- Süreyya
Amcamın beni apar topar evden uzaklaştırması ile artmıştı merakım. Hiçbir şey söylemeden arabasına bindirmişti beni. Yol boyunca da asla konuşmadan bir nehir kenarına çekmişti arabayı. Gergindi, sinirliydi ve fazlasıyla şaşkın. Sürekli dudağı titriyordu, ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi ama bu ne mümkün. Yüzüme de bakamıyordu. Bir şey vardı, bilmediğim bir şey vardı ama ne anlayamıyordum...
" Niye geldin Süreyya? " Diye sordu önce. Şaşırtmıştı bu soru beni. Beklediğim tepki bunlar değildi. Bunu sorgulaması için hiçbir sebep yoktu ortada. Amcamla biz birbirimizi çok severdik. Adım kadar emindim beni çok özlediğine.
" Bu nasıl soru amca? Sizi görmeye geldim, memleketime geldim. Ali'min mezarına geldim. Kızınım ben senin... Hala kızınım. Öyle değil mi? " dedim titreyen sesimle. Amcama bakışlarımyardıma muhtaç bir insanınkiyle aynıydı.
" Gitmen lazım Süreyya. Buraya gelmen hiç hoş değil. Hem laf olur köyde. Hoş karşılanmaz. Rıza'ya söyleyeceğim seni geri otogara götürsün. " Dedi ve bunları söylerken asla yüzüme bakmıyordu. Donup kalmıştım. Doğru mu duymuştum ben? Neler söylüyordu böyle. Bana bunları nasıl diyebilirdi?
" Amca sen ne diyorsun? Ne lafı ne sözü olacak? Ben geldim ben, kızın, Süreyya! Sizin için geldim. Sadece bir kez olsun görmek için. Niye böyle davranıyorsun bana? Ben ne yaptım ki? " diye sordum hayretler içinde.
" Süreyya daha fazla uzatma. Bende, yengende, digerleride... Hiç kimse artık seni görmek istemiyor. Git lütfen... " Dedi buruk sesiyle. Bile isteye söylemiyordu bunları farkındayım ama çok kırılmıştım. Sanki yüreğim alev almıştı. Baba yerine koymuştum ben onu. Şimdi ise yüzüme bile bakmıyordu.
" Ali için mi? Yani... Onun ölümü yüzünden mi? " Diye sorduğumda göz yaşları yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Amcam hiç bir şey söylemedi. Sadece elini sıkıyordu. Sanki utanıyordu benden... Çekiniyordu sanki...
" Peki... Giderim. Hemen bu gece. Önce Ali'nin mezarına gitmek istiyorum. Beni oraya bırakır mısın amca? Onu görmeden gidemem. Cesaretimi toplamam çok zaman aldı... Yıllarca hayalini kurduğum o evde, sanki o varmış gibi yaşadım ben. Uyurken Alim'e iyi geceler dedim ve uyanırken ona günaydın... O yokken bile ben her gün onu sevdim amca. Her gün yandım. Ağlamaktan kahroldum belki ve kaç kez bayıldım... Hep bir köşelerde buldum kendimi. Resmini öptüm hep... Her şeye Ali ismini verdim ben. Kaderime bile... "
" Yeter, yeter Süreyya sus! Konuşma daha fazla! Hiç bir şey söyleme... " Dedi amcam ağlarken. Öyle hiddetle söylemişti ki bunu. Sanki damarına basmışım gibi hiddetleniyordu.
" Seni ona götüreceğim... Ama sonra hemen gideceksin buradan. Hemde hiç kimseye görünmeden. Bana söz ver... Hemen gideceğine dair söz ver Süreyya. Yengenin seni görünce Ali'yi hatırlayıp üzülmesini istemiyorum... Yalvarırım... " Dedi ve gözlerini sildi. Şaşkındım. Çok kötü hissetmiştim kendimi. Nasıl bundan beni de sorumlu tutabilirlerdi ki? Nasıl o çok sevdiklerini söyledikleri gelinlerini bir kerede silip atabilirlerdi? Gülümsedim amcama zorla. Sanki gözyaşlarımı görmüyormuş gibi...
" Şimdi sana sarılabilir miyim amca? " Dedim yutkunarak. Önce bir kaç saniye gözlerime baktı. Sonrada kollarını açtı bana. O an büyük bir özlemle sarıldım ona. Sıkıca, bir baba hasreti gibi... Ali' ye sarılır gibi... Her şeyimdi o benim. Babamdı, dedemdi, amcamdı... Her şeyimdi. Saçlarımı okşayıp ağlarken, hıçkırıklarının arasından " beni affet" diye fısıldadı bir ara... Bunu varla yok arası söylemişti. Bir şey diyemedim. Diyemediğim gibi anlayamamıştım da... Affetmek mi?
-Ali-
Babamın gelememesiyle dini nikahımızı bir türlü kıyamamıştık. Gerilmeye başlamıştım. Bütün misafirler söyleniyordu. Nerde kalmıştı böyle? Hemen geleceğini söylemişti. Beklemekten nefret ederdim. Zaten herkes bir taraftan konuşup duruyordu. Bu yüzden öfkeyle kalktım ayağa.
" Ben bir babama bakıp geleyim Azra. " dedim ve aceleyle çıktım evden. Ayakkabılarımı ayağıma giyerken Mehmet'i gördüm kapının önünde.
" Mehmet, Halil deden nerede? Gördün mü hiç? " Diye sordum.
" Halil dedem geldi ama sonra kapıda bir ablayı gördü. Onla konuşuyorlardı en son... " Dedi. Bende merakla dış kapıyı açtım.
" Ee hani kimse yok burada? " Dedim ki çok yakın arkadaşım Osman'la göz göze geldim.
" Osman! " Diye haykırdım sevinçle. Osman benim çocukluk arkadaşımdı. 2 sene önce taşınmışlardı buradan. Başka bir şehirdelerdi. Düğünüm için gelmişti, misafirim olacaktı. En son... En son Süreyya ile düğünümüze gelmişti, bir dahada görememiştim kolay kolay. Sıkıca sarıldım ona. Çok özlemiştim.
" Heyt be aslanım benim! Hoş geldin. Gözümüz yollarda kaldı be abi... " Dedim sevinçle. Osman benden büyüktü. Ben 27 yaşındaydım o 30. Abi derdim, arada.
" Ne yaptınız? Gecikmedim değil mi? "
" Hayır hayır gecikmedin. Zaten dini nikahımız bile kıyılmadı henüz. Babam bir yere gitmiş, nereye gitmiş bilmiyorum gelmedi hala. Ee hadi ne duruyoruz burada geçsene içeri. Azra ile tanıştırayım seni." Dedim ve koluna girdim. Fakat osman'ın bir an yüzü düştü ve durdurdu beni.
" Ali... Benim sana bir şey söylemem lazım. Şimdi bunu demem ne kadar doğru bilinmez ama... Ben gelirken otogarda... Sanki... Sanki Süreyya'yı gördüm. " Dedi birden ve gözlerim fal taşı gibi açıldı.
" Osman, sen ne dediğinin farkında mısın oğlum? Ne süreyya'sı? Saçmalama ne olur! Onun ne işi var burada... Hemde böyle bir günde..."
" Emin değilim ama çok benziyordu... Ağlıyordu hem. Hiç iyi değildi."
" Eee yani? Ne var bunda? Ağlıyor diye Süreyya mı olması lazım? " Dedim öfkeyle. Aynı zamanda da etrafa bakınıyordum. Tam o sırada Mehmet girdi konuşmaya.
" Süreyya... Halil dedem Süreyya dedi o kıza. Onla konuşuyordu kapıda..." Dediği an beynimden vuruldum... Adeta buz kesmiştim. Büyük bir şok yaşıyordum. Kalbim hızla çarpmaya başladı ve sanki dünya etrafımda dönüyordu. Bu doğru olamazdı... Osman kolumdan tuttuğu gibi dışarı çıkardı beni. Sanki dilim tutulmuştu. Başımdan aşağı kaynar suların döküldüğünü hissettim.
" Öğrendi demekki. Eee ne sandın? Hala senin ölüm yasını tutuyor değil ya, besbelli öğrendi gerçekleri ona ağlıyordu... " Dedi ve elimle işaret ederek susmasını söyledim...
-Süreyya
Henüz mezar taşı bile yoktu Ali'min... Hıçkırıklarla sarılmıştım toprağına. Yüreğim parça parça mezarına dökülüyordu sanki. Kalbim sarsılmıştı, beynim sanki yerinde değil gibiydi. Titreyen ellerimle avuçluyordum toprağını. Toprağına dokunmak, ona dokunmaktı. Acıydı ama gerçekti... Ona anlatacak hiç bir şeyim yoktu. Çünkü bıraktığı gibiydim hala... Hiç bir şey değişmemişti. Onu delicesine seven yüreğim bile hala aynıydı. Sadece ona aitti. Kalbimin ritmi bile onun ses tonuna bir müzikti benim. Bir fon müziği. O konuşunca güzelleşirdi hep. Tabii artık çalmıyordu yüreğimin müziği... Bitmişti...
Hıçkırıklarımın arasından ettiğim dualarla çevirdim başımı mezarından. Ayakta duracak halim yoktu, perişan haldeydim. Halil amcam bana doğru gelip koluma girdi. Bakamıyordu yüzüme.
" Süreyya yapma artık. Aylar geçti üzerinden. Her acı soğur... Buna izin ver artık. Acının soğumasına izin ver... " Dedi titreyen sesi ile. Cevap veremedim...
-Ali
Kalbim ağzımda bekliyordum kapıda ki sonunda babamın arabası yanaştı ve arabada tekti. Derin bir oh çekmiştim fakat yüzündeki ifadeden çokta iyi şeyler olmadığını anlayabiliyordum. Arabadan indiğinde kıpkırmızı gözleri ile karşılaştım.
" Baba Süreyya..." Diye fısıldadım yutkunurken, tüm bedenim titriyordu.
" Tek kelime dahi etme, sakın! Bu vicdan azabını bana bıraktın ya Ali... Sana hakkımı..." Dedi ve son anda frenledi kendini babam. Şoka uğramıştım... Nasıl derdi bunu bana? Kalbim titremişti sanki. Hiç bir şey diyemedim...
" Süreyya'nın hiç bir şeyden haberi yok. Memleketine dönüyor şimdi... Hadi, hadi hemen kıyalım şu nikahı! " Dedi öfkeyle ve Osman'ın sesi çınladı kulaklarımda.
" Hala senin ölüm yasını tutuyor değil ya! "
Elimi saçlarıma atıp düzelttikten sonra bu büyük ızdırapla birlikte girdim içeriye. Bu şoku nasıl üzerimden atardım bilemiyordum. Beynim durmuştu sanki. Süreyya... Nasıl gelebilirdi? Niye gelmiş olabilirdi ki? Madem hiçbir şeyden haberi yoktu, niye gelmişti? Sakin ol Ali... Bugün senin en mutlu günün sakin ol! Bütün aile büyükleri toplanmıştı. Yüzümün halini gören cenazeye geldik sanırdı. Aylar sonra Süreyya'nın ortaya çıkışı hem beni çok korkutmuş, hem de vicdanımı paramparça etmişti. Bazı geceler rüyamda görüyordum onu. Böyle bir şey yapmak, onu üzmek istemezdim... Ama buna mecbur kaldım. Her şey biranda gelişti. Evlendiğimiz gece yalandan düşüp bayıldım yere. Planlıydı her şey. Öldüm sandı Süreyya. İlk yarım saat bizimkilerde öyle biliyorlardı. Sonra onlara gerçeği söyleyip, eğer beni Süreyya ile zorlarlarsa bu kez gerçekten intihar edeceğimi söylemiştim... Aklım yerinde değildi. Böyle olmasını istemezdim. Onu bu hale düşürmek istemezdim! Süreyya'yı ölüm yalanımla terk etmiştim...
Sanki nefes alamıyordum. Beynimin etrafında Süreyya'nın adı dolaşıyordu. Azra'nın yüzüne baktıkça geçmişi hatırlıyordum. Süreyya ile kıyılan nikahımızı ve hatta heyecanını bile...
Sonunda ortam toparlanmıştı. Zorda olsa gülmeye çalışıyordum ki dini nikahımız başladı. Ellerim titriyordu. Azra'nın yüzüne baktıkça tebessüm ediyordum. İçimi yumuşatıyordu sanki ve bazen buna değer diyordum içimden... Süreyya'nın acısı Azram'a değer...
-Süreyya
Cesaretimi toplayıp araladım açık kapıyı. Amcamı dinlememiş geri gelmiştim. Onlardan helallik istemeliydim. Gerekirse yengemin ayaklarına kapanır, beni affet diye yalvarırdım. Benden nefret etmelerini hayatta istemezdim. Başlarına bela gelsin, tırnaklarına taş değsin asla istemezdim. Onlar benim bu hayatta sahip olduğum tek hazinelerimdi. Şimdi böyle beni kovar gibi yüzüstü bırakmaları çok zoruma gidiyordu. Biliyordum yengem beni görünce yumuşardı, bağrına basardı hemen. Çünkü o benim için her zaman canını bile vermeye hazır dururdu. Bana ne kadar küserse küssün, kızıydım ben onun. Oda benim annemdi...
Derin bir nefes alarak girdim içeriye. Koridordan gördüğüm kadarıyla baya bir kalabalık vardı. Sonra önüme bir kız çıktı. Güzel, esmer, uzun saçlı bir kızdı. Tam kapının önünde yaşlı bir teyzeye sarılıyordu. Yüzünde güller açıyordu adeta. Parmağında yüzükler, kollarında altın bilezikler vardı.
" Allah mutluluğunuzu daim etsin yavrum. Azra'm benim... Bak dini nikahınızda kıyıldı, akşamada kına... " Deyip güldü yaşlı teyze. Kimle evleniyordu bu kız böyle? Ne işi vardı amcamların evinde... Akrabaları olamazdı. Daha önce onu ne görmüş ne de duymuştum. Kalabalığa girmekten oldukça çekinsemde yavaşça yürüdüm salona doğru. Ellerim elbisemin eteğinde, gözğsüm hızla inip kalkarken bir anda adım attım içeriye. Kızaran gözlerimin kalabalıkla buluştuğu an bütün bakışlar üzerime toplandı ve Azra denilen kızın hızla önümden geçip bir erkeğe sarılması ile çevirdim bakışlarımı. Ve işte o an olduğum yere sabitlendim... Bir erkeğe değil, Ali... Ali'ye sarılması ile... Ne?