bc

GÖK GİRSİN KIZIL ÇIKSIN

book_age16+
84
FOLLOW
1K
READ
badboy
powerful
drama
bxg
bold
war
like
intro-logo
Blurb

Sıkıntıyla etrafa göz gezdirdiğimde sol tarafta kamuflajlı bir grubun içinde onu gördüm. Sabah kafama yanlışlıkla telefon fırlatan kişiyi. Sahi adı neydi? Yanındaki arkadaşları olmalıydı. Hepsi dev gibiydi maşallah. Arkadaşları bir şeye kahkahalarla gülerken o tebessüm etmekle yetiniyordu. Kahkası nasıldı acaba? Tebessüm bile ona çok yakışıyordu. Zaten yakışıklı bir adamdı. Koyu kumral saçları, buğday teni, tıraşlı yüzündeki keskin yüz hatları, kaslı ve geniş vücudu, uzun boyu ve dik duruşuyla kusursuzdu adeta. Gözleri kahverengi miydi? Kirpiklerinin uzunluğu çoğu kadını kıskandıracak nitelikteydi. Kaslı ve uzun bacaklarını örten kamuflajı ve postalları ile nefes kesiciydi. İlk kez bir erkeği böylesine inceliyordum. Bu farkındalık yanaklarımın kızarmasına sebep oldu. 

Yıllarca platonik aşkın esiri olan bir kız ve onun bordo bereli aşkı..

chap-preview
Free preview
1.BÖLÜM
Nasıl olduğunu anlayamadığım bir sevdanın içinde bulmuştum kendimi. Tam dört yıl önce. Onu ilk gördüğüm anda. Hatay'da evli olan ve aynı zamanda asker olan ağabeyimin yanına ziyarete gittiğimiz bir yazdı. Üniversite sınavından yeni çıkmış 18 yaşında, sevdaya dahil hiçbir şey bilmeyen ben. Onu ilk gördüğüm anda bir yangının içine düşmüştüm. ~4 Yıl Önce~ ''Ağabeyciğim, yeni eviniz çok uzak mı?'' Havaalanından bizi almaya gelen ağabeyime yönelttiğim soruyla annemi güldürmüştüm. Fena halde sıkışmıştım ve derdim bir an önce eve varmaktı. ''Pek sayılmaz güzelim.'' Ağabeyimin cevabıyla arkama yaslanıp yolu izlemeye koyuldum. Hatay çok güzel bir şehirdi. Medeniyetler şehri unvanını sonuna kadar hak ediyordu. Ülkemiz için önemli bir değere de sahipti. Gerek konumu gerekse Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Hatay benim şahsi meselemdir.' Diyerek türlü zorluklarla vatana eklemiş olmasından. Ağabeyimin sesini duyduğumda hızla ona döndüm. ''Neredeyse geldik. Artık yengenle uzun ve aydınlatıcı sohbetlerinizi gerçekleştirebilirsiniz.'' Sözleriyle kıkırdayıp. ''Kesinlikle öyle ağabeyciğim.'' Yengemle sohbet etmekten oldukça keyif alıyordum. Aynı durum onun için de geçerliydi. Birbirimizle sohbet etmeyi seviyorduk. Yengem Psikolog'tu ve yaptığı psikolojik analizlerini dinlemek ve onunla bilgi alışverişi yapmak gerçekten hoştu. Yengem onunla, yaşıma rağmen, böylesine sohbet edebilmemi çok kitap okumama bağlıyordu. Kişilik analizi yaptığını söylerken benim hakkımda olanları da kast etmiştim. Ağabeyim yavaşladığında lojmana gelmiş olduğumuzu anladım. Kapıdaki askerlere kimliğini bile göstermesine gerek kalmamıştı. Ağabeyim askere bir şeyler söylerken, derin bir nefes alıp sıkıntıyla çevreme göz attığımda şaşkınlığıma engel olamamıştım. Uzun geniş caddenin ucunda sahil varken sağ tarafta apartmanlar varken sol tarafta askeri lojman vardı. Lojman uzun cadde boyunca ilerliyordu. Hatay'da çok fazla askeri lojman mevcuttu. Ama burası kesinlikle en güzeli olabilirdi. Hem sahilin dibindeydi hem de sivillerle iç içeydi de. Ferah cadde ve yeşilin maviyle olan ahenki içimi ferahlatmıştı. Ağabeyim en sonunda arabayı otoparka park ettiğinde hızla indim ama hangi ev olduğunu bilmediğimden çaresizce bagajdan bavulları çıkarmalarını izlemeye başladım. . Sonunda eve ulaştığımızda kendimi hızla lavaboya atmıştım. İşim bitince çıkıp önce yengeme sonra da yeğenime sarıldım. ''Hala oyun oynarsın mı?'' Dört yaşında olan Göktuğ'un konuşmasıyla kahkaha atıp yanaklarını sulu sulu öptüm. Hepimiz masaya oturduğumuzda sohbet eşliğinde yemeklerimizi yemeye koyulduk. ''Ablacım tercihlerin ne zaman açıklanıyordu?'' Yengem ile abla kardeş gibi olduğumuzdan en başından beri ona abla diye hitap etmemi istiyordu. Yengem tek çocuk olduğu için beni gerçekten kardeşi gibi görüyordu. Keza ben de. Ağabeyimden daha sık yengemle konuşuyor olabilirdim. ''Üç hafta sonra Aysima abla.'' Yengem onaylayan mırıltılar çıkardığında kimse başka bir şey sormamıştı.Yemekten sonra İstanbul'da bizimle birlikte yaşayan teyzem ile telefondan görüntülü konuşmuştuk. Annem ve teyzem kendilerine şen dullar diyorlardı. İkiside eşlerinden boşanmışlardı. Teyzem eşinden aldatıldığı için boşanırken annem eşinden sorunlu biri olduğu için boşanmıştı. Teyzem öğretmendi ve seminerleri devam ettiğinden buraya gelememişti. Annem ise emekli olduğundan sık sık seyahat ediyordu. Ağabeyim ile aramda yaş farkı olduğundan bana babalıkta yapmıştı. Ve ailemizin sorunlarını sırtlanıp bunlarla uğraşan kişi de ağabeyimdi. Annemin arkasında durup boşanmaya teşvik eden de. Sabah tüm ev halkı erkenden uyanmıştık. Kahvaltının ardından hızla taytımı ve tişörtümü giyip sahilde yürüyüşe çıktım. Kulaklıklarımı takıp sahil boyunca yürüyüp derin düşüncelere daldım. Sınavdan sonra her öğrenci gibi ben de boşluğa düşmüştüm. Ama kurtulduğum için de mutluydum. Bir yandan da tercihlerimin sonucunu beklediğimden stresliydim. Karmakarışık hissediyordum. Sinirle inleyip geldiğim yolu geri yürümeye başladım. Lojmana oldukça yaklaşmıştım ki telefonum çaldı. ''Efendim ablacım?'' Arayan yengemdi. ''Bebeğim neredesin?'' ''Lojmana yaklaştım ablacım.'' ''Dur gelme bekle olduğun yerde geliyorum yanına.'' Suratıma kapanan telefon ile bir süre kalakalmıştım. Teşekkürler yengecim. Lojmanın kaldırımındaki ağacın altına geçip gölgede beklemeye başladım. İlerde yaşları benden küçük olduğu belli olan iki kız saçma sapan hareketlerle poz verip lojmana ait olan siyah filmli camlı yansımadan kendilerini çekiyorlardı. Bu kızlar siyah filmin arkasından görüldüklerini bilmiyorlar mıydı? İçerden bir asker çıkıp kızları uyardığında kızlar hızla yanımdan geçip gitmişlerdi. Kızların arkasından bakarken Aysima ablanın sesiyle o tarafa dönmüştüm ki başımın üstünde hissettiğim keskin acıyla dudaklarımdan bir çığlık firar etti. Tam yukardan ''Siktir!'' Diye bir ses duyduğumda beynim zonkluyordu. Yukarı bakıp bunu yapana haddini bildirmek istiyor ama acım şu an daha baskın geldiğinden sadece başımı tutuyordum. Gözüm yerdeki telefona kaydığında yanıma hızla gelen yengem olmuştu. ''Ablacım iyi misin?'' Aysima ablanın endişeli ses tonuna başka bir ses eklenmişti. ''Hanımefendi iyi misiniz?'' Bakışlarım yavaşça sesin sahibini bulduğunda ilk dikkatimi çeken endişeli bakışlarıydı. Askeri üniforması ile de asker olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti. ''Beynim zonkluyor.'' ''Ayy kuzum hastaneye gidelim mi?'' Tam gerek yok diyecektim ki ''Evet yenge gidelim Ben hemen arabayı alayım.'' Tam gidecekken kolundan tutup başımı iki yana salladım. ''Sen mi attın telefonu kafama.'' Dediğimde yüzünde mahçup bir ifade oluşmuştu. ''Çok üzgünüm. Bir anda oldu. Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?'' Tam çıkışacaktım ki Aysima abla araya girip ''Tamam canım yanlışlıkla olmuş. Olur öyle, değil mi yengecim?'' Aysima abla uyarısını yapmıştı. Bana attığı bakış ve cümlenin sonunda söylediği yengecim sözcüğü bunu destekler nitelikteydi. Asker araya girip ''Yenge mi? Alptekin komutanımın kardeşi mi?'' Diye sorduğunda Aysima abla başıyla onaylamıştı. ''Hoşgeldin. Tekrar kusura bakma, böyle tanışmak pek hoş olmadı. Hastaneye gitmek istemediğine emin misin?" Başımı olumsuz anlamda salladığımda "Peki." Diyerek başıyla selam verip yerdeki parçalanmış telefonu da alıp yanımızdan ayrıldı. Arkasından attığım hayran bakışların anlamını o an fark edememek benim hatam mıydı? Aysima abla akşam lojmanda düzenlenecek olan yemek için elbise alması gerektiğini söyleyip bizi avm ye getirmiş kendine ve bana birer elbise almıştı. Ardından yemek yemiş ve lojmana geri dönmüştük. Buradaki tüm askerler Aysima ablayı tanıyordu. Sürekli yenge diye etraftan birilerinin çıkmasıyla bunun farkına varmıştım. Eve girer girmez hızla duş alıp hazırlanmaya başlamıştık. Aysima ablayla aynı anda hazır olduğumuzda annemin yanına salona geçmiştik. Annem bizi gördüğünde ''Maşallah nasıl da güzel benim kızlarım.'' Diyerek beğenisini dile getirmişti. Gülerek annemin yanına gidip bir yanağından ben bir yanağından da yengem öpmüştü. O sırada koşarak gelen Göktuğ'da annemin kucağına yerleşmişti. Göktuğ'un bu hali bizi güldürürken anneme iki yandan sarılmıştık. Göktuğ annemin kulağına sessiz olduğunu düşünerek ''Anneanne, halam ve annem çoksel olmuş böyle dışarı çıkmaslar değilsi mi?'' Bu bizi daha da güldürürken ağabeyim uzun boyu ve kaslı vücuduyla kapıda belirivermişti. Göktuğ hızla baba diye çığlık çığlığa ağabeyimin kucağına atlamıştı. Ağabeyim oğluna sarılıp koklayarak öptükten sonra bize döndü. ''Allah muhabbetinizi arttırsın hanımlar. Ama biraz da bana bırakın Neri Sultandan öyle değil mi oğlum?'' Bu kez de ağabeyim annemi öpüp sarılmıştı. Annem gülümseyerek hepimizi kolları arasına aldığında ''Ben hepinize yeterim kuzularım benim.'' ''Anne, ağabeyime nasıl yeticeksin ya? Baksana kapı gibi adam. Tek başıma sarıldığımda bile kollarımı birleştiremiyorum.'' Ağabeyim onunla uğraşmama bıyık altından gülüp ''Anne bu hala beni kıskanıyor. Sen çok miniksin kızım benden kaynaklı bir sorun değil.'' Dediğinde ağabeyime dil çıkardığımda ağabeyim yengemin üstünden dilimi tutmaya çalışmıştı ki son anda dilimi güvenli bölgeye almıştım. Ağzıma yani. ''Dövüşmen kuzum.'' Annemin son sözüyle gülerek ayaklandık. Elbisemi düzeltirken ağabeyimle göz göze geldim. ''Sen ne zaman bu kadar büyüdün be ağabeyciğim?'' Omuz silkip şımarık bir edayla ağabeyime sarılıp ''Büyümedim ki. Küçücüğüm ben hala. Miniciğim.'' Ağabeyim sırıttığında ne kadar da yakışıklı bir ağabeyim var diyerek annemin genlerine övgülerimi yolladım. Evden çıkarken Ağabeyim, oğlunu tembihliyordu. ''Oğlum bu akşam bu üç güzel hanıma sen göz kulak oluyorsun. Yaklaşan bir erkek sinek bile olsa hemen gerekeni yapıyorsun.'' Gözlerimi devirip ''Oğlunu da kendin gibi maço yapmasana ya. Biz kadınlar kendimizi koruyabiliriz halacım. Sadece yardım istediğimizde gerekeni yapmalısın.'' Gerekenin ne olduğunu bilmesem de yeğenimin beni anladığını umuyordum. ''Tamam halacım.''Diyen yeğenimi sulu sulu öpüp geri çekildim. O da utanarak babasının boynuna sokulmuştu. Bu kez ağabeyim gözlerini devirdiğinde ''Hemen sat oğlum. Aferin oğluma.'' Kahkahalarla aşağıya inmiştik bile. Lojmanın içindeki büyük restorana geldiğimizde çoğu aile masalara yerleşmişti bile. Her yerde kamuflajlı birileri vardı. Bu istemsiz bir şekilde kendimi daha da güvende hissetmemi sağlamıştı. Ağabeyim bizi masaya yönlendirirken masadakiler dikkatimi çekti. Üstündeki üniforması ve omzundaki sayamadığım kadar çok yıldızı ile yaşlı ama oldukça dinç görünen bir amca, yanında oldukça bakımlı bir kadın -eşi olmalıydı- onun yanında da ben yaşlarında bir kız vardı. Ağabeyim esas duruşa geçip selam verdiğinde amca başıyla onaylayıp ayağa kalktı. ''Rahat Alptekin. Hoşgeldiniz.'' Oldukça sıcakkanlı bir şekilde bizi karşılayan amca ile istemsiz gülümsemiştim. Hepimizle el sıkışmış ve bizlere eşiyle kızını tanıtmıştı. Ağabeyim de bizi takdim etmeyi unutmamıştı. Amcanın adının Kutay, eşinin Melek ve kızlarının da Esra olduğunu öğrenmiştim. Masaya yerleştiğimizde etrafı incelemeye başladım. Askerler aileleri ile oturmuş sohbet ediyorlardı. Arkadaşları ile ortalıkta gezenler, rütbelisi geldiğinde ayağa kalkıp selam duranlarla doluydu etraf. Yüzümde sıcak bir gülümseme oluştu. Onlara çok fazla şey borçluyduk. Kutay Albay bana ithafen konuştuğunda yerimde dikleştim hemen. Ses tonu oldukça otoriterdi. Bana karşı güler yüzlü olmasına rağmen karşısında hazır ola geçmek istiyordum. ''Kızım sen okuyor musun?'' ''Evet Efendim. Bu yıl üniversite sınavına girdim. Sonuçların açıklanmasını bekliyorum.'' ''Üniversite için planın nedir?'' ''Tıp okumak istiyorum.'' Kutay Amca gülümseyip başını salladı. ''Aferin kızım. Okuyun. Vatana millete hayırlı evlatlar olun. Seni beyaz önlükle görmekte nasip olur inşallah.'' Gülümseyip ''Çok teşekkür ederim Efendim. İnşallah.'' Kutay Amca kaşlarını çatıp ''Amca de kızım. Efendim de neymiş? Alptekin'in kardeşisin sen yabancı değiliz ya.'' Gülümseyip ağabeyime döndüm. Onun da yüzünde bir gülümseme vardı. Başımla Kutay Amcayı onaylayıp ''Peki Kutay Amca.'' Diyerek hitap şeklimi kesinleştirdim. İçimden amca desem de bu şekilde seslenmemden rahatsızlık duyacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. Melek Hanım da oldukça sıcakkanlı bir kadındı. Kızları Esra'dan anneme dert yanmıştı. Kızının okumakta pek gözü olmadığını söyledi. Esra ise annesine göz devirmekle yetinmişti. Annem ve Melek Teyze - o da teyze dememi istemiş ve doktorluğun bana çok yakışacağını söylemişti- iyice kaynaşırken. Ağabeyim, Kutay amca ile konuşuyordu. Yengem Aysima ise yeğenimle derin bir sohbet içindeydi. Psikolog olmasından mı bilmem ama oğlu ile oldukça derin sohbetlerin içine girebiliyordu. Ya da yengem derinleşirken Göktuğ da ona ayak uydurmaya çalışıyordu. Sıkıntıyla etrafa göz gezdirdiğimde sol tarafta kamuflajlı bir grubun içinde onu gördüm. Sabah kafama yanlışlıkla telefon fırlatan kişiyi. Sahi adı neydi? Yanındaki arkadaşları olmalıydı. Hepsi dev gibiydi maşallah. Arkadaşları bir şeye kahkahalarla gülerken o tebessüm etmekle yetiniyordu. Kahkası nasıldı acaba? Tebessüm bile ona çok yakışıyordu. Zaten yakışıklı bir adamdı. Koyu kumral saçları, buğday teni, tıraşlı yüzündeki keskin yüz hatları, kaslı ve geniş vücudu, uzun boyu ve dik duruşuyla kusursuzdu adeta. Gözleri kahverengi miydi? Kirpiklerinin uzunluğu çoğu kadını kıskandıracak nitelikteydi. Kaslı ve uzun bacaklarını örten kamuflajı ve postalları ile nefes kesiciydi. İlk kez bir erkeği böylesine inceliyordum. Bu farkındalık yanaklarımın kızarmasına sebep oldu. Arkadaşının omzuna elini koyup hafifçe sıkıp bir şeyler söyledi. Bir erkeğe göre ne çok ince ne de çok dolgun olan dudaklarının rengi bile çok güzeldi. Elleri oldukça büyüktü. Tek eli belimi kaplar durumdaydı. Arkadaşı bir şey söylediğinde inci gibi beyaz dişlerini serecek şekilde gülümsemişti. Kalbime giren sancı ile elim kalbime gitti. Ne olmuştu birden bire? Bakışlarımı ondan çekip masadakilere çevirdim. Hala sohbet ediyorlardı. Elim kalbimde kalakalmıştım. Bakışlarım tekrar onu bulduğunda göz göze gelişimiz ile kalbim tekrar sancıdı. Ne oluyordu bana? Bakışlarımı ondan çekemiyordum. O ise arkadaşlarına bir şey söyleyip olduğum yere doğru gelmeye başlamıştı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu ve ben korkmaya başlamıştım. Kalp rahatsızlığım da yoktu ki! O yürüdüğünde yer sarsılıyormuş gibi hissetmem normal miydi? Öyle korkusuz, öyle güçlü ve öyle kendinden emin bir duruşu vardı ki şaşırmadan edemiyordum. Keskin bakışlarından gözlerimi ayıramıyordum. Masaya geldiğinde esas duruşa geçip önce Albaya sonra da ağabeyime selam vermişti. Albay ''Savaş otur evlat.'' Dediğinde adını da öğrenmiş oldum. Savaş... O gün adını öğrendiğimde kalbime kazınacak bir isim olduğundan habersizdim. Albayın yanındaki boş sandalyeye oturup ellerini masanın üstüne koydu. Oturuşunda bile bir asalet ve ağırlık vardı. Uzun ve damarlı ellere sahipti. Elleri sıcak mıydı acaba? Ya da yumuşak mı? Ağabeyimin elleri sertti. Silah tutmaktan nasırlaştığını da söylerdi hatta. Onun da mı öyleydi? Onun hakkında her şeyi merak ediyordum. ''Nasılsın evlat?'' Albay'ın sorusuyla heyecanla cevap vermesini bekledim. Tok sesi kulaklarımı doldursun istedim. ''Sağolun iyiyim komutanım. Siz nasılsınız?'' Bir erkeğin ses tonu bile bu kadar etkileyici olabilir miydi? ''Sağol evlat iyiyim ben de çok şükür. Alptekin'in annesi ve kardeşiyle tanıştın mı?'' Koyu kahverengi gözleri bize döndüğünde yutkunamadım. Ellerim buz kesti. Buna bedenimin kaskatı kesilmesi de eklendi. Ağabeyim ''Annem Neriman ve kardeşim Halide.'' Bana başıyla selam verdiğinde kesinlikle birazdan ölümüm gerçekleşecek diye düşünmeye başlamıştım. Bana başıyla selam verip "Kardeşinizle sabah tanışmıştık komutanım." Kahvenin en güzel tonuna sahip gözleri beni bulduğunda "Çok üzgünüm. Umarım iyisindir." Transa girmiş gibi cevap veremezken başımı sallamakla yetindim. Bunun tuhaf kaçacağını çabuk fark edip "Beynimin zonklaması yeni geçti. Ama şükür bugün de ölmedik." Dediğimde önce tuhaf tuhaf baksa da ardından dudağının kenarı kıvrılmıştı. Halide sivri dilin nasıl ortaya çıktı? En son konuşamıyordun. Ardından ayağa kalkıp annemin önünde durup elini uzattı. ''Hoşgeldiniz Efendim. Savaş ben." Diyerek annemin elini öpüp alnına koydu. Annem beğeniyle Savaş'ı süzdüğünde bu hareketi herkes tarafından takdir toplamıştı. ''Hoşbulduk oğlum.'' Annem elinin üstüne elini koyup ''Maşallah pek de saygılı.'' Dediğinde Melek teyzeden onaylayan mırıltılar çıkmıştı. Aysima abla da o sırada masadakilere sabahki olayı anlatıyordu. Ağabeyim ve Albay arasında bir bakışma geçtiğinde bunun sebebini o an anlayamamıştım. Tekrar yerine oturmadan anneme utangaç bir gülümseme bahşetmişti. Bu kadar heyecanlanmamın ve aşırı tepki vermemin sebebi kesinlikle onun çok yakışıklı olması. Ve üniforma sevdamdan kaynaklanıyordu. Hem sadece ben böyle hayranlık duymuyordum. Esra da aynı şekilde Savaş'a bakıyordu. Bir dakika ne? Kız geldiğimizden beri telefondan başını kaldırmamıştı. Şimdi ise o gözler Savaş'taydı. Neyse en azından bende bir sorun yoktu. Savaş çok dikkat çekiciydi. Aynen öyleydi. İç çekip bakışlarımı kucağımdaki ellerime çevirdim. Kendimi toparlamalıydım. Adım geçince hızla bakışlarımı Albay Amcaya çevirdim. "Halide kızımız da Tıp istiyormuş Savaş." Nefesimi tutmuş halde Savaş'ın tepkisini bekliyordum. Hem neden odak noktası yapmıştı ki beni Albay amca? Kalbim sıkışıyordu. Nerden nefes alıyorduk? Savaş bembeyaz incilerini göstererek güldüğünde kesinlikle kalp krizi geçirdiğimi düşünmeye başlamıştım. "Umarım başarırsın. Doktorluk çok kutsal bir meslek. Sana da yakışacağını düşünüyorum." "Teşekkür ederim." İsmini söylemek söylemek istesem de kendimi tutmuştum. Savaş çok güzel bir isimdi. İsminin ona yakıştığını yıllar sonra daha iyi anlamıştım. Teşekkür ederken sıcak bir gülümseme vardı yüzümde. Kalbim mutlulukla dolmuştu. Akşamın sonuna zar zor gelmiştim. Yemek boyunca Savaş'a bakmamak için büyük bir gayret göstermiştim. Tabi pek başarılı olduğum söylenemezdi. O da bizimle oturduğundan doğru dürüst yemek bile yiyememiştim. Vücudum alev atarken ellerimin buz kesmesi de oldukça çekilmez bir hal almaya başlamıştı. Gecenin sonunda Esra benimle konuşmaya başlamıştı. Oldukça sıcakkanlı bir kızmış. Ona karşı olan önyargılı düşüncelerimi yıkmıştı. Yine de tüm akşam sessizce oturup son dakika samimi davranması tuhaf gelmişti. Ama bu düşüncenin de bağlanabileceği bir yer yoktu. ~1 Yıl Sonra~ Havaalanında sabırsızlıkla beklediğim son dakikaydı. Daha doğrusu son bir yıldır sabırsızlıkla bekliyordum. Hatay'a dönmek ve bu bilinmezlik dolu hisleri ortadan kaldırmak istiyordum. Geçen yaz Hatay'dan İstanbul'a döndükten sonra Cerrahpaşa Tıp fakültesini kazandığımı öğrenmiştim. Birinci sınıf olmanın verdiği zorlukların yanı sıra aklımdan bir türlü çıkmayan birisi ile bir yılı doldurmuştum. Tıp fakültesinde yeni bir dil öğrenmiştim. Derslerimin yoğunluğundan ve zorluğundan bırakmayı bile düşünmüştüm. Ama bu düşünceden kendimi hemen uzaklaştırıyordum. Bir yıl önce onun söylediği sözler her bırakmak istediğimde kulaklarımda çınlıyordu. Doktorluğun bana yakışacağını söylemişti. Tanımadığım birinin sözlerine bu kadar bel bağlamak başlarda çok mantıksız gelse de kendimi sorgulamayı bırakmıştım. Her an aklımda olmasını ise bir türlü boş veremiyordum. Öyle yada böyle bir yılı geride bırakmıştım. Ve şimdi uçakta Hatay'a inmeyi bekliyordum. Bu süre zarfında ise Esra ile sürekli iletişim halinde kalmıştık. Bazı davranışları bana tuhaf gelse de iyi anlaşıyorduk. Uçaktan indiğimde Ağabeyim beni almayı teklif etse de ben istememiştim. Öyle heyecanlıydım ki bindiğim Havaş'ta yol bi türlü bitmek bilmiyordu. En sonunda lojmanın önünde inmiş ve derin bir nefes almıştım. Oldukça iyi hissediyordum. Denizin kokusu ciğerlerime dolduğunda istemsiz bir şekilde gülümsedim. Kapıdaki askerlere, askeri kimliğimi gösterip içeri girdim. Evde yengem beni bekliyordu. Tabi küçük afacanım Göktuğ da. Ağabeyim ise karargahtaydı. Onun yanına da uğramak istiyordum ama önce bavulumu bırakmam lazımdı. Zili çaldığımda içerden bir sevinç çığlığı yükseldi. Yengem kapıyı gülümseyerek açtığında Göktuğ çoktan kucağıma atlamıştı. "Hala" Sevinç çığlığı bana kahkaha attırmıştı. "Yakışıklım benim. Çok özledim seni." Boynuna öpücüklerimi kondururken o kıkırdayarak geriye kaçmaya çalışıyordu. "Ben de seni özledim hala." "Annecim izin ver de halan içeri geçsin." Yengem gülerek bavulumu içeri aldığında ben de kucağımda Göktuğ ile içeri girmiştim. Küçük afacanı koltuğa bırakıp yengeme sarıldım. "Halide sen günden güne daha da mı güzelleşiyorsun yoksa bana mı öyle geliyor?" Yengemin sözleriyle tebessüm ettiğimde "Senin kendinden haberin yok sanırım Aysima abla." Dediğimde gülüşmüştük. "Tatlım önce duş mu almak istersin yoksa yemek mi?" Gelene kadar terlemiştim bile. Hava burada oldukça nemliydi ve yapış yapış bir his bırakıyordu. "Önce duş." Diyerek banyoya adımladım. Hızlıca duşumu alıp altıma bir şort giydim. Üstüme de salaş bir askılı geçirip saçlarımı tarayıp havluyla ıslaklığını aldım. Saçlarım kısa olduğu için çabucak kururdu. Çantamdan saç bakım yağımı da uçlarına sürdüğümde kokusu etrafımı sarmıştı. Bu kokuyu oldukça seviyordum. İçeri geçtiğimde Aysima abla masayı hazırlamıştı. Mutfakta oturup yemeklerimizi yemeğe başladık. Göktuğ'da bize öğrendiği yeni bilgileri aktarıyordu. Gülüşerek geçirdiğimiz süreden sonra Göktuğ'un uyku vakti gelmişti. Aysima abla onu uyuturken ben de bize kahve yapmaya başlamıştım. Kahveler hazır olduğunda balkona geçip Aysima ablayı beklemeye başladım. Balkon lojmanın bahçesine bakıyordu. Etrafta gezen üniformalı askerlerin arasında gözlerim istemsiz bir şekilde onu aramaya başlamıştı bile. Bir yıldır onu görmüyor ve ondan bir türlü haber alamıyordum. Sormaya da çekiniyordum. Hem nasıl soracaktım ki? Kimdim ben onun için ya da o benim için ne ifade ediyordu? Aysima abla elinde megafonla gelip yanıma oturdu. "Nereye daldın böyle?" Omuz silkip "Bilmem. Farkında bile değilim." Yengem kahvesinden bir yudum alıp "Son bir yıldır oldukça dalgınsın kuzum. Bir sorunun varsa benimle paylaşabileceğini ve seni asla yargılamayacağımı biliyorsun." Yüzümde sıcak bir tebessüm oluşsa da içimde bir karmaşa hakimdi. Yengemin bana karşı anlayışlı davranacağını elbette biliyordum. Ama ben bile kendimden emin değilken ne diyecektim? Sadece bir beğeni yada hayranlıksa ne olacaktı? Şimdilik sessiz kalmak herkes için çok daha iyiydi. "Biliyorum ablacım. Sen benim yengem değil ablamsın. Sadece kendi içimde çözmem gereken meseleler var. Çözdüğümde ilk geleceğim kişi tabiki sen olacaksın." Aysima abla anlayışla gülümseyip omzumu sıvazladı. "Anlat bakalım doktor hanım. Tıp fakültesinin ilk yılı nasıl geçti?" Yengemle uzun uzun sohbet etmiştik. Ağabeyimin yanına gitmek istesem de yengem görevde olduğunu akşam eve geleceğini söylediği için vazgeçmiştim. Annemle görüntülü konuşmayı da unutmamıştık. Göktuğ ile oyun oynadığımız hatta bir ara gülme krizine girdiğimden bayılacağımı düşündüğüm saatlerin sonunda ağabeyim gelmişti. Gülerken domuz sesi çıkardığını da unutma Halidecim. İç sesim beni asla rahat bırakmıyordu. Sana ne kızım. İnsanlık hali olabilir. Ben aksini söylemedim Halide. Sen gergin misin biraz? İç sesimle hesaplaşmayı bırakıp hızla ayağa kalkıp kapıya koşturdum. Ağabeyim elindeki poşeti yengeme uzatır uzatmaz kucağına atlamıştım bile. Ağabeyim tek koluyla beni kavrayıp içeri yürümeye başlamıştı. Ayaklarım yere değmese de varlığımın ağabeyimin üzerinde herhangi bir etkisi yoktu. Kolayca beni sağdan sola taşıyabiliyordu. Ki ufak tefek bir kız da değildim. 1.68 boyunda kalın bacaklı ince belliydim. Olsun kızlar kalın bacaklı olmak bir lütuftur. Ağabeyim saçlarıma öpücük kondururken "Nasıl da özlemişim miniğimi." Dediğinde gülerek ağabeyime daha da sokuldum. Ağabeyim koltuğa oturduğunda ben hala kucağındaydım. Başımı omzuna yaslayıp "Ben de çok özledim ağabeylerin en yakışıklısı, en kaslısı, en karizmatiği." Diyerek özlemimi dile getirdim. Ağabeyim kahkaha atarak saçlarımı karıştırıp "Serseri." Dedikten sonra "Yavrum, yengenden duymak istediğim sözleri sen dile getiriyorsun. Biraz yengene de öğret." Dediğinde bu sefer kahkaha atan bendim. Yengem "Alptekin!" Diyerek uyarısını yaptığında ağabeyim dudağını ısırıp "Ups duymuş." Diyerek sessizce mırıldanmıştı. Yengem mutfaktan Göktuğ ile geldiğinde Göktuğ koşarak üstümüze atlamıştı. Ağabeyim onu da diğer koluyla sarmaladığında "Birdiler iki oldular." Diyerek sırayla alnımızdan öpmüştü. "Alptekin hadi hayatım üstünü değiştir. Masaya geçelim. Yemekler hazır." "Emrin olur Hatun." Aysima abla kıkırdadığında, ağabeyim bizi sırayla koltuğa bırakıp kamuflajını çıkarmaya gitti. Aysima ablayı da öpmeyi ihmal etmeyerek. Çok tatlılardı. Çok yakışıyorlardı. Ve çok evliydiler. Çok evliydiler mi? Beni bu kızın içinden alın. Türkçen kaç yavrum senin? İç sesim yine engin yorumlarını sıralarken onu görmezden geldim. Şuan seninle uğraşamam. Ay benimle uğraşma zaten. Git Savaş'la uğraş. Bir yıldır düşünmekten mahvolduk Halide. Sen düşünmüyorsun. Ben düşünüyorum. Ayrıca sana ne Savaş'tan! Kız sen ne kıskançmışsın. Hem ben senin iç sesinim kızım nasıl düşünmeyeyim? Gözlerimi devirip masaya geçtim. Yemeklerimizi yedikten sonra yengem çayları da getirmişti. Ağabeyim ile tüm akşam sohbet etmiştik. Ona tıp fakültesinde başıma gelen absürt olayları ve sakarlıklarımı anlattığım dakikalarda baya eğlenmiştik. Misafir odasına geçip pandalı pijama takımımı üstüme geçirdim. Pandalara aşıktım. Her şeyim pandalıydı. Utanmasam panda kostümü giyip gezerdim. Ama karizmamı çizdirmeyi göze alamıyordum. Karizma mı? Yapma Halide. Üff sussana sen! Pikeyi kaldırıp yatağa girdiğimde çarşafın bacaklarımda bıraktığı hisle kıkırdayarak bacaklarımı çarşafa sürtmeye başladım. Bu olay neden bu kadar iyi hissettiriyordu? Daha fazla saçmalamak istemediğimden telefonumu alıp sosyal medyaya girdim. İnstagramda biraz dolaşıp arkadaşlarımın snaplerine bakıp telefonumu şarja takıp yastığıma sarıldım. İki yastıkla yatanlardandım. Bana kalsa üç dört yastıkla da yatardım da annem laf yapıyordu. Sabah uyandığımda birkaç saniye boşluğa bakakaldım. Bir terslik vardı. Odam tamamen aydınlık değildi. Telefonumdan saate baktığımda henüz beş olduğunu görmek sinirle çığlık atma isteği uyandırsa da kendimi tuttmuştum. Ağabeyimin silahıyla odama dalmasını istemezdim. Okul dönemi şafak operasyonuna gidiyor gibi bu saatlerde uyanmaya alışan bünyem tatilde olduğunun henüz farkına varamamıştı. Yataktan ağır hareketlerle kalkıp önüme gelen saçlarımı karıştırıp arkaya attım. Asla bebek gibi veya mutlu uyananlardan değildim. Hadi bebek gibi uyananlar neyse de mutlu uyananlara şaşıp kalıyordum. Benim güne adapte olmam için bir süre geçmesi gerekiyordu. O süre boyunca da oldukça suratsız oluyordum. Lavaboya doğru sessiz adımlarla ilerleyip işlerimi hallettikten sonra mutfağa geçtim. Bir bardak su doldurup içtim. İçim yanmış be. Öyle de demezsek sevinirim Halidecim. Sen niye uyandın ya? Gece hayatı zor tatlım. Yeni dönüyorum eve. Senin gece hayatın olamaz bir kere. Senin yok diye kıskanma. Sussana sen. Kahvaltı mı hazırlasaydım? Ağabeyimin gözleri yaşarırdı. Aysima ablayı da mutlu ederdim. Aynen iyi fikir. Uyuyamam da zaten. Ama ben mutfak becerileri çok gelişmiş bir insan olmadığımdan kaynaklı ne yapacaktım ki? Önce bir filtre kahve mi içseydim? Yok Halidecim mocha iç sen. Buzdolabına bakıp kafamda bir şeyler yapmayı planladım. Önce çay suyu koydum. Ardından milföyleri çıkarıp yarısını kaşarlı yarısını sosisli yaptım onları fırına atıp salatalık domates doğradım. Kahvaltılıkları masaya dizip biberli domates yapmaya koyuldum. Ağabeyim bunu çok severdi. Her şey hazır olduğunda fırından milföyleri de çıkartıp servis tabağına dizdim. Ama bir sorunumuz vardı. Ekmek yoktu. Aynanın karşısına adımlayıp üstüme bir bakış attım. Şortlu askılı ve pandalı pijama takımımla ekmek almaya gitsem absürt kaçar mıydı? Bence kaçmazdı. Hem bu saatte kim dışarda olurdu ya? Saçlarım hafif kabarmış ve dalgalı bir halde omuzlarımdaydı. Tamam sorun yok halledicem. Telefonumu anahtarı ve paramı alıp kapıya yöneldim. Spor ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Saat çoktan altı olmuştu. Asansörde kendimi çekip günaydın snapimi attım. İnsanlara şu tipinden sonra gün aymayacak Halide? Sen kendine baksana be. Asansörden inip apartmandan çıktım. Hava çok güzeldi. Ne çok sıcak ne de çok soğuktu. Ilık bir rüzgar esiyordu. Birkaç asker dolanıyordu etrafta sadece. Lojmanın çıkış kapısına yöneldiğimde bir asker kapımı açıp geçmemi sağladı. Sokakta tek tük insan vardı. Olanlarda işe gidiyor olmalıydı. Çünkü benim aksime pijamalı değillerdi. Birazcık utandık mı? Evet. Ben utanıyorum senden. Sol tarafa doğru yürüyüp fırından ekmek aldım. Papatya ekmeğini sevdiğim için ondan da aldım. Elimde ekmek sallana sallana lojmana yürümeye başladım. Deniz tam karşımdaydı. Bir tur atsam mı diye düşünüp vazgeçtim. Pandalı pijamalarımı daha fazla gören olmamalıydı. Çok beğenip kıskanabilirler sonuçta. Lojmanın kapısına geldiğimde asker kapının küçük bölmesini çekip "Kimlik?" Dediğinde kimliğimi almadığımı o an fark ettim. "E ben almadım ki yanıma." "O zaman giremezsiniz Hanımefendi." Lan daha az önce gördün beni çıkarken diye cırlayacaktım ki arkamdan bir ses yükseldi. "Asker! Kapıyı aç." Ben bu ses tonunu biliyordum. Yutkunup ağır çekimde arkamdaki iri bedene döndüm. Ay vallahi o. "Emredersiniz komutanım." Kapının açılma sesi kulaklarıma dolduğunda Savaş da bana bakıyordu. Tanımış olmalı ki "Halide?" Dediğinde gülümseyip başımı salladım. "Hoşgeldin." Derken beni de içeri yönlendirmişti. "Hoşbuldum." Beni içeri almayan askere dönüp gözlerimi kıstım "Yazdım oğlum seni kenara." Asker sorgulayan gözlerle bana bakıyordu. Savaş askere ithafen "Alptekin komutanımın kardeşi." Dediğinde askerin yüzünde korku dolu bir ifade oluşmuştu. "Ben çok özür dilerim Hanımefendi. Bilmiyordum." Bu hali beni kötü hissettirirken şakama son verdim. "Şaka yapıyorum. Lütfen özür dileme. Sen görevini en iyi şekilde yapıyorsun." Askere gülümsediğimde asker de bana gülümseyerek karşılıklı vermişti. Yanımdan bir boğaz temizle sesi geldiğinde asker hemen kendine gelip nöbet yerine döndü. Selam vermeyi de unutmamıştı tabi. Savaş'ın sorusuyla tekrar ona döndüm. "Ne zaman geldin?" Biz sohbet ediyorduk. Karşılıklı hür irademizle. Abart Halide. "Dün sabah geldim." Anladığını belli edercesine başını salladı. Hadi konuşmaya devam. Hadi. Düşün. Ne konuşabilirsiniz düşün. "Bu arada tıp fakültesini kazandım." Gülümseyerek başını salladı. "Haberim var. Alptekin komutanıma haber verdiğinde yanındaydım. Tebrik ederim." Ah kamuflajlı kekim. Haberin vardı demek. "Teşekkür ederim." Bakışları bir an pijama takımıma kaydığında asansördeydik. Dudağının kenarı yukarı kıvrılırken benim utançtan yanaklarım kızarmıştı. Rezilliklere doyamayışım ve ben. "Pandaları çok severim de." Gereksiz açıklamamı da yaptığıma göre sessizce bir köşede ölmeyi bekleyebilirim. Ay ben bile utandım. Bir şeye de yorumun olmasın. Yardımcı olsana ne körüklüyorsun utancımı. Dost acı söylermiş felsefesini benimsedim ben bebeğim. Bu sefer gülüşünü gizlemeden "Belli oluyor. Sevimli hayvanlar." Asansörün kapısı açıldığında kendimi can havliyle dışarı attığımda o da arkamdan inmişti. Git be adam artık. Rahat rahat utanayım. Utanç çığlıkları atıp olduğum yerde tepişeyim. Tepişmek? Kapının önüne geldiğimde o da yanımda dikiliyordu. Kaşlarımı çatıp ona dönmüştüm ki kapı açıldı. Aysima abla gülümseyerek "Günaydın gençler. Girin hadi içeri." Dediğinde Savaş "Yok yenge ben girmeyeyim. Alptekin komutanımla görüşüp-" Yengem kolumuzdan tuttuğu gibi bizi içeri çektiğinde dengem şaşmıştı. Sendelediğim anda Savaş beni hızlı bir refleksle tutup dengemi sağlamamda yardımcı oldu. "Gir işte Savaş. Yabancı mıyız? Kahvaltı yapacağız önce. Halide kahvaltı hazırlamış. Bu fırsat kaçmaz. Her zaman bulamıyoruz." Diyerek kahkaha attığında ben gözlerimi devirip ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim. Söylenmeyi de ihmal etmiyordum. "Derslerim çok yoğun benim bir kere. Vaktim olmuyor." Dediğimde ağabeyim kucağında oğluyla mutfaktan çıkıyordu. Göktuğ elindeki salatalığa can çekiştirirek yemeye çalışıyordu. "Ellerine sağlık fıstığım." Ağabeyimin yanına gidip Göktuğ'u öptüm önce, ardından kollarımı ağabeyimin beline doladım. Başımın üstüne bir öpücük kondurdu. "Kıyamet yaklaştı demek ki. Herkes birbiriyle iyi geçinsin." Aysima abla kahkaha attığında Savaş'ın yüzünde bir gülümseme vardı. Bir ben mi anlamadım ne olduğunu yahu? Ben de anlamadım Halide? "O da nerden çıktı ağabey?" Ağabeyim gülerek "Sen kahvaltı hazırlamışsın güzelim. Başka ne olucaktı?" Ben anlamıştım Halide. Sallama. Bana sordun sen de! Sessiz kalma hakkımı kullanıyorum. Sinirle kollarımı çözüp geri çekildim. "Size kahvaltı hazırlayan da kabahat. Yok artık. Unutun siz kahvaltıyı." Söylene söylene mutfağa girdiğimde elimdeki ekmek poşetini de masaya bıraktım. Arkamdan gülüşerek geldiklerinde sinirle sandalyeye oturup kollarımı bağlamıştım. Ağabeyim yanıma gelip yanaklarımı sıkarak "Somurtkan şirin misin kızım sen?" Göktuğ benim yeğenim olduğunu belli eden bir cümle kurdu. "Baba halam kız. Nasıl şirin olşun? Şirine dersin mi?" Ben gülecek gibi olduğum sıra ağabeyim oğluna hak vermişti. "Somurtkan Şirine misin kızım sen?" "Baba bir tane şirine var. O da şomurtkan değil!" Göktuğ'un çıkışıyla ben de daha fazla dayanamayıp kahkahaya boğulmuştum. Savaş mutfak kapısına omzunu yaslamış bir şekilde yüzünde bir tebessümle bizi izliyordu. Kahvaltıdan sonra Esra ile buluşmak için evden çıkmıştım. O da bu lojmanda kaldığından beni kapıda bekliyordu. Birlikte sahil kenarında bir kafeye oturduk. "Ee neler yapıyorsun Halide?" Esra'nın sorusuyla bir yudum aldığım kahvemi masaya bıraktım. "Bildiğin gibi yoğun bir yıl oldu benim açımdan." Başını salladı "Tabi koskaca tıp fakültesinde öğrencisin kolay olmasa gerek." İmalı ses tonunun benim kuruntum olduğunu düşünerek umursamadım. "Sen neler yapıyorsun?" Omuz silkip "Hiçbir şey. İş arıyorum hala. Kendime uygun bir iş bulamadım. Birini bulursam evlenmeyi düşünüyorum. Çalışmak pek benlik değil aslında." Gözlerim istemsiz irice açılmıştı. Çok şaşırmıştım. Bu nasıl bir düşünceydi böyle?! Bir insan her şeyden önce bir kadın nasıl böyle bir düşünce içinde olabilirdi? "Esra neden hayatını bir erkeğe boyun eğerek geçirmek istiyorsun? Kendi ekonomik özgürlüğün olmadan evlenmeyi düşünmemelisin. Her şeyi geçtim insanlık hali gelecekteki eşin işsiz kaldığında senin aileni geçindirebilecek bir işin olmalı." Esra bana gözlerini devirip "Çok düşünüyorsun Halide. Daha kaç yaşındasın? 19 yaşında birinin düşünceleri bunlar olmamalı." Sinirlerim iyice gerilirken kendimi frenlemeye çalışıyordum. "Haklısın. 19 yaşında birinin düşünceleri evlenip hayatını birine bağımlı geçirmek olmalı. Hayata karşı hiçbir beklentisi olmadan yaşamalı." Yüzümde bir gülümseme vardı. Ama bunun sahte olduğunun o da farkındaydı. Sözlerim üzerine gözleri alev aldı adeta. Onu sinirlendirmiştim. Beni sinirlendirmişti. Ama daha da önemlisi Esra beni hayalkırıklığına uğratmıştı. Tam bir şey söyleyeceği sırada ayaklanıp "Benim ağabeyimin yanına gitmem lazım. Sen oturacak mısın?" Birkaç saniye yüzüme bakıp başını olumsuz anlamda salladı. Kafeden ayrıldığımızda kolumdan tutup beni durdurdu. "Savaş'tan mı hoşlanıyorsun?" Vücudum kaskatı kesilmişti. Şaşkınlıkla ona bakakaldığımda yüzünde içimi ürperten bir gülümseme oluştu. "Hoşlanıyorsun." Daha da yakınıma gelip "Ona olan bakışlarını gördüm. Sabah sizi pencereden izledim. Geçen seneki yemekten beri ona olan bakışlarından dolayı biliyorum. Ama boş hayallere kapılma. Savaş benim. Sen gelmeden önce de benimdi. Ve hep benim olacak!" Hızla yanımdan uzaklaştığında arkasından öylece bakmıştım bir süre. Esra’nın gerçek yüzüyle mi karşı karşıya gelmiştim ben az önce? O gün yaşananlar, yaşanacak olanın habercisiymiş. Ben anlamamışım. Anladığımda ise her şey için çok geç kalınmış olacaktı. Bazen düşünmeden edemiyordum. Öngörebilseydim ne olurdu? Fark etmem ne gibi değişikliklere yol açardı? Olması gereken mi olurdu her zaman? Her şeye rağmen bilmek isterdim. Kalbimin kırılmasını önlemek isterdim. Ruhumun çaresizce can çekişmesini görmek istemezdim. Her geçen gün yaşadıklarımı düşünüp kendime işkence etmezdim. Ben tüm bunları ardımda bırakırdım. Belki yaşadıklarım beni ben yapmıştı. Yine de keşke demekten alıkoyamıyordum kendimi. Savaş benim için ne anlam ifade ediyordu? Onu beğeniyordum. Hayranlık duyuyordum. Ama Savaş hayranlık duyulmayacak biri değildi ki. Yakışıklıydı. Güçlüydü. Boylu posluydu. Çekici bir aurası bile vardı. Karizmatikti. Gerçekten karizmatikti. Her genç kadın onu gördüğünde onu beğenebilir ve hayranlık duyabilirdi. Ben nasıl anlayacaktım? Benim için özel biri olup olmadığını nasıl anlayabilirdim ki? Hiç tecrübem yoktu. Sevgilim olmamıştı. Flörtüm bile yok denecek kadar az olmuştu. Peki ya Esra? Esra nasıl anlayabilmişti? Nasıl bu kadar emindi Savaş'tan hoşlandığımdan? Gerçek yüzünü göstermişti. Gerçekten böyle biriymiş. Çirkinleşebilen biri. Ama onu umursamayacaktım. Hayatımdan çıkartmam gereken biriydi. Ve öyle de yapacaktım. Umarım doğru tercihler yapardı. Fesat biriydi farkına varmıştım ama geçirdiğimiz sürenin hatırına başına kötü şeyler gelsin istemezdim. Ağabeyimi arayıp karargahta olduğunu öğrendikten sonra yanına gitmek için yola koyuldum. Zaten lojmanla yan yanaydı. İçeri girdiğimde binaya girmeden bahçeye adımladım. Daha doğrusu sesleri takip ettim. Askerler eğitimdelerdi ve gür sesleriyle gündoğdu marşını söylüyorlardı. Yüzlerindeki yorgunluğa ek olarak bir gurur da vardı. Marşı öyle içten söylüyorlardı ki benim de Türklük damarım kabarmıştı. "Gündoğdu hep uyandık siperlere dayandık." Kendimi tutamayıp onlara eşlik ettiğimde tüm bakışlar bana dönmüştü. Upss bunu beklemiyordum. Halide..Halide... Halide sen akıllanmazsın. Hepsinin bakışlarının beni bulması biraz gerilmemi sağlamıştı. Üstlerinde yeşil tişörtleri terden sırılsıklam olmuştu. Altlarındaki kamuflajları ve postalları ise toz toprak içindeydi. Hepsi iri yarı ve kaslıydı. Terden sırılsıklam olan yüzlerinde de saf merak vardı. Başlarındaki rütbelileri olduğunu tahmin ettiğim asker bana ithafen "Sen de kimsin?" Sert ses tonu beni daha da germişti. Herkes bir anda esas duruşa geçmişti. "Ben-" tam söze girecektim ki omzuma atılan kolla sessiz kaldım. Ve esas duruşa geçme nedenleri belli olmuştu. "Benim kardeşim Teğmen. Bir sorun mu var?" Ayy canım ağabeyim gelmişti. Kurtarıcım. Efendimisss Sana yüzüklerin efendisi izletmeyeceğim bir daha! Kıskanç mısın acaba Halide? "Hayır komutanım. Kusura bakmayın kardeşiniz olduğunu bilmediğimizden merak ettik." Ağabeyim başını ağırca sallayıp "Eğitime devam. 50 tur daha koşulacak." Duyduğum rakamla gözlerim yerinden çıkacakmışçasına açıldığında askerlerin yüzünde mimik oynamamıştı. "Emredersiniz Yüzbaşım." "Kolay gelsin." "Sağol." Hepsi aynı anda bağırdıklarında şaşkınca bakmaya devam ediyordum. Ağabeyimle odasına geldiğimizde bize türk kahvesi söylemişti. Kafein bağımlısı olduğumu beni tanıyan herkes bilirdi ve bilmeliydi. !

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Patika

read
13.7K
bc

A D A M

read
4.7K
bc

TUTKUYA TUTSAK (+18)

read
42.2K
bc

CEHENNEM ÇUKURU

read
8.5K
bc

Genç Polisler

read
2.1K
bc

Kara Kutu

read
7.0K
bc

Ajan Akademisi 2 / Kara Liste

read
3.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook