KAHKAHA

1403 Words
Günler geçiyordu ve ben içimdeki yargıcın kalemi kırdığı o andan itibaren cezamı çekiyordum. Ruhumun derinlerinde açılan yaralar kabuk bağlamak yerine daha da derinleşerek kanıyordu. Kirliydim ben. Suçlu, günahkar... Hepsi bendim işte kabul ediyordum. Vazgeçmiştim yaşamaktan, benim cezam kesilmişti ölümdü. Ölümün soğuk nefesini ensemde ne zaman hissetsem Yağız çekip alıyordu beni ve ısıtıyordu. Ben aslında ölüydüm bunu fark edemiyordu. Ruhu ölmüş bir insanın bedeni de ölmeliydi çünkü artık o insandan fayda gelmezdi. Günlerdir yemek yemiyor, kimseye tek kelime yazmıyor, kimseyle göz göze gelmiyordum. Artık benden vazgeçip gitmeleri gerekiyordu ama onlar inatla gitmiyor beni bir türlü bırakmıyorlardı. Neden anlamıyorlardı? Ben suçluydum. En sonunda son yıkıcı darbe Yağız'dan geldi. Yine odama gelmiş benimle iletişim kurmaya çalışmıştı ama yine ben bu iletişime tepkisiz kalmış, donuk bakışlarımı yatağımdan görünen pencereye sabitlemiştim. Kendime bir şey yapmamdan korktukları için pencereyi kilitlemişlerdi ve banyodaki aynayı almışlardı. Kaç gün olmuştu buraya geleli. Yaralarım artık eskisi kadar kötü değildi, acımıyorlardı bile. "Yeter artık Asya. Toparlan biraz." Ben cevap vermedikçe daha da deliren Yağız anne ve babasını odadan kovmuş kapıyı kilitlemişti. Ne yapmak istiyordu bilmiyordum ama tepkisizce izliyordum onu. "Sen benimle iletişim kurana kadar ben dışarı çıkmayacağım, kimse de içeri girmeyecek. Ancak şunu unutma senin yüzünden benim tedavim de aksayacak. Yarın fizik tedavi var ve sen konuşmadığın sürece gidemem. Bu yüzden de yürüyemem." Ne saçmalıyordu bu çocuk? Ne demekti fizik tedaviye gitmemek. Kaşlarım çatıldı. "Güzel tepki verdin en azından. Kağıt ve kalem de ister misin?" İnadıma yapıyordu. Kollarımı göğsümde birleştirip suratımı astım. "Aa bakın hele mimikleri varmış." Sırıtıyordu karşımda bir de. Ne yapacaktım ki? En iyisi konuşup beni rahat bırakmasını sağlamaktı. Elindeki kağıt ve kaleme uzandım. "Ne istiyorsun Yağız?" "Toparlanmanı. Bu odaya tıkılıp kaldın. Bir haftadan fazla oldu farkında mısın Asya? O adam tutuklandı artık velayetin üzerinde değil. Ölü gibi davranmayı bırak." Ne? Ne diyordu bu çocuk? Nasıl artık velayetim onda değildi? Hemen yazdım deftere heyecanlanmıştım. "Ne demek velayetim artık onda değil?" Ellerini saçlarına daldırıp dağıttı ve yüzüne serseri bir gülüş kondurdu. "Babam halleti o işleri küçük hanım. Kaç gündür doğru düzgün iletişim kuramıyoruz ki bir yolunu bulacağımızı söyleyelim. Bugün kesinleşti her şey. " Allah'ım doğru mu duydum? Kurtulmuş muydum gerçekten o canavardan. Gerçekten içeride miydi? Bu demekti ki bir daha bana yaklaşamaz. Kurtulmuştum gerçekten. Bu odadan çıkar çıkmaz ilk işim Selçuk amcaya sarılmak olacak. O benim kahramanım artık. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp Yağız'a kısa bir bakış atıp elimdeki deftere yazdım. "Ne bu haller sanki sen halletmişsin gibi. Selçuk amca halletmiş işte. Çek egonu geri yer kaplıyor." Birden kahkaha atmaya başladı ve ben ağzım açık onu izledim. Sandalyesini biraz daha bana yaklaştırıp elini çeneme koyup ağzımı kapattı. "Hadi artık çıkalım şu hastaneden ne dersin?" Hemen kalktım yataktan dolapta kıyafet vardı onları alıp banyoya geçtim. Üstümü giyinip bandaja gelmeyecek şekilde yüzümü yıkadım ve ellerimi saçlarımdan geçirip biraz toparlamaya çalıştım. Ayna olmadığı için kendimi göremiyordum ve ne haldeyim bilmiyordum. Odaya geçtiğimde Yağız camdan dışarıya bakıyordu. Yağmur yağıyordu dışarıda. Benim geldiğimi fark edince bana doğru yöneldi. Kapıyı açmasını beklerken o önümde durdu ve yüzüme bakmaya başladı. "Kapıyı açmamı istiyor musun Asya?" Ne diyordu yine bu çocuk ya? Tabi ki istiyordum kapıyı açmasını. Başımı salladım usulca. "Açarım kapıyı ama bir şartım var. Benimle yarın fizik tedaviye geleceksin. Pazartesi de okula gideceğiz. Söz ver yoksa açmam." Çok hızlı konuşmuştu ve istediği sözü tutabilir miydim ki? Fizik tedavi için söz versem de okul için söz veremezdim. Bu halimi gören herkes yine acıyarak bakacaktı bana. Yüzüne baktım dudaklarımı büzüp. "Bakma şöyle kedi gibi. Annem haklı tam da kedi gibisin. Şimdi söz ver. Ben de sana söz veriyorum ki kimsenin sana acıyarak bakmasına izin vermem." Koruyordu beni. Daha önce kimsenin yapmadığı şekilde. Hafif bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. Başımı salladım usulca. O da gülümseyip kapıyı açtı. Önden kendisi çıktı arkasından da ben. Diğerleri kapının önünde bekliyorlardı. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim ve gözlerime yansıtmaya çalıştığım minnetle kahramanıma yaklaştım, hiç beklemeden sardım kollarımı ona. Yanında küçücüktüm. Onun kanatları altına sığınmıştım o an ve artık korkmuyordum. Selçuk amcadan ayrılınca Sedef Teyze ve Aylin ablayla da sarıldık. Sonra dışarı çıktık hep birlikte. Yağmur hızlanmıştı. Ben de adımlarımı hızlandırıp kaldırıma oturdum ve başımı yukarı kaldırdım. Yağmuru hissetmek güzeldi. Bu kez yağmurun altında sakladığım şey göz yaşlarım değildi. Bu kez mutluydum ve yağmur damlaları bedenimden akıp giderken bütün yaralarımı ve acılarımı götürsün istedim. Ben yağmurun altında ilk kez huzuru hissettim. *** Aylin abla gelip beni kaldırımdan kaldırdıktan sonra hemen arabaya bindirdi. Arka koltukta Aylin abla, ben ve Yağız oturuyorduk. Sırılsıklam olmuştum. Yağız üzerindeki ceketi çıkarıp üzerime doğru örttü. Titriyordum resmen. Bu havada yağmur altında kalırsam tabi titrerdim. Ama yine de bu titreme bile içimde farklı duygular uyandırıyordu. Odamda soğuktan titreyerek uyuduğum günlerdeki gibi değildi. Çok üşümeme rağmen kocaman bir gülümseme vardı yüzümde. Aylin abla çok üşüdüğümü anlamış gibi kolunu bana doladı ve biraz daha bana yanaştı. İşte bu sıcaklığı daha önce çok tadamamıştım ve yerimden memnundum. Başımı Aylin ablanın omzuna koyup gözlerimi kapadım. Huzurluydum. Sedef teyzenin seslenmesiyle açtık gözlerimizi. Açtık diyorum çünkü ben Aylin ablanın omzunda uyurken o da başını başıma yaslayıp uyuya kalmıştı. Yağız'ın da başı benim omzumdaydı. Sedef teyze seslenir seslenmez ilk ben kalkmıştım. Çoğunlukla tedirgin uyuduğum için en ufak seste uyanırdım zaten. Diğerleri de kalktığında Selçuk amca Yağız'a yardım etti. Daha sonra içeri geçtik ve Aylin abla beni hemen odasına götürdü. "Hadi Asya sen hemen sıcak bir duş al canım. Banyoda temiz havlu var. Buraya da kıyafet bırakacağım sana. En fazla on dakikan var unutma. Ben anneme yardım edeyim yemeklerde. Gelirsin içeri." Başımı sallayıp onayladım onu. Neden buradaydım onu bilmiyordum. Yani hep burada kalamazdım ve ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. Reşit değildim bu yüzden de tek başıma yaşayamazdım ama yurtlarda kalmak da istemiyordum. Yemekten sonra bunları sorsam iyi olurdu. Kimseye yük olamazdım. Zaten birkaç ay içerisinde reşit olacaktım. Çabucak soyunup sıcak suyun altına girdim. Çok uzun zamandır sıcak suya hasret kalmış tenim ilk başta irkilse de yavaşça alıştı ve bütün kaslarımın rahatladığını hissettim. Saçlarımı iyice köpürtüp yıkadım. Durulanıp çıktım duştan ve hemen havluya sarıldım. Sıcak bir ev, sıcak bir duş benim için lüks şeylerdi. Banyodan çıkmadan aynada kendime baktım. Başımdaki yara çok kötü değildi. Zaten hastaneden çıkmadan dikişleri aldırmıştık. Sırtıma bakmak istiyordum ama buna cesaretim yoktu. Kollarım zaten ne kadar içler acısı olduğunu gösteriyordu bana. Odaya geçip üstümü giyindim hemen ve saçlarımı taradım. Üzerimdeki kıyafetler yine çok güzel hissettiriyordu. Çekinikçe salona doğru yürürken mutfak kapısının orada kaldım. Yağız ve Selçuk amca masanın orada oturup gülüşürken Sedef Teyze ve Aylin abla da hem yemek hazırlıyor hemde gülüşüyorlardı. Sıcak evi, sıcak suyu,yemeği geçtim ben asıl böyle sıcak bir aile isterdim. Başımı kapı pervazına yasladım. Vücudumun ve başımın yarısı duvarın arkasında kalmış hayran gözlerle onları izliyorum. Ses çıkarmıyordum ve beni görsünler istemiyordum. Eğer görürlerse bu büyü bozulur diye düşünüyordum çünkü. O sırada bana dönen Sedef teyze seslendi. "Aa kızım ne yapıyorsun orada gelsene içeri." Bozmuştum işte büyüyü. Hiç mi bir işe yaramazdım ben? "Ne düşünüyorsun sen öyle düştü yüzün? Bana bak bakayım anne terliği yemek istemiyorsan hemen sofraya küçük hanım ve o tabak bitecek." Birden kahkaha atmaya başladım ama nasıl gülüyordum. Sanırım Aylin abla da benimle birlikte gülüyordu ki kahkahaları kulaklarımda çınlıyordu. Neşeliydi sesi. "A-As-Asya se-sen.." Kim seslenmişti bilmiyorum ama yavaş yavaş duruldum. Gözümden yaş gelmişti ama bunlar mutluluktan çok gülmektendi. Tamamen durduğunda gülmem başımı kaldırıp karşımdaki insanlara baktım. Bana neden öyle şaşkınca bakıyorlardı ki. Aylin abla birden gelip bana sarıldı. Sonra beni bırakıp ellerimi tuttu. "Asya.. Asya güzelim sesin var." Anlamamıştım. Ne demekti bu? Kaşlarımı çatıp sorgularcasına baktım ona. "Asya demin kahkaha attın. Sesin..sesin çok güzel ve neşeliydi." Bu sefer şaşıran bendim. Şaka yapıyordu değil mi? Demin ki kahkahalar bana ait olamazdı. Yanılıyorlardı. Sorgulayıcı bakışlarımı herkesin üzerinde gezdirdim. Ama sanırım doğruydu. Hepsinin gözlerinde umut ışıklarını görebiliyordum. Elim dudaklarıma gitti. Deminki kahkaha benim dudaklarımdan mı firar etmişti? En son ne zaman kendi sesimi duymuştum? Dudaklarımı kıpırdatıp bir şeyler demek istedim ama dudaklarımdan çıkan tek şey heyecandan kesik kesik çıkan nefesim idi. Umutsuzlukla başımı iki yana sallayıp, kırgınlıkla baktım onlara. Başımı önüme eğiyordum ki Sedef teyze çenemden tutup gözlerini gözlerime sabitledi. "Hayır Asya pes etmek ve umutsuzlukla kapılmak yok asla tamam mı? Eğer sen de istersen yardım edebilirim sana. Belki uzun sürer ama tekrar konuşabilirsin. İster misin?" Ne demeliydim ki? Yapabilir miydim bu kadar zaman sonra tekrar konuşabilir miydim? "Asya seninle bir anlaşma yapalım. Ben senin için yürüyeceğim sen de benim için konuşacaksın. Anlaştık mı?" Deyip elini uzatan Yağız ile çoktan kararımı vermiştim. İçimde yeşeren hislere şu anlık bir isim koyamasam da ben Yağız için her şeyi yapardım. Elini sıktım ben de gülümseyip. "Anlaşmayı bozana büyük ceza var ona göre. Asla pes etme." Asla pes etmeyeceğim Yağız. Senin için.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD