Nereye Kaçıyorsun?
" Tamam annecim merak etme seni her gün arayacağım. " annem bana sıkı sıkı sarılmış sanki savaşa gidiyorum gibi davranıyordu.
Bende ailemden ayrılacağım için üzgündüm ama bana verilen bu şansı sonuna kadar kullanmakta da oldukça kararlıydım.
Bizim köyümüz oldukça fazla hane barındırırdı içinde. Belli başlı ailelerin kendine ait toprakları olur ve ekip biçerdi. Oldukça zengin bir köydü. Bende bu açıdan şanslıydım. Ailemin fazlaca toprağı vardı ve bolluk içinde büyümüştük.
Fakat cahil doluydu ne yazık ki. Kız çocuklarını okula göndermeyen, çocuk yaşta evlendiren, evde karısını döverek egosunu besleyen şerefsiz çoktu. Zengini fakiri farketmez bir çoğu böyleydi.
Babam ve amcamla ise onlardan oldukça farklıydı. Çok şükür kuzenlerim ve ben bu konuda bir çok kızdan daha şanslıydık. Hepimiz okula gönderilmiştik. Her zaman saygı ve sevgi ile büyütülmüştük. Babalarımızdan ve abilerimizden bir fiske tokat yemedik. Bunun karşılığını da verdik. Onları üzecek başlarını öne eğecek yanlış tavırlar sergilemedik. En son üniversiteye gidecek olan da bendim. Kuzenlerim çoğu mesleğini eline almıştı. Benim çabam da bu yöndeydi.
" Dikkat et kendine annecim. İndiğinde beni ara mutlaka aklım sende kalmasın.Zaten evim sensiz hiç çekilmeyecek." annemle ilk defa ayrılacak olmanın hüznü vardı. Ağlamamak için ne kadar kendimi sıksam da annem beni ağlatmaya yemin vermiş gibiydi.
" Hanım ayıp oluyor ama." babamın anneme alıngan bakışları en çok ikisinin çekişmelerini özleyeceğimi düşündürttü. Babam anneme köye öğretmen olarak geldiğinde aşık olmuş ve evlenmişler. Birbirlerine hala aşkla bakmaları inanılmaz bir mucize gibi. Her zaman cilveleşmeleri ise bazen bezdirici. Bu yaşta da cilve olmaz yani kaç çocuktan sonra.
Yine de dünyanın izlemesi en güzel varlıkları olabilir. Tartışsalar bile birbirlerine olan saygılarını asla kaybetmezler. Eğer bir gün aşık olursam babam gibi bir adama aşık olmak isterim.
" İki gözümün çiçeği fırsat buldukça gelmeye çalışacağım. Sıkılıp sıkılıp babama abilerime sarma tamam. Sen beni ara müsait oldukça konuşuruz. Akıtma değerli incilerini de. Salda gideyim artık anne bak millet beni bekliyor." arkamızda ki otobüste herkes yerini almış annemle vedalaşmamı bekliyordu. Ama annemin beni bırakmaya pek niyeti yoktu.
En sonunda vedalaşma faslını atlatıp otobüste yerimi alabildim. Otobüsün hareketlenmesi ile heyecan dalga dalga vurmaya başladı. Yeni bir kitaba başlamak gibiydi. Bu kitaptataki baş karakter bendim. Her zaman kendi tercihlerini yapabilmiş, imkanlar dahilinde özgür büyütülmenin tadını almış biri olarak söylemeliyim ki buna rağmen felaket tırsıyorum. Sonuç olarak ilçede ki liseye gitmekle başka bir şehirde yaşamaya başlamak arasında büyük fark var.
Sudan çıkmış balığa dönmek istemiyorum. Yolumu kaybetmek hiç istemiyorum. En önemlisi ise ailemin bana olan güvenini sarsacak yanlışlar yapmak istemiyorum. Kendimi kozasından yeni çıkmış kelebek gibi hissetmem normal mi bilemiyorum....
2 YIL SONRA
Geldiğim yol değil de beklemek yordu beni. Bir saattir babamlar gelip beni alsın diye bekliyorum ama ne gelen var ne de giden. Telefonumu açan da yok ki neden geciktiklerini öğrenebileyim. Korkmaya başladım yolda başlarına bir şey gelmiş olmasından.
Ben kulağımda telefon babama ulaşmaya çalışırken komşumuz Mehmet amca ile karşılaştım.
" Elvin kızım hoşgeldin. " Mehmet amca sevdiğim nadir insanlardandı. " hoşbulduk Mehmet amca" deyip hemen elini öpüp alnıma koydum. Kendisi saygıyı haleden yegane insanlardan biriydi. Babam ve abilerimle de iyi anlaşırdı.
" Babanlar gelmedi mi kızım sen neden bekliyorsun burada?"
" Sorma Mehmet amca bir saattir buradayım. Arıyorum kimseye ulaşamıyorum da. " kendisi de en az benim kadar şaşkındı. Tabi biliyor babamla abilerin huyunu anlam veremedi oda.
" Baban böyle ihmalkarlık yapacak adam değil ama hayır olsun inşallah. Benimde işlerim vardı şimdi eve geçiyordum. BIrakayım seni." deyip bavulumu eline aldı. Bende el mahkum düştüm peşine. Mehmet amcadan başkası olsa asla kabul etmezdim.
Bizim eve geldiğimizde babamın sesi arşa yükseliyordu. Kalbim beni yerinden çıkmakla tehdit ederken korkuyla Mehmet amcaya baktım. O da aynı korkuyla bana bakarken koşar adımlarla eve girdik. Babam abime öfke içinde bas bas bağırırken abim başını öne eğmiş babamı dinliyordu.
Annemin gözleri ağlamaktan şişmiş babanları izliyordu. Mustafa abim odanın içinde volta atarken yengem ve yeğenim korkuyla bir kenara sinmişlerdi. Abimin yanında elini tutan ve ağlayan tanıdık sima ise ikinci bir şok yaşamama sebep oldu.
Bizim köyün belalısı Ardil'in kız kardeşi Roza. İyi de neden abimin yanında ve elini tutuyor. Zor zor kendimi toparlayarak içeri adım attım ve babama seslenmek için derin bir nefes aldım. Duyacaklarımdan deli gibi korkuyordum.
" Baba neler oluyor burada?" babam sesimi duyması ile başını bana çevirdi. Gözlerinde öfke görmek alışık olmadığım bir durumdu. Hele ki bu kadar yüksek sesle bize bağırmak asla yapmayacağı bir eylemdi. Omuzları çökerken gözlerinden akan yaş ile içimi dağladılar sanki. Yüreğim sıkıştı.
" Abin kız kaçırmış. Roza'yı tanıyorsun ya kızım. Senin bilmediğinse Onun aslında bir ağa kızı olduğu. " kaskatı kesildim. Hereket edip babamın yanına gitmek istedim ama hereket edecek gücü kendimde bulamadım.
" Baba sen ne dediğini farkında mısın. Ne demek ağa kızıymış. Ne demek abin kaçırmış. Nasıl bir saçmalık bu ? " babam pes etmiş bir şekilde annemin yanına oturdu. Abim hala ayakta başı önde bekliyordu.
" Bizde şaşırdık kızım. Bir gece de evlerini kapatıp gittiler. Biraz zaman geçtikten sonra öğrendik bizde. Gerçi önemli olan abinin bizi bulaştırdığı bela." öğrendiklerim fazlaydı. Ardil belalı bit tipti. Kimse kolay kolay onu karşısına almaya cesaret edemezdi.
Ama kadınları korur kollardı. Kimsenin hakkını da yemezdi. Büyüklerine karşıda saygılıydı. Fakat gaddar bir tarafı vardı. Gözü döndüğü zaman kimse etrafında olmak istemezdi. Oldum olası beni korkutan biriydi. Onu gördüğüm zaman yolumu değiştirirdim.
" Bela derken?" babam gözlerime çaresiz gözlerle baktı. İyi de bu çaresizliğin sebebi neydi?
" Sevgili abin bir ağanın kardeşini kaçırmış kızım. Bunlar öyle bizim gibi orta yolu bulmak için medeni olmazlar. Kendi kuralları vardır. Kanun gibi gördükleri töreleri." töre derken. Kafayı yemişler herhalde kaç yılında yaşıyoruz. Ne demek töre ?
" Baba dağ başı değil ya burası. Polisi var askeri var. Sakin olun bir. Mantıklı düşünüp hareket etmek gerekli." Mustafa abim lafa karıştı.
" Güzelim bu işler öyle polisle falan çözülmez. Anlamıyorsun bu adamların ne kadar güçlü olduğunu. Ama haklısın bir an önce mantıklı hareket etmek gerek. Yengenle seni hemen halamların yanına yollamalıyız. Baba bak bu işin ucu Elvin'e dokunursa katil olurum. Ama bu sik kafalı oğlunu da gebertirim." yengem de korku içinde abimi onaylarken ben ne yapacağımı şaşırmış halde abime bakakaldım. İşin ucu bana dokunabilir miydi? Böyle bir ihtimal var mıydı? Abim bunu bile bile Roza'yı kaçırmıştı öylemi?
Soğukkanlı olmalıydım. Evde ki herkes ne yapacağını bilemez halde çaresizlik içinde kıvranıyordu. Ama ben fikrimde hala ısrarcıydım. Kimseden korkmaya boyun eğmeye niyetim yoktu.
" Abicim lütfen önce bir sakinleşin. Gerekirse polise gideriz. Kim ne yapabilir bize nerede yaşıyoruz biz." o arada babam lafa Mehmet amca girdi.
" Kızım bunlar polis kanun dinlemez. Burada konuşarak vakit harcamayın derim Selim. "
Babam hızla yerinden kalktı " Haklısın Mehmet haklısın. Gülayşe hızlıca bir çanta hazırla kendine Elvin'le sizi Seher bacımın yanına gönderelim. Bir süre orada kalırsınız. Sonrasına bakarız." karşı çıkmak olmaz demek istiyordum ama babam ve abim o kadar kararlı görünüyordu ki ve sinirli ağzımı açmaya cesaret edemedim.
Bütün umutlarım yerle bir olmuştu. Oysa ki aileme aşık olduğumu ve nişanlanmak istediğimi söyleyecektim. Okul bitince de evlenecektim. Ne umdum ne buldum.
Yengem elinde çanta kucağında on aylık bebeğiyle odasından çıktı. Babam Mehmet amca ile anlaştı bizi halama götürmesi için. Başkası olsa belki kabul etmez belaya bulaşmak istemezdi. Hızlıca mehmet amcanın arabasına bindik. Anneme sarılamadım bile.
Ailemin hali aklımdan çıkmazken olan biteni düşünmeye başladım yolda. Abimin böyle bir belaya bulaştığına hala inanmakta güçlük çekiyordum. Nasıl bizi böyle bir tehlikeye atabilirdi. Kendine acımadı belli bize de acımadı? Babamın beni alel acele arabaya bindirirken ki endişe ve korkusu bu işin ne kadar ciddi olduğunu kavramamı sağlarken korku ile dolup taştım.
Ben kaçarken ailemi bir meçhulün ortasında bırakmak kanıma dokunuyordu. Mustafa abim yeni baba olmuştu. Ya ona birey olursa diye aklım çıkıyordu. Yanımda çareyi oğluna sarılmakta bulmuş yengeme ne hesap verirdik. Babama veya anneme zarar verirlerse ne yapardım? Her ne kadar hata yapsa da Ahmet abime ve Roza'ya da birey olmasını istemezdim.
Ben düşüncelerde boğulurken ani fren ile ön koltuğa savruldum. Ne olduğunu anlayamazken ön tarafa baktığımda gördüklerimle nutkum tutuldu. Arabanın önünü kesen üç siyah son model arabalar vardı. Arabaların kapısı açıldı ve içinden siyah takım elbiseli adamlar indi. Gözlerimi onlardan çekip yanımda oturan yengem ve yeğenimi kontrol ettim. Yiğenim yengemin kucağında uyumaya devam ederken yengem ağlamaya başlamıştı.
Sakin olmalı ve yengemi de sakinleştirmeliydim. Kadının korkudan sütü kesilmesi olasıydı. " Yenge sakin ol. Lütfen ağlama bize birey olmayacak lütfen sakin ol. " yengem başını aşağı yukarı salladı. Gözyaşlarını sildi ve derin derin nefes alıp vermeye başladı.
Kimi kandırıyorum ki. Bende yengem kadar korkuyordum. Ama yine de kuyruğumu dik tutmaya çalışıyordum. Aklımdan bin türlü felaket senaryoları geçirmiştim bile. Oturduğum tarafın kapısı açılıp kolumdan dışarı sürüklendim. Kolum acısı ile çığlık atarken arabanın kaputuna doğru sırtım yaslandı. Başımı kaldırıp kolumu koparmak istercesine sıkan adamın Ardil olduğunu gördüm.
Gözlerimiz birbirine kenetlenirken yüzündeki ifadesizlik kanımı dondurdu. " Nereye kaçıyorsun ? Aptal kadın benden kaçabileceğini nasıl düşünürsün?"