2. BÖLÜM "RÜYA"
***
Gözlerimin üzerinde sanki tonlarca yük varmış gibi hissediyordum. Kirpiklerim birbirine yapışmışcasına açılmak bilmiyordu. Tek hissettiğim anlımdaki ve boynumdaki terlerdi. Anlımdaki terlerden biri yanağıma akıp çeneme kadar geldi. Oradan rotasını boynuma doğru devam ettirdiğinde, yutkundum. Gözlerimi hâlâ açamıyordum.
Sağ elimi güçlükle kaldırıp boğazıma götürdüm. İkinci bir yutkunmadan sonra elime bulaşan ter damlalarını hissedebiliyordum. Elimi indirip üzerimde örtülü olan şeyi sıktım. Üzerimdeki pikenin dokusunu avucumda hissedince daha çok sıktım.
Gözlerim sonunda yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. Görüntü oldukça bulanık olduğu için gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım. Tanıdık gelen bir yerde, pencereden zifiri karanlığı görünce istemsizce kapandı gözlerim. Üzerimdeki yorgunluk beni uykuya doğru iterken, kulağıma tanıdık sesler geliyordu.
"Senin yüzünden!"
Şebnem'in sesini duyunca olanlar bir bir aktı zihnime. O karanlık sokakta olanları hatırladıkça, tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Bedenim ani bir gerilme yaşamıştı ve korku tekrar kollarını sarmıştı bana. Zihnimi yokladığımda son hatırladığım şey, ensemdeki nefes ve korkma sözcüğünün beni korkudan bayıltmış olmasıydı. Daha sonra da sırtımdaki ve dizlerimin arkasındaki kollar..
Hepsi gerçekti, yaşanmıştı. Ve ben bunların birer kâbustan ibaret olması için her şeyi yapardım..
***
Beyaz çoraplarımla soğuk çimenleri ezerek seke seke koşmaya devam ediyordum. Üzerimdeki uzun, askılı ve pembe elbisemin eteklerini tutarak etrafımda döndüm. Belime kadar olan saçlarım yüzümü kapatırken, ben keyifle kahkaha atıyordum. Etrafta benden başka kimse yoktu.
Uçsuz bucaksız bir çayır ve tam ortasında görkemli bir kiraz ağacı..
Adımlarımı yavaşlatıp yönümü kiraz ağacına çevirdim. Yanına vardığımda elimi dallarından birine uzatıp, sapları birbirine bağlı iki kirazı kopardım. Canlı bir kırmızı renginde parıl parıl parlıyorlardı. Bu, yüzümde küçük bir gülümsemeye sebep olmuştu. Ağacın dibine oturup sırtımı gövdesine yasladım. Kirazları sağ kulağıma takıp saçlarımı da kulağımın arkasına sıkıştırdım. Bacaklarımı çimlere uzatıp, sağ ayağımı sol ayağımın üzerine koydum.
Uzakta, buraya doğru yavaşça gelen şeyi görünce gözlerimi kıstım. Beyaz tüyleri rüzgâra yenik düşmüş gibi sağa doğru yatkın bir şekilde dalgalanıyordu. Dikkatimi en çok çeken şey ise, gözleriydi.
Yeşil ve mavi..
Tanıdık gelen göz rengi kaşlarımı çatmama neden olmuştu. İstemsizce gözlerimi kapatıp bir kaç saniye sonra tekrar açtığımda artık tam olarak dibimdeydi. İki gözü de cam gibi parlıyordu. Yavaşça, beni korkutmaktan çekinir gibi yanıma oturup ön patilerini dizlerime koymuştu.
Titreyen ellerimi ağır ağır kaldırıp patilerinin üzerine koyduğumda ani bir şimşek çakmasıyla yerimden sıçradım. Lâkin çığlık atamıyordum. Sesim yoktu. Neden burada olduğumu da o an düşünmeye başladım. Neresiydi burası?
Güneş kendini geri çekip yerini bulutlara bırakmıştı. Bu ani hava değişimi beni oldukça şaşırtırken, ellerimin altındaki patiler yok oldu. Şok içerisinde bakışlarımı yanıma çevirdim. Beyaz tüylü kurt yerinde yoktu. İkinci bir şimşek çakınca hızla ayağa kalkıp deli gibi etrafa bakındım. Yoktu. Gitmişti.
Su damlacıkları üzerimi ıslatırken, bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Bulutlar her yeri kaplamıştı ve artık etraf kararmaya başlamıştı. Ayağımdaki beyaz çoraplar çamur içindeydi.
Telaşla ne yapacağımı, ne yöne gideceğimi bilemez bir şekilde kaldım öylece. Soğuktan tir tir titriyordum. Kulağımdaki kiraz yere düşmüştü. Onu umursamadan kollarımı bedenime sarıp ısınmaya çalıştım. Ağlamak istiyordum ama gözyaşlarım akmamakta ısrarcıydı.
'Korkma'
Beynimde yankılanan fısıltıyla hızlı bir şekilde arkama döndüm. Ses çok tanıdıktı ama kimden geldiğini bilmiyordum. Karşımdaki ağacın gövdesinde bir şeyler belirmeye başlayınca kaşlarımı çatarak oraya baktım. Ağaca doğru bir adım atıp elimi harflerin üzerinde gezdirdim.
Yazıyı okumaya çalışsam da, görüntü bulanıklaştığı için bu eylemi gerçekleştiremiyordum.
"Elina kendine gel!"
Gözlerimi açtığımda bana endişeyle bakan üç çift göz ile karşılaştım. Sanki boğulmaktan kurtulmuşum gibi derin nefesler alıyordum. Elimle anlımdaki birikmiş teri sildim, ve bizimkilerin endişeli bakışları eşliğinde uzandığım yerde doğruldum. Üşüyordum ama terlemiştim. Bu gerçekten ironiydi.
"İyi misin?"
Şebnem'e başımı belli belirsiz sallayıp sehpaya uzandım. Fakat Alp benden önce davranmış, sürahide ki suyu hızla bardağa boşaltmıştı. Gözlerimle ona teşekkür edip bardağı aldım elinden.
Su beni rahatlatmıştı. Ama ruhum hâlâ rahatsızdı. Beynim, o sokakta olanları ve gördüğüm rüyayı idrak etmemekte ısrarcıydı. Bedenim yaşamadığı korkuyu yaşamış, gözlerim hiç görmemesi gereken şeylere şahit olmuştu..
Alp elimdeki boş bardağı alıp sehpaya geri koydu. Bakışlarımı hepsinin üzerinde tek tek gezdirdim. Şebnem'in yüzünde ufak tefek çizgiler vardı. Gözlerimi aşağı indirdiğimde, benzer çizikleri kollarında da gördüm. Üzgün bakışlarımı Fatih'e çevirdiğimde onun da bedeninde ki çizgilerle karşılaştım. Fakat bazı yerleri kurumuş kanlarla kaplıydı. Beni asıl ürküten Alp'in bacağıydı. Sol bacağının pantolonunu yukarı kıvırmış, dizinin iki karış altındaki diş izlerini ortaya çıkarmıştı.
Peki, bana neden hiç bir şey olmamıştı?
***
Soğuk. Keskin bir soğuk hakimdi sokağa. Ama hiçbiri etkilenmiyordu. Hissedemiyorlardı soğuğu. Tüyleri rüzgârdan dolayı hafif hafif dalgalanıyor, parlak irisleri tek bir noktaya bakıyordu. Öfke ve şaşkınlık her birinde peydah olmuş, sorgu dolu bakışları cevap ister duruma gelmişti.
Bembeyaz tüylerinin ve biri mavi, biri yeşil olan gözlerinin üzerindeki bakışları aldırmıyordu. Tek düşündüğü şey, o kızdı...O kızı neden parçalara ayırmadığıydı. Neden gözlerine bakıp, iki kurdu öldürdüğüydü. Neden o kızın gözleri kendisine yapmayacağı şeyleri yaptırmıştı?
Ve daha nice soru..
Bütün kurtlar ay ışığının vurduğu karanlık sokakta tek tek dönüşmeye başladığında, o da derin bir soluk alıp dönüştü. Çırılçıplak bedenleriyle kalmışlardı. İki farklı renge sahip olan gözlerini diğerlerinde gezdirdi. Hepsi pür dikkat ona bakıyordu.
"Neden yaptın, Bulut?"
Sonunda beklediği soru içlerinden biri tarafından gelmişti. Ama, ne cevap vereceğini kendisi de bilemiyordu.
Sahi, neden yapmıştı?
O an benliğinden çıkıp kurtlardan ikisini öldürmüş, ve bu diğerlerinin dikkatini çekince herkes yanına gitmişti. Yerde yatan iki kurt cesedine şaşkınlıkla bakarlarken Şebnem, Fatih ve Alp transtan çıkıp kaçmışlardı. Bulut ise cesetleri umursamadan kollarındaki bedeni sokağın dışına bırakmıştı..
Gözlerini kapatıp o kızı düşündü. Baygın bedenini, kendi kollarıyla sokaktan çıkarışını düşündü. Ve bir kez daha ant içti; o kızı bulduğu yerde öldürecekti!
"Benim avıma göz koydular!" dedi hiddetle.
O an, o kızı kollarında taşıdığını diğer kurtlar görseydi, bu yalanı söyleyemezdi. Ve bu durum kurtların üzerine gelmesini sağlardı.
Söylediği yalana herkes inanmak zorundaydı. Zaten, kim daha fazla karşı gelebilirdi ki Bulut Ateş'e?
Karşı gelemeseler de hiçbiri ondan korkmuyordu. Onun babasından korkuyorlardı..
***
"O sokaktan sağ çıkanlar sadece bizleriz! Elbette peşimize düşecekler! Lanet olsun!"
Şebnem'in ağlayarak kendini koltuğa bırakışını seyrettim. Yaslandığım duvardan uzaklaşıp dolan gözlerimi yere indirdim.
"Neydi onlar öyle? Gerçek bir kurt değillerdi, buna eminim."
Alp'in ortaya attığı soru kısa süreliğine herkesi sessizleştirdi. Şebnem hariç. Onun hıçkırıkları tane tane dökülüyordu.
"Bilmiyorum Alp, bilmiyorum. Bu olanlara anlam veremiyorum!"
Duvara sert bir tekme savuran Fatih'e baktım ve derin bir nefes aldım.
"Bu gece olanlar," diye mırıldandım. "Herhangi birine bahsedersek deli damgası yememiz kaçınılmaz olur." Burnumu çektim. "O yaratıklar düşünebiliyorlar." Kafamı iki yana salladım. "Siz benim gördüklerimi görmediniz. O b-beyaz kurt," Hıçkırdım. "O beyaz kurt i-insan gibi bakıyordu." Hepsinin gözlerine baktım tek tek. "Bana inanmayacaksınız, biliyorum. Ama duydum, hissettim. Benimle konuştu ve, kollarını hissettim."
Sıcak nefesi hâlâ ensemde gibiydi..
"Aslında," diyen Şebnem'e baktım. Elleriyle gözlerini silip kafasını kaldırdı. "B-ben bir tanesinin dönüştüğünü g-gördüm. Kahverengi bir kurttu." Ayağa kalkıp yanımıza geldi. "Bakın bana saçmalıyor diyeceksiniz ama ben ciddiyim. Ne olur inanın bana. Gözlerimle gördüm. Doğaüstü bir şey bu. Hem Elina'da hissetmiş onların normal olmadığını."
Fatih kaşlarını çatarak Şebnem'e sarıldı. Bizi de çağırdığında Alp ile ben de gidip eşlik ettik onlara.
"Bu gece, bizim için dönüm noktası olmalı." dedim.
"Benim yüzümden. Ben ısrar ettim gidelim diye."
"Evet." dedi Şebnem. "Senin yüzünden, Fatih."
"Sanırım," dedi Alp. "Bu evden gitmemiz gerekiyor."
Gözlerimi yumdum. Neden ruhum, bunun burada bitmediğini hissettiriyordu bana?
"Kapı çalıyor?"
Şebnem'in sesiyle birbirimizden ayrılıp bakışlarımızı salonun hemen yanındaki kapıya diktik.
"Ben bakarım."
Fatih kapıya doğru adımlayıp delikten baktığında yemek masasının herhangi bir sandalyesini çekip oturdum. Başımı ellerimin arasına aldığım esnada, kulaklarım Fatih'in küfrünü işitti.
"S*ktir!" Hızla bize dönüp sırtını kapıya yasladı. "Polis!"
BÖLÜM SONU!
***
S.D.