Bölüm 4

2107 Words
Sabah kalkınca Kerem'in hâlâ uyumasını fırsat bilerek hızlıca yataktan kalıp üzerimi değiştirdim. Sabaha kadar bir kez bile Eren’in ağlama sesi gelmemişti. Güneş doğmak üzereyken ben de dalmıştım zaten uykuya. Az da olsa, huzurla uyumak yetmişti bana. Kerem uyanmadan odadan kaçıp, salona geçince ev ahalisinin çoktan uyandığınızda gördüm. "Günaydın." "Günaydın kızım." diyen Rabia teyzeye bakarak gülümsedim. Annemden sonra birilerinin kızı olmak iyi gelmişti. "Yoldan geldiniz, dün yorgunsunuzdur diye demedim ama banyoya gir istersen." deyince yüzümün aldığı renkleri tahmin bile edemiyordum. Oysa ki gayet de masumca söylenmiş bir sözdü. Annem de yoldan gelenlere teklif ederdi banyo yapmayı, yorgunluğu alır diye. Yine de.. ne bileyim. Rabia teyze banyoyu gösterince, banyoya girerek öncelikle yüzüme soğuk su tuttum. Kapıyı kilitleyip, kendimi küvete atarken bu evdeki her şeyin beklediğimden çok daha güzel olduğunu fark ettim. Allah bir yerden alıp, başka bir yerden yine tutunacak bir dal veriyordu işte. Tıpkı annemin dediği gibi.. Çıkardığım kıyafetleri tekrar giyerken, saçlarımı da havluyla kurutup yandan örerek çıktım banyodan. "Günaydın." diyen Kerem'i kapının önünde görünce yerimden sıçrarken gülümsedim, sanırım ona alışmak bayağı bir zamanımı alacaktı. "Günaydın." deyip kapının önünden çekilerek ona yol verdikten sonra, mutfaktan sesler gelince oraya doğru ilerledim. "Ama olmaz ki, ben de yardım etseydim." diyerek hazır olan sofraya baktım. "Kendi evine taşınınca sen de bize hazırlarsın kızım." Eren bana doğru gülerek gelirken, gülümsememe engel olamadım. "Ben yedirdim onu, hadi otur sen." diyen Rabia teyzeye şaşkınlıkla baktım. Kalkıp alkışlayasım vardı şu an. "Vallahi ya sizde bir şey var, ya biz beceriksiziz." "Nedenmiş o?" "Ben yediremedim kaç gün hiç bir şey." "Merak etme, sen de alışırsın zamanla." İnşallah alışırdım. Altından kalkar mıydım bilmiyorum ama kalkmak zorundaydım. Annemle babama söz vermiştim, kardeşime sahip çıkmam gerekiyordu. Kerem işe giderken Tuba da okula gidince baş başa kaldığımız Rabia teyzeyle, Eren'i de alarak alışverişe gitmeye karar verdik. Bizi cidden evli sandığı için oğluna da güzel görünmemi istiyordu hâliyle. Rabia teyze kapalı olmasına rağmen bana o açık elbiseleri neden almıştı anlamamıştım, ta ki "Aa kızım evde kocana giyersin, dışarıda giyemezsen." diyene kadar. Yemin ederim hayatımda hiç bu kadar utanmamıştım ben. Belki evliliğimiz gerçek bir evlilik olsa normal karşılardım bunları ama Kerem'in bunları bırak üzerimde, dolabımda bile görmesini istemezdim. "Ay bak bu da güzelmiş." "Bence yeter bu kadar, bir yıllık kıyafetim oldu." "Üst katta çocuk kıyafetleri var, Eren'e de alalım da öyle çıkalım." Rabia teyzeye bakıp gülümserken, gerçekten çok şey aldığımızı fark ettim. E bir de Eren'e alırsak buradan çıkamazdık bence. "Ona da sonra alsak. Yanlış anlamayın, almak istemediğimden ya da sıkıldığımdan değil ama çok tutar hepsi." "Kerem eksik bir şey olursa kızar ama ikimize de, sabah sıkı sıkı tembih etti. Sana demedi mi bir şey?" "Unuttu sanırım." diyerek yalandan gülümsedim. Tabi ki demezdi, tek bir elbiseye bile laf etmiştim ben. Biliyordu kabul etmeyeceğimi. Ve annesine itiraz edemeyeceğimi bilecek kadar tanımıştı beni sanırım. Eren'in huysuzluk etmesiyle son bulan alışverişin ardından eve gidince Eren'i uyutup , onunla birlikte uyudum ben de. Daha önce hiç bu kadar alışveriş yapmadığım için yorgunluktan ölmüştüm resmen. Uykudan uyanıp da bayağı bir uyuduğumu fark edince Eren'in nasıl bu kadar çok uyuduğuna şaşırarak kalkıp ışığı açtım. Eren'i yatakta göremeyince çoktan uyandığını da anlamış oldum. Büyük bir ihtimalle Tuba odaya girip almıştı. Beyefendi bir yaşına girmek üzereydi ama yürümek üzere bir kıpırdanma yoktu çünkü. Kapıyı açıp odadan çıkınca, Kerem de dahil herkesin Eren'in etrafında toplandığını gördüm. Resmen benden daha çok sahiplenmişlerdi onu ve bu durum çok da hoşuma gidiyordu. En azından parasını alıp da onu kapının önüne atmak isteyen amcasından daha çok değer veriyorlardı ona. Durup dururken hatırlayarak sinirlerimi bozmayacaktım. Bu yüzden bir kaç adım daha atarak "Hoş geldiniz." dedim ve Kerem’le Tuba'ya baktım. İkisi birden "Hoş bulduk." deyince istemsiz gülümsedim. Ailenin her ferdi ayrı bir tatlıydı. "Annem yorgun dedi diye Eren'i alırken uyandırmadım seni." diyen Kerem'e bakıp "Alışveriş yordu." dedim imayla. Ne demek istediğimi anladı mı bilmiyorum ama çok güzel anlamazdan geldiği kesindi. "Ay siz çıkmıyor musunuz? Bir saat kaldı." diyen Rabia teyzeye döndüm. "Nereye çıkmıyor muyuz?" "Iş yerindeki arkadaşlar bizi tebrik etmek için yemeğe çağırdılar da. Uyanmasan ben de uyandırmaya gelecektim birazdan." Nerden çıkmıştı ki şimdi bu? Ah, yalandan evlenelim derken bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim. "Hazırlanayım bari." diyerek odaya geri giderken, Rabia teyzenin "Sen de üzerini değiştir oğlum." demesiyle peşimden geldi Kerem. "Hadi sen giyin çık." diyerek yatağa oturdum. "Sinirli misin sen?" "Biraz. Yani alışveriş yapacağımızı bana söyleyebilirdin, en azından para çekerdim." "Saçmalama istersen." diyerek dolaba yönelen Kerem'in sinirlendiği belli oluyordu. "Ya bak yanlış anlama. Ama kaç para tuttu biliyor musun sen?" "Bilmiyorum. Önemi de yok zaten." "Neden bu kadar acıyorsun bana?" deyince Kerem elindeki tişörtü bırakıp bana döndü. "Ne saçmalıyorsun?" "Annen seni zorlayacak bir kadın değil. Benimle evlenmenin nedeni bana acıman, söylesene neden benim için hayatını zehir edip herkese yalan söylüyorsun ki." "Annemin beni zorlayacak bir insan olmadığını söyledim zaten. Hayatımın zehir olup olmadığını anlayacak kadar çok tanısaydın beni, ne kadar mutlu olduğumu da görürdün." diyen Kerem'in üzerindeki gömleği çıkarmaya başlamasıyla birlikte gözlerimi kapattım. Utanmaz adam, insan bir arkanı dön falan derdi. Ben onun kaslarını görmek zorunda mıydım canım? Pek de kaslı değildi gerçi, yine de sünepe Hasan’dan sonra gayet atletik görünmüştü gözüme. Hem ne demekti mutluyum? Ne yani, sevdiği kadınla evlenmek yerine benimle evlendiği için mutlu muydu? Onu yeteri kadar tanımıyordum, hatta belki de hiç tanımıyordum, haklıydı. Ama peki o bana güvenip de ona ihanet etmeyeceğimi bilecek kadar tanıyor muydu beni? Nerden biliyordu ki günün birinde başkasına aşık olup da tüm gerçeği annesine anlatarak çekip gitmeyeceğimi? "Hadi sen de giyin." diyen Kerem'in odadan çıktığını görünce tüm sorularım yine beynimi kemirmekle kaldı sadece. Yeşilin üzerinde pembe çiçekleri ve kahverengi yaprakları olan dizüstü elbiseyi giyip, saçımı toplarken ne kadar değişik olduğumu fark ettim. Karşımda annemin biricik küçük kızı değil de genç bir kız duruyordu şu an, zaten küçük bir kız olmaktan onlar öldüğü zaman vazgeçmiştim ben. Topuklu ayakkabı da giyince tamamen olgun ve genç bir kadın gibi görünüyordum. Odadan çıkmadan önce göz kalemi ve ruj da sürüp veda ettim aynadaki çocuk Ben'e. Lakin bileğindeki tülbent, sen hâlâ annenin küçük kızısın diyordu bana inatla. Odadan çıkıp da "Hazırım." deyince herkesin beğeni dolu bakışlarını görmek biraz tedirgin etmişti beni. Kerem'in bakışları çok güzeldi ama bir erkeğin bana böyle bakması huzursuz da etmişti. Birlikte uyuduğum adamdan utanıyordum şu an, resmen komediydi durumum. "Çok güzel olmuşsun da bir eksik var." diyen Kerem'in elbisenin devamı yok demesinden korkarken, o bana yaklaşıp yüzüğü geçiriverdi parmağıma. "Annem hatırlatmasa yüzüksüz dolaşacaktık." Kerem gülümserken, onun parmağındaki yüzük takıldı gözüme. "Ya, unutmuşuz." diyerek gülümsedim. Yalancı evliliğimizin sahte yüzüğünü unutmuştuk, ne büyük bir eksikti değil mi? "Hadi çıkalım artık." Herkese veda edip, Eren'i de öperek evden çıkarken derin bir nefes aldım. Birileriyle tanışıp, yabancı bir ortama girmekten nefret ederdim. Üstelik nasıl tanıştığımızı falan sorarlarsa ne diyecektim ben? Arabaya binince "Cidden güzel olmuşsun." diyen Kerem'e bakıp gözlerimi devirdim. "Söylesene arkadaşlarına ne dedin evlilikle ilgili?" "Evlendim dedim işte." "Başka?" "Oturup kadın gibi dedikodu yaptığımı falan mı sanıyorsun? Evlendim dedim onlar da eşimi tebrik etmek istediler, hepsi bu." "Ne bileyim ben? Bir şey dediysen ben de başka bir şey söylemeyeyim diye dedim. Annene bin bir yalan uydurmuşsun ne de olsa." "Ben yalan söylemem." diyen Kerem'e inanmayan gözlerle baktım. "Annene olmayan bir kızı söylerken yaptığın neydi peki?" "Olmayan bir kız olduğunu nerden biliyorsun?" "O zaman neden o kız yerine beni çıkardın annenin karşısına işte gelinin diye? O kıza ne oldu?" "Bir şey olduğu yok Firdevs. Ne meraklısın sen ya?" diyerek kırmızı ışıkta durunca bana baktı Kerem. "Ya madem öyle bir kız cidden var, neden benimle evlendin? Hani kariyer peşindeydin? Bir de sana acımadım diyorsun." diyerek kırgın gözlerle Kerem'e baktım. Sevdiği kızı bırakıp da sırf bana acıdığı için benimle evlenmesi gururuma dokunmuştu. Yaptığı insancıl bir şeydi ama ya o kız? Ne kadar üzülmüştü kim bilir? "Acımadım diyorum, çünkü acımadım." Kerem'in iyiden iyiye sinirlendiğini hissedebiliyordum ama ben de sinirlenmeye başlıyordum. "Peki ya o kız? Sevgilin? O hiç üzülmedi mi sence? Ya da sen üzülmedin mi onu bırakınca?" Titreyen sesim ağlamamın habercisiydi. "Sevgilim değil, bilmiyordu zaten onu sevdiğimi. Beni hatırlamadı bile. Üzüldüğünü de sanmam bu yüzden." "Nasıl hatırlamadı ya? Sen onu seviyorsan nasıl oluyor o?" diyerek şaşkınlıkla Kerem'e bakarken, yeşil ışık çoktan yanmış ve Kerem arabayı sürmeye başlamıştı bile. "Belki de uzaktan sevdiğim için benim farkımda bile olmaması normaldir." "Peki ya sen? Neden ona gitmek yerine bana geldin?" Kerem bir kaç saniyeliğine gözünü bana çevirip "Gitmediğimi nerden biliyorsun?" diyerek arabayı durdurup aşağı indi. "Geldik." Ne yani, gitmişti de kız mı kabul etmemişti? Ya da Kerem'den haberi olmadığı için evlenmiş miydi acaba? Neden bitmişti ki yolculuk? Benim soracağım onlarca soru vardı, ne diye hemen inmişti ki? Belki de ondan umudu kestiği için başka bir kızla evlenmek istemedi ve annesini de mutlu etmek istedi. Sonuç olarak iki sevgilinin arasına girmediysem sorun yoktu. İçeri tedirgin adımlarla girerken, kafedeki en kalabalık masaya doğru yol aldık. Maşallah, ne kalabalık arkadaş grubuydu o öyle. Herkesle tek tek tanışıp, salisesinde isimlerini unuturken masaya oturduk. O kadar kişinin adını aklımda tutabilsem, mimarlık okuyacağıma direkt profesör olurdum zaten. "Bizimki hiç de bahsetmedi evleneceğinden, bir de geldi ki evlenmiş. Söylesene nasıl çaldın gönlünü? Ayran gönüllü bir çocuk da değil ki hemencecik tavladın diyeyim?" diyen çocuğa bakıp gülümsedim. Ayran gönüllü olsa "Aman Kerem'i bilirsiniz işte." der geçerdim, peki şimdi ne diyecektim ki? "Zaten bir kaç günde olan bir şey değil, senelerdir seviyorum ben onu." diyen Kerem'in annesine söylediği yalanı sürdürüyor olduğunu anladım. En azından herkese başka başka yalanlar uydurmuyordu, bu da bir şeydi. İstikrarlı çocuktu en azından. "He sen o yüzden hiç birimizin yüzüne bakmıyordun." diyen boya küpü kıza dönüp yüzün makyajdan görünmüyor çocuk ondan bakamıyordur demek istesem de yalandan gülümsemekle yetindim. Kerem'le cidden evli olsak haddini bildirirdim ama şu an beni alakadar etmezdi. Belki de ileride onunla bir yola girecekti ve ben bunu engelleyen kişi olmak istemiyordum. Gerçi bununla da yola falan girilmezdi ki. Vallahi de Rabia teyzenin kalbine iniverirdi. "Evet, insan başkasını sevince gözü de kimseyi görmüyor doğal olarak." diyen Kerem'in gerçekten aşık olduğu kızın ne kadar şanslı olduğunu düşündüm. Kesin bir şeyden haberi olmadığı için evlenmişti kız, keşke zamanında gidip söyleseydi seviyorum diye. Sahi neden söyleyemiyorduk ki birbirimize sevgimizi? Senden nefret ediyorum diyorduk da seni seviyorumları ne diye esirgiyorduk karşımızdakinden? Neydi bizi bağlayan? Taş bağlamış kalbimiz mi, yoksa her şeyi söyleyip de güzel sözleri esirgeyen dilimiz mi? Neydi bize engel olan? Sohbet koyulaşırken, onları dinlemekle yetindim. Bu kadar kalabalık ve ettikleri sohbetler bana yabancıydı. "Bırakın şu avukatlık muhabbetini, kız sıkıldı yahu." diyerek bana bakan kıza döndüm. Evet, muhabbetlerinin sıkıcı olduğu ve bir şey anlamadığım için dahil olamadığım bir gerçekti. "Sıkıldın mı?" diyen Kerem'e bakıp omuz silktim. "Kalabalık ortamlar bana göre değil sanırım." "E hadi kalkalım o zaman." diyerek kalkan Kerem'in arkasından ben de ayaklanırken, herkese veda ederek çıktık oradan. Arabaya binerken "Sırf ben sıkıldım diye kalkmamıza gerek yoktu." deyince Kerem ilk kez sinirli bir şekilde bana bakarak bindi arabaya. "Neden hiçbir şeye hakkın olmadığını düşünüyorsun benimle ilgili konularda?" "Çünkü hakkım yok. Söylesene gerçekten karın olmayan bir insanın ne gibi bir hakkı olabilir ki üzerinde?" "Aynı evde yaşıyoruz, aynı yatakta yatıyoruz." diyerek elimi tuttu Kerem. "Ve bu yüzüklerden ikimizde de var. Bu da senin her şeye hakkın var demektir. Anladın mı? " "Tamam ya anladım, ne kızıyorsun?" deyip elimi çekerek gözümü yola çevirdim. Kerem arabayı çalıştırırken, "Çünkü senin böyle bir kız olmadığını biliyorum. Ceyda'ya pekâlâ cevap verebilirdin ama sustun. Neden?" deyince kızın adının da güzel olduğunu fark ettim. Hah! Oradaki tüm kızlar boyayla da olsa benden bin kat güzeldi zaten. Kerem'le cidden evli olsak, tüm gün onlarla birlikte çalıştığı için delirebilirdim sanırım. "Çünkü susmak istedim." diyerek arkama yaslandım. "Başım ağrıdı." "Eren uyumuştur zaten, hemen yatarsın. Bu arada ev buldum ben, yarın bakarız." "Aslında." diyerek Kerem'e bakınca öyle bir bakış attı ki bana söyleyeceğim tüm cümleler bir bir geri kaçtı boğazıma. Ne var canım, benim bakmama gerek yok diyecektim altı üstü. "Annenlere yakın olsun diyecektim ki ben." diyerek tekrar önüme dönerken, Kerem'in gülüşü geldi kulaklarıma. Tamam, kesinlikle berbat bir yalancıydım. Arabadan inerken sönük olan ışıklar tüm ev halkının uyuduğunun habercisiydi. Saat o kadar geç olmuştu ki uyumaları gayet normaldi tabii. Sessiz adımlarla içeri geçip odaya girerken, Kerem'in devirdiği vazoyla ona döndüm. "Hayır yani kim koridora vazo koyar?" diyerek asla kendisine toz kondurmayan Kerem'e bakıp gülerken, odaya geçerek üzerimi çıkartmaya başladım. Odaya girmeyen Kerem'in benim giyinmemi beklediğini anlamış olsam da şu an daha büyük bir problemim vardı. Kapıyı açıp "Kerem" diye seslenince bana doğru döndü. "Çıkarsana elbiseyi, seni bekliyorum burada." "Onu biliyoruz." diyerek gözlerimi devirdim. "Fermuarı açamıyorum." "Gir içeri annem uyanacak şimdi." diye fısıldayarak içeri giren Kerem arkanı dön diye işaret edince dönerek beklemeye başladım. "Tamam." diyerek odadan çıkan Kerem'le, ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi dışarı verip elbiseyi üzerimden çıkartarak geceliği giyindim. Başka eve geçince yapacağım ilk iş kendime pijama almak olacaktı, gecelik neydi Allah aşkına? Adında hayır yok. Kapıyı açıp da yatağa geçerken, örtüyü üzerime çekerek kapattım gözlerimi. Bir kaç dakika sonra kapanan ışık ve yataktaki hareketlenmeyle Kerem'in de yattığını anlayıp kendimi uykuya teslim ettim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD