Bölüm 2

1283 Words
İki hafta sonra "Eee şimdi ne olacak?" diyen yengemin bizi bu evde istemediği gayet açıktı. Dışarıda yaptığı gövde gösterilerinin komşulara karşı olduğunu çok iyi biliyordum zaten. Yine de biraz olsun insanlıktan nasibini aldığını düşünüyordum, eve girip de iğrenerek bana baktığını görünceye dek. "Ne olacağı var mı? Hasan'la Firdevs beşik kertiği zaten, evlenecekler olup bitecek." Ne yani, kimse bana bir şey sormayacak mıydı? Babam böyle bir şeyi asla istemediğini defalarca dile getirmişti üstelik. Her şey bir yana, annem ve babam ölmüştü benim. Farkında mıydılar ki acaba? Konuyu değiştirmek ve orada olduğumu anımsatmak için "Ben hastanedeyken annem ve babamı defnetmişsiniz." derken, "Bir de seni mi bekleyecektik? Koksa mıydı ayol ölüler?" diyerek lafa atladı yengem. Bana laf sokması değil de, onlara ölü demesi zoruma gitmişti. "Ondan değil. Ben... görmeye gidebilir miyim diyecektim." "Altı üstü bir avuç toprak, ne diye gideceksin?" Yengemi hiç bir zaman sevmemiştim zaten, ama şu an nefret ediyordum. "Önce gidip evden eşyalarını al, bir de elbise neyin alamayız sana. Nüfus cüzdanını da al da işlemlere başlayalım." "Annemle babamın kırkı çıkmadan düğün dernek mi yapacağız yani?" diyerek şaşkınlıkla onlara baktım. En azından biraz daha vakit verselerdi. Evlenmek için falan değil, annemle babamın üzüntüsünü biraz olsun unutup onlardan kurulabilecek kadar kendime gelmek için. "Ne düğünü? Nikah kıyarız olur biter. Bir de düğün yapıp masrafa mı gireceğiz?" Geldiğimden beri ilk defa konuşan Hasan, hiç konuşmasa daha bir sevilesi duruyordu oysaki. Düğün isteyen de yoktu ondan. Sadece, birazcık düşünceli olmalarını beklemiştim. Ama düşünce için beyin gerekirdi ve görünüşe göre onlarda yoktu. "Aslında yeterince param var, evim de olduğuna göre evlenmek zorunda değilim." deyince yengem bir hışımla sarıldı saçlarıma. "Sen bizi ele güne rezil mi edeceksin kız? Küçücük ilçe burası, ne işin var kız başına bir evde? Evleneceksin dediysek evleneceksin, Yürü git eşyalarını topla şimdi." *** Eve gidip eşyalarımı toplamak yerine Reyhan hocanın evine doğru koştum nefes nefese. Ciğerlerimde oksijen kalmayıp, öksürmeye başlarken bir yandan da kapıyı çalıyordum. Kapıyı açan kişi yabancı olunca doğru mu geldim diyerekten bir daha baktım eve. "Reyhan hoca yok mu?" "İçeride, namaz kılıyor." diyen çocuğun yüzüne baktım. Buralı olmadığına adım gibi emindim. Konuşması çok düzgündü çünkü. Ve üzerinde takım elbise vardı. Yeni ilkokul öğretmenlerinden biri miydi acaba? "Firdevs, gel kızım içeri." diyerek kapıya doğru gelen Reyhan hocaya bakıp, ayağımdaki ayakkabıları çıkarttım. "Ay neden nefes nefesesin sen böyle?" Ben çocuğa bakarken "Yeğenim Kerem, onun yanında da anlatabilirsin." diyerek koltuğa oturttu beni. Kimseyi düşünecek bir konumda değildim şu an zaten. Yardım isteyebileceğim tek kişi oydu. "Amcam, Hasan'la evleneceksin dedi. İstemem deyince de dayak yedim yengemden." diyerek ona baktım. "Annemle babamın mezarına bile götürmediler beni. Her şey bir yana, onlarla bir ömür geçiremem ben. Eren'i de alsam kaçıp gidecektim ama yengem izin vermedi onu da yanıma almama." "Tamam, önce bir sakin ol da düşünelim." diyerek bir bana bir yeğenine baktı Reyhan hoca. "Aradığın kızı bulduk işte." İkimizden birden bir "Ha?" nidası yükselirken, Reyhan hoca gülümsedi. "Sen onun okulu bitirmesine yardımcı olup buradan kurtaracaksın, o da seni annenin dilinden kurtaracak ve tabi ki de o istemediğin Seher'den." "Ben bir şey anlamadım?" diyerek kaşlarımı çattım. "Anlamayacak bir şey yok, evleneceksiniz." Annem ve babam yaşıyor olsa, sıkı bir kahkaha atardım bu cümleye. "Hocam, her şey bir yana, velayetim amcanda ve ölse izin vermez." "Olmadı öldürürüz." diyerek omuz silken çocuğa bakarken, o sadece gülümsüyordu. "Ne? Sana acımayan bir insana acıdığını söyleme bana." "İnsanım ben ve tabii ki de bir acıma duygum var." deyip ona diktim gözlerimi. "Şimdi amcan izin verirse istiyor musun? Onu söyle sen." Bir kaç dakika düşündükten sonra "Bu, Hasan'la evlenip hayatımı zehir etmekten çok daha mantıklı bir seçenek. Tek bir görüşte tanımadığın bir kızla evlenmeye karar verdiğine göre gerçek bir evlilik olmayacak bu ve bu durumda bence bir sorun yok." diyerek omuz silktim. Okuyup, kendi ayaklarımın üzerinde durunca Eren için daha iyi bir ebeveyn olabilirdim. Ve tabi ki de babamın tek istediği şeyi de yerine getirmiş olurdum. Kerem mi her neyse, o da kendi yoluna giderdi bu süreçte. Böylece bir kaç dakika içinde, tekrar değişmişti hayatım. Tıpkı bir kaç gün önce de olduğu gibi. "Ben şu amcayı ikna edeyim." diyerek göz kırpıp odaya giden çocuğa baktım. "Ne yapacak?" "Merak etme, avukat o. Elbet bulur bir yolunu." diyen Reyhan hocadan boş bir kağıt istedi odadan çıkıp. "Bize gereken sadece bir imza, onu aldımmı tamamdır. Küçük yer zaten burası, pek üsteleyeceklerini sanmam." diyerek amcamın adını öğrenip evden çıkan Kerem'in arkasından bakakaldım. "Hadi sen de eve gidip eşyalarını topla. Sonra da amcanlara git ki işkillenmesinler." "Tamam hocam." diyerek oradan çıkıp evime geldim. Ev miydi cidden şimdi burası? Kapıda öylece beklerken, eve girebileceğimden pek de emin değildim. Mutfakta yemek yapan bir annem yokken ev denmezdi ki buraya! Derin bir nefes alıp eve girdikten sonra nüfus cüzdanlarımızı ve bir kaç resim aldım. Bir de yatağın üzerinde duran annemin tülbendini alıp boynuma sardım. Kokladım.. Annem gibi kokuyordu hâlâ. Belki günlerdir uyumayan Eren, biraz olsun avunurdu bununla. Belki ben de avunurdum arada. Biliyorum, geçerdi kokusu bir süre sonra. Ama anne kokusuydu bu. Tülbentten silinse de, benliğimden silinmezdi kolay kolay. Annemin sobayı yakmak için kullandığı gazı ve çakmağı elime aldım sonra. Gazı evin içine dökerken, kalanını sobanın üzerine boca ederek "Her şey senin yüzünden." diye sobaya tekme atıp çıktım evden. Çakmağı yakıp da evin içine atarken, küçücük ateş parçasının alevlere dönüşmesini izledim. İşte, benim hayatımda aynen böyle olmuştu. Bu ev de benim gibi yok olup gidecekti. Her akşam babamın ‘Ben geldim.’ diyerek neşeyle girmediği bir ev ne diye sapasağlam duruyordu ki? Benim gibi yıkılmalıydı o da, benim gibi kül olmalıydı. Evin bir kaç kolonu yerle bir olurken, komşular da birer birer koşmaya başlamıştı yanıma. Gülümseyerek uzaklaştım oradan, işte şimdi layığını bulmuştu o tahta yığını. İçeri girer girmez "Kız hani eşyaların?" diyen yengeme baktım. "Ev yanıyordu gittiğimde, içeri giremedim." "Vay başımıza gelenler." diyerek dizilerini döven yengem, "Şimdi tekrardan nüfus cüzdanı çıkartmak gerek, gördün mü nikah işi uzayacak." deyip bana bakarken, sadece omuz silkmekle yetindim. Onun o öküzden bozma oğluyla ölsem evlenmezdim ben. Babam hiçbir zaman bu konuya sıcak bakmadığına göre bir bildiği olmalıydı. Akşam olup da Reyhan hocadan nasıl haber alacağımı düşünürken, amcamla birlikte içeri giren Kerem'e şaşkınlıkla baktım. Hararetle bir şeyler konuşurken, dönüp bana göz kırpmayı da ihmal etmedi. Umarım havalı olduğu kadar işinde de iyi bir avukattır diye düşünmeden edemedim o an, eğer öyleyse kurtulabilirdim çünkü. Yengem beni direkt mutfağa çektiğinden ne konuştuklarını duyamıyordum ve Kerem'in yaptığı planın işe yaramasından başka bir çarem yoktu bu durumda. "Yarın gelirsiniz, hallederiz o zaman." diyen Kerem'in ardından kapı kapanma sesi gelince yengemle birlikte çıktık mutfaktan. "O kimdi? Neyi halledecekmişsiniz bakayım yarın?" "Avukat. Evliliğe gerek kalmadan tüm malı alabilirmişiz." diyen amcama şaşkınlıkla baktım. Daha sonrasında bizi ne yapmayı düşünüyorlardı acaba? "Iyi bari, oğlumu bu çok bilmişe vermek zorunda kalmam böylece." Acaba görünmez falan mıydım ben? Nasıl oluyordu da böyle rahat konuşuyorlardı benim yanımda? "Bugün halledecekti ama imza mimza bilmem ben deyince yarın hallederiz dedi. Yarın bir parmak basarım biter bu iş." diyerek üzerinde ağır bir yük varmış da kurtulmuş gibi, rahat bir nefes alarak arkasına yaslandı amcam. Kardeşinin kızıydım oysa ki. Hadi bizim buralarda kızlara önem verilmez ama Eren vardı, onu da benim gibi önemsemiyordu demek ki. Her şey bir yana öz kardeşi ölmüştü. Bir kez bile, bir damla yaş dökmez miydi insan? Ya da yalandan da olsa vah kardeşim demez miydi? "Aman iyi iyi, sonra da veririz ikisini yurda." diyen yengem koluma vurdu. "Ne diye laf dinliyorsun kız? Kalk da sofrayı hazırla." Mutfağa giderken, insanların birbirine sırt dönmesinin bu kadar kolay olup olmayacağını düşündüm. Sahi bu kadar kolay mıydı? Bence olmamalıydı. O paralar amcamın değil babamındı, ne diye onun parasını çalmışız gibi davranıyordu ki? Asıl hırsız, bizim hakkımız olan parayı bin bir dalavereyle almaya çalışan kendisi değil miydi? Annem ve babamın yasını tutmama bile izin vermeyen bir hırsız! Sofrayı hazırlayıp, diğer odaya geçerek Eren'in yattığı sedirin yanına oturdum, onlarla aynı sofraya oturup da yemek yiyecek değildim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD