Avlu boşalmıştı artık. Halaylar, naralar, alkışlar sönmüştü. Herkes yavaş yavaş konağın odalarına çekilmişti. Ama Elvin, konağın taşlı avlusunda bir an durdu. Ay ışığı beyaz gelinliğine vuruyor, tül duvağını gümüş gibi parlatıyordu. Yüreğinde bir taş vardı. Yavaşça dönüp kalabalığın dışında bekleyen ailesine doğru yürüdü. Babası, köşede dimdik duruyordu. Annesi ,gözyaşlarını zor saklıyor, Elvin'e bakamıyordu. Ahmet ise birkaç adım gerideydi, yüzü karanlık bir bulut gibi, ne gurur ne de pişmanlık okunuyordu bakışlarında. Elvin önce annesinin önünde durdu. Göz göze geldiklerinde annesinin gözyaşları boşaldı. Elvin, başını eğmedi. Dimdik, sesi titrese de sözleri nettir. — Ağlama anne. Sen ağladıkça, ben yıkılıyorum. Oysa şimdi ayakta kalmak zorundayım. Annesi kollarını açmak istedi ama El

