• 18.09 2010 saat 17:47 •
"Bahar, Doğan abi geliyor!" Ben heyecan ile konuşurken Bahar kızarmış yanaklarını sarı saçları ile kapadı.
"Cemre sus Allah aşkına duyacak şimdi..." utançtan şekilden şekile giren Bahar'a kahkaha attım.
Doğan abi benim kahkaham ile bize doğru baktı. Doğan abiye el salladım ve oda gülüp göz kırptı. Gözleri kısa bir an Bahar'a kayınca hızla gözlerimi Bahar'a çevirdim. Bahar ise karşımda kıpkırmızı kesilirken yanaklarını sıkma isteğimi zor durdurdum.
Ah aşk ne güzelsin sen.
Sarı şekerimi ne hâle soktun.
Doğan abi bizden gözlerini çekip yoluna devam ederken Bahar'ın yanaklarını sıktım iki yandan.
"Oy oy oy benim sarı şekerim utanmış mı?"
"Off Cemre dostu musun düşman mı belli değil!" Bahar elime yavaşça vurunca omuz silktim.
"Kızım alt tarafı doğan abi senin aşk mektubunu okudu ne abarttın."
"Sonrada gelip sen benim bacımsın dedi ne var ki abartacak." Bahar umutsuzlukla fısıldarken kafamı iki yana salladım.
"Adam 24 yaşında Bahar seni kardeş gibi görmesi çok doğal. 18 yaşındasın ciddiye bile almamıştır ama gör bak bir kaç sene sonra o gelecek sana."
"Çok güzel moral veriyorsun kanka."
Bahar gülmeye başlayınca bende güldüm ve o sırada yanımıza Gönül çöküverdi.
"Temizlikte temizlik! Vallahi bıktım yahu belimin oku kırıldı." Söylenen Gönül'e güldüm.
"Kızım, bizim gibi yapacaksın sende sabahın köründe kaçacaksın evden temizlikten yırtıyor insan."
"Demesi kolay Cemre. Benim annem bordo bereli Nazan, Yasemin teyze gibi pamuk değil bir terliktle uyutur beni."
"Bak bu doğru." Bahar Gönül'ü onayladı ve ellerini yanaklarına koyup Doğan abinin babasına ait olan esnaf lokantasına dikti gözlerini.
"Cemre, senin ki geliyor." Gönül'ün dediği şey ile hızla kafamı kaldırıp yola baktım.
Poyraz elleri ceplerinde ter içinde bize doğru geliyordu.
Bu gün maçı vardı okulda.
Hızla yerimden kalktım ve içim de durmayan kelebekler ile onun bana gelmesini bekledim.
Poyraz sonunda yanıma vardığında iç çektim.
"Nasılsınız kızlar?"
"İyiyiz Poyraz abi." İkisi de aynı anda konuşurken ben saçımı kulağımın arkasına tutturdum.
"İyi Poyraz, sen? Maçı kim kazandı?"
Poyraz mavi gözlerini bana dikti ve gülümsedi.
"İyiyim papatyam. Maçı da tabi ki biz kazandık."
Bana her papatyam deyişinde içimde ki yeşil ormanlar bir poyraza kapılıp gidiyordu sanki.
Ben papatyaları çok severim, bu yüzden ilkokuldayken bir tiyatro gösterisinde esmerim diye papatya rolünü başkasına vermişlerdi ve saatlerce ağlamıştım.
Papatya denilince niye ilk akla sarı sarı şeyler geliyorsa zaten.
Ama sonra Poyraz geldi elinde sadece bir tanecik papatya vardı.
Oturdu yanıma bana uzattı papatyayı ve dedi ki; başkalarının seni görmesine veya bilmesine gerek yok sen benim zaten papatyamsın.
O günden sonra bana hep Kır Papatyası dedi Poyraz'ım.
Ve bende o günden sonra hep ona aşıktım.
Oda farkındaydı bunun ama bende farkındaydım ki oda beni seviyordu.
Bizim birlikte büyümemiz bir engel değildi.
Her şeye rağmen ben onun kır papatyası, oda benim Poyrazımdı.
Biraz daha konuştuktan sonra Poyraz elinde ki spor çantasını omzuna taktı.
"Gideyim ben artık. Bu akşam mangal yakacaktık babamla."
Keşke biraz daha otursaydı ya.
"Papatyam, sana da bir tabak getireceğim."
Ben Poyraz'a gülümsedim ve o sırada kızların imalı uğultuları yükseldi.
Ben utançla yere bakarken Poyraz'ın keyifli gülümsemesini duyuyordum.
"Bende sana ev sevdiğin tarçınlı kekten yaparım."
"İçine papatya kokundan da katacak mısın?"
"Ya Poyraz!" Ben yanan yanaklarımı tuttum ve gözlerimi ondan kaçırdım. "Yaa Poyraz." Poyraz dalga geçmek amacı ile beni taklit etti. Bu sırada koluna vurdum hafifçe.
"Hep böyle dalgamı geçeceksin sen benimle?"
"Hep böyle saf ve masum olacaksan evet.." Poyraz burnumu iki parmağının arasına aldı ve sıktı hafifçe.
"Hep böyle sevecek misin beni peki?"
"Hep böyle dünya güzeli kalacaksan tabi ki." Ben ona kaşlarımı çatarken o ise gülüyordu.
"Aşk olsun güzel olmasan sevmeyeceksin yani." dedim alınganlıkla.
Böyleydik biz işte. Ne sevgiliydik nede arkadaş.
Biz herşeydik birbirimize.
• 18.09.2010 saat 22:03 •
"Cemre kime diyorum ben! Yarın götür diyorum sana!" Arkamdan bağıran anneme omuz silktim.
"Ya anne ayıp diyorum. İnsanlar o kadar et getirdi bize gideyim de geleyim işte."
"Bu saatte de gidilmez yalnız, bekle abin gelir şimdi gitme tek."
Köpüklü ellerini beze silen annem çıktı mutfaktan. Neyse ki abimle babam evde yoktu da rahat rahat görecektim Poyraz'ı.
"Abim biraz zor gelir bu gece. Mirza abinin doğum gününü kutlaycaklardı. Anne bak kekler soğudu ama."
"Ah benim deli kızım ben bilmiyorum sanki Poyraz için gittiğini." En iyi sır arkadaşım olan anneme kocaman gülümsedim. Poyraz etleri getirdiğinde keki fırına daha yeni atmıştım ve maalesef bekleyemden gitti.
Ve bende o keki görecektim ona sıcak sıcak yesin diye.
"Bende bilmiyorum sanki senin izin vereceğini."
"Tamam bekle dayına haber vereyim gelsin onunla git."
"Yuh anne dayımımı takacaksın peşime!" Ben isyanla anneme bakarken annem kaşlarını çattı.
"Bana bak kız vazgeçerim şimdi ha."
"Off tamam ya tamam!"
Annem yan evde ki Yücel dayımı aradı ve dayım kapıda bitmişti zaten. İçkili olduğu karşıdan belli olan dayıma göz devirdim.
"Yine içkili!"
"Cemre sussana duyacak dayın."
Anneme omuz silktim ve annem derin bir iç çekip yanağımdan makas aldı.
"Hadi hadi bırak somurtmayı da git annem."
"Neyse buna da şükür. Sağol annem!" Annemin yanağını öptüm ve dayımla Poyraz'ın evine doğru ilerlemeye başladık.
"Cemre."
"Efendim dayı?"
"Abinle baban yok muydu evde?"
"Hayır dayı, abim Mirza abinin doğum gününde babam da kahvede. Maç varmış bu gün."
Dayım kısaca kafa sallayıp cebinden telefonunu çıkardı ve birine mesaj attı.
Muhtemelen Nergis yengemedir. Nergis yenge dayımın eşiydi.
Eski yıkıntılığın önünden geçerken dayım kolumdan tuttu.
"Beklesene az." Ayakta zor duran dayıma anlamayarak baktım.
"Neden dayı?"
"Bir arkadaş gelecek bir emaneti var bende onu vereceğim."
"Dayı ama geç oldu annem merak eder."
"Dayıcım ben yanındayım annen merak etmez."
Ayakta zor duran dayım düşücekken kolundan tuttum tek elimle onu.
"Dayı iyi misin sen?"
"İyiyim iyi."
Dayım karşı sokağa bakıp kafasını salladı. Ben nereye baktığına bakmak için kafamı çevirdim ve Rıza amcayı gördüm.
Poyraz'ın babası Rıza amca...
O sırada ağzıma kapanan iri ellerle boğuk bir çığlık kaçtı dudaklarımdan.
Elimde ki kek tabağı yere düşerken ben ellerini sahibine, dayıma vurmak için çabaladım kurtulmak için.
Dayım beni yıkıntılığa sürüklerken uzun tırnaklarımı eline geçirdim can havliyle. Ama bırakmadı beni daha da sardı pis elleriyle.
Çığlıklarım içimde yankılanırken dayım beni fırlatırcasına attı yere.
Boğazımdan tiz bir çığlık yükselirken Rıza amca girdi çökmüş kapıdan içeriye. Hızla gelip ağzımı sardı.
Dayım elbiseminn eteğinden tutup yırtınca çığlıklarım yükseldi içimde ki fırtınaya.
Poyraz için giydiğim elbise kefenim olacaktı...
Sanki boğazım yırtılıcaktı. Neden kimse duymuyordu beni?
Dayım elbisemden yırttığı bez parçasını Rıza amcanın çektiği ellerinin hemen ardından ağzıma bağladı.
Gözyaşlarım deli gibi süzülürken vücudum baştan aşağı buz kesmişti.
Çığlıklarımda boğuluyordum durmuyorlardı.
Rıza amca boynuma dudaklarını değdirince Poyraz geldi gözlerimin önüne.
Kır papatyam diyordu bana 'savaş' diyordu, sakın bırakma kendini diyordu.
Rıza amcanın bacak arasına tekme savurdum ve üstümden ittim. Hızla doğrulmuştum ki dayım tuttuğu gibi tekrar yatırdı beni tozlu yere. Ben katılırcasına ağlarken dayım kefenimden bir parça daha kopardı ve tamamen açılan bacaklarımı birbirine bastırdım.
O parçayı da bileklerime bağladı ve o an elim kolum bağlandı. Kaçacak yerim yoktu artık.
Cehennem ateşinde yanarken kafamı yana çevirdim ve gözlerimi sıkıca kapayıp çığlıklarımda boğuldum.
Rıza amca...
Poyraz'ın babası Rıza amca...
Dayım...
Annemin yere göğe sığdıramadığı kardeşi dayım...
Bu gece birlik olup cehennem ateşine atmışlardı beni.
Poyraz, nasıl bakacağım ben senin yüzüne şimdi sevdam?
• 18.09.2010 saat 00:00 •
Bitti mi?
Bitti mi bu cehennem?
Dördüncü bayılmamdan sonra tekrar araladım gözlerimi uçsuz bucaksız geceye.
Rıza karşımda sigara içerken gömleğini topluyordu.
Yücel mi?
Kemerini takıyordu... Beni bayıltmak için sırtıma art arda vurduğu kemeri.
Ben mi?
Ben boşluktayım.
Sanki çıplak ayaklarla kapkara bir ormanda oradan oraya koşturuyor gibiydim.
Anne gelsen ya şimdi çekip alsan ya beni buradan. Yatır dizine beni, okşa saçlarımı ve geçecek kızım de.
Kaç saat oldu?
Yücel ve Rıza kapıya doğru gittiler ve ikiside dönüp bana baktılar. Ardından Rıza duvarın dibinde ki bidonu aldı eline.
Her yere dökmeye başladı ondan. Benzindi bu kokusundan tanımıştım. Yakacalardı beni diri diri. Hareketsizce izliyordum olanları.
Yücel cebinden çıkardığı çakmağı çaktı acımasızca attı benzinin üstüne. Alev aldı ortalık birden. Rıza yanıma geldi ve saçlarımdan tutup kaldırdı yerden beni bir sessiz çığlık daha koptu dudaklarımdan.
Önümde yanan ateşe baktım. Yaşlı gözlerle. Sonra boşluğa düştüm birden.
Ateşin üzerine atmıştı beni gözünü kırpmadan. Vücudum alev alırken acıdan boğazım yırtılırcasına bağırdım.
O ikisi hızla dışarıya çıkarken bağlı ellerime baktım. Çıplak ve yanan vücuduma bakmaya cesaretim yoktu.
Kadınlık mıydı tek suçum?
Neden? Neden biz kadınlar yaşıyoruz bunları?
Neden bizi sığdıramıyorsunuz bu koca dünyaya?
Çok üzülürdü değil mi annem?
Ya babam, abim, Ozan?
Ya Poyraz bilse babasının bana yaptığını ne yapardı?
Oda ağlar mı arkamdan?
Annem nasıl ihtiyacım var sana biliyor musun.
Etlerim vücudumu terkederken Annemi son öptüğüm an geldi gözlerimin önüne.
Acıyla gülümsedim.
Bilincim kapanırken havalandığımı hissettim birden.
Gözlerimi aralayacak gücüm yoktu ve sanki ruhum bedenimi terketmiş gibiydi.
Poyraz'ın bana okuduğu Oğuz Atay'ın dizeleri geldi bilincimin son kırıntısında aklıma...
Ne demişti Oğuz Atay;
Şimdi al yalnızlığımı ört üzerine Olric. Belki o vakit bırakıp her şeyi. Gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden…
• 18.09.2020 •
Leo'yu kolundan tuttum ve kendi etrafımda dönerek tekme ile boşluğuna vurdum. Leo iki büklüm oldu ve ben bunun numara olduğunu bilecek kadar onu iyi tanıdığım için umursamadan bacaklarına da son tekmemi geçirip onu yere düşürdüm.
Ben Leo'yu yere sermenin verdiği zaferle güldüm keyifle. O sırada Bize doğru Helin geliyordu.
"Leo, bakıyorum yine Masal'a
yenilmişsin?" gülerek konuşan Helin'e göz kırptım ve Leo'ya döndüm.
"Leo'yu bizim çaycı Naim abi bile yener bu gidişle."
"Aşk olsun Masal ya. Bir kere ben sen kazan diye mahsus yenildim.
"Eminim öyledir"
Bizim kendi aramızda tartışırken Helin boğazını temizledi ve dikkatimizi çekti.
"Masal, hazırlıkların tamam mı?"
Yüzüm ciddileşti anında ve derin bir nefes alıp elimde ki bandanayı çözdüm.
"Tamam. Yarın sabah erkenden yola çıkacağım."
"Güzel. Duş alıp odama gel bekliyorum."
Ben Helin'e kafa salladım o da daha fazla durmayarak KADEM'e doğru ilerledi.
Yani 'Kadınlara Destek Eli Merkezi'
"Emin misin, gerçekten gidecek misin?"
Leo'ya çevirdim gözlerimi hızla. Beni yolumdan kimse döndüremez. Tabi ki emindim. On yıldır. Tam on yıldır ben bu günü bekliyordum.
"Gideceğim ve onları ateşe vermeden de geri dönmeyeceğim." elime suyumu aldım ve hızla içtim.
Ne zaman bu konu açılsa içim alev alev yanıyordu. Sanki bu su söndürebilecekmiş gibi bu ateşi.
"Bana soracak olursan yanlış yapıyorsun Masal. Oraya gitmen seni sadece karanlığa çeker. Gitmesen. "
Şişeyi elimden bıraktım ve gözlerimi Leo'ya diktim.
"Ben o karanlığa on yıl önce girdim zaten Levent! Son sekiz yıldır savaştığım tek şey aynı kaderi paylaştığım kadınlardı. O kadınları kurtarmak için her birini o karanlıktan çıkarmak için uğraştım ben."
Leo'nun kızgın olduğumu anlaması için ona gerçek ismi Levent ile seslenmiştim ama onun durmaya niyeti yoktu.
"Bende onu diyorum. Bırak artık, bak önüne geçmişi ardında bırak. Kendin için bir kez olsun bir şey yap. Bak önüne yoluna. "
"Bırak artık o geçmişimi? Ama O geçmiş beni bırakmıyor Levent! Her gece çığlıklarımla uyanıyorum ben! Sen nasıl dersin bana bunu?" sinirle elimde ki şişeyi attım yere. "O gece beni o yangından çıkaran senken, o halimi görmüşken nasıl böyle konuşuyorsun?" daha fazla olduğum yerde durmadım ve hızla yanından geçip gittim.
Kadem'in kapısından girecekken durakladım ve Leo'ya döndüm.
"Ve ayrıca ben 18 yaşında diri diri gömülmüş Cemre için yapıyorum bunu."
"Kendin için yaptığını düşünüyorsun yani?"
Derdin ne Leo? Niye canımı yakmak istiyorsun?
"Ben Cemre değilim. Ben Masal'ım sende daha fazla uzatma şu konuyu."
Daha fazla Leo'yu dinlemedim ve hızla Kademden içeriye girdim.
Hızla odama çıkıp duş aldım ve Helin'in odasına ilerledim.
Kapıyı çalıp içeriye girdiğimde Helin'i her zaman ki gibi bilgisayarın başında buldum.
"Her geçen gün şiddet gören ve tecavüze uğrayan kadınların sayısı artıyor." diye mırıldanan Helin ile iç çektim.
"Görev mi var?"
"Evet. Leo , Murat ve Sezgi'yi göndereceğim. Üniversiteli öğrenciler adı altında bir grup otuzluk şerefsiz dört tane kızı internet üzerinden kandırmış. Kızlar yaklaşık on iki gündür ortada yok. Kızların arkadaşları ulaşıp bizden yardım istediler."
"Şerefsizler!"
"Sen bırak bunları da söyle bakalım yarın İstanbul'a dönünce ne yapacaksın? Aklında her ne varsa bana bile söylemiyorsun."
Sinsi bir gülüş belirdi yüzümde. Onlar yıllardır benim kâbusum olmuştu. Şimdi de ben onların kabusu olmaya gidiyordum.
"Ne mi yapacağım? Önce onlardan biri olacağım. Hiç ummadıkları bir anda en acı şekilde alacağım intikamımı."
Helin'in yüzü en sevdiğim halini aldı. Keyifle güldü.
"İşte benim yetiştirdiğim kız."
Güldüm sadece ve onlarla işim bittiğinde Cemre'nin yeniden doğacağı o günü düşündüm. Cemre'yi tekrar hayata döndürduğüm o günü...