Bölüm 9: Sorular ve Sessizlik

1031 Words
Lucy, muayenehaneden eve dönerken kafası karışık ve huzursuz hissediyordu. Leon’un yoğun bakışları, Elara’nın gizemli açıklamaları ve dolunayda doğanlarla ilgili anlam veremediği tüm detaylar zihninde sürekli dönüp duruyordu. O kadar düşünceliydi ki eve nasıl vardığını bile fark etmedi. Kapıyı açtığında evin sessizliği dikkatini çekti. Normalde annesi mutfakta olur, yemek hazırlar ya da bir şeylerle ilgilenirdi. Ancak bu kez içeride kimse yoktu. Mutfak masasına bırakılmış bir not hemen gözüne çarptı. El yazısıyla yazılmıştı: *"Lucy, sürü toplantısına çağrıldık. Bu gece geç dönebiliriz. Yemek hazır, kendine iyi bak. Annen."* Lucy notu tekrar tekrar okudu. Annesinin kendisine bir şeyler anlatmadığından emindi. O sabah şifacıya gidip dolunayda doğanlardan bahsettiğinde de, Uno’nun odasında gözleri ışıldayarak söylediği kehanetten sonra da hep aynı şey olmuştu: sessizlik.Şimdi de şu Sürü toplantısı... Bu toplantıda ne konuşuluyordu? Neler oluyordu? Bir süre mutfakta, elinde notla öylece dikildi. Huzursuzluk içinde bir şeyler atıştırdıktan sonra odasına çıktı. Rüyalarındaki Alex, gerçek dünyadaki Leon, kehanet, dolunayda doğanlar... Her şey birbirine karışmış gibiydi. İçindeki cevap bulma isteği giderek büyüyordu, ancak nereye bakacağını bilmiyordu. Lucy derin bir nefes aldı ve masasında duran kameraya baktı. Drama ödevini hâlâ tamamlamamıştı. Öğretmeni ona bu ödevi özgüvenini geliştirmesi için vermişti, ama bu küçük mesele bile ona dağ gibi görünüyordu. Kendi yüzüne bakmaya tahammül edemezken, bir kameraya bakarak nasıl konuşacaktı? Kamerayı eline aldı, birkaç kez açıp kapadı. Kamera açıkken yüzüne baktı. Aynanın karşısında gördüğü kızın aksine, kamera daha farklı bir gerçeklik sunuyordu. Sesini düzeltmeye çalışarak konuşmaya başladı: “Merhaba, benim adım Lucy. Drama sınıfındaki herkes için bu tanıtımı yapmam gerekiyor. Uh… Neyden bahsedebilirim? Sanırım…” Sesi titredi ve durdu. Videoyu durdurup baştan başladı. Defalarca. Her seferinde kendini daha aptal hissediyor, daha çok utanıyordu. En sonunda kamerayı kapatıp sandalyesine çöktü. Ellerini saçlarının arasına götürdü, başını dizlerine yasladı. “Bu kadar zor olmamalı,” diye fısıldadı kendi kendine. Bakışları, masasında duran kolyeye kaydı. Ormanda bulduğu o kolye, zihninde belirsiz bir yer edinmişti. Üzerindeki işlemeler, yabancı ve anlam veremediği sembollerle doluydu. Leon’un şifacıya bağırırken kullandığı kelimeler bir kez daha aklına geldi. *"Her sürüde bir dolunayda doğan olur."* Kolye, Lucy’yi bir şekilde çağırıyormuş gibi hissediyordu. Onu eline aldı, soğuk metal dokusu parmaklarının arasında tanıdık ama bir o kadar da yabancıydı. Bu kolye, Lucy'nin bilmediği bir dünyanın kapısını aralıyor gibiydi, ama Lucy o kapıdan geçmeye cesaret edemiyordu. Kolye, zihnindeki düşünceleri tetiklerken, Lucy yatağına uzandı. Kolyeyi avucunun içinde sıkarak gözlerini kapattı. “Bu kadar çok soru,” diye mırıldandı. “Peki cevaplar nerede?” Göz kapakları ağırlaştı, düşünceleri bulanıklaştı ve kısa süre sonra derin bir uykuya daldı. **Rüyada** Lucy kendini tanıdık bir ormanın içinde buldu. Gökyüzünde büyük bir dolunay parlıyordu ve her şey büyülü bir şekilde aydınlanmış gibiydi. Ormanın kokusu, çıtırdayan yapraklar ve hafif bir rüzgâr… Her şey inanılmaz derecede gerçekçiydi. Bir adım attı ve ayağının altındaki dalın çıtırtısı, sessizliğin içinde yankılandı. Nereye gittiğini bilmiyordu ama bir şey, ya da biri, onu çağırıyordu. “Lucy,”dedi son derece erotik ve arzu dolu bir ses. Lucy sesin geldiği tarafa döndü ve onu gördü. Alex oradaydı. Rüyalarındaki Alex, yine aynı karizmatik duruşuyla birkaç metre ötesinde duruyordu. Gözleri her zamanki gibi büyüleyici bir şekilde parlıyordu. “Buraya nasıl geldim?” diye sordu Lucy, sesi titreyerek. Alex gülümsedi ve birkaç adım ona doğru yaklaştı. “Sen buraya ait birisin. Henüz bunu bilmiyorsun, ama öğreneceksin.” Lucy, Alex’in gözlerinin içine baktı ve içinde bir sıcaklık hissetti. Alex, elini uzatarak Lucy’nin yanağına dokundu. Dokunuşu hem sakinleştirici hem de tüyler ürperticiydi. “Bu his… Bir kurtla bağlanmak böyle bir his mi?" dedi Lucy, kelimeleri bulmakta zorlanarak. "Bu yaşadıklarımız gerçek mi?" Alex gülümsedi. “Gerçek olmasını istiyorsan, gerçek.” Lucy’nin kalbi hızla atıyordu. Alex’in gözlerinden uzaklaşamıyordu. Onun varlığı, tüm sorularını unutmasını sağlıyordu. “Bir gün her şeyi anlayacaksın, Lucy,” diye fısıldadı Alex. “Ama bu gece sadece hisset.” Lucy, Alex’in söylediği her kelimenin altında bir anlam gizli olduğunu hissediyordu. Ancak bu anlamları çözmek yerine, onun varlığını hissetmeye odaklandı. Alex, Lucy’nin elini tuttu ve onu daha derinlere, ormanın kalbine doğru yönlendirdi. Gizli ve kuytu bir alana vardıklarında, Alex, ona dönerek şehvetli bir bakış attı. Yavaşça, Lucy’nin kıyafetlerini tek tek çıkarmaya başladı. Lucy hipnotize olmuş gibiydi; ona asla itiraz edemiyordu. Alex her bir parçayı çıkarırken, Lucy’nin vücudunu arzu dolu bir şekilde öpüyordu. Dokunuşları, ateşli ve yoğun duyguyla doluydu. Lucy, tamamen çıplak kaldığında, Alex onu yere yavaşça yatırdı. Ona bakarken, gözlerinde şehvet parıldıyordu. Yavaşça eğildi ve onu öptü. Öpücük, şiddetliydi, ve Lucy’nin içinde sıcacık bir şeylerin yükseldiğini hissetmesine neden oluyordu. Bu sırada Alex'in elleri, Lucy’nin çıplak vücudunda arsızca geziniyordu. Alex, yavaşça Lucy’nin göğüslerine yaklaştı. Onları yavaşça öpmeye ve okşamaya başladı. Hareketleri, başlangıçta yavaş ve nazikti. Ancak, Lucy’nin içinde bir şeylerin yükseldiğini hissetmesiyle, sevişmeleri daha da sert ve tutkulu bir hal aldı. Alex, Lucy'nin küçük göğüslerini ısırıp, sıkıyor; Lucy, ise Alex’in geniş omuzlarına sıkıca sarılıyordu. Lucy vücudunun her noktasında onun varlığını hissediyordu. Lucy, daha fazlasını istediğini hissederek, nefes nefese inlemeye başladı. Vücudu, heyecan ve zevk içindeydi. Alex'in hareketleri, Lucy’nin içinde kontrolsüz zevk dalgalarını tetikliyordu. Lucy, sınırları zorlayan şiddetli bir tutkuya kapılmıştı. Alex’in kaslı vücudu, Lucy’nin ince bedeni üzerindeydi. Her hareketiyle, Lucy’nin içinde bir ateş yanıyordu. Alex iyice sertleşmiş erkekliğini, Lucy’nin kadınlığına sıkıca bastırıyordu. Ve sonra aniden, Alex'in sert, kalın erkekliği, Lucy'nin ıslak ve hazır vajinasına girmeye başladı. Girişi, ilk anda bir şok gibiydi. Ancak bu şok hızla yoğun bir haz dalgasıyla yer değiştirdi. Lucy'nin vücudu, Alex’in erkekliğinin her hareketiyle titremeye başladı. Vajinasının duvarları, Alex'in erkekliğine sıkıca sarılmıştı. Alex'in erkekliği, Lucy'nin içinde derinlere indiğinde, Lucy'nin bedeninden şehvetli iniltiler yükseldi. Her itmeyle, Lucy'nin vücudu kasılıyor ve gevşiyordu. Alex’in erkekliğinin kalınlığı, Lucy'nin içini tamamen dolduruyordu. Lucy, Alex'in erkekliğinin her hareketini hissediyor, vücudunda bir ateş yükseliyor, ve zevkin doruk noktasına giderek yaklaşıyordu. Alex, Lucy’nin vücuduna tam olarak ona uyum sağladığından emin olunca, hareketlerinin ritmini artırdı. Erkekliğinin her çarpması, Lucy’nin içinde bir patlamaya neden oluyordu. Lucy, Alex'in kuvvetini, erkeğinin sertliğini vücudunda hissederek, daha fazlasını istercesine inliyordu. Alex'in erkekliği, giderek daha sert, daha güçlü bir şekilde Lucy’nin içine girip çıkarken, Lucy'nin zevk iniltileri, ormanın sessizliğinde yankı buluyordu. Ve Alex, Lucy'nin zevkin doruğuna ulaşmak üzereyken aniden durdu ve fısıldadı: "Daha fazlası için… bana gel." **Gerçek Dünya** Lucy, ter içinde uyanarak hızla doğruldu. Kolye hâlâ elindeydi. Kalbi hızla atıyordu ve rüyada hissettikleri hâlâ bedenindeydi. Alex’in gözleri, sesi, dokunuşu… Hepsi gerçek gibi geliyordu. Lucy derin bir nefes aldı, elindeki kolyeye baktı ve fısıldadı: “Bu da neydi böyle?”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD