Lucy sabah uyandığında zihni hâlâ bulanıktı. Gördüğü rüyaların etkisiyle boğulmuş gibiydi; Alex’in varlığı hem aklını hem de kalbini işgal etmişti. Gerçekle hayal arasındaki sınır neredeyse kaybolmuştu. Ellerini yüzüne bastırdı ve derin bir nefes aldı. Kendine gelmeye çalıştı. Ama içindeki karışıklık dinmiyordu.
Rüyanın etkisiyle dolup taşan duygularını bastırmaya çalışarak yataktan kalktı. Aynada kendi yansımasına bakarken gözleri istemsizce dudaklarına kaydı. Alex’in onu öptüğü o an, zihnine yeniden hücum etti. Nefesi hızlandı."Tüm bunlar gerçek mi?"diye fısıldadı. Ama bu kadar gerçek hissettiren bir şey nasıl hayal olabilirdi?
Merdivenlerden inerken mutfaktan gelen kahvaltı kokusu ve annesinin huzurlu sesi, dün gece duyduklarıyla tamamen çelişiyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyoru. Ama Lucy biliyordu; bir şeyler değişmişti. İçeride onu rahatsız eden büyük bir sır vardı.
“Günaydın, tatlım,” dedi Isabel, kızını mutfağa girerken görünce. Gülümsüyordu, ama Lucy annesinin gözlerindeki endişeyi fark edebiliyordu.
“Günaydın,” diye mırıldandı Lucy, bir sandalyeye otururken. “Babam nerede?”
“Erken çıktı, işte yoğun bir günü olacakmış,” dedi Isabel, masaya tabakları yerleştirirken.
Lucy, annesini izledi ve bir an duraksadı. Ne diyeceğini bilemedi ama sonunda doğrudan konuya girip sordu, “Anne, dün gece sizi duyduğumu biliyorsun, değil mi?”
Isabel bir an durdu. Elleri tabaklardan birinde gezindi, sonra derin bir nefes alarak Lucy’ye döndü. “Evet, biliyorum.”
Lucy, annesinin yüzüne baktı. “Bütün bunlar ne anlama geliyor? Dolunayda doğmak ne anlama geliyor ve neden babamla benim hakkımda böyle konuşuyordunuz?”
Isabel bir an sessiz kaldı, sonra sandalyeye oturup kızına bakarak konuşmaya başladı. “Lucy... seni korumak için yıllardır sakladığımız bir sır var. Senin bir dolunayda doğan olduğunu kimse bilmiyor. Doğumunu evde yaptım ve bunu kimseye söylemedim. Seni korumak için bu sırrı yıllarca sakladık.”
Lucy, annesinin söyledikleri karşısında donakaldı. "Bu ne anlama geliyor?" diye sordu, sesi titreyerek.
“Dolunayda doğanlar çok nadirdir, Lucy. Onlar güçlüdür ve bazen de çok tehlikelidir. Bu yüzden bu güç, diğerleri tarafından tehdit olarak görülür. Seni korumak için bugüne kadar bunu bir sır olarak sakladık.”
Lucy’nin zihni karışmıştı. “Ama ben dönüşemiyorum bile. Nasıl bir tehdit olabilirim ki?”
Isabel başını iki yana salladı. “Henüz dönüşmemiş olabilirsin, ama bu, bir gün dönüşmeyeceğin anlamına gelmez. Eğer bir gün bu güç ortaya çıkarsa, seni kontrol etmek ya da ortadan kaldırmak isteyen birçok kişi olacaktır.”
Lucy’nin içindeki karmaşa daha da büyüdü. Annesinin söyledikleri doğru muydu? Eğer öyleyse, onun için planlanmış bambaşka bir kader mi vardı? Lucy bunları düşünmeye daldı.
Kahvaltının kalanı sessiz geçti. Isabel, Lucy’nin sorularını yanıtlamak istemiyor gibiydi, ama Lucy’nin daha fazlasını öğrenmesi gerektiğini biliyordu. Tabakları topladıktan sonra ayağa kalktı ve kapıya yöneldi.
“Ben biraz hava alacağım,” dedi Lucy.
Isabel kaşlarını çattı. “Bugün okula gitmiyor musun?”
Lucy omuzlarını silkti. “Hayır, bugün gitmek istemiyorum. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var.”
Isabel, kızının peşinden gitmek istiyor gibiydi ama bir şey söylemedi. Onun biraz yanlız kalıp kafasını dinlemesi belki de ona iyi gelirdi. Lucy, montunu aldı ve hızla evden çıktı.
Ormanın serin havası Lucy’nin düşüncelerini bir nebze olsun toparlamasına yardım etti. Adımlarını bildiği bir yola doğru yöneltti. Gölete gitmeye karar vermişti. Orası, karmaşık duygularını anlamlandırmaya çalışırken hep kaçış noktası olmuştu.
Gölete yaklaştığında, çevredeki sessizlik her zamanki huzurunu taşımıyordu. Lucy, bir süre suyun kenarında durup sessizliği dinledi. Gözleri suyun üzerinde dolaştı, ama aklı başka yerdeydi. Bir yandan Alex’i tekrar görmeyi umuyor, diğer yandan içindeki karmaşayı çözmeye çalışıyordu.
Lucy, göletin kenarında, yavaşça oturdu ve elindeki kolyeyi avuçlarına aldı. Kolyenin işlenmiş gümüş yüzeyi güneş ışığında parlıyordu. Parmaklarını nazikçe kolyenin desenlerinde gezdirdi, bir yandan da aklındaki sorulara cevap arıyordu. Bu kolye neden bu kadar önemliydi? Ve neden sürekli Alex’e götürüyordu onu? Alex gerçekten kimdi?
Bir süre sulara dalgın bir şekilde bakarken uzaktan gelen bir sesle irkildi. Çalıların arasında bir hışırtı, ardından güçlü ve ritmik bir koşu sesi duydu. Kalbi hızla atmaya başladı. Korku ve heyecan arasında sıkışmıştı. Kendini toparlamaya çalıştı ama ayağa kalkarken ses daha da yaklaştı. Aniden karşısına çıkan büyük bir kurt, Lucy’yi nefessiz bıraktı.
Ama bu kurt tanıdıktı. Gözlerindeki derin koyuluktan ve gri siyah kürkünden onun Alex olduğunu hemen anladı.
Korkusu bir anda sevince dönüştü. "Alex..." diye fısıldadı.
Kurt, birkaç adım daha yaklaşarak Lucy’nin önünde durdu. Ardından yavaşça insana dönüştü. Alex’in koyu gözleri Lucy’nin içine işliyordu. "Burada kalamayız," dedi Alex, derin ve kararlı bir sesle. "Burası güvenli değil. Lucy, benimle gel."
Lucy, ağzını açıp bir şeyler söylemek istedi ama Alex, ona daha fazla açıklama yapmadan tekrar kurda dönüştü. Büyük ve güçlü bedenine baktı; koyu gri ve siyah kürkü ışıkta parlıyordu. Kurt Alex, ona başıyla işaret ederek sırtına binmesini istedi.
Lucy bir an tereddüt etti. Ama sonra Alex’e güvenmeye karar verdi; başka bir seçeneği yoktu. Yavaşça ona yaklaştı ve güçlü sırtına tutunarak yerleşti. Parmakları onun kalın kürküne sıkıca sarıldı. Alex anında harekete geçti, hızlı ve güçlü bir şekilde ormanın derinliklerine doğru koşmaya başladı.
Yol boyunca Lucy, rüzgarın yüzüne çarpmasını ve Alex’in güçlü bedeninin ritmik hareketlerini hissetti. Alex’in erkeksi kokusu ve yumuşak tüyleri Lucy’nin zihnini tamamen doldurmuştu. Kalbi hızla atıyordu ama bunun sadece hızla hareket ettikleri için olmadığını biliyordu. Alex’in varlığı, onun hislerini alt üst ediyordu.
Uzun bir yolculuğun ardından, Alex sonunda hızını keserek daha sakin bir alana girdi. Lucy etrafına bakındı; bu bölge ormanın diğer kısımlarından daha kuytu ve sakindi. Ağaçların arasından ilerlerken birkaç çadır ve bir grup insan gördü.
Lucy, gördükleri karşısında şaşkınlıkla irkildi. "Bunlar kim?" diye sordu, sesi heyecan ve merak doluydu.
Alex sesinde gizleyemediği bir gururla,"Benim sürüm, dolunayda doğanlar" dedi...