BÖLÜM 4

4184 Words
Sabah uyandığımda mis gibi kokular geliyordu mutfaktan. Aşağı indiğimde Zerrin abla mutfaktaydı “Günaydın” dedim gülümseyerek “Günaydın canım, hadi otur hemen kahvaltıya başla” “Zerrin abla bu nasıl bir kahvaltıdır ya böyle, süper olmuş” deyip hemen masaya oturdum. Öyle güzeldi ki hazırladıkları hepsinden yedim sanki günlerdir açmışım gibi. Ben yemekle savaşırken Ali de geldi. “Günaydın hanımlar” dedikten sonra bana kilitlendi bakışları “Aşkım biraz hızlı yemiyor musun sen?” diye sordu tek kaşını kaldırıp. Ağzımdakileri yuttuktan sonra: “Ne yapayım, her şey harika olmuş. Hem zamanım az, arkamda bırakmak istemedim” dedim. Ali’nin ise haylazlığı üzerindeydi. “Bana da kalır mı?” diye dalga geçince ona zeytin attım. “Aman leke yapacak” deyip geri çekildi, sonra gelip masaya oturdu. Yemeye başlayınca o da en az benim gibi tıkıştırmaya başladı yiyecekleri. “Allah’ım bu krep muhteşem” diye de söyleniyordu. Ben ona bakıp gülerken: “Haklıymışsın bu yemek ancak böyle yenirmiş” dedi ve Zerrin abla da biz de güldük halimize. Kahvaltıdan sonra çıkıp işe gittik ikimiz de. Çok yoğun bir gündü benim için. Toplantılar, koşturmalar derken akşam olmak üzereydi. İzin almak için Cahit amcayla görüşmem gerekti ama ona bile vakit bulamamıştım. Ben kalan işleri toplayıp onunla konuşmaya gidecekken o geldi odama. “Kolay gelsin” diyerek girdi odama. Ayağa kalktım: “Hoş geldiniz” dedim ve tokalaştıktan sonra oturduk karşılıklı. “Nasıl gidiyor bakalım?” diye sorunca: “İyi gibi, müşteri şikâyetimiz vardı onun çalışmasını tamamladık. Haftaya sunuma gideceğiz. Siparişleri aksayan parçalar için de tedarikçi firmayla görüştüm, gecikme bedelini fatura edeceğiz onlara. Gümrükte sorun var onunla arkadaşlar ilgileniyor ama…” derken lafımı kesti “Dur kızım dur. Ben işleri sormadım ki, hayat nasıl gidiyor onu soruyorum” dedi gülerek “Ah, o kadar dalmışım ki işe ne sorduğunuzu idrak edemedim” dedim ben de. “Ali nasıl? Alıştı mı sivil hayata?” “Alıştı, o da çalışıyor, çok yoğunlar. Bazen çok geç geliyor eve. Yeni bir iş aldırlar da toparlamak için çok uğraşıyor” “Peki, bu iş güç arasında hayatı ertelemiyorsunuz değil mi?” deyince anlayamadım demek istediğini. “Nasıl yani?” diye sordum. “Kızım, siz kaç yıldır evlisiniz. Hani çocuk falan düşünmüyor musunuz?” deyince afalladım. Anlaşılan patronum dâhil herkes çocuğumuz olmasını dört gözle bekliyordu. “Siz benden kurtulmak istiyorsunuz galiba” dedim gülerek. “Çocuğunun olması demek işi tamamen bırakacaksın demek değil ki kızım, sen her zaman bu fabrikanın as mühendislerinden olacaksın. Senin için güzel düşüncelerim var ama çocuk konusunu ertelemeni istemem, yani iş yüzünden böyle bir tutumdaysan, işin problem olmayacağını bil.” “Size bu konu bir yerden mi geldi Cahit Bey?” diye sorunca gülümsedi “İkimiz bir aradayken bana Cahit amca dersen daha memnun olurum kızım. Bir yerden gelip gelmediğini soruyorsan, doğrusu biriyle bu konuyu konuştum” “Ali değildir umarım, eğer öyleyse bozuşacağız onunla bu defa” deyince şaşırdı “Neden kızım?” “Ali’yle bu konuyu konuştuk ve size kadar yansıttıysa kızacağım çünkü” “Ali’ye kızma, o değil çünkü konuştuğum. Biz geçen akşam Hikmet’le karşılaştık bir yemekte. Onunla konuşurken yaşlandığından, artık hastalığının onu zorladığından bahsetti. Annesinden sonra daha bir çökmüş gördüm onu. Bir ara ‘torun sevmeden ölmem inşallah’ dedi de benim içimde kaldı kızım. Seninle o yüzden konuşmak istedim” “Anladım. Aslında ben de bu konuyu son günlerde çok fazla düşünüyorum. Yanlış anlamayın, çocuk istemiyor değilim, aksine çok istiyorum. Ama sizin belki bilginiz yoktur, Şahika babaanne vefat ettiğinde ben hamileydim. Ondan önce babaannemi de kaybetmiştim, ikisi ağır gelince bebeğimi kaybettim” “Ah çok geçmiş olsun yavrum, ayrıca başın sağ olsun” “Siz sağ olun. İşte bütün bunlardan sonra bebek sahibi olma konusunda daha dikkatliyim. Aslında ben de sizden yarın için izin isteyecektim, tesadüf oldu siz açtınız konuyu. Ben yarın doktora gideceğim de” “Tabii kızım, git sen. İstediğin zaman izin kullanabilirsin biliyorsun. Yalnız bana kızma olur mu, bu konu özel bir durum ama ben seni kızım gibi gördüğüm için gelip konuştum. Yanlış anlamanı istemem, hayatına müdahale ediyor gibi olmasın” “Olur mu Cahit amca, siz de benim için patronumdan öte ailemden biri gibisiniz. Yanlış anlamadım, bir baba gibi gelip benimle konuşma niyetinde olduğunuzun farkındayım” “Sağ ol o zaman kızım. E hadi ben gideyim de sen işlerini toparla. Yarın bütün gün izinlisin, git işlerini hallet” “Bütün güne gerek yok, öğlen gibi çıksam yeter bana” “Ne diyorsam onu yap sen, bütün gün izinlisin dedim” deyince gülümsedim ve itiraz etmedim. İşleri toparlayıp çıktım ve eve geçtim. O kadar yorgun hissediyordum ki Zerrin ablayla beş dakika sohbet edip odama çıktım. Epey yorulmuştum son günlerde. Ali geldiğinden beri dur durak bilmeden bir faaliyet içindeydik ve bedenim yorgun düşmüştü iyice. Yatağa yatıp uyumaktan başka bir şey istemiyordum ve öyle de yaptım. Saçlarımda hissettiğim elin varlığıyla gözümü açtım, etraf karanlıktı. “Canım” dedi Ali kulağıma eğilip “İyi misin?” “Hoş geldin hayatım, iyiyim merak etme” “Zerrin Hanım pekiyi görünmediğini söyleyince merak ettim” “Yorgunum biraz, bugün çok tempolu geçti de uyumak istedim” “Yemek de yememişsin” “Aç değilim ki, sadece uyumak istiyorum” “Tamam, ben de biraz çalışıp yatacağım. Bir şey istersen seslen tamam mı?” “Tamam, seslenirim aşkım” dedim ve yeniden uyudum. Uyudukça uyuyasım geliyordu.   Sabah izinli olduğum için yine geç kalktım. Zerrin ablanın bana hazırladığı kahvaltıyı öğle yemeğiyle birleştirip evden çıktım. Gidip Gülçin’i aldım ve beraber hastaneye geçtik. Önce Gülçin muayene oldu. Bebeği kontrol etti Eylül, durumu gayet iyiydi. Gülçin çok heyecanlıydı, ona bakınca kendi hamileliğimi hayal ettim. O heyecanı ben de yaşamak istiyordum bir an önce. Gülçin’den sonra ben muayeneye girdim. Önce konuştuk Eylül’le, ona korkularımı anlattım. Beni çok rahatlattı. Sonra muayene için yattım. Genel durumuma bakmak için ultrasona soktu beni. Bir şey söylemedi, bu durum beni rahatsız etmişti. “Eylül Hanım bir sorun mu var?” dedim merakla “Yok, sorun değil ama emin olmak istediğim bir şey var. Sana bir tahlil yazacağım, onu yaptırır mısın hemen?” “Ne tahlili?” “Kan” dedi ve bir kâğıt yazıp elime verdi. “Ben arıyorum laboratuvarı, acil olarak gönderirler sonucu. Bir saate alırız” deyince daha da gerildim: “Eylül Hanım acil istemenizin nedeni nedir?” “Sinemis sakin ol canım, korkma sorun yok. Bir şeyden emin olayım sonra konuşacağız” dedi ve beni tahlile gönderdi. Elim ayağım boşalmıştı, yine bir sorun mu vardı? “Ne oldu ya yüzünün rengi atmış?” dedi Gülçin “Bilmiyorum kan tahlili istedi. Bir terslik var Gülçin, kesin bir sorun var” “Ya hemen panikleme, neden istemiş tahlili?” “Emin olmak istediği bir şey varmış” “Tamam, bekleyelim bakalım neymiş emin olacağı şey” “Gülçin kesin ben hamile kalamayacağım, kesin öyle bir durum var” “Sinemis hemen kötü düşünme, gel yaptıralım şu tahlili de rahatlasın içimiz” dedi ve beraber laboratuvara geçtik. Kan verdim, sonra da beklemeye başladım. Deli gibi dolanıyordum, o kadar endişeliydim ki ne yapacağımı bilmiyordum. Kesinlikle hamile kalmamı engelleyen bir durum vardı. Onu değil, Ali’ye bunu nasıl anlatacağımı düşünüyordum. Yıkılacaktı, çok üzülecekti. Belki de bu kez benden uzaklaşacaktı, soğuyacaktı. Ben düşüncelerle boğuşurken Eylül yeniden çağırdı beni ve yine yatağa uzandım. “Tahlil sonuçları geldi mi?” dedim endişeyle. Gülçin de yanımdaydı ve elimi sıkıca tutuyordu “Geldi” dedi Eylül ve karnıma ultrasonu gezdirmeye devam etti. “Eylül Allah aşkına bir şey söyle. Hamile kalamayacak mıyım? Çocuğum olmayacak mı?” derken gözlerimden yaşlar akmaya başladı. “Ya Eylül Hanım kız mahvoldu düşünmekten. Ne varsa söyleseniz artık” diye Gülçin de araya girince Eylül ikimize dönüp: “Hanımlar sakin olun. Bir terslik yok. Aksine iyi bir şey var” dedi. “İyi?” “Sinemis, ultrasonda gördüm ama çok küçüktü emin olamadım. O yüzden kan tahlili istedim. Sana da hemen söylemedim ki değilse üzülme diye. Hamilesin canım tebrik ederim” dedi. Bir anda kulaklarım uğuldadı, söylediği şey beynimde yankılandı durdu. Bir süre şok içinde kaldıktan sonra: “Hamile miyim?” dedim ona bakarak “İyi de ben…” “İyi de sen ne?” “Ben nasıl hamile kaldım ki? Yani düzensizliğim vardı benim, düşük de yaptım. Nasıl yani, ben şimdi hamile? Aklım almadı” diye sürekli konuşmaya başlayınca Eylül ve Gülçin gülmeye başladılar “Dur ya sakin ol biraz. Hamilesin işte, bir sorun yokmuş. Bana anlattığın o bütün korkular boşaymış, bak bebeğin olacak” dedi Eylül. Evet, korkularımın hepsi bitmişti. Hamileydim, bebeğim olacaktı. En güzeliyse baba olmak için deli olan Ali’ye bu haberi hiç beklemediği bir anda vermek olacaktı.   Hastaneden çıkınca Gülçin’le arabaya bindik. “İnanamıyorum hala, nasıl olur ya ben hamile miyim şimdi?” diye tepiniyordum direksiyonda “Fazla zıplama istersen” diye Gülçin beni uyarınca hemen toparlandım. “Haklısın” dedim gülerek. “Ya ben şimdi bunu Ali’ye nasıl söyleyeceğim? Acaba söylemesem mi beklesem mi biraz?” “Neden bekleyecekmişsin?” “Ya ne bileyim, sonra hayal kırıklığına uğramasını istemiyorum” “Sinemis bir defa böyle bir şey oldu diye kendini neden yine olacakmış gibi şartlıyorsun ki. Eylül ne dedi, bebek çok güzel tutunmuş” “Aman bebek mi o ya daha fasulye kadar” dedim gülerek “Annesisin sen o fasulyenin ama” “Öyleyim değil mi?” “Öylesin canım” dedi gözlerimin içine bakarak. “Peki, gelelim yine aynı soruya; Ali’ye nasıl söyleyeceğim?” “İlkinde nasıl söyledin?” “Ben söylemedim. Evde bayılmıştım unuttun mu Ali ortalığı ayağa kaldırmıştı. Adam hapşırsam tümörden korkuyor zaten, bayılınca deliye dönmüştü. Sunay söyledi ona” “Doğru ya ben unuttum onu. O zaman başka bir yol bulalım, böyle unutamayacağı bir şey” dedi ve düşünmeye başladık. Bir süre sonra: “Buldum!” diye bağırınca Gülçin korkudan neredeyse ölecekti. “Acaba ne buldun bu kadar? Deli misin ya?” diye söylenirken ben de ona planımı anlattım. “Aklına bunlar nasıl geliyor çok merak ediyorum. Ben hayatta düşünemem böyle şeyler” dedi. “İçimden geliyor işte ne yapayım. Hadi seni eve bırakayım da ben gidip hazırlık yapayım” dedim devam ettim heyecanla. Gülçin’i evine bıraktıktan sonra Ali’ye hamile oluğumu anlatmak için uygun ortamı hazırlamaya koyuldum. Onun mutlu olmasını çok istiyordum. Baba olacağını duyduğunda vereceği tepkiyi görmek için ölebilirdim. Eve geçerken onu aradım, maksadım eve erken gelip gelmeyeceğini öğrenmekti. “Efendim hayatım?” diye açtı telefonu. Sesi iyi geliyordu. “Aşkım müsait miydin?” “Müsaidim canım, nasıl geçti doktor? Gülçin iyi mi?” “İyi, merak etme. Şimdi onu evine bıraktım, ben de eve geçiyorum. Sen erken gelir misin bu gece?” “Neden ki?” “Ne zamandır film izlemiyoruz beraber. Eğer erken geleceksen film alacağım” “Bugünün planında bir yoğunluk yok aşkım. Muhtemelen erken gelirim. İstersen yemeğe çıkalım” “Gerek yok, ben evde hazırlarım. Evde görüşürüz o zaman” “Görüşürüz karıcım” dedi ve kapadı. O bana ‘karıcım’ dediğinde ikimizin de büyüdüğünü hissediyordum. Sanki anne olmaya aday olmak büyüdüğümün kanıtı değilmiş gibi ben bir sözcükle bunu hissediyordum. Güldüm kendime. Sonra ilk gördüğüm alışveriş merkezine girdim ve gerekli olan her şeyi aldım. Çok heyecanlı hissediyordum, Ali’nin baba olacağını benden duyduğunda ne yapacağını görmek için sabırsızlanıyordum. Alışveriş merkezinden çıkıp eve geçtim. Evde gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra Ali’yi beklemek üzere seçtiğim yere gittim…   Ali Okul bitti, babaannem gitti, Sinemis’in babaannesi gitti, bebeğimiz gitti, askerlik bitti derken hayata adım attık Sinemis’le el ele. İkimiz de işe başladık, sorumluluk sahibi insanlar olduk. Evimizde ve evliliğimizde tek bir eksik vardı o da çocuk. Çocuklarımız olsun istiyordum. Altı diye tutturmuştum ve bu konuda şaka da yapmıyordum. Evim kalabalık olsun, çok çocuğum olsun istiyordum gerçekten. İşlerin yoğunluğu biraz azalmaya başlamıştı. Odamda oturmuş şirketin gidişatını inceliyordum. Durum oldukça iyi görünüyordu, keyiflenmiştim. Ben durum değerlendirmesi yaparken Sinemis aradı. Gülçin’le doktora gideceklerdi. Gülçin hamileydi, Yağmur’un sorumluluğunu aldıktan sonra kendi bebeğini doğurmaya ancak cesaret etmişti. Kontrolün iyi geçtiğini söyledikten sonra eve ne zaman gideceğimi sordu. Film izlemek istiyordu benimle ama zavallı karım bunun için randevu alıyordu. O anda onu ne kadar ihmal ettiğimi fark ettim. Evet, onu çok sevdiğimi her defasında söylüyor ve gösteriyordum ama bu yeterli değildi. Benimle vakit geçirmeye ihtiyacı vardı, benim de onunla… Erken gideceğimi söylediğimde sevindi. Ben de telefonu kapadıktan sonra günün işlerini bitirmek için hızlıca çalışmaya koyuldum. Gelen dosyalar, mailler, telefonlar derken akşam olunca her şeyi bırakıp çıktım. Çıkarken de asistanımın bana “Nereye?” diye soran bakışlarına: “Karımı özledim, onunla ilgileneceğim. Yarın da belki gelmem, ona göre işleri planlarsın” dedim ve asansöre attım kendimi. Sinemis’i göreceğim için heyecanlıydım. Bu yıllardır hiç değişmemişti. Onu ne zaman görecek olsam böyle için kıpır kıpır oluyordu. Onun gibi birine sahip olmak çok ama çok büyük bir şanstı. Bana bunu babaannemi kaybettiğimde de gösterdi. Ben babaannemi annem gibi gördüğüm ve onunla büyüdüğüm için acım çok fazlaydı. Canımın acısını dindirmekte zorlanıyordum. Bir hafta babaannemin evinde kaldık bütün aile. Sinemis hamile olmasına rağmen sürekli oradan oraya koşuyor, her şey babaanneme yakışır şekilde olsun diye çabalıyordu. Üçüncü gece babaannemin odasına girdim. Yatağına oturup son taktığı eşarbı aldım elime ve kokusunu içime çektim. Zeytin sabunuyla yıkardı saçlarını ve kendine has bir kokusu olurdu. İnsana huzur veren, kendini iyi hissettiren bir koku… Kokladıkça gözyaşlarım daha da şiddetlendi, daha çok acıdı canım ve ona olan özlemim daha da arttı. Birden açılan kapıyla irkildim. Kafamı kaldırınca Sinemis’i gördüm. Gözleri yaşlı bana bakıyordu. Gelip sessizce yanıma oturdu. “Canım” dedi sakinleştirici etkisi olan sesiyle. Sesimi çıkarmadım, sadece baktım ona. “Acıyor değil mi? Hem de çok acıyor canın, biliyorum” dedi ve beni dizine yatırdı kendi yatağın üzerine uzanarak “Anlatılır gibi değil” dedim. Tarif edilecek gibi değildi “Bazen anlatamazsın ama aynı acıyı yaşayan biri anlar içinden geçeni de ne hissettiğini de. Anlıyorum ne varsa içinde, aynısı var bende çünkü çok taze…” derken saçlarımı okşuyordu. “Şimdi sana aşağıdakiler gibi ‘zaman’ demeyeceğim. Zamanla geçen sadece bu kabullenememe hissi, yoksa zamanın acını alıp götürdüğü yok, bunu evinden en yakın üç insanını kaybeden biri olarak söylüyorum sana. Elbette yaşamaya devam edeceksin, edeceğiz. Ama adını her andığında, her aklına geldiğinde o içindeki boşluk sızlayacak. ‘Özledim’ diyecek sana. Özleyeceksin, canın yanacak, çaresiz kalacaksın, sadece fotoğraflara bakabileceksin ve bu seni çok üzecek. Bunun için elimden bir şey ne yazık ki gelmez. Ama ne zaman acısa canın, elini tutuyor olacağım. Tıpkı senin bana yaptığın gibi. Ne zaman gözlerin acıdan dolsa, parmaklarımı bulacaksın gözyaşlarını silerken. Kendini onsuz eksik hissettiğin her an sana sımsıkı sarılacağım, bunu yapacağım ki yalnız olmadığını bil. Seni en az onun kadar seven, en az onun kadar koruyan, önemseyen biri olduğunu hisset diye bunu yapacağım. Tamam mı benim canım sevgilim, hayat arkadaşım, aşkım, her şeyim…” dedi. Dünyanın en güzel şarkısıydı onun sözleri. Dinledikçe huzur bulduğum sesiyle acımı da hafifletmişti. Öylece dinledim onu dinlerken uykuya daldım kucağında. Sinemis’in bunca şefkatine ve güzel yüreğine rağmen yine ben öküzlüğümü yaptım. Babaannesinden sonra babaannemi de kaybetmesi çok ağır geldi ona. Sırf babaannem torun sevsin diye hamile kalmıştı ama üzüntüsünden düşük yapmıştı. Benim en çok istediğim şeydi baba olmak. Babaannemin acısına da bebeğin varlığıyla daha iyi dayanabiliyordum. Ama bebek gidince dağıldım. Önce depresyona benzeyen bir şey yaşadım eski günlerin benzeri. Saçma sapan şeyler yapıyordum. Eve geç gidiyordum, hatta birkaç kez gitmediğim bile oldu. Sinemis bana karşı anlayışlıydı ama sabrını da çok zorladığımı biliyordum. Bunları yaparken amacım neydi bilmiyordum, farkındaydım Sinemis’in bu durumdan rahatsız olduğunu ama böyle davranmaktan da geri durmuyordum. İçki içmeye de başlamıştım. Çocuklar beni defalarca uyardılar ama baktılar ki dinlemiyorum, her gece biri yanımda oldu başıma bir iş gelmesin diye. Toparlanmama sebep olan olayın olduğu gece Timur benimleydi. Bülent abinin yerindeydik beraber. Saat epey geçti, benim kalkmaya niyetim yoktu. Timur’un ısrarlarına kulak asmadım, içmeye devam ettim. Birden içeride bir sessizlik oldu. Bülent abi ofisinden çıktı, barın olduğu yere geldi. Timur da ayaklandı. Hepsinin baktığı yere bakınca şaşırıp kaldım. Sinemis gelmişti ve bana öldürücü bakışlarıyla bakıyordu. Önce izledi, sonra etrafa bakındı ve bana doğru geldi. Elimdeki kadehi alıp yere vurdu. O kadar öfkeliydi ki olduğum yerde kaldım. “Sen daha ne kadar böyle devam edeceksin Ali?” diye sordu buz gibi sesiyle. Cevap vermeden öylece bakmaya devam ettim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. “Bana bir şey söyle Ali, daha ne kadar bu şekilde ayyaş bir halde gezmeye devam edeceksin? Seni daha ne kadar böyle çekebileceğimi düşünüyorsun?” deyince: “Ayyaş değilim ben” dedim. Ağzımdan çıkan tek cümle bu oldu ve bu da onu çileden çıkarmak için gerekli olan tek kıvılcımdı. “Sen mi ayyaş değilsin?” dedi ve önümde duran şişeyi alıp bana gösterdi. “Bak şuna, bunu sen içtin, başkası değil! Şu kılığının kıyafetinin haline bak! Yüzüne baktın mı hiç son günlerde? Ne kadar zavallı göründüğünün farkında mısın? İçki şişelerinin arkasına saklanan bir zavallısın sen! Sana baktıkça üzülmek yerine sana acıyorum” dedi ve elindeki şişeyi de yere çarptı. Önüne gelen şişeyi yere atıp bana hakaretler etti bir süre. Delirmiş gibiydi. Kimse tepki vermiyordu, ne Bülent abi, ne adamları, ne Timur, ne de bardakiler. Herkes susmuş onu dinliyordu benim gibi. “Acıysa, ben de yaşadım aynısını! Ben de kaybettim babaannemi, hem de ailemden geriye kalan tek büyüğümdü o! Senin gibi annem babam da yok benim! Ben içiyor muyum? Saldım mı kendimi senin gibi aptal herif! Bebeğimizi kaybettik, evet! Ama o sadece senin bebeğin değildi, benim de çocuğumdu o! Üstelik ben onu kaybettiğim için kendimi suçluyorum!” dediğinde ağzımı açtım konuşmak için ama beni susturdu: “Sakın tek kelime bile etme! Söyleyeceğin hiçbir şeyi duymak istemiyorum! Benim âşık olduğum, evli olduğum, kocam dediğim adam bu değil! Sen ona hiç benzemiyorsun! Böyle iğrenç bir halde olamaz benim hayatımı vereceğim adam! Eğer senin bu haline bu dakikaya kadar katlandıysam, bildiğim, tanıdığım, sevdiğim Ali için! Senin gibi sarhoş bir zavallı için değil! Şimdi ben buradan gidiyorum. Bu gece eve gelmeyeceksin! Sana yarın akşama kadar müsaade ediyorum. Eğer yarın akşama kadar eski haline dönüp eve gelmiş olmazsan, bu evlilik burada biter ve bir daha yüzümü bile göremezsin! Bu sana tanıdığım son şans. Eğer bir kez daha kendini bu kadar kaybeder ve bu hale getirirsen, inan bana seksen yaşında da olsam boşarım seni!” dedi ve Timur’a dönüp: “Ona söylediklerimi anlat, iyice aklına soksun!” dedi ve arkasını dönüp gitti. O gittikten sonra Bülent abi beni ofisine götürdü. Kahve içirdikten sonra saatlerce nasihat etti bana. O gece onun mekânındaki odada kaldım. Sabah uyandığımda üzerimde Sinemis’in bıraktığı etkinin ağırlığı vardı. Çok ama çok ağırdı. Ne kadar büyük bir hata yaptığımı anladım, bir daha aynını yapmamak üzere kendime söz verdim. Biraz zaman alsa da aldım karımın gönlünü ve eskiye döndük.   Sinemis’le vakit geçirecek olmanın heyecanıyla eve geldim. Zili çaldım ama kimse açmadı kapıyı. Zerrin de yoktu anlaşılan. Anahtarımla kapıyı açıp girdim ve seslendim. Gerçekten kimse yoktu evde. Ceketimi asmak için portmantoya gittiğimde aynaya asılmış bir not buldum “Yatak odası” yazıyordu. ‘Film izlemeyecek miydik biz?’ diye geçirdim aklımdan ama koşarak yatak odasına çıktım. Nefes nefese en üst kata vardığımda yine kimseyi bulamadım. Anlaşılan karım bana sürpriz hazırlamıştı yine. Etrafa bakındım ve çalışma masasında bir kutu buldum. Üzerinde de kısa bir not vardı “Evde değilim. Kutuyu aç ve sonra yanıma gel” yazmıştı. Merakla kutuyu açtım. İçinde katlanmış bir kâğıt vardı ve altında da bir hediye paketi. Sinemis’in el yazısıyla yazılmış kâğıdı alıp sandalyeye oturdum ve okumaya başladım “Merhaba babacım” diye başlıyordu. ‘Babacım?’ diye düşündüm ve okumaya devam ettim merakla. “Uzun zamandır beklediğin ve heyecanını taşıdığın bir haber varmış, annem öyle dedi. Şimdi derin bir nefes al ve hazır ol. O beklediğin şey gerçekleşti. Hayatınıza dâhil oldum ben. Bugün annemle tanıştık. O da beklemiyordu beni ama ben dayanamadım ve geldim. Beni ne kadar istediğini ve beklediğini melekler kulağıma fısıldadı ve ben seni de annemi de hatta beni isteyen herkesi daha fazla bekletmeden geldim. Annem çok heyecanlı, çok da mutlu… Biraz korkuyor ama ben biliyorum sen ona destek olacaksın ve onu korkularından kurtaracaksın. Beni de hep koruyacaksın. Ben şimdi bir fasulye kadarım ama zamanla büyüyüp gelişeceğim. Sonra doğacağım ve hayatınıza gireceğim. Dünyanın en şanslı çocuğu ben olacağım çünkü senin gibi muhteşem bir babam olacak. Evet, şaşkınlığından kurtul ve mutlu ol. Annem hamile, karnında beni taşıyor. Sana bu haberi nasıl vereceğini bilemediği için benim ağzımdan sana bu mektubu yazdı. Şimdi seni büyük babaannemin evinde bekliyor. Yanına git annemin. Mutluluğunu seninle paylaşmak için seni bekliyor. Biz ikimiz de seni çok seviyoruz. Bu arada kutuda bana ait bir şeyler var, onlara bakmayı da unutma. Birkaç ay sonra kucağında olmanın heyecanıyla doğacağım günü bekliyorum ve seni çok seviyorum babacım. Annem de çok seviyor. Bebeğin” Okuduklarıma şaşkınlıktan ne yapacağımı bilememiştim. İdrak etmeye çalıştım bir süre. Sonra kutudaki paketi açtım. İçinde minik bir önlük vardı, bir de ultrason görüntüsü. Görüntüyü elime aldım, gerçekten de fasulye gibi bir şey vardı orada. Bizim bebeğimizdi o, minicik, belirsiz ama bizim olan bebek. Önlüğü elime aldım. Önünde “Canım babam” yazıyordu. Gözyaşlarımı tutamadım, o kadar mutluydum ki deli gibi ağlıyordum. Kutuyu yanıma alıp hızla merdivenlerden indim ve aynı hızla evden çıktım. Arabaya atlayıp babaannemin evine sürdüm olabildiğince hızlı. Kapının önüne gelişi güzel park edip hemen eve koştum. Kapı aralıktı, içeri girdim ve ışığı açtım. Sinemis salonda oturmuş beni bekliyordu. “Aşkım” dedim onu görünce. Nefes nefese kalmıştım. Gidip önünde diz çöktüm ve ellerini tuttum. İkimizin de gözleri dolmuştu “Aşkım bu gerçek mi?” dedim hala inanamadığım için “Gerçek” dedi fısıltıyla “Baba olacaksın” “Bu… Bu inanılmaz bir şey. Ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Şimdi sen…” “Hamileyim Ali, bebeğimiz olacak” “Ama hani sorun var diyordun, tedavi gerekebilir diyordun” “Evet, öyle düşünüyordum ama sorun yokmuş. Ben bunları düşünürken meğer o karnımda hayata tutunmaya başlamış” “Bu hayatımın en güzel haberiydi. Hem de en güzel şekilde öğrendim, bebeğimin ağzından yazışmış bir mektupla” “Nasıl anlatacağımı bilemedim, aklıma bu şekilde söylemek geldi” “Nasıl mutlu oldum anlatamam. Şuanda hissettiğim şeyin tarifini yapamam sana. Sen anne olacaksın ben de baba. Yeniden bir bebek var içinde ve ben şuanda deli gibi mutluyum” “Ali, ben de çok mutluyum ama çok da korkuyorum. Bebeğime yine bir şey olacak diye korkuyorum” “Korkma, ben yanındayım. Sana da bebeğime de bir şey olmasına müsaade etmeyeceğim bu defa. Seni hiç üzmeyeceğim, hiç yormayacağım. Seni her şeyden koruyacağım söz veriyorum” “Bundan hiç şüphem yok. Sadece sana yeniden o üzüntüyü yaşatmak istemiyorum” “Sen yaşatmadın bana o üzüntüyü. Kendini suçladığını biliyorum. Hamile kalmaktan da bu yüzden korktuğunun da farkındayım. Ama yaşadığımız şeyler hiç kolay değildi. Hayatımızdan üst üste iki tane insan gitti ve senin yapabileceğin hiçbir şey yoktu. O zamanlar sana hak etmediğin şeyleri yaşattım ama ne olur olanlar seni korkutmasın. Bir daha asla aynıları olmayacak. Sen şimdi hamilesin ve karnında bir bebek var. Allah bunu bize nasip etmişse o bebek dünyamıza gelecek. Ama onun için biçilen bir ömür, yazılan bir hayat yoksa ne yapsan önleyemeyiz. Biz elimizden gelen her şeyi yapıp onu koruyacağız. Ama her an bir şey olacak diye korkup, olursa hayatımız mahvolur diye düşünmeni istemiyorum tamam mı?” “Ali ben seni çok seviyorum” dedi ve boynuma sarıldı “Ben de seni çok seviyorum aşkım. Hayatımdaki en önemli varlık sensin. Sen her şeyden önce geliyorsun bunu aklından çıkarma. Senin bana vereceğin evlat da senden sonra en değerli varlığım olacak. Şimdi korkularını bir yana bırak ve her anın tadını çıkar. Ben hep yanında elini tutuyor olacağım. Sen babaannemi kaybettiğinde bana nasıl söz verdiysen, ben de şimdi sana söz veriyorum. Ne zaman ihtiyaç duysan ben hemen yanında olacağım” “Seni neden burada bekliyordum biliyor musun?” “Neden bir tanem?” “Çünkü babaannen benim için aile büyüğümüz olmaktan çok daha önemli bir yerde. Her şeyden önce seni o yetiştirmiş. Çocuğumun babasını büyüten ve onu emeğiyle şekillendirip böyle güzel biri olarak bana hediye eden o. Sen onun eserisin, sana her baktığımda onun izlerini görüyorum. Ben istedim ki, doğacak olan bebeğimin mutluluğunu senin çocukluğunun geçtiği, mutlu olduğun bu evde kutlayalım ilk olarak. Onun hatıralarını önünde yaşayalım sevincimizi. Ben biliyorum o bizi izliyor ve bizimle beraber mutlu bu habere” “Babaannem benim, annemden ötede, annemden kıymetli olan kadın…” “Ben onun evinde, onun hatıralarının arasında sana söz vermek istiyorum Ali. Öğrendiğim, bildiğim, ailemin bana verdiği her şeyin üzerine, babaannenin bana öğrettiklerini de koyup öyle yetiştireceğim bebeğimizi. O sana nasıl emek verdiyse, ben de onun gibi olup öyle emek vereceğim çocuğumuza. Onun gibi güzel kalpli ve asil bir kadından ne öğrendiysem uygulayacağım. Sana söz veriyorum Ali, babaannenin hatırası hep bizimle olacak ve çocuğumuz mutlaka ondan izler taşıyacak. Onu görmese de tanıyacak, bilecek. Ne kadar mükemmel bir kadın olduğunu öğrenecek” “Sen mükemmel bir anne olacaksın. Babaannemden bile daha iyi, daha şahane bir annesi olacak çocuğumuzun. Ne kadar şanslı olduğumu biliyorum. Babaannem de seninle hep gurur duydu, ne kadar haklı olduğunu bir kere daha anladım” dedim ve yeniden sarıldım ona. Sonra karnına doğru eğilip “Merhaba ufaklık. Şuanda kalbin bile atmıyor olabilir. Ama yine de hissedeceğine inanıyorum. Sen dünyanın en şanslı çocuğu olacaksın. Çünkü senin muhteşem bir annen var” dedim. Sonra da karnını öptüm ve sarıldım ona sıkıca. Beni bu kadar sevmesinin yanında, beni büyüten kadına olan bağlılığı ve saygısı inanılmazdı. Hamile olduğunu bana harika bir şekilde anlatmıştı. Üzerine ona daha da hayran olmamı sağlayacak bir şey yapıp, babaannemin anılarının, hatıralarının olduğu bu evde paylaşmıştı benimle sevincini. Bir erkeğin sahip olmak isteyeceği ne varsa Sinemis sahipti. Aşk, sadakat, sevgi, saygı, bağlılık, merhamet, huzur, aile, güven, fedakârlık, kadınlık, annelik, güzellik, güler yüz, sabır, anlayış… Saymakla bitmeyecek kadar güzellik vardı benim karımda. Dünyanın en şanslı adamı olmak için başka neye gerek vardı ki…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD