2. Onunla Tanışmak

1184 Words
Sırt çantamı omzuma attım ve ağır valizimi terminalden aldım. Havaalanında dolaşırken taksiye binmem gerektiğini biliyordum. Şimdilik nerede kalacağımı çözmem gerekiyordu. Eve gidip dedemi görmeye henüz hazır değildim. Mümkün olduğunca ondan uzak duracaktım. Havaalanı kapısından çıkar çıkmaz taksiye bindim. Burası bir tımarhane gibiydi, bana bununla birlikte gelen tüm baş ağrılarını hatırlatıyordu. Bavulumu bagaja yerleştirdim ve sırt çantamı da taksinin arka koltuğuna oturduğumda yanımda tuttum. “Nereye hanımefendi?” diye sordu taksi şoförü ön koltuktan. "Hilton oteline lütfen." Kesinlikle henüz eve dönmeyecektim. Dedemi tekrar ne zaman görmek istediğime karar verene kadar birkaç gün otelde kalabilirdim. Geri döndüğümü öğrendiğinde özgürlüğüm artık aynı olmayacaktı. Henüz her şeyin değişmesini beklemiyordum. Dedemi seviyordum, sadece mirasımızı sevmiyordum. Güneş uzakta batarken gece yaklaşıyordu. Taksi kalabalık caddeden aşağı doğru ilerledi ve Hilton oteline doğru yol aldı. İstanbul'daki en pahalı oteldi. Daha da iyisi, sahibini tanıyordum. Bana hiç sahip olmadığım sevgi dolu dedemi hatırlatan yaşlı bir adamdı. Adı Adnan’dı ve tanıyabileceğiniz en tatlı insandı. Büyüdüğüm yıllarda, evden uzakta kalacak bir yere ihtiyaç duyduğum için otelinde kaldım. Dedemle anlaşamadığımızda bazen orada kalırdım. Para benim için hiçbir zaman sorun olmadı. Dedem on iki yaşıma girdiğimden beri bana bol sıfırlı ödemeler yapıyor. O zamandan beri onun için işler yapıyorum, çabalarımın karşılığında her zaman bir pay alıyorum. Yaşlandıkça işler ne kadar acımasız olursa pay da o kadar fazla oluyordu. O noktada para için çalıştığım tek şey oldu. Cambridge'e gönderilmeden önce milyonlarca para biriktirmiştim. Planlanan evliliğim uzun sürmezse bir yedek plana ihtiyacım olduğunu her zaman biliyordum. Sanırım kaderin her zaman bir adım önündeydim. Geçmişin anılarında kaybolurken etrafım bulanıklaştı. Öyle ki, Hilton otelinin önünde durduğumuzu fark etmedim. "Borcum ne kadar?" diye sordum şoföre doğru. “300 lira” Çantamı açtım ve bir deste nakit çıkardım. Destenin içinden 100 dolarlık bir banknot çıkarıp şoföre verdim. "Bu parayı alın, üstü kalsın şoför bey, getirdiğiniz için teşekkürler." Gülümsedi ve bana nazikçe başını salladı. Arabadan indim ve bagajdan Arzu izimi aldım, büyük Hilton binasına doğru yol aldım. Burada havanın bazen ne kadar soğuk olduğunu unutmuşum, bu da bana hafif bir ürperti kazandırdı. Siyah dar kot pantolonla beyaz bir atlet giydiğimi düşünürsek, hava durumuna göre giyinmemiştim. Otelin lobisindeki her şey görkemli ve pahalı görünüyordu. Sanki her şey cam ve kristalden yapılmış gibiydi. Son gördüğümden beri değişmiş, ama eminim Adnan amca dekorda bir değişiklik istiyordu. Bir şeyleri değiştirmeyi severdi, eminim bana tam olarak neden yaptığını söyleyecektir. Eşyalarımı resepsiyona doğru götürdüm ve kendimi güzel sarışın resepsiyoniste tanıttım. "Bir oda tutmak istiyorum lütfen." "Kaç gün bizimle kalacaksın?" diye sordu tatlı bir tebessümle. "Emin değilim, şimdilik bir hafta idare edelim." diyerek ona karşılık verdim, "İhtiyacım olursa daha fazlasını ödeyebilirim." "Elbette, her zaman daha fazlasını ödeyip kalmadığınız günler için paranızı geri alabilirsiniz." Bilgisayarına yazdı ve bana bazı fiyatlar verdi. "Harika." dedim nazikçe, etrafa bakma fırsatı bulduğumda. Altı yıl önce buraya geldiğimden beri çok şey değişmişti ama temeller hala aynıydı. İçerisi ne kadar farklı görünse de bu oteli avucumun içi gibi biliyordum. "Ne tür bir oda istTimuriz? Birden fazla tek kişilik odamız, birkaç açık süitimiz ve yalnızca bir adet kral süitimiz mevcut." "Çatı katı müsait mi?" diye sordum, orada kalmayı her zaman sevdiğimi bilerek. "Artık değil, bir yıl önce en büyük müşterimiz tarafından satın alındı." Cevabı pek hoşuma gitmediğinden kaşlarımı çattım. "Tamam o zaman kral süitini alıyorum." "Harika, bu hafta için 50 bin lira olacak." Gülümseyerek karşılık verdi, bana güzel beyaz dişlerini göstererek. "Adınızı öğrenebilir miyim?" "Arzu Davis.." Çantamdan cüzdanımı çıkarıp kredi kartımı ona uzattım. "Teşekkür ederim." Kartımı alıp çekti. Arzu Davis benim bir takma adımdı. Gerçek adım Yeliz Ketenci'ydi ama kesinlikle mecbur kalmadıkça o ismi kullanmam. Çoğu kişi beni zaten Arzu olarak tanıyor. Yeliz'den daha çok hoşuma gidiyor. Davis annemin kızlık soyadıydı ama kendimi onunla tanıtsam mafya o soyadımı tanımazdı. Bana iki adet anahtar kartı ve kredi kartımı geri verdi. “48. katta, 4806 numaralı odada kalıyorsunuz.” "Çok teşekkür ederim." dedim minnettarlıkla. "Başka bir konuda yardımcı olabilir miyim?" "Evet, beni Adnan Bey’e götürebilir misin? Odama çıkmadan önce onu görmeyi çok isterim." "Adnan ?" diye sordu yüzünde şaşkınlıkla. "Evet, otelin sahibi olan Adnan Bey." "Ah, sahibi." Masanın etrafından dolaşıp benimle buluşurken kıkırdadı. "Adamlarıyla her gece poker oynuyor." Poker? Adnan Amca poker veya kumarhane oyunlarıyla uğraşmazdı. Kumarbaz değildi, bunu bana her zaman söylerdi. "Beni takip edin Arzu Hanım." Otelin içinde yürümeye başladı ve bana onu takip etmekten başka seçenek bırakmadı. Anahtar kartlarımı arka cebime koydum ve beni otelin arka tarafına doğru götürürken valizimi dearkamdan sürükledim. Burada geriye kalan tek şey kumarhane ve ötesindeki özel odalardı. Poker masaları ve slot makineleri zemini doldurmuştu. Sarhoş kumarbazların şansları olduğunu düşündükleri için paralarını kaybettiklerini görebiliyordum. Kafasız geri zekalılar. Kumarhaneden geçerek özel odaların olduğu koridora geri döndük. Son kapıda durup kapıyı çalmasını ve sonra açmasını izledim. Yanından geçip kapıdan içeri girdim. Büyük, yuvarlak bir tahta masada poker oynayan yaklaşık sekiz adam vardı. Kartlar masanın her tarafına dağılmıştı, bana oyunlarının sonuna yaklaştıklarını gösteriyordu. Sohbetlerine devam ederken varlığımız onları rahatsız etmiyordu, birbirlerinin şakalarına gülme biçimlerine bakılırsa birbirlerinin arkadaşlığından zevk alıyor gibi görünüyorlardı. Garip olan şey Adnan Amcayı görmemiş olmamdı. Masada oturmuyordu ve odanın hiçbir yerinde yoktu. "Adnan Bey’in burada olduğundan emin misin? Onu hiçbir yerde göremiyorum." Ayrılmadan önce resepsiyoniste bakarken sordum. "Üzgünüm, Adnan Bey’in kim olduğunu bilmiyorum. Otelin sahibini görmek istediğini sanıyordum, tam orada." dedi ve bize doğru bakan bir adamı işaret etti. Onu tepeden tırnağa süzerken boğazımdaki yumruyu yutkunmaya çalıştım. Adamın bronz İtalyan tenini tamamlayan koyu gözleri vardı. Mükemmel bir şekilde geriye taranmış siyah saçları vardı, bu da bana kesinlikle mafyanın bir parçası olduğunu gösteriyordu. Tüm mafya adamları koyu gözleri ve her zaman geriye taranmış koyu saçlarıyla aynı görünüyordu. Ama bu adam farklıydı. Aurası tehlike çığlıkları atıyordu, sanki şeytanın kendisi bile ona karşı gelmekten nefret ediyormuş gibi. Güçlü çenesi ona dokunmaya cesaret eden herkesi kesebilirdi. Geniş omuzlarının oturduğu tahta sandalyeye sığmıyormuş gibi görünmesinden bahsetmiyorum bile. Giydiği lacivert takım elbisesinden büyük kasları fırlamıştı, yaydığı cinsel çekiciliği görmezden gelmemi çok daha zorlaştırıyordu. Sakalları mükemmel bir şekilde hizalanmıştı, parmaklarımı kısa sakalının arasından kaydırmak istiyordum. Bakışlarımı kaçırdım, kafamdaki pis düşünceleri silkeledim. Uzun zamandır bir erkekle birlikte olmamıştım. Belki de bu yüzden o adamın bana bakış şekline bu kadar sinirleniyor ve rahatsız oluyordum. Sanki odada sadece biz olsak beni bütünüyle yutmak istiyormuş gibi görünüyordu. Dürüst olmak gerekirse istesem bile onu durdurabileceğimi sanmıyorum. "Üzgünüm ama anlayamadım." Resepsiyoniste geri döndüm, "Otelin sahibi, o Adnan Bey değil." "Sanırım yanılıyorsunuz Arzu Hanım, oradaki kişi otelin sahibi Timur Bozoklu." Bozoklu mu?! Bozoklu suç ailesi gibi mi?! "Ne oldu Merve?" diye sordu adam, sesinde güç ve hakimiyet duygusuyla. Herkesin gözleri bize çevrilince ortalık sessizliğe büründü. "Sizi böldüğüm için üzgünüm Timur Bey, ancak Arzu Hanım otelin sahibini arıyordu." Resepsiyonist Merve, nedense gergin görünüyordu. Belki de onun ısıracağını düşünmüştü, yani onu tek lokmada yiyebilecek gibi görünüyordu. "Aslında bu otelin gerçek sahibi olan Adnan Bey’i arıyordum." dedim ve bazı adamların derin ve sert bir ses tonuyla kıkırdamalarına neden oldum. "Ona Adnan Bey’in kim olduğunu bilmediğimi söyledim Timur Bey." Merve, adamın ağzını açmasına fırsat vermeden karşılık verdi. "Endişelenme Merve, artık gidebilirsin. Teşekkür ederim." "Elbette Timur Bey. Başka bir konuda yardımcı olabileceğim bir şey varsa lütfen bana bildirin." Başını eğdi ve yanaklarında kızarıklık oluştuktan sonra bana döndü. "Valizinizin odanıza gönderilmesini ister misiniz?" "Elbette." dedim yumuşak bir sesle ve bavulumu ona uzattım. Bavulumu da alarak odadan çıkışını izledim. Buraya gelmek kesinlikle yanlış bir tercihti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD