bc

CANAVARIN KALBİNDE Kİ MELEK {+18}

book_age18+
287
FOLLOW
2.1K
READ
dark
powerful
prince
princess
bxg
bold
mythology
like
intro-logo
Blurb

Gözleri kısılırken kirpikleri usul usul dudaklarımız gibi birbirine kenetleniyordu. Üst dudağı birbirine bastırdığım iki dudağım arasına yerleştiğinde ay tutulup kaldı sandım çünkü her yer kararmıştı. Dudaklarının dokunuşuyla kül olacağımı sandım, kendime ait gördüğüm tek kişilik gelecek parçalanıp, kendini alevlere teslim ederek kül oluyordu sanki.

Dudaklarının baskın öpüşü ve benim öpüşüne karşılık vermem dudakları zaafım olabilecekmiş gibi beni çok zayıf bir yerimden vurmuştu. Nefesi dudaklarımı karın toprağı örttüğü gibi örtmüştü. Hisler dudakları arasından dudaklarıma sızıyordu. Nefesinin dudaklarımı sardığı gibi ellerimle kemikli yüzünün etrafını sardım. Şeytana ruhunu satmalıydı, ruh şeytanı dize getirmemeliydi.

On üç hayatımın her birinde edindiğim tecrübeler sayesinde bir hedefim vardı. Dört imparatorluğu da ele geçirecek tüm halkları tek bir imparatorluğun çatısı altında birleştirip yönetecektim. Kalbimin, ruhumun ve zihnimin tüm emeli buyken ben en kadim arzumdan beni öpen adam yüzünden sıyrılıyordum. Ben şeytandım. Şeytanın ruhunun bir parçasıydım. Şeytanın kızıydım. Kötüydüm. İyi olan herkes ve her şey düşmanımdı. Şeytan ruhu ele geçirirdi, ruh şeytanı elde etmezdi.

Dudaklarını dudaklarıma daha da bastırdı, düşüncelerimden kılıç keskinliği bir hacimle kurtuldum. Gözlerimiz açıldı. Sonra onu gördüm... Gözlerinin yansıdığı zihnini izlemeye başladığımda düşünceleri netti. Zihninin en kuytu karanlığında istediği arzusu bendim. Hükümdarlık değildi, imparatorluk değildi. O karanlık arzu bendim. O bendim. Arzusu kalbimdi. Aşkı bendim. Tek seçeneği bendim.

Gözlerimde ki gözleri...

Dudaklarımda ki dudakları...

Hissettiği ve hissettirdikleri...

Edwardas dudaklarıma fısıldadı; "Karıcığıma, kocasına inanması için bir öpücükten daha fazlasını bahşedeceğim."

chap-preview
Free preview
I SESSİZ YEMİN
I SESSİZ YEMİN ? "Asırlardır uğruna kan dökülen bu lanetli topraklar yerine karıcığımın bakirelik kanını döküp el değmemiş topraklarına hükmetmeyi tercih ederim." "Büyük bir bedel." dedim gözlerinin içine kesin gözlerle bakarak. Bedeli ödemeyeceğini ikimizde biliyorduk. "Beni hükümdarı olacağın imparatorluğuna tercih etmezsin..." Kırmızı hareler toprak rengi gözleri aştığında bakışlarından dökülen duygular her kadının kalbini kül edebilecek kadar güçlü ve acımasızdı. Sessiz kalacağını anladığımda, "Ben senin için bir seçenek bile değilim." dedim. Sesim bu gerçeği bildiğinden oldukça emin çıkıyordu. En çokta can yakan buydu. "Eğer şimdi beni öldürebilecek olsaydın, kılıcını kınından çekmen yeterli olurdu." Başını iki yana salladı, kafasını eğip yüzüme yaklaştığında yüzlerimiz arasında ki mesafe bir nefes payı kadar azalmıştı. "Yanılıyorsun. Dökeceğim tek kan tomurcukları hâlâ açmamış çiçeğinin ki olur." Dudaklarından dökülen sıcak nefesi yüzüme çarpıyor, gözleri gözlerime darağacında asılan bir mahkumun boynuna geçirilmiş halat kadar koptu kopacak ince bir iplik gibi güçsüz bakışlarla bakıyordu. "Bir kez olsun yanıldığını kabul et. Bedel senin karşılığında imparatorluk olursa, ben bedel ödemeye hazırım." "Yalancı. Bir başka yalancıyı yalanına inandırmaya nasıl cüret eder?" dediğimde gözlerini gözlerimden hiç ayırmamıştı. "Yalan değil. Gerçek..." dedi, yüzü yüzüme baştan çıkarıcı bir yakınlık içerisindeydi. Bakışları güçsüzdü, güçsüzlük gözlerinde görmeye alışkan olmadığım bir yansımaydı. "Seni inandırmak için ne yapmalıyım? Söyle bana." "Hiçbir şey. Çünkü sana asla inanmayacağım." Gözlerinin aksine tezat güçlü bir dokunuşla elleri belimi kavradı. Ayaklarımın yerden kesilmesiyle kalenin bahçesine dökülen ay hüzmelerinin yüzüme vurması bir olmuştu. Gözlerimi kısarak lordumun hilal gibi kıvrılmış gözlerinin içine baktım. Gözleri hilal gibi kıvrılmıştı çünkü o... Gülümsüyordu. Gerçekten gülümsüyordu! Dudaklarının arasından, "Sen her şeye bedelsin." kelimeleri döküldü. Nefesini kasten dudaklarıma usulca bıraktığında, ellerimi omuzlarına koyarak onu itmek istedim ama yapamadım. Fiziksel olarak benden kuvvetli olduğu için değildi. Dudaklarımız arasına bana deniz aşırı ülkeler kadar uzak gelecek kısa bir mesafe koymak istememiştim. Omuzlarım kaybetmiş bir krallığın hazin sonu olan sancağı gibi yenilgiyle düştü. "İnanman için ne yapacağımı biliyorum." Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bedenimi kolları arasında kaydırıp dirsek içine oturttuğunda saçlarım yüzüne hırçın bir şelale gibi döküldü. Yüzüne çarpan her saç tutamında kokumu içine çekiyor ve ciğerlerine sindiğinden emin oluyordu. Bir perde gibi aramıza geçen saçımı elimin tersiyle çekerken eğilmiş ve lordun yüzüyle rastlaşmıştık. Saçlarım öylece elimde asılı kalırken yüzünün etrafında kaldı. Bir elim hâlâ geniş omzunda yerli yerinde dururken eğildiğim gibi doğrulmaya çalıştım ancak beni o kadar sıkı kavramıştı ki aramıza mesafe koyamamıştım. Nefesleriniz birbirinde soluklanıp, sonlanırken tenlerimizi birleştirmek istiyormuş gibi parmakları sıkıca belimi kavramış haldeydi. Dokunuşu gerçekmiş gibi, gözleri bana inan der, nefesi dudaklarıma kanını döktüğü hislerine tuttuğu yasın sessiz bir ağıtı gibi dökülürken hissetmemi ister gibi. "İnancımı öldüreli çok oldu." diye fısıldadım kendi kendime, o an şaşkınlıktan çılgına dönecekmişim gibi hissediyordum. "Dur. Bırak ve git. "Bana emir mi veriyorsun?" diye sordu, ruhunda gizlediği acımasız benliğinin sorduğu bir soruydu. "Sen emir mi verdin?" Kaşlarımı çatarak ve ne yapacağını bilemeyerek geri çekilmeye çalıştığımda belime bastırdığı parmağını daha derin bir noktaya bastırınca bir yılan gibi acıyla tıslayıp, inledim. "Senin karınım! Kocama yani sana emir verebilecek statüde olduğumu gayet iyi biliyorum." "Önünde diz çökeceğim ve emri altına gireceğim tek insan sevgili karımdır." Alayı içinde bulandıran keskin bir sesle söylediği cümlesi net bir doğruluk içeriyordu. Üzerimdeki ipek geceliğin kalp yakasından bağlanmamış ipler bir saatin zamanı gösteren kulpu gibi sallanıyordu. Lordun ilgisini çekmiş olacak ki gözleri geceliğin dekoltesinden belli olan memelerime gitti. Beni tek bir gece bile ziyarete gelmeyen bir adam için hiçte tahrik edici olmayan uzuv parçalarıydı. Yaklaşıp sarkan iplerden bir tanesini dudakları arasına alıp çekiştirdiğinde ip deliklerden sökülüp geldi ve geceliğin kalp yakası gerçek bir kalp gibi iki yana ayrıldı. Bu ahlaksız hareket karşında yüzüm kıpkırmızı kesildi. Bu sefer ki kesinlikle soğuktan dolayı değildi. Kızardığımı görünce gözlerini kısarak yüzümü izlemeye başladığında dudağında şeytani bir kıvrım, gözlerinde şehvet kıvılcımları vardı. "Bana bir kez daha emir vermek istiyorsan, gerçekten emret." Belki vücudunda yumuşak olan tek yer olan sıcak ve kırmızımsı bir tona sahip olan dudakları usulca dudaklarıma sokuldu. "Ancak karıcığım bana gerçekten emrettiğinde duracağım." "Edwardas..." İlk kez kan kokusu almadığım toprağa benzeyen kokusu burnumdan ruhuma sinsi bir düşman gibi ısrarcı bir gürlükle doluşuyordu. Soğuk parmak uçları yanağıma dokunduğu anda dudaklarımı birbirine bastırdım. Geçmişte zihnimde ikimizin paylaştığı anılar neredeyse yoktan ibaretti. Bu ikimizin arasında ki sessiz bir yemindi. Gözlerimiz, dokunuşlarımız ve hislerimiz birbirinden mümkün oldukça uzak durmalıydı. Mümkiniyet imkansız bir olasılık değildi. Ama o bu küçük yaşlardan beri aramızda verilmiş olan bu sessiz yemini, dudakları dudaklarıma dokunduğu anda bozmuştu. Gözler gözlerdeydi. Dudaklarıma dokunan dudakları dudaklarımdaydı. Hisler... Gözleri kısılırken kirpikleri usul usul dudaklarımız gibi birbirine kenetleniyordu. Üst dudağı birbirine bastırdığım iki dudağım arasına yerleştiğinde ay tutulup kaldı sandım çünkü her yer kararmıştı. Dudaklarının dokunuşuyla kül olacağımı sandım, kendime ait gördüğüm tek kişilik gelecek parçalanıp, kendini alevlere teslim ederek kül oluyordu sanki. Dudaklarının baskın öpüşü ve benim öpüşüne karşılık vermem dudakları zaafım olabilecekmiş gibi beni çok zayıf bir yerimden vurmuştu. Nefesi dudaklarımı karın toprağı örttüğü gibi örtmüştü. Hisler dudakları arasından dudaklarıma sızıyordu. Nefesinin dudaklarımı sardığı gibi ellerimle kemikli yüzünün etrafını sardım. Şeytana ruhunu satmalıydı, ruh şeytanı dize getirmemeliydi. On üç hayatımın her birinde edindiğim tecrübeler sayesinde bir hedefim vardı. Dört imparatorluğu da ele geçirecek tüm halkları tek bir imparatorluğun çatısı altında birleştirip yönetecektim. Kalbimin, ruhumun ve zihnimin tüm emeli buyken ben en kadim arzumdan beni öpen adam yüzünden sıyrılıyordum. Ben şeytandım. Şeytanın ruhunun bir parçasıydım. Şeytanın kızıydım. Kötüydüm. İyi olan herkes ve her şey düşmanımdı. Şeytan ruhu ele geçirirdi, ruh şeytanı elde etmezdi. Dudaklarını dudaklarıma daha da bastırdı, düşüncelerimden kılıç keskinliği bir hacimle kurtuldum. Gözlerimiz açıldı. Sonra onu gördüm... Gözlerinin yansıdığı zihnini izlemeye başladığımda düşünceleri netti. Zihninin en kuytu karanlığında istediği arzusu bendim. Hükümdarlık değildi, imparatorluk değildi. O karanlık arzu bendim. O bendim. Arzusu kalbimdi. Aşkı bendim. Tek seçeneği bendim. Gözlerimde ki gözleri... Dudaklarımda ki dudakları... Hissettiği ve hissettirdikleri... Edwardas dudaklarıma fısıldadı; "Karıcığıma, kocasına inanması için bir öpücükten daha fazlasını bahşedeceğim." BÖLÜM SONU.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
518.8K
bc

HÜKÜM

read
222.8K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.8K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook