1.BÖLÜM
Dedemin bastonu avlunun mermer zeminine çarptığında sessizliği yırttı. Hepimiz dikilmiş dedemin konuşmasını bekliyorduk. Ağzından çıkacak tek bir cümleyle Mahmut Ağa’nın kafasına bir kurşun sıktırabilirdi. Töre alınması gerekeni zamanı gelince almayı emrederdi, töreyi çiğnerseniz töre de sizi çiğnerdi.
“Mahmut Ağa, bir senedir oyalıyorsun bizi. Bugün buldum, dün haberini aldım… Koskoca Ağa olmuşsun. Toprak yönetir, işçilere yövmiye verir, belinde silah taşırsın be adam! Bir kızı bulup getiremedin Urfa’ya. Sen kendine adam mı dersin bre gafil!”
Mahmut Ağa yüzü gözü morarmış, kaşı patlamış şekilde zor ayakta duruyordu. Bir adamın düşebileceği en kötü durumdaydı. Yıllar önce Köksallar ile yaşanan kan davası Mahmut Ağa’nın babasının ölümüyle bir anlaşma neticesiyle son bulmuştu. Benimle aynı gün doğan kızı Efser ile beni evlendirecekler ve bu şekilde kan akmayacaktı.
“Ağam, sözünün üstüne söz söylemek olmaz bilirim ama bilirsin ki töre onu öldürmemi emredetmesine rağmen size verdiğim söz için onu sağ bıraktım. Teyzesine kaçtıktan sonra ne aramışım ne sormuşum. Yemin olsun en son Antalya’da olduğunu öğrenmişim.”
Mahmut Ağa’nın çaresiz açıklamasını anlayabiliyordum ancak dedem Kalender Ağa töresine bağlı ağır başlı bir ağaydı. Bir senedir Azizan aşiretinin söz verilen gelinini alamaması otoriteyi sarsacak bir olaydı.
“Höst be adam! Bilmez misin ki doğduğu an kızın değil gelinim olmuştur. Anası kendini astığı vakit almalıydım elinden Efser’i ancak ne yaptım sana güvenip babasıdır deyip gitmesine göz yumdum. Bacak kadar kız çocuğuna sahip çıkamayıp memleketten gitmesini sağladın.”
Bastonunu bir kez daha mermer zemine vurup ayağa kalktığında Behram dudaklarını ısırdı. Kulağıma eğilip:
“Adamı yapıştıracak avluya Kalender Ağa, koskoca aşiret torunusun karına sahip çıkamadın mı be oğlum?”
“Behram ağzına sokarım belimdeki silahı.”
Dudağını buruşturup önüne dönen Behram’ın dalga geçmesine kulak asamayacak kadar gergindim. Dedem ağır adımlarla Mahmut Ağa’ya yaklaştı.
“Mahmut Ağa, anlaşma anlaşmadır. Eğer ki büyük kızın Efser’i bulup gelin diye konağıma getirmezsen bilirsin küçük kızın Gülendam’ı gelin diye alacağımı.”
Mahmut’un boynu eğilirken benim gözlerim yuvalarından fırlıyordu.
“Gülendam’ın canına minnet oğlum, Mahmut’un ikinci eşinden olma oğlu tüm topraklara konacak. Gülendam’ın küçük yaşına göre aklı keskin. Vallahi söyleyeyim yapışır sana bilesin.”
“Ulan Diyar, Ulan Behram! Karıdan betersiniz. Çenenizden de hayırlı bir şey çıksa hayret edeceğim.”
“Biz mi dedik Gülendam gelin olacak diye, yerse Kalender Ağa’ya et isyanını. Derini yüzer konağın avlusunda.”
Diyar ve Behram’ın hakkı vardı. Kimseye bir şey diyemezdim ancak olaya müdehale edebilirdim.
“Mahmut Ağa, de hele karım nerededir?”
Karım kelimesi ağzımdan çıkarken Behram’ın dudaklarını bastırarak kıkırdağını duymuştum. Evlenmeyi hiç isteyen bir aşiret torunu değildim. Bana gereken şey; benimle ilgilenmeyecek, gece arkasını dönüp yatacak, işime karışmayacak biriydi. Efser kesin böyleydi, çocukken de birbirimizden hiç haz etmezdik ancak kardeşi Gülendam Azizan aşiretine gelin olmak için her şeyi yapacak bir kıza dönüşmüştü büyüdükçe.
Mahmut Ağa’ya doğru yaklaştım. Yüzümü yüzüne yaklaştırırken dişlerimin arasından konuştum:
“Efser nerdedir ağa!”
Kekeleyerek konuşmaya başladı:
“Antalya’da Afran Ağam, başka da bir şey bilmem.”
“Nasıl kız ki koskoca Mahmut Ağa’dan saklanmayı başarmış? De hele bana ağa.”
“Adını değiştirmiş ağam, ondan bulamadım.”
“İstesen bir çırpıda bulacağın kızı böyle mi bulamadığını söylersin bana Mahmut Ağa, salak mı durur senin karşında? Gülendam’ı baş göz etmek istersin benimle değil mi? Bilmez miyim sanırsın?”
Gözlerini kaçırınca anladım ki Gülendam konusunda ısrarcı olacaktı. Dedem ise bir an önce beni evlendirip torun isteyeceği için gelinin hangisi olduğunu pek umursamıyordu. Ben de bu yüzden yapmam gerekeni yapacaktım.
“Belli oldu Mahmut Ağa, senin bir şey halledeceğin yok. Ben gider bulur getiririm Efser’i, senin kadar uzun da sürmez bulmam.”
“Afran!”
Dedemin yüksek sesle adımı söylemesi bu durumu onaylamayacağını gösterse de ne diyeceğimi çok iyi biliyordum:
“Efser benimdir dede, karımı alıp getirmek benim vazifemdir. Doğduğu an benim oldu. Benim olanı ancak ben alabilirim!”