Alfa Leon, arabanın arka koltuğuna oturduğu andan itibaren varlığı araca hâkim olmuştu. Gideon, şoför koltuğunda sessizce yol alıyordu, ama arabanın içindeki gerilimin herkes farkındaydı. Alfa Leon sessizdi, ama zihni fırtınalarla doluydu. Lucy’nin yanında olması, içine işleyen bir sıcaklık yaratıyordu. Onun eşsiz kokusu, baş döndürücü bir çiçek ve vahşi bir orman karışımı gibiydi. Her nefeste ciğerlerine doluyor, Leon’un içinde kontrolsüz bir arzu dalgası kabartıyordu.
"Bu nasıl mümkün olabilir?" diye düşündü kendi kendine. Daha önce hiç kimse, hiçbir dişi onda bu kadar etkiye sebep olmamıştı. Lucy, yanında otururken neredeyse nefesini tutuyordu. Onun kırılgan duruşunu görmek, bir yandan koruma içgüdüsünü ateşlerken, diğer yandan da içindeki kurdun ona sahip olma isteğini ateşliyordu.
Kurdu, zihninin derinliklerinde sürekli uluyordu. Sesi zihninin derinliklerinde "Eşin... O senin eşin!" diye yankılanıyordu. Leon bunu duymazdan gelmeye çalıştı, ama Lucy’nin arada bir yana doğru kayan bakışları, utangaç ama merak dolu hali onu delirtmek üzereydi. Dönüşen ellerini fark edip kendi kendine sıkıca yumruk yaptı.
Göz ucuyla ona baktı. Lucy, dışarıyı izliyormuş gibi yapıyordu, ama Leon onun düşüncelere daldığını hissedebiliyordu. O kadar masum, o kadar kırılgan görünüyordu ki...
Ancak bu masumiyetin altında bir güç saklıydı, Leon bunu biliyordu. Gördüğü dönüşüm, onun hiç de sıradan biri olmadığını kanıtlamıştı.
İçindeki kurt, zihninde sürekli bir çatışma yaratıyordu. "Ona sahip ol. Onu işaretle. Onu al. O senin." Leon, bu düşünceleri bastırmaya çalışarak arabanın camından dışarıya baktı. Ancak Lucy’nin kokusu her şeyden güçlüydü; ne kadar direnirse dirensin, bu çekimden kaçamıyordu.
Ellerini istemsizce koltuğun kenarına kenetledi. Leon, arabanın karanlık köşesinde, Lucy’yi izliyordu. Lucy uykuya dalmıştı.
Uyurken onun kıpırdanışlarını ve huzursuz nefes alışlarını fark ettiğinde, onun rüya gördüğünü tahmin etti. Lucy rüyasında bir şeyler görüyordu evet, ama Leon bundan çok daha fazlasını hissediyordu. Lucy’nin arzu dolu ıslaklığının kokusu arabanın her köşesini doldurmuştu; tatlı, baştan çıkarıcı ve tamamen karşı konulmaz bir şekilde onu etkiliyordu.
"Rüyasında ne görüyor ki böyle kokuyor?" diye düşündü kendi kendine. Kurdu, zihninde uluyarak ona sahip olmasını emrediyordu, ama Leon kendini zorla kontrol ediyordu. Bu hissettiği şey doğru değildi, olmamalıydı.
Lucy bir kez daha kıpırdandı, dudaklarından boğuk bir inleme çıktı. Leon’un nefesi hızlandı. Bu rüya, onun tüm kontrolünü kaybetmesine neden olacak kadar yoğundu.
Dayanamayarak yerinden kalktı ve Lucy’e doğru yaklaştı. Buna daha fazla dayanamazdı. Onu uyandırmak için üzerine eğildi ve hafifçe onun adını fısıldadı. "Lucy..."
Lucy birden gözlerini açtı. Gözleri hâlâ rüyanın etkisindeydi; şaşkınlık, utanç ve bir miktar korku doluydu. Leon, onun yüzündeki ifadeyi gördüğünde, içindeki kurdun daha da sert uluduğunu hissetti.
Leon, Lucy’nin kokusunun aniden daha yoğunlaştığını fark etti. Onun bu haline karşı koyamıyordu. Yüzünü ona daha da yaklaştırdı. Arzu dolu bir sesle sordu; "Rüyanda ne görüyordun?"
Lucy, utangaç bir şekilde başını eğdi. "Hiçbir şey," diye fısıldadı, sesi titreyerek. Başını eğip, Lucy'nin boynuna fısıldadı: "Yalan söylüyorsun. Islaklığının ve uyarılmışlığının kokusunu… on kilometre öteden alabilirim..." Birkaç saniye daha bu kokuyu solursa, kontrolünü kaybedecekti.
"Dayan, Leon. Dayan!"diye kendini telkin etti. Ama dayanamadı.
Sonunda dayanamayarak "Yeter," diye kükredi. Leon, boğuk ve derinden bir sesle, “Dayanamıyorum.” dedi. Her bir sözcüğü şehvet doluydu. Güçlü elleri, Lucy’nin beline uzandı ve onu tek hamlede kendisine doğru çekti. Lucy, onun bu ani hareketine karşı koyamadı. Gözleri Lucy’nin dudaklarına kaydı ve bir an için hiçbir şey düşünmeden, kontrolsüzce onu öptü.
Bu temas bir patlama gibiydi; hem Leon’un hem de Lucy’nin içindeki tüm duyguları serbest bırakmıştı. Lucy’nin gözleri büyümüştü; şaşkınlık, korku ve... başka bir şey vardı orada. Arzu. Leon, Lucy’nin narin belini kavrarken öpücüğü derinleşti.
Leon'un içindeki kurt delicesine uluyordu, ama bu kez öfkeyle değil, mutlulukla. "Sonunda... eşimiz."
Leon tüm vücuduyla onun üzerine çöküp onu sahiplendi. Leon, Lucy’nin bir yandan saçlarını avuçlayıp sertçe çekerken, bir yandan da onu tutkuyla öpüyordu.
Leon, Lucy’nin vücudunda gezinen elleriyle, her bir noktasını okşuyor, uyarıyordu. Parmakları, Lucy’nin göğüslerini ve meme uçlarını ince ince ovuyordu. Lucy, zevkten inliyordu. Vücudu, Leon’un dokunuşlarıyla titriyordu. Leon’un dudakları, Lucy’nin boynunda, kulak memelerinde, göğüslerinde geziniyordu. Her dokunuşu, her öpücüğü aralarındaki ateşi alevlendiriyordu.
Lucy’nin titreyen nefesini hissettiğinde, Leon’un kontrolü tamamen kaybolmuştu. Ancak bir an kontrolü geri geldi; Leon geri çekildi. Kendine hâkim olmaya çalışarak derin bir nefes aldı."Hayır" dedi. "Ben... ne yapıyorum?" diye fısıldadı kendi kendine.
Ona bir an daha baktı, ardından hızla üzerinden kalktı.Dişlerini sıkarken, içinde kontrolsüz bir öfke yükseldi. Bu öfke, Lucy’ye değil, kendisineydi. Onun varlığı tüm kontrolünü bozuyordu. O kadar güçlüydü ki... kendine bile engel olamıyordu.
"Ben ne yapıyorum?"diye fısıldadı kendi kendine. Yavaşça Lucy’den uzaklaştı. Onunla göz teması kurmadan, soğuk bir tavırlar dışarıyı izlemeye çalıştı
Leon, başını ellerinin arasına aldı. Birkaç saniye derin nefes aldı, ardından kendini toparladı. Gözlerini kapatıp içindeki kurtla konuşmaya çalıştı. Ancak kurt durmaksızın sadece tek bir şey söylüyordu: "Lucy... Lucy..."
Lucy şaşkın ve biraz da incinmişti, ama bir şey söylemedi. Leon, dışarıyı izliyormuş gibi yaparken, kendi içinde bir savaş veriyordu.
Araba nihayet durduğunda, Leon neredeyse kapıyı kıracak kadar sert bir şekilde dışarı çıktı. Gideon’a bir bakış attı. Betası ne demek istediğini anlamıştı. Lucy’e dönüp bakmadan, sürü evine doğru hızla yürüdü. İçindeki fırtınayı kontrol altına alması gerekiyordu.
Ama biliyordu ki... Lucy’nin varlığı her şeyi değiştiriyordu. Ve bundan kaçışı yoktu.