***
"Kalk, annem çağırıyor."
"Tamam, geliyorum." Parmaklarımı dans edercesine klavyede gezdirip mesaj yazdım. Abim başımda dikilmiş annemin beni çağırdığunı söylüyordu.
"Kalk, annem çağırıyor." Gözlerimi telefondan ayırıp abime aşağıdan ters bir bakış attım.
Bilerek yapıyordu şerro.
"Abi, siktir git bak. Geleceğim dedim ya."
Kafama bir tane geçirdi. "Seni babama derim göt. Abiye küfür mü edilir?"
Edilir.
Şerefsiz bir abiyse sikil- öhm neyse.
Acıyan kafamı ovaladım. "Ya uğraşmasana benimle, bıktım senden ya! Defol git geleceğim dedim."
Omuzlarını banane der gibi aşağı yukarı sallamıştı. Allah' ım sabır ver.
"Pembe bonus." diyerek gülmeye başlayınca yastığımı alıp kafasına nişan alarak ona attım. Refleksleri çok iyiydi şerefsizin. Hemen havada yakaladı yastığı.
İki gündür saçlarım fırından çıkmış kek gibi kabarık ve pembeydi. Bu süreçte hiç dışarı çıkmamıştım saçlarım yüzünden.
Pencereden başımı çıkartamayacak kadar vahimdi durumum. Gitmişti güzelim saçlarım. Bunun yıkıklığı yetmezmiş gibi birde abimle uğraşıp duruyordum.
Ben evdeyim diye kendisi de dışarı çıkmıyordu. İbnelik peşindeydi her zamanki gibi. Kötü duruma düştüm ya faydalanmasa, gıcıklık yapmasa olmazdı.
Kapının eşiğinde durmuş gözlerini de ağzını da kocaman açmış gülüyordu. Ah pardon, anırıyor demeliydim.
Gözlerimi devirdim. Sinirlenmemek için üstün bir çaba sarf ediyordum. Bir an önce kuaföre gidip saçlarımı eski haline döndürmek istiyordum. Daha fazla dayanamaz, dalga geçenleri saç tellerimle boğardım vallahi.
Melisa' yla mesajlaşmayı bırakarak yatağımdan ayağı kalktım. Abim onu döveceğimi sanarak odamdan koşarak çıkınca göz devirdim. Yemin ederim özürlüydü bu çocuk.
Annemin yanına salona girdim. Yanına oturarak ona bakmayı sürdürdüm. Başını televizyondan bana çevirip "Ne var?" diye sordu.
"Anne beni çağıran sendin, asıl sana ne var?" Hatırlamış gibi olmuş daha sonra televizyona dönerek konuşmuştu. "Git market alışverişi yap."
Neğğ.
Bu halimle mi?
Hayatta olmaz.
"Anne abim gitsin, görmüyor musun saçlarımın halini?"
Saçlarıma bakarak güldü. "Ne güzel işte pembiş pembiş."
Saçımdan bir tel koparıp annemin boynuna doladım. Saçım dayanamayıp kopunca annem bana mal mısın bakışı atınca göz devirip kalktım oturduğum yerden.
Gitmeyecektim.
"Zeynep, markete git dedim. Akşama misafir gelecek acele et."
Salondan çıkacağım sıra da annemin emir veren sert sesini duymamla bıkkınca bu hayata neden geldiğimi sorguladım.
Manken gibi çocuğa A101 de kasiyerlik yaptıran hayat bize neler yaptırmazdı ki.
Ayaklarımı sürte sürte çıktım salondan. Odama girip üstümde ki pijama takımımı çıkardım. Onların yerine dolaptan çıkardığım beyaz sade bir tişört ve mavi kot pantolonumu giydim. Saçlarımı bir umut tekrar eski haline döndürebilirim diyerek taradım.
Nafileydi.
Olmuyordu.
Saçlarımı toplayıp krem rengi hasır şapkayı taktım. Aynadan kendimi süzdüm. Bonus kafalı olmaktansa sapkalı halim daha iyiydi.
Aklıma gelen fikirle gülümsedim. Bekle beni kasiyer bey, geliyorum.
Çekmecelerimi kurcalayıp tükenmez kalem bulduğumda yüzüme yerleşen zafer gülümsemesiyle kalemi arka cebime koyup annemden para alıp evden çıktım. Elime alışveriş listesini sıkıştırmayı da unutmamıştı.
Merdiven basamaklarını zıplaya zıplaya inip sokağa çıktım. Bir an da ismimin seslenilmesi ile korkup yerimde sıçradım.
Tövbe estağfurullah.
Dilimi damağıma değdirip arkamı döndüm. "Efendim."
Ellerini siyah kot pantolonunun ceplerine sokarak önce beni süzdü ardından konuştu.
"Güzel olmuşsun." Dedi ve sustu. Gözlerini vücudumdan gözlerime kaldırıp devam etti. "Her zamanki gibi."
Bu da bana yanıktı.
Aynı mahalle de oturuyorduk ve karşılaşmamamız imkânsızdı. Sürekli karşıma çıkıp beni sevdiğini daha önce itiraf etmesine rağmen bir çok kez tekrarlıyordu.
Bıkmak bilmiyordu mübarek.
"Teşekkü-"
"Sanane lan güzelliğinden, kaybol inmiyim aşağıya."
Benim daha konuşmama izin vermeden sözüm kesilmişti. Bilin bakalım bu kişi kim?
Balkona çıkmış elinde ki terliği Mustafa' ya doğru tutan abimden başkası değildi.
"İnsene bir Ozan, hem bizim hayırlı işi de konuşuruz." Mustafa' nın hayırlı iş diye ima ettiği beni istemeye gelecek olmasıydı. Yani abimi sinir etmek için böyle demişti. Sırıtarak dedikleriyle kafasına bir tane vurdum. "Hadi be oradan. "
"Göstereceğim ben sana hayırlı işi." Abim hızla elinde tuttuğu annemin pembe terliklerini Mustafa' ya fırlattı. Mustafa henüz anlamadan kafasına yediği terlikle dengesini kaybedip yere düştü.
Ağzım açık abim ile Mustafa' yı izliyordum.
"Al sana hayırlı iş, buyrun cenaze namazına."
Abim eserinden gayet memnun bir şekilde balkon mermerine oturmuş sırıtarak Mustafa' ya bakıyordu. Çocuk kafasını tutarak yerde kıvranırken dayanamayıp yanına diz çöktüm.
"Uzaklaş lan, indirme beni aşağı Zeynep!"
Abin balkondan sinirle kükreyince öfkeyle ona baktım. "Kes sesini gerizekalı, çocuk hastanelik mi olsun?"
"Sanane lan, olursa olsun. Dokunma, kalk hemen ayağa. Uzaklaş koy araya mesafeyi."
Abime sinirle bakıp ayağı kalktım. "İyi misin?" diyerek bir metre uzağından sordum. Tamam hoşlanmıyordum Mustafa' dan ama onu bu şekilde bırakmak da vicdanıma tersti. Hele ki suçlusu abimken.
"İyiyim." diyerek ayağı kalktı. Sol eliyle kafasını tutuyordu. Eline gelen kanla gözlerim şaşkınlıkla kocaman açıldı.
"Şikayet edeceğim seni it herif!" Sağ elinin işaret parmağını abime doğru sallayarak yanımdan uzaklaştı. Abim arkasından laf atsa da dönüp bakmadı. Kısa süre de gözden kaybolmuştu bile.
"Başını kaldırmadan yürü, çıkarırım o gözlerini."
Gözlerimi devirdim.
Siktir, amına koyduğum.
Başıma bekçi kesilmişti bu da.
"Sen kendine baksana, yavşak herif."
Onu sinirlendirdiğime adım kadar emindim. Umursamayarak markete doğru yürüdüm.
***
Hadi bismillah.
Allah işimizi rast getirsin inşallah.
İçimden dualar ederek markete giriş yaptım. Alışverişe başlamadan önce kapının girişinden ona bakmayı da unutmamıştım. Fakat kasada görememiştim onu. Omuzlarım hüzünle çökünce günlerdir kayıp gibi sesi çıkmayan iç sesim devreye girdi.
Lan dur amk, baksana kasada sıra falan yok, markettedir illa ki. Utanmasan oturup ağlayacaksın Zeyno.
Haklıydı.
Her zaman haklıyım da, sen farkında değilsin.
Nerelerdesin sen iki gündür?
Ne o özledin mi?
Ne özlemesi gerizekalı, yokluğunda gayet rahattım bir kere.
Kırıcısın.
Oyş tamam, şakaydı. Özledim.
Adam ol yarram.
Mal.
Etrafa göz atıyordum onu görebilmek için fakat ortalıkta görünmüyordu. Neredeydi bu?
İki rafın arasında kalan dar koridorlardan geçerken arkamdan duyduğum sesle kalbim yine uçuş moduna geçmişti.
Bu ses onun sesiydi.
Ela gözlümün.
Arkamı dönerek bir kez daha gül cemaline bakındım.
Allah özene bezene yaratmış kurban olduğumu. Maşallah, nazar değmesin.
Acaba beni hatırlamış mıydı? Nerden hatırlasın iki gündür yüzlerce insan gelmiştir buraya, o kadar suratın içinden beni nasıl hatırlasın.
"Geçebilir miyim?"
Ha?
Haa, şimdi anladım. Şey olur ya hani marketlerde olan bir araç, üstüne ürünleri koyarak daha çabuk taşınmasını sağlarlar. Heh işte adını bilmediğim o şeyi tutmuş geçmesi için yer vermemi bekliyordu.
Gülümsedim. "Tabi ki, buyrun."
Kenara kaydığımda gülümseyerek teşekkür etmişti.
Neğğ.
O yanaklarında beliren çukur gamze miydi?
Çocuğum bekle kucağına düşüyorum.
Tutmayı unutma he.
Aa gidiyor. Gidiyor gönlümün efendisi.
Koşarak ona yetişip önünü kestim. Şapkam başımdan düşeceği sırada o saçlarla rezil olmamak için hemen düzeltim.
Napıyorsun amcık kafalı.
Bir sus sen aptal!
"Yardım ister misin?"
Tekrar gülümsedi. "Teşekkür ederim, hallederim ben."
Bende gülümseyerek kenara kaydım. O tekrar gidince arkasından baktım.
O aracı taşırken gerilen vücudu kaslarını gözler önüne sermişti.
Ah ah, o kaslara dokunmak vardı.
Yakındır inşallah.
Annemin verdiği alışveriş listesinde ki her şeyi alıp market arabasına koyarak kasiyerciğimi görmek için kasaya doğru yürüdüm.
Kasa boştu. Etrafa baktığımda dolaba ürün yerleştirdiğini gördüm. "Kasaya kim bakıyor?" Seslendiğim de dönüp bana bakmasıyla tekrar ela gözlerini sunmuştu gözlerime.
Bu düşünceyle gelen gülümseme isteğimi kenara ittirdim. Yanlış anlayabilirdi.
"Leyla kasaya bakar mısın?" O ise başka kişiye bakmasını söylemişti.
"Tamam Yağız."
İsmi Yağız mıydı?
Kendisi ayrı karizma, ismi ayrı karizma. Düşürmekten geri kalma hiç kasiyer beyciğim.
Kızın geleceğini hatırlayarak hızlıca market arabasından elma poşetini çıkardım. İçinden bir tane alıp tekrar poşeti geri bıraktım. Arka cebimde ki çakıyı çıkarıp kameralara sırtımı dönerek elmayı ikiye böldüm. Çakının cebinde ne işi var diye sormayın, devir kötü arkideşler.
Devir kötü, kolla götü.
Kalp şekline gelen yarım elmanın birini elma poşetine geri koyarken diğer yarısına evden getirdiğim kalemle kabuklu kısmına yazı yazdım.
Kız gelmeden hemen yazılı olan elmayı alarak yavaş adımlarla kasiyerciğimin arkasına yere bıraktım. Kendisi işine öyle kapılmıştı ki beni fark etmemişti bile. Sırıttım.
Kimsenin şüphelenmemesi için yanından geçerek bir şeyler bakıyormuş gibi yaptım. Daha sonra vazgeçmiş gibi kasaya döndüm. Benden hemen sonra gelen kadın kasiyer ürünleri hızlıca kasadan geçirip fiyatı söyledi.
"İki yüz elli lira."
Cebimden üç yüz lira çıkarıp kadına verdim. Ekrana birkaç tuş basıp kalan para üstü ile alışveriş fişini verdi. Aldıklarımı poşetleyerek son kez Yağız' a bakıp çıktım marketten.
Normalde fişleri umursamaz atardım fakat aklımda ki fikirler için bana lazım olacaktı. Üstelik ilerde beni bulmak isterse fişleri kontrol ederek beni bulabilirdi. Uğraşmaya üşenmezse tabi ki.
Bir de kamera kayıtları vardı, beni bulması için en kolay seçenek. Onu ne yapacağımı bilmiyordum.
Saçlarını görmedi, bugün kuaföre gider saçlarını halleder farklı bir renge boyarsın. Seni şapkalı kız olarak görecek kameralardan, sende saçların düzeldikten sonra şapka takmazsın. Üstelik markete her gün farklı kişiliğe bürünmüş olarak gelirsen de seni kameralardan bile tanımaz. Yüzünü görmediği sürece
Bu harika bir fikirdi. Hay aklını öpeyim iç ses.
Teveccühünüz efendim.
Bekle beni kasiyerciğim, kendimi sana aşık ettirmeye geliyorum!
***