Kapanan kapının tok sesi, beyninde yankılanan ağır bir balyoz darbesi gibiydi. İçinde bulunduğu duruma aklı bir türlü teslim olmak istemiyor, zihni gerçeği silip atmaya çabalıyordu. Fakat yaşadığı aşağılanma, inkârın kaldırabileceği bir yük değildi. Onurunu kemiren bu an, ruhunu karanlık bir kuyunun dibine çekmişti. Acaba asıl ağırına giden, önüne atılan o uğursuz çarşaf mıydı, yoksa kendisine koca diye layık görülen hayırsız adamın dudaklarından dökülen zehirli sözler mi? Hangisi daha derindi; damgalanmanın sessiz utancı mı, yoksa bir erkeğin dilinden dökülen, insanı varlığından utandıracak kadar hoyrat cümleler mi? Elvin, artık daha fazla direnemedi; gözlerine dolan yaşlara serbestçe akma izni verdi. Damla damla süzülen gözyaşları, boğazında düğümlenen binlerce kelimenin sessiz çığlığı

