PARS
Sarp elimden telefonu çekip “gelmeyin,” diyerek kapattı.
“Sen ne yapıyorsun?” diye sordum sinirle. Beni masanın başına doğru çekip Leyla’dan uzaklaştırdı.
“Abi, kadın seninle kalsa iyi olur,” dedi Sarp.
“Lan niye benimle kalıyor kadın? Borcunu ödeyelim siktirsin gitsin!” Ona da razıydım artık. Başıma bela olacağına, öderdik borcunu, o sağ biz selamet!
“Bu iş düşündüğümüzden büyük olabilir. Para az para değil. Hem tefeciler tehdit etmiş. Sonuçta kadın seninle evli görünüyor. Allah korusun, öldürseler falan adımız karışır. Bu da işimiz için iyi olmaz,” diyerek beni ikna etmeye çalıştı. Devlete ve üst yetkililere çalışınca, işimiz ekstra dikkat istiyordu. Fakat sahte evliliğin bununla ne ilgisi vardı?
“Hem şu senin peşine düşen manyak kadın da evli olduğunu anlayıp, seni tuzağa düşürmeye çalışmaktan vazgeçer belki!”
Hatırlattığı manyak kadın aklıma gelince daha çok sinirlendim.
“Lan tüm manyaklar da beni buluyor,” dedim sinirle. “Çekiyorum sanki amına koyim! Bir yerimde casus yazılım mı var nedir?”
Gerginlik içinde saçlarımı karıştırdım.
Sarp hala beni ikna etme cümleleri kurarken, Leyla denen kadının sesini duydum.
“Yalnız kocamız çok yakışıklı paspas!” dedi.
Koca olmaktan çok çoğul ekine takıldım her nedense. Paspas da kimdi?
Hızla köşede oturan kadına döndüm. Hangi ara içeriye kedi sokmuştu?
Üçümüzün de ona baktığını fark edince yanakları kızardı.
“Kedim paspas!” dedi kediyi göstererek.
“İsim de şahane,” diyen Alp kahkaha attı. “Parspars der gibi. Ne uyumlu!”
“Uyumunu siktirme şimdi!” dedim asabi bir sesle.
“Tipi de sana benziyor. Çatık kaşlarla,” derken Sarp güldü.
“Tipini sikicem şimdi.”
“Tipim gayet düzgün!” derken benimle dalga geçtiğini bilsem de üzerime monte edilen gerginlik bana aman vermiyordu.
“Götüme kaş göz çizsem senin tipinden düzgün olur!”
“Doğru,” dedi Leyla. “Paket sağlam!” Tepeden tırnağa hiç utanma duymadan bir de beni süzüyordu. Ne çeşit bir maynaktı bu?
Ellerimle yüzümü tımar edercesine ovaladım.
“Sen bir susacak mısın?” Hem beni tehdit ediyor, hem de her lafa atlıyordu. Sahte koca olayını kafasından çabuk atmış gibi görünüyordu. Bu da ister istemez ondan daha çok şüphelenmeme neden oluyordu.
“Abi, dava falan açarsa bak sıkıntı! Adını temize çıkarana kadar sıkıntı yaşarız,” dedi kısık bir ses tonuyla. “Urfa'da karıştığımız işleri biliyorsun. Şimdi durduk yere kimsenin dikkatini üstümüze çekmeyelim. Ayağımızı kaydırmak isteyenlerin kulağına giderse bu durum, kadını da kullanmaya kalkarlar falan. Al başına belayı!”
Bela, Leyla denen kadının ta kendisiydi, haberi yok!
Homurdanarak bir koltuk çekerek oturdum. Leyla'nın kedisi bir kez daha varlığını beyan edercesine mırladı.
“Bu kedi nereden çıktı?” diye sordum ters bakışlar atarak.
“Kapı aralık kalınca atladı içeriye!”
“Şirkette ne işi var?” dedim sabırsızca.
“Motelde kalıyordum dedim ya. Nerede bırakacaktım?” Salak mısın der gibi suratıma bakıyordu.
Allah'ım sen bana sabır ver!
Ellerimle yüzümü yerinden sökmek istercesine bir kez daha ovaladım.
“Bak,” dedi sabırla. “Dakikalardır sizi bekliyorum. Boyum kısa, sinir tepeme çabuk çıkıyor. Artık bir karar verseniz mi?”
Benim sinir tepemi de aşmıştı. Biraz daha konuşursa sıkacaktım ümüğünü!
Sakin olmayı deneyip orta yolu bulmaya çalıştım.
“Sana güvenli bir ev tutalım orada kal,” dedim bir öneri sunarak. Ensemde biteceğine hem ondan yararlanıp, hem de uzak durmasını sağlayabilirdim.
“Hayatta kalmam!” dedi burnunu havaya dikerek. Kucağındaki kediyi okşayan parmaklarını izlerken cevabı delirmeme neden oldu.
“O niye kızım? Bela mısın?” Belaydı. Hem dikkat çekici derece güzel, hem de belaydı.
“Adamlar para istiyor. Kimsenin başı belaya girmesin diye, arkadaşlarıma bile gidemedim. Saçma bir otelde süründüm.”
Dudaklarını büzünce, bakışlarım ister istemez kırmızı rujla renklendirdiği dudaklarına takıldı.
“Arkadaşlarının başını belaya sokmuyorsun ama benimkini sokmak istiyorsun!”
“Sen kocamsın!” deyince nevrim topaç gibi döndü. Şüphe iyiden iyiye içimi kemirmeye başladı.
“Sen benimle sahiden kafa buluyorsun ha! Yoksa o heriflerle işbirliği içinde misin? Casus diye seni mi gönderdiler içimize?”
“Haspama bak! Sen kimsin! Ben çok mu meraklıyım tehdit edilmeye. Hiç tanımadığım bir adamla evli olmaya!”
“Hiç tanımadığı bir adamla evli gibi görünmüyorsun. Şoktan çabuk çıktın!”
“Ne yapayım? Ağlayayım mı devamlı? Ayılıp bayılayım mı? O zaman tüm sorunlar çözülecek mi?”
En azından sürekli ağlak değildi demek. Bunu öğrendiğim iyi olmuştu. Sürekli gözleri dolan kadınlardan nefret ederdim.
“Eğer işin içindeysen kısa zamanda ortaya çıkar. O zaman seni elimden kimse alamaz,” diye tehdit ettim.
“Öyle bir şey olmadığı için sorun yok,” diyerek omuz silkti. “Kimseyi tehdit etmekten hoşlanmıyorum. Öyle biri değilim ama korkuyorum. Adam beni çalıştığım yerin sahnesinden aldırdı,” dedi gözlerini kocaman açarak. “Can güvenliğim yok.”
“Ne iş yapıyorsun ki?” diye sorarken buldum kendimi. Sanki çok önemliymiş gibi ama sahne demesi dikkatimi çekmişti. Can güvenliği konusuna hiç değinmiyordum çünkü bence de yoktu. Böyle konuşmaya devam ederse, kimseye bırakmadan ben atacaktım altıncı kattan aşağı!
“Şarkı söylüyorum. Solistim.”
Kısa, çok kısa bir an sahnede şarkı söylediğini hayal etmekten kendimi alamadım. Çok lazımmış gibi… Benim de ayarlarımı bozmuştu manyak!
“İş bulurum sana,” dedim arkadaşın mekanı aklıma gelince. “Bir de ev tutarız. Göz kulak da oluruz.”
“Olmaz,” dedi yeniden. “İş olur ama ben tek başıma yaşayamam onlar yakalanana kadar!”
“Haklı,” dedi Alp. “Adamlar rahat vermez.”
Hepsi mi bana düşmandı? Bu iki mala ne oluyordu acaba? Daha iki saat önce tanıdıkları kadını bana savunup duruyorlardı.
“Borcunu ödeyeceğiz ya! Ne diye vermesinler,” dedim bana düşman gibi davranan kardeşlerime bakarak.
“Tefeciden kurtardık diyelim. Biz bu işin peşine düşünce, bu çete fark ederse kızı ortadan kaldırmak isteyebilir.” Sarp her zaman olduğu gibi yine mantıklı olmak zorundaydı sanki.
Mantığına sokayım! Bu belayı başıma sarmak zorunda değildim. Hem de hiç! Ben demiştim sanki kadına tanıyıp etmeden evlen diye!
“Yalnız ben buradayım,” dedi Leyla hoşnutsuz bir sesle.
“Bir sus be kızım!” Dır, dır, dır yemişti başımı birkaç saatte.
Yeniden Sarp'a döndüm.
“Ben Alp ile kalırım o zaman. Siktiğimin çetesini bulana kadar sadece! Sonra defolup gitsin!”
“Duyuyorum,” dedi Leyla.
“Duy amına koyayım,” diye bağırdım. “Sahte nikahla karım oldun diye, koynuma mı alayım?”
“Koynuna meraklı gibi mi duruyorum? Peşimde kaç kişi var haberin var mı? İsteyen bir sürü kişi varken, istemeyene verecek değilim!”
“Bakıyorum da, vermeye pek heveslisin!”
Leyla suratını buruşturup Sarp'a döndü. “Her lafı götünden mi anlıyor bu?”
“Çoğunlukla!” diyen Sarp güldü. “Pek dinleme yanlısı değildir.”
“Belli,” dedi bana hoşnutsuz bir bakış atıp.
“Soruna dönebilir miyiz?” dedim araya girerek. Sarp'ın ensesine bir tane yapıştırdım. Benim yanımda, daha iki saat önce tanıdığı kadınla beni çekiştiriyordu.
“Leyla kozumuz olabilir. Adamı tanıyan tek kişi o!” dedi Sarp. Neyini tanıyordu Allah aşkına! Adamı ben biliyordu! Ben bildiği adamla üç ay evli kalmıştı. Yatmışlardı bir de değil mi? Hem de benim adımla! Leyla'ya ters bir bakış atarak Sarp'a döndüm yeniden.
“Kız hiçbir şey bilmiyor ki amına koyim. En azından adını soyadını bilseydi. İnsan altına yattığı adamın adını soyadını bilmez mi?”
“Senin adın, soyadın diye biliyordum,” diye patladı.
Tam Laden sorunu bitti bu çıktı arkadaş. O da evli ve kuması olan bir adamla evlenip kayıplara karışmış, her yerde bize, kendini aratmıştı. Tam düze çıktık derken, şimdi de bu çıkmıştı!
“Tanımadan etmeden nasıl evleniyorsunuz siz?” dedim öfkeden kudurmuş köpek gibi. Bugün biri elimde kalacaktı ya, hayırlısı!
“Tanıyordum,” dedi sinirle. “Sen sanıyordum işte.”
“Ama tanımıyormuşsun. Bir de yatmış herifle!”
“Kocamla yattım ben!”
“Kocan değilmiş ama!” diye bağırdım. Niye buna bu kadar takıldım ki! Hay anasını satayım! “Kocan benim!”
“Kabul ediyorsun yani kocam olduğunu!” diyerek tek kaşını meydan okuyan bir ifadeyle kaldırdı.
İndirirdim ben o kaşı! Sinirden gözüm kimseyi görmez olmuştu artık. Çok bile dayanmıştım.
“Git kimden yardım istersen iste!” dedim kapıyı göstererek. “Polise git, savcıya git! Ama hemen şirketimden defol!”