Alfa Leon son günlerde Lucy üzerinde çözümleyemediği bir çekim hissediyordu. Bu kız tuhaf bir şeyler vardı; içinde onu rahatsız eden, anlam veremediği bir şeyler hissediyordu. Onu günlerce uzaktan izlemiş, hareketlerini gözlemlemişti. Fakat Lucy’nin dolunayda doğanların kampına gittiğini Betasından öğrendiği anda bu işin sandığından çok daha ciddi olduğunu anlamıştı.
Sürüsünü koruma içgüdüsü her şeyden daha baskındı bir şekilde ; “Hazırlanın,” diye gürledi Leon. En sadık ve güçlü adamlarına dönerek “Ani bir baskın yapacağız. Onlar ne olduğunu bile anlamadan hepsini cehenneme göndereceğiz.” dedi.
Betası ise temkinli bir şekilde, Leon’un yanına yaklaştı. “Lucy’ye ne yapmayı düşünüyorsun, Alfa? Eğer…”
Leon, gözlerini Betası’na çevirdi ve Beta konuşmayı kesmek zorunda kaldı. Leon’un bakışlarında parlayan öfke ve otorite, Betası’nın daha fazla konuşmasını engelledi.
“O kızla daha sonra ilgileneceğim. Önce bu dolunayda doğanlar meselesiyle ilgileneceğiz.”
Leon, adamlarına dönüp son emirlerini verdi. “Hedefimiz belli. Kampı yok edin. Eğer liderlerini bulursanız, bana getirin. Ve sakın kimseye merhamet göstermeyin.”
Alfa Leon’un adımları orman zemininde yankılanırken, sessizlik hüküm sürüyordu. Kaslarını germiş, her bir hareketinde ölümcül bir yırtıcının kontrolünü taşıyordu. Gözleri öfke ve ateş vardı; bu onun sürüsüne zarar vermeye cüret edenlere bir ders verme zamanıydı. Kalbinde yanan tek bir his vardı: intikam...
Dolunayda doğanların kampına yaklaştıkça Leon’un yanında ilerleyen kurtlar, onun yaydığı otoriter enerjiye teslim olmuşlardı. Onun liderliği sorgulanamazdı. Leon’un karanlık ve vahşi tarafı, sürüsünü her zaman canlı tutmuştu. O, yalnızca bir lider değil, yaşayan bir efsaneydi.
“Baskın başlıyor,” diye hırladı Leon, alçak ama tehditkar bir sesle.
Yanında ilerleyen Betası Gideon ona bir anlığına baktı, ama konuşmaya cesaret edemedi. Leon’un yüzündeki katı ifadeyi gördüğünde, hiçbir itirazın dikkate alınmayacağını biliyordu. Alfa Leon konuşmuştu, karar verilmişti ve bu kararın geri dönüşü yoktu.
Leon, tekrar kurda dönüşüp karanlığın içinde kaybolduğunda, gövdesi adeta bir gölge gibi orman zeminine karıştı. Sürüsü onun ardından ilerledi. Kampın ışıkları görünmeye başladığında Leon bir süre durdu, kulaklarını dikti ve havayı kokladı. Birkaç saniye içinde hedeflerine kilitlenmişti.
“Şimdi,” diye kükredi.
Sürüsü yıldırım hızıyla kampa saldırdı. Çadırların içinden çıkan dolunayda doğanlar, neye uğradıklarını anlamadan dönüşüp kendilerini savunmaya çalıştılar. Leon, bir yırtıcı gibi birinin üzerine atladı ve onu tek hamlede yere serdi. Pençeleri rakibinin boğazını sıyırdı, ama öldürmedi. O, çok daha büyük bir avın peşindeydi.
Leon, gözleri dolunayda doğanların liderini ararken, bir çadırın köşesinden fırlayan iri bir kurt dikkatini çekti. Leon, tek bir sıçrayışla onun yolunu kesti ve insan formuna dönüp dolunayda doğanı yere serdi.
“Alfanız nerede?” diye haykırdı Leon, adamı boğazından kavrayarak. “Planlarınızı anlatın!”
Adam, yaralı bir gülümsemeyle cevap verdi. “Senden korktuğumuzu mu sanıyorsun Hepiniz yok olacaksınız.”
Bu sözler Leon’u çileden çıkardı. Adamı, elinde bir oyuncak bebekmiş gibi kolayca kaldırdı ve bir ağaca doğru fırlattı. Ağacın gövdesi çatırdadı, yapraklar yere döküldü. Leon adamın yanına hızla yaklaştı, pençelerini boğazına dayadı.
“Sana bir şans verdim,” dedi, sesi soğuk ve sertti. “Ama sen o şansı kullanamadın.”
Dolunayda doğan tek hamlede öldürürken, Leon’un gözlerinde parlayan öfke, vahşi cazibesini daha da belirginleştiriyordu. O yalnızca güçlü bir lider değil, aynı zamanda ölümcül bir tehditti.
Leon’un bu vahşi gösterisini Lucy, ormanın biraz uzağında, ağaçların arkasına saklanmış bir şekilde izliyordu. Kalbi çılgınlar gibi atıyordu. Onun vahşi doğası ve acımasız gücü karşısında oldukça korkmuştu.
Leon’un her bir dolunayda doğanı yere serdiği, onlara bağırdığı ve neredeyse yok edici bir öfkeyle hareket ettiği her an, Lucy’nin kanında garip bir titreşim oluşturuyordu. Bu adamın tehlikeli olduğunu biliyordu, ama bir yandan da gözlerini ondan ayıramıyordu.
İçinde bir yerlerde, bu vahşi liderin neden bu kadar güçlü bir şekilde onu etkilediğini anlayamıyordu. Leon’un her hareketi, her bakışı, her kelimesi ormanda yankılanıyordu. Bu adam yalnızca sürüsünü koruyan bir lider değil, aynı zamanda hayranlık uyandıran derece güçlü bir kurttu.
Lucy, bir ağacın arkasına yaslanmış, nefesini tutmuş bir şekilde olan biteni izliyordu. Leon’un varlığı, içindeki hem korkuyu hem de hayranlığı aynı anda besliyordu. Gözleri, onun kaslarını gerginleştiren öfkesini, o mükemmel kontrol altında gizlenen vahşiliğini izlerken, ikilemdeydi. Hem onun Alex'i bulmasından endişeleniyor hem de onu izlemekten kendini alamıyordu.
Lucy onu izlerken Leon bakışlarıyla etrafta bir şey arıyor gibiydi. Lucy, onun bakışlarının kendi bulunduğu yöne döndüğünü fark ettiğinde kalbi daha da hızlandı. Leon bir anlık duraksadı, sonra tekrar adamlarına dönüp emirler vermeye ve kurda dönüşüp koşmaya başladı.
Orada, ağacın arkasında saklanarak Leon’un kontrol ve gücünün bir göstergesini izleyen Lucy, onun tehlikeli cazibesinden kurtulmanın mümkün olmadığını anlamaya başladı...