bc

Sahte Karım

book_age18+
15.8K
FOLLOW
222.1K
READ
revenge
love after marriage
opposites attract
friends to lovers
boss
heir/heiress
bxg
kicking
office/work place
enimies to lovers
lies
like
intro-logo
Blurb

"Bana ters ters cevap verip durma! Zaten ufacık tefecik bir şeysin elimde kalırsın. Kaç kilosun kızım sen?"

"Erkek adam kaç kilosun diye sormaz. Alır kucağına, sike sike kendi tartar!"

Ne dediğimi farkeder etmez, ellerimi hışımla ağzımın üstüne kapattım.

“Tekrar tekrar bir tartayım da, kendine gel bir o zaman sen!”

***

Leyla kendisini terk eden kocasının, taktığı borçlarla yüzleşmek zorunda kalınca kocasını bulmaya karar verir.

Bulur da...

Fakat bir sorun vardır.

Nikahlı olduğu kocası, tanıdığı kocası değildir.

chap-preview
Free preview
1. Nerede O Şerefsiz!
PARS “Nerede o şerefsiz?” Gözlerim bir hışımla odadan içeriye dalan kadına döndü. “Tutamadım Pars Bey!” Elimle gidin işareti yapıp saçı başı dağılmış, buraya çıkmak için kendini paralamış kadına meraklı bir bakış attım. Kardeşlerimin de benden farkı yoktu. “Hangi şerefsiz?” “Kocam olacak şerefsiz! Pars Altay nerede?” Sözleriyle birlikte iki kardeşim komik bir olay varmış gibi kahkaha attı. Bense komik bir şey göremiyordum. Hem de hiç! Saçlarını düzeltip ela gözlerini üzerime dikti. “Yerini söyleyin. Söz öldürmeyeceğim. Sadece götüme soktuğu bu kağıtların hesabını istiyorum,” diyerek elindeki kağıtları yüzüme doğru salladı. “Bir yanlışlık olmalı,” dedim hala olayı çözmek için uğraşırken. “Bana maval okuma! Nerede o piç kurusu?” “Manyak mısın be kadın! Bir yanlışlık var! Pars Altay benim, fakat kocan olmadığıma yüzde yüz eminim!” *** BİR HAFTA ÖNCE LEYLA “Siz ne yapıyorsunuz?” Bir avukata, bir haciz memurlarına, bir de bana kızgın gözlerle bakan ev sahibime döndüm. Gece geç bir saatte yatmıştım ve sabahın erken saatleri hiç bana göre değildi. Karga bokunu, kuş lokumu yemeden ne diye kapımda bitmişti bu insanlar? Gün bana hala aymamıştı. “Şunu da ekle,” diyen haciz memuruna öfkeli bir bakış atarak önüne geçtim. Resmi bir iş yapıyor olabilirdi ama bu beni görmezden geleceği anlamına gelmiyordu. Kim oluyordu bu adam be! Adamın görmezden gelen tavrı, cazgır yanımı ortaya çıkardı. “Bana baksana sen!” dedim omzundan iterek. Bana bakmak için başını eğdi. Kısa boyuma içerlenip adama öfkeli bir bakış attım. “Kısa boyluyum, sinir tepeme çok çabuk çıkıyor bak! Bana bir açıklama yapmak zorundasın!” Adam burnundan kıl aldırmaz gibi bakınca “..ız,” diye ekleme yaptım. “Size defalarca bildirim gönderilmiş.” “Gönderilmedi!” dedim haykırarak. “Devlet yalan mı söylüyor?” diye sordu küçümseyici bir sesle. “Hayır ama,” derken sesim içime kaçtı. Uykum tamamen açılmış, evimin boş duvarları tokat etkisi yaratmıştı. Ne oluyordu, ne? Eşyalarım bir başkası tarafından evimin sınırları içinden taşınıyordu. Bu taşınma benim isteğim dışındaydı üstelik! “İtiraz sürecini geçmişsiniz,” diyerek bana uzun bir açıklama yaptı. Dinledim mi? Pek değil! Benim borcum falan yoktu Allah aşkına! Borcum yokken nasıl olur da evime haciz gelirdi? Zaten bir kez, şerefsiz bir herifin yüzünden dımdızlak ortada kalmıştım. Aşık olmuş, evlenmiş ve dolandırılmıştım. Kocam olacak adam, ben bir gece işteyken tüm eşyaları kaldırıp siktir olup gitmişti. Daha yeni yeni acil ihtiyaç olan eşyaları alabilmeye başlamıştım. Kocam denen lanet herif yüzünden aylardır borç ödüyordum zaten. O borç bitmişti. Bitmişti değil mi? Evim, çırılçıplak kalmıştı. Tamamen soyunmuş. Pardon soyulmuş. Siktir. Ne diyordum ben! Memurlar gitmişti ve koca boş odanın ortasında, ben, kedim ve asık suratlı ev sahibim kalmıştı. “Eşya da kalmadığına göre,” dedi huysuz adam. “Evimden defolup gitsen iyi edersin!” Sanki memurlar evini de haczedecek gibi davranıyordu. Siktiğimin moruğu! Sabah sabah yeterince olaya maruz kalmamışım gibi, ev sahibim tarafından birkaç parça eşyam ve tüy yumağı kedimle kapı dışarı edildim. Yani kısacası göt gibi ortada kalmıştım. *** Kedimi ve valizimi çalıştığım bara bırakıp haciz işini çözmek için yollara düştüm. Tüm gün bu haciz işi ile uğraşmıştım. Önce verilen kağıttaki avukata gitmiş, ardından kocam ile borç aldığımız modern tefecinin şirketine gitmiştim. Günün sonunda tüm hayatımın kaydığını hissediyor, yolun ortasına oturup bağıra bağıra ağlamak istiyordum. Beş yüz bin diye bildiğim borcu ödemiştim ama borcumun beş yüz bin değil, üç milyon olduğunu öğrenmiştim. Millete hiç bilmediği yerden miras kalırdı, bana ise borç kalmıştı. Şansımı sikeyim, demiş miydim? O herifin Allah belasını versin! Aşık olan kalbimin bahsini hiç açmıyorum bile. Onun belasını veren verdi zaten… *** Bara döndüğümde saat dokuza geliyordu. Bir saat sonra sahneye çıkacak, içim ağlasa da, dilim şarkı söyleyecekti. Neyse ki barın sahibi üst katta kalmama izin vermişti. Ve bu izin yalnızca iki gün sürdü. Çünkü iki akşam sonra, yine ben sahnedeyken bar basılmış, hiç tanımadığım iki adam beni sahneden yaka paça indirmişti. Borcum yalnızca bildiğim adama yoktu. Hiç anlamadığım bir şekilde büyük bir çeteye daha iki milyon borcum olduğunu öğrenmiştim. Patron dedikleri adam, beni arabasında misafir etmişti. Pardon, tehdit etmişti! Yalvar yakar durumu anlatmış, kendimi acındırmış, ek süre kazanmayı başarmıştım. Fakat bırakın iki milyonu cebimde beş yüz lira anca vardı. Ve üç günün sonunda evsiz, işsiz, borçlu biri olarak bir parkın ortasındaki banka, kedim ve valizimle oturmuş kara kara düşünüyordum. Ağlamak çözüm olsaydı oturur ağlardım. Ama çözüm değildi. Yetimhanenin camının dibinde aylarca anne, baba diye ağlamıştım da ne olmuştu? Günün sonunda müdire anneden azarımı yer ve sonunda buz gibi yatakta ağlaya ağlaya uyumak zorunda kalırdım. “Pekala,” dedim kedim Paspas’a. “Kocamız Pars Altay’ı aramanın zamanı geldi de geçti. O şerefsizi bulup tükürüğünde boğalım.” Paspas mırladı. Ne hoş. Benimle aynı fikirdeydi. Uzanıp patisini tutup aşağı yukarı salladım. Boğmak yetmezdi. “O puştun ağzına sıçalım.” *** İşte buradaydım. Orospu çocuğu bana milyonlarca borç takıp koca bir şirket kurmuştu. Onu bulmam birkaç gün sürmüştü ama bulmuştum. Emin olun, arayan belasını da buluyor, mevlasını da… Derin bir nefes aldım. Şirketini başına geçirmek için tamamen hazırdım. Kaldığım izbe moteller anamı ağlatmıştı. Ben de onun anasını, ebesini hatta babasını ağlatacaktım. Beni dolandırıp gittiğinde günlerce kahrolmuştum. İhanete uğradığımı hissetmiştim. Sonra salaklığıma küfürler etmiş ve o herifi umursamamaya çalışarak hayatımı yeniden inşa etmeye çalışmıştım. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır diye düşünüp boşanma davası bile açmaya tenezzül etmemiştim. Çünkü evli bilinmek işime geliyordu. Fakat altı ay geçmiş olmasına rağmen tilki dönmemişti. Ben de tilkiyi kuyruğundan kıstırmaya gelmiştim. Kucağımda kedim, elimde valizim içeriye girdim. “Pars Altay ile görüşecektim,” dedim danışmana. “Randevunuz var mı?” diye sordu. Bu sahne dizilerde olmuyor mu Allah aşkına! “Var. Kendisine çok beklediği kişinin geldiğini söyleyin.” “Kim diyelim?” derken kibar bir şekilde telefona sarılmıştı. “Leyla Altay! Karısı!” Kadın bana şaşkın bir bakış attıktan sonra gözleri öfkeyle parladı. “Dışarı!” dedi soğuk soğuk. “Pars Bey evli bile değil. Benimle dalga mı geçiyorsun?” “Ara,” dedim bağırarak. Kadın güvenliğe bakış atınca içeriye giremeden kapı dışarı edileceğimi anladım ve güvenlik gelemeden, valizi bıraktığım gibi hızlı adımlarla asansöre yöneldim. “Hey, dur orada!” diye bağırdı güvenlik. Durdum mu? Durmadım tabi. Açılan asansör kapısından kendimi içeriye attım ve en üst kata bastım. Patron milleti genelde üst katta oluyordu. Aşağı tabakalar onlara göre değildi. İnanın bana! Asansör yukarıya doğru çıkarken ikinci katta durdu ve biri içeriye binip dördüncü kata bastı. “Pars Bey’in odası kaçıncı kattaydı,” diye sordum tatlı bir sesle. İstediğimde çok tatlı ve sevecen oluyordum. “Altıncı kat,” dedi gülümseyerek. “Teşekkürler,” diyerek altıya bastım. Demekki en üst kat değildi. En üst katta ne vardı acaba? Kız dördüncü katta indi, ben de altıncı kata çıktım. Çıkarken tüm o borç belgelerini çantamdan çıkarıp, yüzüne çarpmak için elime aldım. Asansörden indim ve koridor boyunca ilerlemeye başladım. Önüme çıkan bir iki kapıyı açtım. Biri toplantı odası çıkmıştı. Diğeri patron odası gibi görünmesine rağmen boştu. Üçüncü kapıyı açtığımda beni bir sekreter karşıladı. “Buyrun,” dedi şaşırmış bir şekilde. Beni gören de şaşırıp duruyor. Kediden olsa gerek! Hayvan sokmak yasaktı herhalde. Her neyse. Sanırım kadına haberim gelmişti ama profesyonel davranmaya çalışıyordu. “Pars Altay ile görüşecektim.” “Randevunuz yok,” dedi kadın kaşlarını çatarak. “Karısıyım. Randevuya ihtiyacım yok. Nerede o şerefsiz!” diyerek kadının arkasında ve sağında duran kapıya doğru bir adım attım. “Durun!” demesiyle kocamın o odanın arkasında olduğunu anladım. “Sıkıysa durdur. Kocamı görmeden şuradan şuraya gitmeyeceğim,” diyerek kedimi kadının masasına bıraktım. Ardından kapıya yönelip, dur ihtarlarına uymadan bir hışımla açtım. Demiştim değil mi? Boyum kısa, sinir tepeme çabuk çıkıyor. Üç çift göz anında bana döndü. Durun! Düzeltiyorum. Üç tane birbirinden yakışıklı surat bana döndü. Lakin sorun şuydu ki hiçbiri kocam değildi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Köle

read
57.2K
bc

MAFYANIN KADINI +18

read
11.1K
bc

YIRTICI EVLİLİK |+18|

read
143.8K
bc

İBLİSİN ESİRİ+18

read
5.7K
bc

CEHENNEM MAZGALI+18

read
6.9K
bc

TAMAHKAR +18

read
44.7K
bc

Aşk Masalı +18 Mafya ve Töre

read
359.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook