Allah Allah,” dediğinde, “Ne oldu?” dedim. “Bu evlikte var bir bokluk dedi. Kesin düğün davetlilerinin listesini kontrol etti.” “Ne yazıyordu listede?” “Senin tarafından sadece ikimiz yazıyoruz.” “Savcı bunu akıl edememiş mi?” “Edememiş demek ki.” “Bazen bu düğünü fazla ciddiye aldığını düşünüyorum.” “Sonuçta bir kere evleniyor,” diyerek sırıttığında bacağına vurdum. Odanın kapısı gürültüyle açıldı. “Geç anneciğim.” “Abla, operasyona mı giriyorsun da pat diye kapıyı açıyorsun?” Çatılı kaşlarını bize çevirdiğinde yutkundum. “Aaa, anne bak gelin.” Annesinin birebir aynısı olan sarı saçlı kız bana doğru geldiğinde kollarımı açtım. “Neler oluyor çabuk anlatın. Bu evlilik aşk evliliği dedin Sevilay, görüyorum ki bu aşk evliliği değil.” Ellerini gelinliğimin üzerinde dolaştıran küçük kıza gülümseyip, “Abla biraz sessiz,” dedim. “Bana bak bu adam seni zorluyor mu onunla evlenmen için?” Başımı iki yana salladım. “Neden böyle bir şey yapsın?” “Onu tanıyorum çünkü. O, insanı suya götürür geri susuz getirir.” “Batuhan öyle biri değil,” dediğimde kızına tabletini verip boş koltuklardan birine yönlendirdi. “Sen burada otur, çizgi filmini izle tamam mı annem?” “Ne kadar örnek bir anne değil mi?” “Sus, patlamaya yer arıyor bize bulaşmasın,” dedim kısık sesle. Arkasını döndüğü gibi yanımıza gelince yutkundum. “Neler olduğunu anlatmadığınız sürece bu odadan dışarıya çıkmanıza izin vermem.” “Abla gerçekten sorun yok, ben onu seviyorum.” “Ne zamandan beri?” “Geçen seneden beri.” Sorgulayıcı bakışları bir süre yüzümde dolaştı. “Yalan söylemeyi beceremiyorsun.” Bu aralar çok iyi beceriyordum. “Sen nereden tanıyorsun Batuhan’ı?” “Ortak arkadaşlarımızın aracılığıyla. Samimi değildik, merhaba merhaba. Listede Sevilay ve ben varım sadece.” “Abla benim kimsem yok ki gelsinler.” Makyajımı bozmadan parmaklarını yanağıma koydu. “Güzelim, ablanda yok burada. Bu durum normal gelmiyor bana.” “Ablamla aram iyi değil abla, konuşmuyoruz.” Söylediklerime inanmıyordu. Kadın polis özel harekâttı inanmasını beklemek mantıksızdı. “Bazen insanlar göründükleri gibi olmazlar. Bu yüzden dikkatli ol.” Kapı açıldığında üçümüzün de bakışları içeriye giren Batuhan’a kaydı. Gözleri yanımda oturan Dura ablaya kaydığında kaşları çatıldı. “Senin ne işin var burada?” “Sana da merhaba, Savcı Bey?” Koridoru kontrol edip kapıyı kapadı. Öfkeli gözüküyordu. “Sana soruyorum, senin ne işin var burada?” Ayağa kalkan Duru abla, “Kardeşimin düğününe geldim,” dediğinde bakışları gözlerime kaydı. “Duru abla en yakın arkadaşım Sevilay’ın ablası. Ne oldu ki?” Papyonunu biraz gevşetip, “Rahatsız mı oldun savcı?” dedi Duru abla. “Volkan da burada!” Duru ablanın gülümsemesi solarken yüzünün rengi attı. “Listede ismi yok.” “En yakın arkadaşımın burada olmasını beklemiyor muydun öyle mi? Hadi ama, bilerek geldiğini ikimiz de biliyoruz.” Duru abla panikle kızının tabletini çantasına koyup, “Gidiyoruz anneciğim,” dedi. “Abla ne oluyor?” diyen Sevilay kadar şaşkındım. “Elisa son kez soruyorum. Zor durumda mısın? Bu adamı gerçekten sevdiğin için mi evleniyorsun yoksa bilmediğim bir şeyler mi var?” Yanıma gelen Batuhan, “Herkes sen mi de yalan dolan karıştırsın?” derken, “Kes sesini,” diyerek bağırdı. “Yalancı biri varsa senin o şerefsiz arkadaşın. Beni gördüğünü söylersen fena yaparım seni.” “Çocuk en fazla dört yaşında duruyor.” “Sakın, savcı!” diyerek parmağını uzattığında, “Ben bu işi bırakmam,” dedi kızın üzerinde gözlerini gezdirirken. “Ne oluyor?” diyerek bağırdım dayanamayıp. Duru abla apar topar odadan çıkarken, “Ben de merak ediyorum ne oluyor,” diyen Sevilay da sinirlenmişti bu duruma. “Boş verin, hazırsan çıkacağız.” “Nasıl boş vereyim? Az önce birbirinize giriyordunuz.” Gözlerini Sevilay’a çevirdi. “Yeğeninin babası da burada mı?” Sevilay düşünmeden, “Hayır o görevde,” dedi. “Görevde? Ne iş yapıyor?” “Ablam gibi PÖH.” Kasılan çenesinden dişleri kırılacaktı neredeyse. “Ablana söyle, sakın benim çevreme yaklaşmasın.” Kapı tekrar açılınca içeriye Rus olan arkadaşı girdi. Rusça bir şeyler söylediğinde o da aynı şekilde cevap verdi. “Ablam Elisa neredeyse oraya gelecek, bizimle konuşurken sesinin tonunu düşür savcı.” “Bana bak, bilmediğin şeyler var. Elisa’dan da uzak duracak.” “Allah Allah, sen kimsin ki de karışıyorsun buna?” Benim konuşmama fırsat vermeden neredeyse kavgaya tutuşacaklardı. Yanımıza gelen adam ikisinin arasına girip, Yine Rusça bir şeyler dediğinde, “Çekil be şuradan,” diyerek adamı itmeye çalıştı ama itemedi. “Elisa benim karım.” “Benim de kaç senelik arkadaşım. Aramıza girme, fena olur.” “Siz abla kardeş birilerini tehdit etmeye fazla alışmışsınız.” “Sizin gibileri evet.” “Bana bak aldırırım seni içeriye.” “Yeter,” diye bağırdım. “Bence de yeter, ne diyordu siz, yenge değil mi? Yenge haklı susun.” Gözlerimi kapatıp açtım. “Neler oluyor bilmiyorum ama her an vazgeçebilirim. Bağırmayın, sakin sakin konuşun. Ayrıca benim görüşeceğim insanlara karışamazsınız.” “Kocan olarak karışabilir,” diyen adama, “Sen kapa çeneni,” diye bağırdı Sevilay. Onu baştan aşağı süzen mafya tipli adamın çatılan kaşlarını görünce arkadaşımı yanıma çektim. “Lütfen sakin olun.” “Tamam,” dedi Batuhan. “İçeriye geçeceğiz. Yalandan imza atıp dans ettikten sonra bitecek bu iş.” “Mümkünse,” dedim. Fazlasıyla öfkeli olsa da sakin olmak adına nefes alıp verdi. Elimi tutarak bizi kapıya doğru yürütürken Sevilay’a baktım. Mafyayla yalnız kalmasını istemiyordum. Adamdan oldukça kısaydı. Önüne geçip peşimden gelirken adam alt dudağını ısırdı. “Sevilay yanıma gel.” Batuhan yine Rusça konuştuğunda adam sırıtarak aynı karşılığı verdi ona. Ne diyorlardı hiçbir fikrim yoktu. Bir an önce bugünün bitmesini istiyordum. “Gülümse, herkes bizi izliyor.” Derin nefes alarak kalabalığın arasına girdik. Alkışlar kulaklarımı çınlatırken kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak ilerledim. Nikâh masasının önüne geldiğimizde, etrafımdaki insanların gözlerine bakmamaya çalışıyordum. Herkes alkışlarla bizi karşılıyordu, ama içimdeki karmaşa devam ediyordu. Bu anın bitmesini, her şeyin normale dönmesini diliyordum. Gözlerimin önünde Batuhan'ın ailesi ve arkadaşları vardı. ‘Yanlış yaptın, yanlış yaptın’ diye bağıran mantığıma katılıyordum. Nikâh memuru, konuşurken aklımı ona veremiyordum. Prosedür gereği sorularını cevapladıktan sonra, “Evet,” dedik. Benim şahidim Sevilay onun ki Barış’tı. Defteri imzaladığımızda her şey bitti eve gidelim demesini bekledim ama her şey bitmemişti daha. “Gelin hanımı öpebilirsiniz Savcı Bey.” Barış’ın sesiyle kaşlarımı çattım. Ne öpmesi, ne diyor bu? Kollarımı tutup bedenimi kendine döndüren adama, “Sakın,” dedim. Gözlerimi gözlerinden başka yere çeviremiyordum. Başka yere baksam anında öpecekti. “Adetlerin yerini bulması gerekiyor.” “Formalite bir evlilik için bunu yapmamız şart mı?” Elini belimin üzerinde hareket ettirip, gözlerini kapatıp açtı. “Formalite evlilik olduğunu sadece ikimiz biliyoruz. Şu an herkes damadın gelini öpmesini bekliyor.” Gerildiğimi belli etmeden kalabalığın üzerinde göz gezdirdim. İstemediğin ot burnunun dibinde biter derler ya çok doğru. Göz göze geldiğim Volkan sanki kocasını elinden almışım gibi bakıyordu bana. “Volkan’dan korkuyorum.” “Barış, Volkan’ı dışarıya çıkar.” Arkamızda duran Barış, “Hemen,” derken, “Saçmalama,” dedim. “Adam zaten bana takmış durumda, uğraşamam onunla.” Üst dudağı hafifçe kıvrıldı. “Gözlerini kapa.” Başımı iki yana salladım. “Bu kadarını yapamam.” “Sen değil ben yapacağım,” dediğinde kaşlarımı çattım. “Fazla olmadın mı savcı?” Dilini damağına vurdu. “Henüz yeni başlıyoruz güzel gelinim. Bu daha ne ki?” Sözlerini sindiremeden dudaklarımın üzerine ufak bir buse kondurdu. Gözlerim büyürken kulaklarım alkış seslerinden değil dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcak dudakları yüzünden çınlıyordu. Bu adam! Bu adam baş belasıydı... Kalbim deli gibi atarken dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcak dudakların izi yavaşça kaybolduğunda şok olmuş bir şekilde yüzüne baktım. “Sen?” “Çok güzelsin.” Hissettiğim sinirden tepinecektim neredeyse. “Bu yaptığını ödeteceğim sana.” “İstediğin zaman öğretebilirsin.” “Canım çocuklarım,” diyerek yanımıza gelen annesinin sesiyle zorla tebessüm edip bakışlarımı yüzüne çevirdim. “Bir ömür boyu mutlu olun, sizin ve bebeğiniz için hep dua edeceğim.” Yüz ifadem yavaş yavaş değişirken, “Ne bebeği?” dedim. “Anne daha dans etmeden tebrik ediyorsun.” “Ay çok özür dilerim, dayanamadım oğlum ne yapayım?” Elimden tutarak ortaya getirdi beni. “Ne bebeğinden bahsediyor annen?” Elini belime dolayıp bedenimi kendine doğru çekti. “Anneleri bilirsin işte, çocuklarının hemen bebekleri olmasını isterler.” Gözleri bu sefer samimi gelmedi bana. Parmakları belimin üzerinde dolaşırken, “Bir an önce bitmesini istiyorum,” dedim. “Ne bitmesi? Halay çekilecek, horon tepilecek, Ankara havası oynanacak.” “Şaka yapıyorsun?” Başını iki yana salladı. “Kocan kalabalık bir aileye sahip demiştim sana.” Allah’ım ne olur bitsin bu gece. “Bir daha sakın az önceki yaptığın hareketi yapma.” “Bir daha olmayacak.” Umarım, umarım bu oyunu daha fazla ilerletmezdi. Her şey sadece kâğıt üzerinde kalırdı. Masaya geçtiğimizde söylediği gibi herkes oynamaya başladı. Yanımda oturan Sevilay, “Düğün elit olur,” diye düşünüyordum dediğinde gülmemek adına kendimi zor tuttum. “Düğünü boş ver de, neydi odada olanlar?” “Kesin Alya savcının arkadaşının kızı.” Gözlerim bir masada içen adama kaydı. “Ablanın bu öküz adamı sevmesine, ondan çocuk yapmasına inanmak istemiyorum.” “Ben de ama sen de gördün tepkileri. Eve dönünce her şeyi öğreneceğim ondan.” “Ablan hamile olduğunu adama söylememiş mi?” “Hayır, onun anne babası sadece benim dedi. İnci geliyor.” Susup yanımıza gelen İnci’ye gülümsedim. “Dikkat et kendine tamam mı? Bu aylar çok riskli olurmuş, bu yüzden seninle ben ilgileneceğim.” Bu ailenin sürekli tuhaf konuşması artık canımı sıkıyordu. “Ne demek istiyorsun?” “Bebiş için diyorum. Ağabeyim düşük tehlikesi var o yüzden düğünü fazla uzatamayacağız, birazdan bitecek dedi.” Midemden göğsüme doğru bir acı yayıldı. “Anlamadım? Ben mi hamileymişim?” “Evet, abim öyle dedi bize.” “Oha.” Tırnaklarımı avcuma batırırken oturduğum yerden kalktım. “Elisa nereye?” Ali amcanın yanına gidip, “Bir şey konuşabilir miyiz?” dediğimde, “Tabii kızım,” dedi. İnsanlardan biraz uzaklaştık. “Ali amca sana bir şey soracağım, lütfen bana dürüst ol.” “Sor kızım.” “Deniz teyze hasta mı?” Kaşlarını çatıp, “O nereden çıktı?” dedi. “Hasta değil mi?” “Hayır kızım, karım Allah’a şükür sağlıklı. Ne oldu ki?” Geriye doğru sendelediğimde kolumu tutup, “İyi misin sen?” dedi. Beni kandırdı, ben ona güvenmiştim… Neler olacak dersiniz…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD