6. İlk Öpücük 🫦

1578 Words
PARS Necla’nın getirdiği takımı giydikten sonra, ofisteki bara yaklaşıp bir viski doldurdum. “Bu saatte mi?” dedi Alp onaylamaz bir sesle. Saatin iflahını sikeyim! Ben de saat falan mı kalmıştı sanki? Ofisin ortasına bir bomba düşmüştü ki sormayın gitsin. Viskiyi alıp Sarp'ın açık bıraktığı bilgisayarın başına geçtim. Hızlıca tüm bilgileri bir kez daha gözden geçirdim. Sanki tekrar tekrar baksam sonuç değişecekti anasını satayım! Sayfayı aşağı indirip yeni bir sayfa açtım. Leyla'nın bilgilerini girip hakkında bulabileceğim ne kadar bilgi varsa öğrenmem lazımdı. Ne ile karşı karşıya olduğumu bilmem gerekiyordu. “O adamlarla işbirliği içinde olabilir. Mağdura yatıp para koparmaya çalışıyor olabilir,” dedim. “Bana pek öyle gelmedi ama, bak tabi!” dedi Alp bir sandalye çekip yanıma otururken. “Nasıl gelmez ya? Çok rahat davranıyor kadın. Profesyonel gibi. İlk bir, şok yaşamış gibi davrandı. Sonra kapağı bana atmaya çalıştı.” “Daha çok tek başına kalmaktan korkmuş da, çaresizce bize sığınmaya çalışıyor gibi geldi bana…” “Çok yufka yüreklisiniz,” dedim sinirle. “İki ağlayana kanıyorsunuz anasını satim!” Yeni bir sayfa daha açıp emniyetin ağına sızdım. Sadece diğer bilgiler yetmezdi. Kaç sisteme girip araştırmam gerekiyorsa araştıracaktım. “İyi ya! Sen kanma abi! İyice kontrol et. Yoksa hepimizin burnundan getirirsin.” Laf sokmasını görmezden geldim. Araştıracaktım tabi. Elimdeki tüm imkanları kullanıp, gizlice sistemlere sızmam gerekse de yapacaktım. Bilgiler hızlıca önüme dökülürken gözlerim fal taşı gibi büyüdü. “Fuhuştan tutuklanmış amına koyayım!” Alp, yerinden doğrulup ekrana eğildi. Gözleri hızla satırları tararken yüzüne önce şaşkınlık, sonra da belirsiz bir ifade yerleşti. “Dur, dur.” Parmağıyla ekranı gösterdi. “Fuhuş çetesiyle birlikte gözaltına alınmış ama ifadeye bile çağrılmamış. Suçlamalar düşmüş.” Dişlerimi sıktım. Bir fuhuşu eksikti arkadaş! “Böyle şeylerden sıyrılmak kolay. Belki biri onu kolladı,” dedim masum olmadığına olan tüm inancımla. Alp kaşlarını çattı. “Belki de yanlış zamanda yanlış yerdeydi?” Olasıydı. Şarkıcı olduğu için belki de her zaman düzgün mekanlarda çalışmamıştı. Ama ben olasılıklar üzerine hareket etmezdim. Hele ki böyle bir konuda. Hayatımın ortasına kâbus gibi çöken bir kadın söz konusuyken… Gözlerimi tekrar ekrana çevirdim. Yetimhanede büyümüştü. Ailesini beş yaşındayken bir yangında kaybetmişti. Annesi, babası ve abisi kurtulamamış, hiçbir akrabası sahip çıkmayınca yetimhaneye verilmişti. Belirli bir sabıka kaydı yoktu neyse ki. Yıllardır birçok mekan değiştirmişti. Sigorta giriş çıkışlarını incelerken son çıkışın birkaç gün önce yapıldığını fark ettim. Bir konuda yalan söylememişti demek ki… Yine de her hareketi bana şüpheli gelmişti. Utanmaz bir tavrı vardı. Olayı çok çabuk sineye çekmişti. Kafamı iki yana salladım. “Yok. Ben bu kadına güvenmem. Bize sokulmasının bir sebebi var. Bunu öğrenmeden de rahat etmeyeceğim.” Elimi masaya sertçe vurup ayağa kalktım. Bir kadın tarafından kandırılmaya niyetim yoktu. O sırada Sarp içeriye girdi. Beni bilgisayar başında görünce güldü. “Araştırmaya başlamışsın bile.” “Araştırıcam elbette.” “Ne buldun?” “Ailesini beş yaşında yangında kaybetmiş, dediği gibi birkaç gün önce işine son verilmiş. Lise mezunu, üniversite okumamış. Ah bir de, fuhuştan gözaltına alınmış.” Gözleri büyürken Alp açıkladı. “İddialar düşmüş. Büyük ihtimalle çalıştığı yerlerden biri baskın yemiştir.” “Erkenden de başlamışsın içmeye,” derken gözleri elimdeki kadehte duraksadı. “Duyan da alkolik sanacak amına koyim! Bir kadeh!” “Neyse,” dedi Sarp. “Adına kayıtlı numaraların dökümanını al. Bundan önceki telefonun dökümlerini bulalım. Bir şey çıkacağını sanmıyorum eminim kayıtlı olduğu isim falan düzmecedir ama. O numara üstünden Leyla dışında kimlerle iletişim kurmuş. Bakalım bi.” “He yavrum,” dedim. “Adamlar bu kadar sistem kurmuş, ama kadınların polise vereceği numara üstünden birbirleriyle konuşmuşlardır kesin.” “Bir bakalım. Bakmaktan zarar gelmez.” “Sen de Alp gibi kadının bir dahli olmadığını düşünüyorsun,” dedim sitem edercesine. “Ağzına geleni söyleyen biri gibi geldi bana. Böylesi iş çevirmeyi pek bilmez. Hem ofise girdiği anı, yerde salya sümük ağladığı zamanı düşününce masum gibi. Oyuna getirildiği belli.” Ne belliydi? Rol yapıyor olabilirdi. Bana hiç güven vermezken, bu ikisine nasıl güven veriyordu anlamıyordum. “Rol yapıyor olabilir.” “İyi ya işte. Gözümüzün önünde olsun. Rol yapıyorsa da çıkar ortaya. Sen düştüğün durumu hazmedemiyorsun,” dedi sırıtarak. “Senin gibi bir herif nasıl fark etmez bunca ay ya?” “İşim gücüm yoktu her gün kütüğüme biri eklenmiş mi eklenmemiş mi diye bakıyordum, haklısın.” Akşama kadar bir şeyler bulmak için uğraşıp durmuştuk ama Leyla'dan bilgi almadan yol kat etmemiz mümkün görünmüyordu. Beni bu duruma sokan çeteyi bir bulayım, içlerinden geçecektim. “Nasıl tiplerle karşı karşıyayız çözene kadar Leyla'nın bizim yanımızda kalması iyi olur,” diye bildirdi Sarp. Zaten kadını alıp götürmüştü villaya. Kapıdan kovsam bacadan gireceğine yüzde yüz emindim niyeyse. Öyle bir potansiyeli var gibiydi. “Tamam. Hem adamlarla işbirliği içinde mi daha kolay öğreniriz,” dedim. Bana göre kesinlikle öyleydi. “Sizde kalsa olmuyor mu?” diye sordum bir umut. Sarp gözlerini büyütüp başını olumsuz bir şekilde iki yana salladı. “Yeni evliyiz biz. Ne diye bizde kalıyormuş ev yokmuş gibi!” “Bir yıl olacak.” “Gerçek bir evlilik olalı çok olmadı,” dedi anında. “İyi,” dedim ayaklanırken. Evimde kalmasını hiç istemiyordum. O eve dişi sinek bile sokmamıştım. Tamamen bana özel bir alandı. “Ben diğer evde kalayım o zaman.” “Kadını başımıza atıp, keyfine mi bakacaksın?” diye sordu Alp. “Hem artık evli barklı adamsın. Ne işin var gece alemlerinde?” “Sikerim belanı! Evli deyip durma!” “Ama evlisin. Hatta başkalarını altına alırken de evliymişsin. Ben bunu yengeye diyeyim,” demesiyle ensesine bir tane yapıştırdım. “Kadın evlendiği adamla işi pişiriyormuş zaten!” dedim rahatsız bir sesle. “Hem de benim ismimle ve kimliğimle!” Sarp ofisten çıkarken güldü. “Sen, kadının biriyle birlikte olmasından mı rahatsızsın yoksa …” derken boşluğuna bir dirsek salladım. “Alıcam birazdan ayağımın altına!” “İsme niye takılıyorsun?” diye araya girdi Alp. “Tek Pars sen değilsin ya! Kim bilir kaç kadın Pars adında birileriyle yatıyordur.” “Size de eğlence çıktı,” dedim sinirle. Haklıydı aslında. Ne halt etmeye bu kadar takıldım ki? Sanırım benimle evli olmasından kaynaklıydı tüm mesele. Sonuçta diğerleri benim nikahımda değildi. “Aynısını evde Leyla da demişti.” Hay Leyla’nın… *** “Siz geçin, üstümü değiştirip geliyorum,” diyerek kendi evime yöneldim. Leyla'ya bir on dakika sonra maruz kalabilirdim. Hem kendisi gibi nerede, nasıl davranacağını bilmeyen kedisi ayağıma işemişti. Bir duş alsam fena olmazdı. Eve girdiğim anda farklı kokuyu anında algılamamla, kaşlarımın çatılması bir oldu. Ben gelmeden evime girme salaklığında bulunmamıştı değil mi? Hızlıca odaları taradım. Yatak odasına girmemle banyonun kapısının açılması bir oldu. Şuursuzluk mu yoksa aptal cesareti mi desem bilemedim. Hem benimle laf yarıştırıp hem de bir yandan giyinmeye çalışmasını boş gözlerle izledim. Rahatlığı ve umursamazlığı insanın sinir uçlarına dokunuyordu. Bir kadında bu kadar rahatlık olmamalıydı. O ise sanki her gün birilerinin yanında giyinip soyunuyormuş gibi rahattı. İnatlaşınca ben de odadan çıkmayı reddettim. Oda benimdi, ev benimdi. Neden çıkan ben oluyordum? Ben çıkmayı reddedince havluyu sıyırıp iç çamaşırları ile karşımda arzı endam etti. Bakışlarımı vücudundan çekmek istesem de koparmam mümkün olmadı. Ele avuca sığmaz biri gibi görünüyordu. Ama vücudunun, elime avucuma gayet uyum sağlayacağından ilk dakikada emin olmuştum. Siktir! Ela-yeşil gözleri keskin ve parlaktı. İstemeden de olsa onu süzmeye devam ettim. Kısacık boyuyla bu kadar kıvrımlı bir vücuda sahip olması baştan çıkarıcıydı. İçimdeki azgın, onu kucağıma aldığım gibi karşı duvara dayamamı ve odama izinsiz girmesinin cezasını kesmemi söylüyordu. Sikeyim! Onu dinlemeyecektim. Odadan çıkmayı reddedip bir de üstüne daha önce birçok vücut gördüğünü iddia edince, sinirle gömleğimi çıkarmaya başladım. Elbette görmüştü! Küçük sürtük! Öfkeyle dişlerimi sıktım. Ufacık bir utanma belirtisi göstermeden beni izlemeye devam etti. Yüzündeki beğeni dolu ifadeyi fark ederek laf attım. “Görmediğim bir şey değil diyordun, ne oldu?” “Bu kadar iyisini canlı gözle görmemiştim.” Benden etkilenmeyecek kadın henüz yeryüzüne inmemişti. Bunu açıkça söyleyebilme cesaretinde olması hoşuma gitti. İtirafına karşılık tam tersini söyledim. Çarpılmazdım inşallah. “Keşke aynı şeyleri söyleyebilseydim,” dedim alaycı olduğuna emin olduğum bir sesle. “Çok daha iyilerini gördüğüm olmuştu.” Beğenisini kazanmak gibi bir derdim yoktu. Canımı sıkan, hayatıma çöreklenen kadının etkisi altına girmek yeterince sinir bozucuydu zaten. Gözlerini kıstı. Benimle at yarıştırabileceğini düşünmesi ne hoştu. Onun bu hazzı tatmasına izin vermeyecektim elbette. “Öyle mi dersin?” diyerek dibime kadar yaklaştı. Bedenini bedenime sürterek, aklıma olmadık fikirler sokmasına neden oluyordu. Derdi neydi? Daha birkaç dakika önce giydiği elbiseyi üzerinden yırtarak çıkarma arzumu zorlukla bastırdım. Biliyordu, ben ne kadar onu etkilediğimi biliyorsam o da beni etkilediğinden emindi. Koluma taktığım kadınların huyu huyuma olmasa da, boyu boyuma uygun olmasına özen gösterirdim. Yanımda minik bir tabure ile gezmek istemezdim. Kesinlikle standartlarımın tamamen dışındaydı. Hem boyu, hem huyu, hem de asiliği tamamen uzak durduğum bir kategoriye aitti. Gözlerini büyütecek, bu odaya girdiğine pişman edecek hiç mi bir şey olmazdı? Bu kadar pervasız olması, bu kadar basit davranması sinirlenmeme neden oldu. Bu kadın, küçücük boyuyla peş peşe nasıl bu kadar farklı duygular yaşamama sebep oluyordu? Dilin kemiği yoktu. Hele benimkinin hiç olmadığına emindim. “Altıma yatmaya fazla istekli görünüyorsun. Sanırım işlerini hep bu şekilde hallettin. Borcunu ödeyeceğim. Bunun için bedenini kullanmana gerek yok.” Kıkırdadı. Ciddi ciddi kıkırdadı. Ben delirip üstüme saldırmasını beklerken o kahkahalara bürünecek gibi duruyordu. “Seni göt herif!” Göğsümden iterek beni kendinden uzaklaştırdı. “İşlerimi böyle hallediyor olsaydım, gider tefecinin altına yatardım. Eminim senden çok daha iyi karşılardı.” Yemin ederim her damarıma ayrı ayrı basıyordu. Yanımdan geçip gitmek istediğinde kolunu tutup gitmesine engel oldum. Benim yanımda başka adamları konuştuğuna pişman etmezsem, şerefsizim! Hırsla dudaklarına yapıştım. Dudaklarının bal tadını aldığım saniye bunun büyük bir hata olduğunu anladım ama artık zamanı geri alabilmem imkansızdı. Sikeyim! Ben bu dudakları nasıl bırakacaktım şimdi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD