KELEBEĞİN ÖMRÜ

1133 Words
Çalışırken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim bile. Saat üç olmuştu. Çok yoğundu bugün burası. Özgür abi de benim gibi bir dakika desen boş kalmamıştı. Baya konuşmuştuk onunla çalışırken. Benim gibi o da babasını küçük yaşta kaybetmişti. Annesi Canan Teyze ise hastaymış. İlik kanseri olduğunu söylemişti Özgür abi. İnşaat mühendisi olan Özgür abi geceleri burada çalıştığı için işten çıkarılmış. Ama kimse de neden diye sormamış adama. Ne yapsın o da mecbur kalmış, annesinin ilaçları ve tedavisini karşılamak için. Hala gündüzleri çalışmak için iş arıyor. Özgür abiyle konuştuktan sonra aklıma yazdım hemen hafta sonu mutlaka Özgür abiye ulaşıp Canan Teyze için test yaptırmalıyım. Belki ben de bir insana umut olurdum. İşten çıktığımızda Özgür abinin eski model arabasına bindik. Bizim sokağa girdiğimizde her zamanki yerde durdu Özgür abi. Eve doğru baktığımda pencereden buraya bakıyordu Sedat denen adam. Ne yapacaktım şimdi görmüştü beni? Hemen indim arabadan ve hızlı hızlı eve doğru yürüdüm. Kapının önüne gelmiştim ki kapı açıldı ve karşımda kızgın boğa gibi duruyordu. Dişlerini sıkarak konuştu. "Geç içeri k..t.k!" Bileğimden tuttuğu gibi yere savurdu beni. "O...pu mu oldun lan? Erkeklerin arabasında ne işin var gece gece? Gebertirim seni anladın mı gebertirim." Bu kez kaçışım olmadı. Sedef Teyzenin okşayarak severek bağladığı saçlarımdan tutup oradan oraya savurdu beni. Başımı çarptım bir yere. Sıcak sıvıyı hissettim sonra. Yanağıma doğru akıyor, tenimde tarifsiz bir his bırakıyordu. Başım dönmeye başlamıştı. Sonra birden bıraktı beni. Tamam dedim bitti, sonunda acıdı bana bıraktı. Yanılmışım oysa ki, her şey yeni başlıyormuş daha. Kemerinin sırtıma indiğinde çıkardığı sesle irkildi. Çığlık atmak istedim, bağırmak, isyan etmek... "DUR" demek istedim ona. Kesik kesik nefeslerden başka bir şey çıkmadı dudaklarımın arasından. O kemerini her indirişinde mutlu olurken ben tek tek sildim umutlarımı. Ölüp gidecektim bir gün bu adamın elinde, kurtulamayacaktım. Görüşüm git gide bulanıklaşırken artık hissetmediğimi fark ettim. Ona inat gülümsedim. Nasıl olsa hissetmiyordum. O vurdukça yüzümdeki gülümseme büyüdü ve ben güldükçe daha sert vurmaya başladı. Ben bitmiştim artık ve bu adam benim katilimdi. Gözlerim artık kapanırken ruhsuz bir gülümseme vardı yüzümde. Hafif aralık gözlerimle baktım ona. Yorulmuştu belli derin derin nefes alıyor, hırlıyordu. Gidip koltuğa oturdu ve masanın üzerindeki rakı şişesine uzandı, bardağına doldurdu. Sonra arkasına yaslanıp keyifle içmeye başladı. Sanki komik bir film izliyormuş gibi bana bakıp gülmeye başladı. Kahkahaları kulağımda çınlıyordu ve ben kulaklarımı tıkamak istedim. Ama o kadar yorgundum ki ellerim olduğunu bile hissetmiyordum ki yapamadım. Acizdim ben, yapayalnız bir aciz. Kimsem yoktu beni koruyacak. Kimsem yoktu beni bu bataklıktan çekip kurtaracak. Yağız'ın ısrarlarına dayanamayıp Asya'yı bize davet etmiştim. Küçük kardeşim sanırım aşık olmuştu ve beni bu konuda kullanıyordu. Asya çok sessiz bir kız çok da güzel. Bize geldiğinde annemlerle de tanıştı. Gerçi annemler pek şaşırmadı. Sağ olsun kardeşim okul açıldığından beri evde Asya'yı anlatıp duruyor haliyle annemler de kısmen tanıyorlar. Üstümü değiştirmek için odaya giderken Asya'yı da götürmek istedim. Bileğinden tutunca öyle bir korktu ki. Şaşırmıştım. O çok ürkek bir kızdı. Odada saçlarını tararken nasılda güzel gülümsedi. Hele annem gelip de saçlarını bağlayıp onu öpünce dolan gözleri ve yüzündeki tebessüm. Asya gerçekten çok güzel bir kız, masum. İçeri geçtiğimizde Yağız yine söyleniyordu. Sürekli Asya ile vakit geçirmek istiyordu kardeşim. Sofrada çorba içerken ağlaması hepimizi etkilemişti. Ne yaşamıştı da bu kadar derin izler vardı bu küçük ruhun üzerinde? Onu teselli etmek istesem de annem engelledi, susturdu hepimizi. Vardı bir bildiği demek ki. Daha sonra bir kase çorbayla doyduğunu yazınca şaşırmıştık ama annem tabi ki izin vermedi doldurdu tabağını. Yemekten sonra salona geçtiğimizde Yağız hemen Asya'nın yanına geçti. Üniversite hakkında konuşmaya başladıklarında yanlarına geçtim. Asya ne olmak istediğine karar verememişti ama bunu çözebilirdik. Elindeki kitapçıkta bir sayfaya dikkatli baktığını fark ettim, sonra elindeki kalemi arasına koyup kitapçığı kenara bıraktı. Ona fark ettirmeden baktığımda hukuk fakültelerinin olduğu listeyi gördüm. Daha sonra Asya'yı evine bıraktık. Küçük bir evdi geldiğimiz yer, bakımsız görünüyordu. Eve döndüğümüzde biraz Asya hakkında konuştuk. Annem büyük sorunları olduğunu düşünüyordu ki hepimiz öyle olduğunu anlamıştık zaten. Asya'nın ceketinin bizde kaldığını yatmaya odama geçince fark ettim. Sabah okulda verirdik artık. İlk dersin sonunda Yağız odama geldi. Kapıyı çalıp bekledi. Kapıdaki çıkıntıyı geçemiyordu tek başına. Yüzü asıktı yakışıklımın. "Abla, Asya okula gelmedi." Niye gelmediğini merak etmiştim. "Okul çıkışı evine gider bırakırız ceketini. Hem neden gelmemiş onu da öğreniriz." "Tamam ben derse gidiyorum." Başımı salladım ona. Okul çıkışı Ali abinin gelmesiyle Asya'nın evine gittik. Kapıyı ne kadar çalsam da açan olmadı. Arabaya geri döndüm ben de. Bu kızın numarası da yoktu ki arayalım. Belki de işe gitmişti, oraya da bir bakmalıydık. "Abla ne oldu?" "Evde yoklar canım. Belki de işe gitmiştir bir de oraya bakalım." Kafeye geldiğimizde ben yine gidip Asya'yı sordum. Onlar da merak etmişlerdi. Asya daha önce hiç gelmemezlik yapmamış, hatta geç bile kalmamış. Neredeydi ki bu kız? Yağız'ı ikna edip eve döndük. Birkaç saat sonra yine giderdik evine bakmaya. Akşam olmuştu ve artık Yağız'ı hiç zapt edemiyorduk. Biz de merak ediyorduk ama Yağız çok garip davranıyordu. Barut gibiydi bugün. En sonunda babam hadi gidip bakalım deyince Yağız hemen sandalyesini dışarı doğru sürdü. Asya'nın evine geldiğimizde ışıklar kapalıydı. Kapıyı çalmamıza rağmen açan olmamıştı yine. İyice telaş yapmıştık hepimiz. "Abla Asya'nın cebinde buldum bunu Özgür Bilgen diye birinin numarası." Hemen çevirdim numarayı. "Alo buyurun?" "Alo iyi akşamlar ben Aylin Taşçı. Asya Birtan'ın öğretmeniyim. Kendisi bugün okula gelmedi ve biz baya merak ettik. Ceketi bende kalmıştı cebinde sizin numaranızı bulunca belki biliyorsunuzdur diye.." "Ben hemen evine gidiyorum bakmaya size bu numaradan haber veririm bulunca siz de bir şey öğrenirseniz arayın lütfen." "Biz şuan evinin önündeyiz. Çalıştığı yere de baktık ama yoktu. Oradakiler de merak etmişler zaten." "Ne? Başka yerde de mi çalışıyor bu kız? Ben hemen geliyorum." Ne demek istediğini anlamasam da kapattım telefonu. Başımı iki yana salladım bir haber yok anlamında. Yağız daha da sinirlenmiş sürekli kapıyı yumruklayıp Asya diye bağırıyordu. Yağız'ın sesine insanlar toplanmaya başlamıştı etrafımızda. Bir araba yanaştı evin önüne ve bir adam indi arabadan. Annem Yağız'ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Babamla biz de adamla konuşmaya başladık. "Siz yakını mısınız Özgür Bey?" "Aynı yerde çalışıyoruz. Bir şey olursa ulaşması için bırakmıştım numaramı. Bakın Asya geceleri çalışıyor. Zor durumdayım deyince yanıma aldım onu. Benimle birlikte barmeidlik yapıyor. Yanlış anlamayın kötü bir yer değildir. Zaten ben de asla Asya'ya zarar gelmesine izin vermem. Geceleri ben bırakıyordum eve. Dün de ben bıraktım eve zaten." "Geceleri bu çocuğun dışarıda işi ne? Allah'ım nerede bu kız?" Ellerimi saçlarımdan geçirdim. Ah Asya neredesin güzelim? Babam çoktan polisi aramıştı gelirlerdi birazdan. Montumu çekiştiren bir çocukla ona baktım. "O adam yaptı." "Hangi adam tatlım ne yaptı?" "Sabah biz top oynuyorduk. Topumuz canavarın bahçesine kaçtı. Ben almaya gittiğimde kapıyı açtı birden. Asya abla yatıyordu yerde. Bana kızdı sonra kapıyı kapatıp gitti." "Asya! Asya aç kapıyı." Yağız bunları duydukça daha da çıldırmıştı. Özgür hemen Yağız'ın sandalyesini kenara çekip kapıya yüklenmeye başladı. Kapı çokta sağlam değilmiş ki ikinci vuruşta açıldı kapı ve biz gördüğümüz şeyle dehşete düştük. Bir insan nasıl böyle bir şey yapabilirdi, nasıl kıyardı başka bir insana bu şekilde? Şimdi anlıyordum Asya'nın ruhundaki derin yaraları.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD