-Pazar-
Bu sabah uyandığımda saat 10:00'a geliyordu. Aylardır bir ilk diyebilirim 7:30'dan sonra uyuyabildiğim. Kalkıp hızlıca duş alıyorum. Saçlarımı iyice kurutuyorum bu defa.
Bugün 12:00 gibi okulda buluşacakmışız. Şansa bırakamam, bir haftasonu kahvaltımız var onda da boş hamur mu yiyelim.
Ofiste yardımcı ablayı arayıp 11:00 gibi gelmesini rica ediyorum. "İlk işin çay suyu koymak olsun." diyorum. İnanılır gibi değil evden çıkıp, dalış okuluna varmam 21 dakika sürüyor. Arzu abla gelmemiş, kapı kilitli.
Kaskı motora bırakıp az aşağıdaki markete gidiyorum domates, salatalık, patates, peynir, zeytin, aklıma ne gelirse sepete dolduruyorum. Gruba da mesaj atıyorum:
"Kimse simit-poğaça almasın gelirken!"
Okula geçiyorum. Bol sıcaklı efsane bir kahvaltı hazırlıyoruz ablayla. "Oh be!" diyor. "Bir gün olsun boğazlarında adam akıllı bir şey geçecek çocukların."
Arzu ablayı da alıyoruz yanımıza, sere serpe bir kahvaltı yapıyoruz ki, bir buçuk saat. Tuğhan abi canım abim:
“Kızım seni bu güne kadar hiç hiç yoran olmadı mı? Yorulup dinlenince gözüne ışık geldi, yüzüne renk geldi resmen.“ diyor. Koray abi:
“Yok yok ıslak ıslak motorun ayazını yiyince kendine gelmiştir o.“ diyor.
Hep birlikte gülüşüyoruz.
“Hakkınız var abilerim, ama bana iyi gelen sizsiniz.” diyorum.
İki yandan sırtıma vuruyorlar. Hızlıca tabakları toparlayıp araçlara geçiyoruz.
Kahvaltı da öğrendiğime göre, dün bakmış Tuğhan abi Hatun takımı hız kesmiyor.
“Ücretinizi iade edelim başka bir yer bulun kendinize.” demiş. Kızlardan birinin erkek arkadaşı olan adam da;
“Yok!.” demiş. “Hiç bir sorun yok. Bunca emeği çöpe atamayız, herşey gayet yolunda hem sizin, hem bizim emeğimize yazık. Hemde onca zamana..
Tuğhan abi: “Yalnız eğitmeninizi değiştirmem, nasıl başladıksa öyle devam edeceğiz. Biz de kişiye özel muamele yok. Dalış disiplin işidir.” demiş.
Adamda “Her şeyden memnun olduklarını, hiçbir sorun olmadığını” yeniden söylemiş.
“Onlar takılmadıysa ben hiç takılmam, ben profesyonelim.” diyorum bende.
----
Sanki dün yaşananlar, hiç yaşanmamış gibi geçti günümüz dalgıç adaylarımızla. Diğer katılımcılar şaşkınlıklarını gizleyemediler. Dalışlar bitiyor sorunsuz.
Programımız epey önünde tamamladığımız için, "Önümüzdeki cumartesinin pratiklerini tamamlayalım yetişirse." diyor. Tuğhan abi. Ve herkes oradayken ekliyor.
"Dalış gezisini, tüm grupla hem fikir olabilir ve konaklamayı da çözebilirsek, öne çekebiliriz. Ayrıca konuşuruz ama herkes buradayken konuşmak istedim diyor.
Sahi dalış gezisine de gidecek miyim şimdi, nasıl olacak.
Arif abi geliyor. Malzemeleri araca yüklüyoruz. Okula geçip temizleyip, toparlayıp, düzenledikten sonra yerleştiriyoruz.
Tuğhan abiyle Koray abi eşlerini de alıyor, hep birlikte yemeğe geçiyoruz. Onlar bir şeyler içiyor, biz motor kullanacağız diye içmiyoruz. Onlar merkezde oldukları için taksiyle dönerler, ama ben emaneti bir yerlerde bırakamam maalesef.
—
Yemekten sonra Görükle’ye Hakan’la beraber dönüyoruz. Ben:
“Amfiye uğramam gerekiyor.” diyorum. O da:
“Bende geleyim özür dilemem gerekiyor.“ diyor. Şaşırıyorum pek konduramıyorum doğrusu.
Vardığımızda az da olsa bir kalabalık var. Kalabalıktan gözüme Pelin’i kestiriyorum. O da saniyesinde Hakan'ı gözüne kestiriyor sanırım. Sezerim böyle şeyleri. (Çocuğun kısmetine mani olmayayım.)
Tanıştırıyorum. “İş yerinden arkadaşım, aynı zamanda yakın arkadaşımdır.” diyorum. Gülüşüyorlar.
“Seni tanımıyoruz ama, senden önce arkadaşlarını tanımak nasip oldu. “ diyor Mert. Mert etnik müzik yapıyor arkadaşlarıyla. Şu bize her akşam ‘Ezo’yu çalan arkadaş. Hemen konuya giriyorum. Onur’u soruyorum.
Bir haftadır amfide sabahlamış. Her gün beni beklemiş. En son o ayrılmış burdan. Ben malum evdeydim. Cumadan beri çok hastaymış evde yatıyormuş.
Numarasını veriyorlar zorla. Kaydediyorum ama aramıyorum, aramayacağım. Evine de gidemem kimse kusura bakmasın.
“Söylersiniz geldiğimi. “ diyorum. “Bir de ben Deniz bu arada.” diye ekliyorum. Bir küçük gülüşme daha oluyor hep birlikte.
“Sen.. Ezo, yada Ezgi değil miydi adın?!” diyor Mert.
“Yoksa beğenmedin mi ismimi?” diyorum. Uzatmıyorum ne alaka demiyorum. Karşılıklı gülüşüyoruz yine. Sonra uzaktan selamlaşıp ayrılıyoruz oradan.
Hakan duruma biraz şaşırıyor. “Aylardır buradasın ve bir Allah’ın kulu adını bilmiyor öyle mi! Sen hep böyle garipsin zaten. Onlar da alışırlar. Ya da yok yok alışmasınlar zaten sana, bu fasıl bitti.” diyor. Sağ olsun beni hiç konuşturmuyor.
Önce benim eve geçiyoruz, Hakan aşağıda bekliyor, ben üzerime kalın bir şeyler alıyorum. Öyle söyledi beyefendi. Motoru da bırakıyorum.
Sonrada o üzerini değiştiriyor, bir de çanta almış yanına. Sonra her zaman onu toparlayan bir taksicisi var onu çağırıyor. Bana dün sözünü verdiği sürprizini gösterecekmiş..
Bir tepeye çıktık ki. Bütün şehir ayaklarımızın altında. Ama abartısız tüm şehir. Oturuyoruz. Kendine bira almış, bana şarap sağ olsun ince düşünceli kankam.
“Bir daha hiç tanımadığın, seni de hiç tanımayan insanlarla dağıtacağına, gel bizimle dağıt. Hani kankam kankam deyip geziyorsun ya! Hiç mi yerimiz yoktu sende.” diyor. “Yoksa biz mi bilmiyoruz nasıl dağıtılır?”
“Aynı şey değil!” diyebiliyorum. Sus işareti yapıyor. Anlatamıyorum. En azından şu an değil, bugün değildi demek ki vakti zamanı.
Benim de ona bir özür borcum var. Ama böyle olmaz tabi. Adam getirip şuraya oturtmasa hiç aklımda değilmiş gibi oldu.
Öyle değil aslında hep aklımda ama zaman. Ne zaman doğru zaman.. Ama şuan değil anlaşılan.
O kadar iyi geliyor ki.. Böyle mekan arasam bulamam. Seni hak edecek ne yaptım be çocuk. Üstelik birde üstüne kırıp dökmüşüm, düşünmeden. Çok utanıyorum ara ara bu ekipten birileriyleyken.
Hiç konuşmadan, öylece oturuyoruz, geceye karşı. Biraz geride duruyor, söz verdiği gibi yalnızım sanki.
Taki elimdeki şişe bitene kadar. Bittiğinde;
“Devamı var istersen.” diyor. Hiç cevap vermeden elimi uzatıyorum. Sus dedi diye bir daha hiç konulmuyorum. İkinciyi bitiremiyorum. Sonuna yakın içimi yakıyor, susuzluk ağır basıyor. Su yok bir bira açıyorum. Onu da biraz içince herşey birbirine karışıyor. Karıştırma işini bünyem kaldırmıyor.
Kendimdeyim. Ama değilim de. Hakan farkedip toparlanıyor hızlıca. O sadece bira içtiği için onda birşey yok. Taksiyi çağırıyor.
Beni eve çıkarıyor, anahtarı epey bir zaman bulamıyorum, bulana kadar Hakan geliyor. Aşağıdan bakıyormuş galiba.
"Işığın yanmadı bir sorun mu var bakmaya geldim" diyor. Kapıyı açamıyorum o açıyor.
"Seni bu halde bırakıp gidemeyeceğim. Sakıncası yoksa içerde ki çekyatta kalacağım." diyor. Adamdaki rahatlığa bakar mısın, "kalabilir miyim" falan yok yani..
Üzerimde kat kat hırka mont birşeyler var, çıkarmama yardım ediyor, en son tişörtle kalıyorum.
“Kalanını hallederim. “diyorum. Ama halletmiyorum. Kalın olsun diye giydiğim motorcu pantolonuyla uyuyakalıyorum daha sonra.
Banyoyu lavaboyu gösteriyorum elimle uzaktan. “ihtiyacın olabilecek her şey muhtemelen yoktur. Lavabonun altında ki dolapta temiz havlu var. İçerideki çekyatın altında yorgan yastık bir şeyler. İnternet ihtiyacın olursa şifre modemin üstünde, Bilgisayar lazım olursa, şifre altında. Dolapta atıştırmalık birşeyler var, ama alkol yok. Anahtarım sende zaten kapıyı kilitlediğinden emin ol. Balkonu da açık unutma, ben havalansın diye açık bırakmıştım, üşütürsün. Birde son olarak ayakkabılarını içeri alır mısın, eve erkek atıyor diye ev sahibinin kulağına olumsuz birşey gitmesin zor tuttum evi, açıkta kalmak istemem.“ diyorum.
“Evden çıkartırlarsa bana gel diyeceğim ama, hiç gözüm almadı. Bir gece göz kulak olayım dedim. Sayıp dökmediğin kalmadı baksana. He birde ayık olsan bu listeyi hayal bile edemiyorum. ” diyor.
“Hem genetik hem de burcumdan heralde biraz kontrolcü olabilirim sanırım. 21 Aralık doğum günüm az kaldı, unutmazsan sevinirim.” diyorum şakayla.
“Biliyorum. “ diyor ağzının içinde. Anlam veremediğim için soruyorum,
“Anlamadım?”
“En uzun gece.. “ diyor.
“Babamın hayatının en uzun gecesiymiş, hep öyle der. Belki bir gün anlatırım. “ diyorum. Sonra sızıyorum.
—
Uyku arasında bir şarkı çalıyor kulağıma, çok kısık sesle tam da anlayamıyorum. Dışarıdan değil evden ama öyle kısık ki anlayamıyorum.
Ama kadife gibi bir ses, aklımda kalmasa da sözleri, müziği kalbime işliyor. Sonraki birkaç gün boyunca şarkıyı arıyorum tarıyorum, ama sözleri aklımda kalmadığı için bir daha dinleyene kadar bulamıyorum.
Hakana soruyorum ne sorduğumu ya anlamıyor yada salağa yatıyor.
—
-Pazartesi-
Çok saçma bir şekilde uyanıyorum. Üstüm başım giyinik ama sokak kıyafetleri. Yüzümde makyaj, saçlarımı örmeden yattığım için kuzu gibi bir şekil. Evde pişen bir şeylerin kokusu. Biri çalan şarkıya eşlik ediyor.
“Hayat bu kadar mı?
Bence değil
Bir kaç sözüm var
Biraz senin gibi
Yıkılmayan duvarları var
Bazen esintili
Bazen uzak yakınlarım var
Ben, ben böyleyim kendi yolumdaa”
Kapımı hızla kapatıp, arkasına yaslanıyorum. “Noluyoruz lan, bu da neyin nesi?!”
Düşündükçe aklıma geliyor tabi önce tüm dünü gözden geçirmek zorunda kalıyorum. Hangi birine utanayım, akşamki halime mi şimdi ki tepkime mi.. Üzerime çeki düzen verip çıkıyorum.
Bizimki aynen devam ediyor:
“Hayat benim
Her anımı yaşadıkça sevesim var
Aldırmam hiç yağmurlara
Benim güzel hatalarım var
Bir an bile vazgeçmedim
Kendi yolumdann.. “
Beni görünce hemen kapatıyor, “Kusura bakma uyandırdım mı?. Tost, çay yaptım, kahvaltı yapar, öyle geçeriz derse. “diyor.
Erkenden kalkıp evine gidip gelmiş anlaşılan, duş alınmış, üst baş değiştirilmiş. İyi de madem gitti neden geri geldi ki! Ben düşünürken, çok fazla süzmüş olmalıyım, açıklama ihtiyacı duyuyor.
“Hem okul durumun kritik ders kaçırma diye, hemde gece yalnız olmadığını belki bilmek istersin diye döndüm. Anahtarını bana vermiştin sonuçta.“ diyor.
“Teşekkür ederim bugün benim için kritik bir gün. Hocalarla görüşmem var. Ama duş falanda almalıyım. “ diyorum.
Soru sorar gibi bakıyor ama sormuyor, görüşme konusunda. Biraz duraksayıp, “Balkonda bekleyebilirim yada bahçede.” diyor.
Neredeyse elimden tutup okula götürecek beni. Okula gitmekle ilgili bir problemim yok ki benim.
“Okulu bırakacak gibiyim ama konu henüz yeterince olgunlaşmadı.” diyorum.
“3. Sınıfta mı diyor?!” sonra teslim oluyorum der gibi ellerini kaldırıyor. “Pardon 3,5 ve anladım konu paylaşıma, tartışmaya açık değil, ben birşey duymadım zaten.” deyip ellerini cebine sokup arkasını dönüp gidiyor.
Çay alıp balkona çıkıyor. Çay sigara yapıyor. Gülüp şakalaşıyor ama keyfi yerinde değil gibi. Dışarı öıkar çıkmaz suratı asılıyor.
Anlaşıldı gitmeyecek. Hızlıca duş alıp banyoda hazırlanıyorum mecburen.
Sonra kahvaltımızı yapıp çıkıyoruz. Ve evet nerdeyse okula elimden tutup götürüyor. Fakülte binasının önüne kadar gelip bırakıyor.
---
-Pazartesi Ve Yeni Kararlar-
Koridorları aşarken kafamda evirip çeviriyorum.
Okulu üsten aldığım derslerle bir sene erken bitirmekti planım en baştan beri ama şuan işler sakata bindi.
Neyse tek ders, üç ders, olmadı yaz okulu, oda olmadı hocalara yalvar yakar bir şekilde bitireceğim.
Ama asıl mesele bu değil. Bu plan hiç değişmedi sadece bu sene sekteye uğrama ihtimali doğdu. Onu da bugün çözeceğim gibi.
Profesyonel dalışı bırakıyorum. Şu hayatta en sevdiğim şey, gün gelirde sevimsiz bir rutin olursa; "ne yaparım!" dedim kendi kendime. Ya nefret edersem, düşüncesi bile ürpertici.
Yada diğer bir konu, artık asla desem bile saçma sapan biri yüzünden, yine bir gün tepetakla olursam.. Bütün dalış hayatım mahvolur. Ve bu yıkım sadece beni değil o gün sorumluluğunu aldığım insanları da etkileyebilir.
Bunları henüz cesaretimi toplayıp kimseye söyleyemedim. Herkesten tepki alacağım biliyorum.
En başta annem babam evdekiler içimden geçecek, bunca yıl her planını buna göre neden yaptın diyecekler.
Annem yine; "Sütümü helal etmem." diyecek. "Madem dalışı bırakıyorsun, ne diye kendi işine dönmüyorsun. Birinizde memur olup sakin sakin hayatınızı kurmadınız." diyecek.
Ablam; "Hayalperest olma, macera arama!" diyecek.
Abim; "Gel o zaman benim yanıma, benimle çalış." diyecek.
Bir babam belki; "Karışmayın kızıma!" derse der.
Dalış okulundakiler de tepki gösterecek. Hele Ahmet abi yıllardır işi öğreneyim diye az emek harcamadı bana
Şimdi sil baştan olacak her şey.
Ama artık öğretmenlikte yapamayacağım kanaatindeyim. Artık ilk başta ki isteğim azmim de kalmadı zaten.
Yeniden sınava gireceğim 6 ayda ne kadar hazırlanabilirim bilmiyorum ama..
Afet yönetimi gibi birşeyler okumak istiyorum. dalış lisanslarımla birleşince iyi bir arama kurtarmacı olabilirim diye düşündüm. Tabii bu süre zarfında hangi yeteneklerimi geliştirmeliyim o konuyu yeniden gözden geçireceğim.
Böyle bir alan seçiminde, duygusal zaaflara da yer yok üstelik. Dalış da hata affetmez tabii ki. Ama hata yapmamak için hiç yapmamayı tercih edebilirsin.
Yazları dalışa devam edeceğim yine de imkan ve zaman oldukça. Dalıştan kopamam. Yalnız akdeniz de sürekli olamam. Yaz okulları, alacağım diğer kurslar da olacak.
Ama bizimkilerle gider gelirim her fırsatta. Zaten dalış okulunun resmi olarak bünyesindeyim. Eğitmenlik almam konusunda umarım bana referans olurlar. Referans olmadan olmuyor maalesef. Hala lisanslarımı geliştirmek istiyorum. Bu kadar hazırlanmışken, bu seviyede bırakmak içime sinmiyor.
Ahmet abi, umarım onları yüzüstü bıraktığımı düşünmez. En kısa zamanda onunla da şahsen görüşmeliyim. Belki ara tatilde yanlarına gider gelirim. Yada bizim dalış okulunun açık deniz eğitimleri, bir bakarsın Kaş'ta olur.
---
Okulda işlerim bitince ilk bizim haytayı arıyorum. Dersi bitmiş, oyalanıyormuş. Dalış okuluna geçelim mi konuşmamız lazım diyorum. Gel beni al diyor. Sanki sırtımda taşıyacağım. A Blok kapısında kontak açık vaziyette bekliyor. Geldiğim gibi direk geçiyoruz.
Durumu anlatıyorum. Kimse yüksek bir tepki vermiyor. Okula Bursa'da devam edeceğim bir kaç yıl daha başınızın belasıyım diyorum. Hakan sanki sabahtan beri tuttuğu nefesini bırakıyor, derin bir oh çekiyor.
"Noldu kanka gideceğim diye üzüldün mü, okulu bırakıyorum deyince.." diyorum. Diğerleri gülüşüyor.
"Durun bakalım! Öyle hemen kurtulamazsınız benden." diyorum.
Konunun üzerine çok da devam etmiyoruz. Şuan halihazırda elle tutulur bir durum yok bakalım o güne çıkalım.Yıllar olu bir deneme çözmeyeli, bir soru bankası kapağı açmayalı. Biraz daha konuşuyoruz, havadan sudan. Sonra kafedeki saatime az kaldığı için izin istiyorum. Evrak işleri var okulun diğerleri kalıyorlar.
---
Pazartesi mesaisi kafede sakin geçiyor. Mutfakta geçiriyorum zamanımın çoğu. Çıkışta çalışma saatlerimi kısalmak istediğimi söylüyorum. Sınava hazırlanmak için zamana ihtiyacım var. Tekrar sınava hazırlanmak istediğimi söylediğimde biraz yadırgıyorlar. Bende açıklama yapmaya çalışmıyorum, herkese uzun uzun açıklamakla uğraşamam.
Motoru apartman girişine kilitleyip amfiye geçiyorum. Havalar iyice soğudu için olsa gerek, günden güne sakinleşiyor. Her daim gördüğüm, artık demirbaşlar dediğimiz kişiler kalmış neredeyse. Onur yok, hala iyileşememiş. Aramadım diye kırgınmış, haber göndermiş.
Kırılmak en doğal hakkı. Ama buradaki herkes de az çok benim yapımı çözmüştür ki, Onur değil padişahın oğlu olsa farketmez, ben böyle bir durumda kimseyi aramam. Bu da benim fıtratım elimde olan bir şey değil.
Bir şeyler içip havadan sudan, gündemden sohbet ediyoruz. Bazı arkadaşlara yine memleketi kurtarıyor her akşam ki gibi..
Bugün çok uzun bir gündü. Çok yorulmuşum. Yüklerimden kurtulmak hem hafifletiyor, hemde birazcık yoruyor bu süreçte. Sanki bir kaç günü blok yapmış gibiyim. Bir an önce eve geçip dinlenme isteği geliyor. Bana müsade deyip izin istiyorum.Uzaktan herkesi selamlayıp ayrılıyorum.
Tam caddeye çıktığımda önümden fişek gibi bir motorcu geçiyor. Plakaya bakıyorum Koray abinin motoru. Hayır insan durur eve bırakmayı falan teklif eder ama nerde, görmesi bile mümkün değil o hızda. Dayanamayıp hemen bir mesaj atıyorum;
"Asfalt ağladı"
Sanki motorun üstünde, son sürat giden o değilmiş gibi saniyesinde cevap geliyor;
"Delioğlanın yüzünü güldürmekten kastın, müzeye kaldırmaksa eğer?! Sen motoru da motorculuğu da çok yanlış anlamışsın."
Sabah ki modele bak bir de buna. Ne değişik bir eleman. Ya canı bir şeye sıkılmış yada ben insanları asla anlayamıyorum. Asla tanıyamıyorum. Yanar döner tiplere sinir oluyorum. Herhalde motoru verdiğine pişman oldu... Gibi gibi daha bir sürü ardı ardına hücum ediyor, o bulanık zihnime.
Ev arkadaşı fena nimet değilmiş. Böyle kendi kendime konuşa konuşa çok kişilik bozukluğuna bağlamam inşallah bir gün.. Boş boş ne çok konuşurduk. Hain Nesli üç gün önce tanıdığı adamları yıllara tercih etti. Allah gönlüne göre versin. Daha da o kadar bile güvenemem kimseye..
Millete kıza küse geliyorum eve. Alel acele üstümü değiştirip direk kendimi yatağa atıyorum.
Sabah ola Hayrola...