4.Bölüm

909 Words
Bölüm 4: İktidar Oyunu ve Zehirli Arzu Dr. Alp ile paylaştığımız karanlık sır, aramızdaki dinamikleri tamamen değiştirmişti. Artık onun sadece bir kurbanı ya da metresi değildim. Suç ortağıydım. Ve bu, bana daha önce hiç tatmadığım tehlikeli bir güç veriyordu. Ölümle ilgili o geceden bir hafta sonra, Alp'ten bir mesaj daha geldi. Bu sefer daha sakin, neredeyse yalvarır gibiydi: "Yeni reçeteler hazır. Gel al." Mesajın alt metnini anlamıştım. Beni test ediyor, sınırlarımı zorluyordu. Kontrolü yeniden eline geçirmeye çalışıyordu. Klinik kapalıydı. İçeri girdiğimde, hava ağır ve elektrikliydi. Alp, masasında oturuyor, önünde üzerinde "Xanax" yazan birkaç kırmızı reçeteyle oynuyordu. Yüzü gergindi. "Buyur," dedi, reçeteleri masanın diğer tarafına iterek. "Aylık kotan. Kerem'in borçları için olan para da yattı." "Teşekkürler," dedim, soğukkanlılıkla reçeteleri alıp çantama koyarken. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordum, ama içimdeki öfke ve tiksinti dalga dalga yükseliyordu. "Bu kadar mı?" diye sordu, ayağa kalkıp masanın etrafında dolaşmaya başlayarak. "Hiçbir şey sormayacak mısın? Hiçbir şey hissetmeyecek misin?" "Ne hissetmemi bekliyorsun, Alp?" diye döndüm ona. "Ölen bir adamı çöpe atmış olmanın heyecanını mı? Yoksa seninle aynı pisliğe bulaşmış olmanın gururunu mu?" Aniden öfkeyle yüzümü duvara doğru itti. Sırtım acı içinde yandı. Nefesi ensemde sıcak ve ağırdı. "Bana bak, karı," diye hırladı. "O geceden sonra artık benim kadar pistin. O yüzden bu tonu hemen kes." Gözlerimi kapatıp bir an için direndim. Sonra yavaşça arkasına döndüm. Yüzümüz birbirine o kadar yakındı ki, neredeyse burnumuz değiyordu. "Pis olduğumu biliyorum," diye fısıldadım. "Ama senin kadar değil. Çünkü ben hâlâ bir şeyleri umursuyorum. Senin umrunda olan tek şey ise kendi derinin derdi." Bu sözlerim onu çıldırttı. Dudaklarını acımasızca benimkilerin üzerine yapıştırdı. Bu bir öpücük değil, bir cezaydı. Dişleri dudaklarımı acıtıyor, elleri bedenimi inciterek tutuyordu. Ama direnmedim. Pasif bir şekilde katlanmak yerine, ona karşılık verdim. Aynı şiddette, aynı açlıkla. Bu, onu şaşırttı. Biraz geri çekildi, şaşkınlıkla baktı. "Ne yapıyorsun sen?" diye soludu. "Senin oyununu oynuyorum," diye karşılık verdim, ellerimi ceketinin yakasına dolarak. "Ama bu sefer benim kurallarımla." Onu masaya doğru ittim. Şaşkınlıktan direnemedi. Üzerine çıktım, eteğimi yukarı çektim. İçimdeki öfke, acı ve kontrol edilemez bir güç isteği, cinsel bir açlığa dönüşmüştü. Bu, sevişmek değildi. Bir savaştı. İktidar için verilen fiziksel bir mücadeleydi. Alp, başlangıçta şaşkın olsa da, kısa sürede bu yeni dinamikten zevk almaya başladı. Onu kontrol ettiğimi, üstün olduğumu sanıyordu. Oysa her hareketim, her dokunuşum, onu biraz daha çözmem, zaaflarını keşfetmem için bir fırsattı. "Ece'yi de böyle mi beceriyorsun?" diye solurdum, hareketlerimle onu delirtirken. "O da senin pis işlerine yardım ediyor mu?" Alp, inleyerek başını iki yana salladı. "Hayır... sadece sen... sadece sen..." Bu bir yalandı. Biliyordum. Ama şimdilik önemsizdi. Sonunda ikimiz de boşaldığımızda, üzerine yığıldım. Ter içinde, nefes nefese kalmıştık. Kalbinin deli gibi attığını hissedebiliyordum. Yavaşça üzerinden kaydım. Giysilerimi düzeltirken, o hâlâ masanın üzerinde yatıyor, gözlerini tavana dikmişti. Yüzünde garip bir ifade vardı; bir zafer duygusu ve aynı zamanda derin bir boşluk. "Gitmelisin," diye mırıldandı sonunda, bana bakmadan. "Reçetelerimle birlikte mi?" diye sordum, çantamı alırken. "Evet. Ve... kimseye bir şey söyleme." Gülümsedim. "Tabii ki. Aramızda kalsın." Dışarı çıkıp sokağa yürüdüğümde, ayaklarımın titrediğini hissettim. Vücudum hâlâ onun dokunuşlarının izlerini taşıyordu. Ama zihnim, her zamankinden daha berraktı. O gece, bir şey daha öğrenmiştim: Alp, kontrol edilmeye ihtiyaç duyuyordu. Ona boyun eğdiğim sürece güçlüydü. Ama kontrolü ele aldığımda, zayıf ve savunmasız kalıyordu. Eve vardığımda, Kerem uyanıktı. Salonda, ışıklar kapalı bir şekilde oturuyor, elinde bir bardak tutuyordu. Ama bu sefer içki değil, suydu. "Neredeydin?" diye sordu, sesi yorgun ama sakin. "Ece'yleydim," dedim, otomatik olarak yalanımı tekrarlarken. "Deniz," diye ciddi bir tonla başladı. "Bana doğruyu söyle. Lütfen. Para nereden geliyor? Sen... sen başka bir şey mi yapıyorsun?" İçim cız etti. Yakalanmış mıydım? Yavaşça yanına oturdum. Ellerini aldım. "Kerem," dedim, sesim mümkün olduğunca yumuşak. "Sana söz veriyorum, yasadışı bir şey yapmıyorum. Sadece... bazı şeyleri hallederken biraz fazla mesai yapıyorum. Ece bana ek iş ayarladı. Özel hasta bakıcılığı. İyi para veriyorlar." Gözlerimin içine baktı. Yalanımı anlar mı diye bekledim. Ama umutsuzluk ve borçların ağırlığı, onu kör etmişti. Sadece başını eğdi. "Özür dilerim," diye mırıldandı. "Seni buna mecbur bıraktım." "Önemli değil," dedim, saçlarını okşayarak. "Her şey düzelecek. Sadece bana güven." O gece yatakta, Kerem bana sarıldı. Uzun zamandır ilk kez, sadece sarılmak istiyordu. Başını göğsüme koydu ve kısa sürede uykuya daldı. Ben ise uyanık kaldım, tavandaki gölgeleri izlerken. İki adam arasında sıkışmıştım. Biri beni kirletiyor, diğeri ise beni kurtaracağımı umduğu yalanlarıma inanmak istiyordu. Ve ben, ikisini de farklı şekillerde manipüle ediyordum. Ertesi gün, oğlumu okula bıraktıktan sonra, Ece'yi aradım. Onunla yüzleşmem gerekiyordu. Bir kafede buluştuk. Yüzü gergindi. "Ne oldu? Doktor Bey bir şey mi söyledi?" "Hayır," dedim, kahvemi yudumlarken. "Sadece seninle konuşmak istedim. Aramızda neler döndüğünü biliyorum." Ece'nin yüzü kızardı. "Ne... neler döndüğünü mi?" "Alp'le olanları," diye netleştirdim. "Ve muhtemelen diğer hemşirelerle olanları da." İnkar etmeye çalıştı, ama gözlerindeki suçluluk her şeyi anlatıyordu. "Ben... ben sadece işimi yapıyorum." "Ben de öyle," dedim soğukkanlılıkla. "Ve işimi iyi yapmak istiyorum. Bu yüzden bir anlaşmaya varmamız gerekiyor." Ece, şaşkınlıkla bana baktı. "Ne tür bir anlaşma?" "Benimle çalışırsan, sana daha iyi bir iş ayarlayacağım. Temiz, düzgün bir iş. Ama önce bana Alp'in diğer 'işlerini' anlatacaksın. Kayıtları, diğer hastaları, her şeyi." Bu bir blöftü. Ona iş ayarlayacak gücüm yoktu. Ama Ece'nin Alp'ten korktuğu kadar, ifşa edilmekten de korktuğunu biliyordum. Uzun bir sessizlik oldu. Sonunda, Ece başını salladı. "Peki," diye fısıldadı. "Anlaştık." O akşam, Alp'ten bir mesaj daha geldi: "Yarın akşam. Aynı yer. Yeni bir parti ilaç geldi." Mesajı okurken, yüzümde soğuk bir gülümseme belirdi. Oyun devam ediyordu. Ama bu sefer, kuralları tamamen ben koyacaktım. Çünkü artık sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda oyunun kendisiydim. Ve en iyi hamlelerimi henüz yapmamıştım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD