BÖLÜM 3 /His

2159 Words
3. BÖLÜM "HİS" *** Bir gece. Bir gece daha ne kadar fazla iz bırakabilirdi ruhumda? Yeterince fazla şey görmüş ve yaşamamış mıydım? Beynim bu geceyi silse olmuyor muydu? Veyahut, sabah ansızın uyanıp bunların birer kâbustan ibaret olduğunu anımsasam? Görünmez bir zincir sanki boğazımı sıkıyordu. Böyle hissetmem normal miydi? Şu an Fatih'in endişeli gözlerine bakıp, kafamdaki karmaşadan kurtulamamam da cabasıydı. Gecenin kör bir saatinde, kapıdaki polislerin neden burada olduklarını bilmemek için aptal olmak gerekirdi. Bu akşam olanlar...Nasıl öğrenmişlerdi? "İnanamıyorum!" diye sessizce sitem eden Şebnem'e baktım korkuyla. "Ne yapacağız şimdi?" Derince yutkundum. Onlara anlatırsak, büyük ihtimal dalga geçtiğimizi veya kaçık olduğumuzu zannederlerdi. Nasıl gönderecektik peki? "Belki de onlara söylemeliyiz.." Alp'e bakıp kararlı bir şekilde başımı iki yana salladım. Söyleyemezdik. Kapı ikinci defa, üç kere tıklatıldığında Fatih'e baktım. Belki açmazsak giderlerdi? Lakin bu düşüncem, Fatih'in başını yavaşça sağa ve sola sallamasıyla uçup gitmişti. Derin bir nefes alıp kapıyı açmaya hazırlandığında biz de yanına gittik. "Lütfen," diye mırıldandım. "Mantıklı düşünmemiz lazım. Anlatmamalıyız." Gözlerimi herkeste gezdirdiğimde kabul ettiklerine dair başlarını salladılar. Fatih'e dönüp kafamı salladığımda kulpu indirip yavaşça açtı kapıyı. İlk önce zifiri karanlık, ardından polis arabasının yanıp sönen, mavi ve kırmızı ışıkları karşıladı bizi. Kapı tamamen açıldığında, karşımızda çatık kaşlı iki polis memuru duruyordu. Bakışlarını görünce ister istemez korkuyla yutkundum. Kendimi neden sorguya girecekmiş gibi hissediyordum? "Merhaba," İçlerinden iri olanı konuştuğunda Fatih kafasını sallayarak karşılık vermişti. Şebnem elleriyle oynamaya başlamışken Alp sanki hayatında ilk defa polis görmüş gibi bakıyordu. Daha doğrusu, içindeki duygu karmaşasını yüzüne yansıtmamaya çalışıyordu. Ben ise, o beyaz kurdun ensemdeki nefesini, kulağımdaki sesini düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi.. "Merhaba buyurun?" "Tuhaf bir durum var da. 89. Sokak'ın çıkışındaki kamera kayıtlarında sizin yüzlerinizi görmemiz." İğneleyici konuşması, sanki o sokağa girmemiş olsak bile girdiğimizi ispatlamak ister gibiydi. İstemsizce yüzümü buruşturup bakışlarımı ayaklarıma indirdim. "Oradan geçiyor olamaz mıyız? Ayrıca o sokağın içinde kamera olmaması, sizce daha tuhaf değil mi?" Fatih'ten böyle bir yanıt beklemiyordum açıkçası. Ama haklı olduğu bir nokta vardı elbette. Gündüz kamera yerleştirilmesine rağmen ertesi gün parçaları bulunuyordu. Karşımızdaki polisler o sokağa girdiğimize emin gibiydiler. Ama kanıt yoktu. İşte bu bizim lehimizeydi. Açıklanabilir bir durum olsa, söylerdik elbette. Ama ne yazık ki, orada kurt gördüğümüzü söylesek -hem de şehrin göbeğinde- asla inanmazlardı. Her gece orada yaşanan şeylerin sebebinin kurtlar olduğuna kim inanırdı ki? "Sadece sokağın önünden geçtiğinize emin misiniz?" Kaşlarını çatarak sarf ettiği kelimeler beni oldukça sinirlendirmişti. Konumuz o sokak diye, bu kadar istikrarlı olmak zorundalar mıydı? "Evet!" dedim düz bir sesle. Kendimi tutamamıştım ve artık gitsinler istiyordum. Lâkin çatık kaşlarının hedefi bu kez ben olurken, az önceki sert hâlimden eser kalmamıştı. Hadi ama Elina... Bu kadar korkak olma! En sevmediğim huyum da buydu ya zaten, çok acizdim. Her şeyden ürken biri olmak sinirimi bozuyordu. Ama işte, bu benim elimde değildi. "O halde biz gidelim," Hiç ağzını açmayan polis sonunda konuşmuştu. "Bir durum olduğunda bize bildirin lütfen." Fatih başıyla onayladı. Arkalarını dönüp arabaya doğru adımlamaya başladıklarında kapıyı kapatıp derin bir nefes bıraktık. "Ben halâ aynı fikirdeyim," dedi Alp. "Bence bu evden gitmeliyiz." "Hayır," Bakışlar Fatih'e döndü. "Herhangi garip bir durum olursa gideriz. Şimdilik boşuna hareket etmeyelim. Hem, o kurtlar mı desem kurt adam mı desem, onlar bizim peşimize düşmezler. Çünkü kimse bizi dinlemez de inanmaz da." Ellerini saçlarından geçirdi sertçe. "Şu yaşadıklarımıza gerçekten inanamıyorum. Doğaüstü bir şeyden bahsettiğimizin farkında mısınız? Efsane olan kurt adamlardan bahsediyoruz resmen! Saçmalık!" "Haklısın, ben halâ gördüklerimi sindiremiyorum." Şebnem ile aynı fikirdeydim. Bende halâ hazmedememiştim. Yirmi bir yıllık hayatım boyunca gördüğüm en ama en acayip şeydi. Ve, onlar birer katildi! "Ee, ne yapacağız şimdi?" "Fatih haklı, Alp." dedim. "Yarın hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam edeceğiz. Garip bir durum olduğunda hemen terk edeceğiz burayı. Ama şimdilik, durmalıyız." Şebnem koltuktan kalkıp kollarını göğsünde birleştirdi. "O halde, şimdi gidip uyumamız mı gerekiyor?" "Aynen öyle." dedi Fatih. "Saat gecenin ikisi, ve yarın çalışmaya gideceğimiz bir kafe var çocuklar." Başımı salladım. Hep beraber merdivenleri çıkıp üst kata geldik. Herkes kendi odasının kapısına gelince durduk. Şebnem benim odamın yanında kalıyordu. Fatih de karşısındaki oda da. Alp ise Fatih'in odasının yanında. "Üç dört saat dinlenin, erken kalkmamız lazım. Sabah banyonun önünde duş sırası beklemeyelim." "Evet, iyi geceler herkese." Şebnem'e başımı sallayıp "İyi geceler," dedim. Fatih ve Alp'ten de aynı karşılığı alınca herkes odalarına girdi. Kapımı kapatıp sırtımı dayadım. Gözlerim kendiliğinden kapanınca derin bir nefes aldım. Nasıl atlatacaktık bunu? Yarın yeni bir gün, ve ben bu akşam olanları unutacağımı zannetmiyorum. O kurt, bir türlü aklımdan çıkmıyor. Gözleri çok farklı bakıyordu. Beynim gözlerini önüme getirince aniden açtım göz kapaklarımı. Kafamı sağa sola sallayıp yatağıma adımladım. Düşünme Elina... Düşünme.. *** Sabah erkenden kalkmış ve sırayla duş almıştık. Kimse dün olanların konusunu bile açmıyordu. Sanki dünü hiç yaşamamışız gibi davranıyorduk. Daha doğrusu, davranmaya çalışıyorduk.. Alp bacağına pansuman yapmış ve sarmıştı. Yürüyebiliyordu ama bazen yüzünü buruşturduğunu görüyordum. Şebnem yüzündeki izleri kapatıcıyla kapatabildiği kadar kapatmıştı. Fatih ise yüzündeki çizikleri umursamıyordu. Evden çıktığımız gibi otobüse binip soluğu kafede almıştık. Buradaki ikinci günümüzdü ve kafamızı dağıtmak adına harıl harıl çalışıyorduk. Alt kat bana ve Alp'e, üst kat da Şebnem ve Fatih'e kalmıştı. Alp'e belli etmemeye çalışsam da gergindim. Dün gördüğüm rüyayı düşünüyordum. O çayır, kiraz ağacı ve beyaz kurt. O sokaktaki kurdu rüyamda görmüştüm. Ama beynimi asıl kurcalayan şey kiraz ağacıydı. Üzerinde bir şeyler yazıyordu. Ellerimle orayı hissettiğime yemin edebilirdim. Ama ne yazdığını görememiştim ve bu, merak duygumu oldukça kabartmıştı. "Elina!" Kendime gelip bana seslenen Alp'e döndüm. Eliyle bir masayı gösterdiğinde, masadaki müşterinin beni çağırdığını fark ettim. Alp elindeki siparişi bir masaya bırakıp, bana 'ne oldu' bakışı atıyordu. Kafamı sallayıp iyiyim demeye çalıştım. Ardından beni çağıran bayanın yanına gidip defteri ve kalemi çıkardım. Gülümsemeye çalışarak "Buyurun, ne alırdınız?" diye sordum. İçimdeki garip his ile kafamı kaldırıp kafenin camına baktım. "Sade türk kahvesi lütfen." Kulaklarım uğulduyordu ve kadının söylediklerini anlamamıştım. Gözlerim halâ, karşı caddedeki kapüşonlu kişideydi. Daha doğrusu, gözlerinde. Yeşil ve mavi.. Elimdeki kalem ile defter yeri boylarken, birinin kollarımdan tuttuğunu hissettim. Gözlerim kudretini kaybetmiş gibi sadece karşıya bakıyordu. Gözleri benim şaşkın ve korkuyla harmanlanmış suratımda gezinip en son harelerimde durdu. Yanağımı ıslatan şey göz yaşım olmalıydı. Ne ara ağlamaya başlamıştım? Kuvvetlice sarsıldığımda sulu gözlerim ve açık ağzımla Alp'e döndüm. Endişeli bakıyordu irisleri. Hızla başımı tekrar caddeye çevirdiğimde şok oldum. Yoktu. Bu gözlerimi kırpıştırmama neden olmuştu. Ne yani? Halüsinasyon muydu? Deliriyor olamazdım, değil mi? "Kendine gel! Elina!" Alp ve siparişini almaya geldiğim bayan beni sarsıp ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Yavaşça Alp'e dönüp "Sanırım tansiyonum düştü.." diye mırıldandım. Pek inanmışa benzemiyordu. Kafedeki çoğu göz bize dönmüştü ve bu çok rahatsız ediciydi. Alp'in ellerinden kurtulup hızlı adımlarla tuvalete attım kendimi. Aynada, bembeyaz olmuş suratıma bakıp göz yaşlarımı sildim. O gerçek değildi belki de. Ben hayâl görmüştüm. Evet. Bilinç altım bana oyun oynuyordu. Tuvaletin kapısı bir anda açılınca aynadan gelen kişiye baktım. Şebnem, yanıma gelip sıkıca sarıldı bana. Bende kollarımı ona sarıp kafamı omzuna koydum. "Alp iyi olmadığını ve sana bakmamı söyledi. Tansiyonun düşmüş. İyi misin şimdi?" Kafamı salladım belli belirsiz. "İyiyim." Değildim. "Bizimkiler kapıda. Seni merak ediyorlar. Endişelendik, Elina. Bana doğruyu söylüyorsun değil mi? İyisin?" Ondan ayrılıp zoraki bir gülümseme takındım yüzüme. "İyiyim Şebnem. Sabah kahvaltı yapamadık. O yüzdendir. Sanırım aramızda en dayanıksız benim." Güler gibi oldu. Ardından kolumdan tutup kapıyı açtı. Fatih ve Alp'in bakışları anında bize dönerken, kafalarındaki soruları Şebnem cevapladı. "Sabah kahvaltı yapmamıştık hatırlıyorsanız," Bana baktı. "Elina'nın tansiyonu düşmüş. Bize de bir şey olmadan atıştırsak iyi olur." "Birazdan öğle yemeği vakti. En iyisi ben gidip bize bir masa hazırlayayım." Fatih elini omzuma koyup devam etti. "İyisin, değil mi?" Gülümseyip kafamı salladım. Boşu boşuna bizimkileri de korkutmuştum. "İyiyim." Onları kandırmak kolay olmuştu. Ama kendimi kandıramıyordum. Aradan geçen yarım saatin sonunda, nihayet öğle vakti gelmişti. Fatih'in üst katta bize hazırladığı masaya geldiğimizde midemin sesini duyabiliyordum. Sanırım gerçekten de tansiyonum düşmüştü, ve dün olanlar da eklenince hayâl görmeye başlamıştım. "Hızlı yesek iyi olur." diyen Alp'e baktım. "Bizden sonra diğer çalışanlar ara veriyor." Herkesten onaylayan mırıltılar çıkmıştı. Çatalımı elime alıp güzelce karnımı doyurdum. Açlık bana yaramıyordu kesinlikle. Bir yandan yerken, diğer yandan da göz ucuyla bizimkilere bakıyordum. Hiç biri o sokakta olanları düşünmüyor gibi duruyordu. Ama içlerinde gezinen düşünce tohumlarını hissedebiliyordum. Ben onlar gibi unutmuş numarası bile yapamıyordum. Düşünmekten beynimin patlaması kaçınılmaz olurdu. Özellikle de karşı caddede gördüğüm.. Yüzünü tam ezberleyememiştim. Çünkü gözlerim sadece gözlerine odaklanmıştı. Hoş, öyle bir insanın varlığından bile şüpheliyim. Gördüğüm sadece bir halüsinasyondan ibaretti. Ya da ben öyle olmasını istiyordum.. *** Kafeden çıkıp eve geldiğimizde herkes bir yana dağılmıştı. Ben de odama çıkıp pijamalarımı giyerek penceremi açtım. Oldukça soğuk olan hava içeri nüfus etse de umursamadım. Ellerimi pencerenin pervazına yaslayıp, kararmaya yüz tutmuş havaya kaldırdım başımı. Gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya başladım. Lise bire giderken, Şebnem sürekli bu halimden yakınıp dururdu. Sürekli pencereyi açıp içeriyi havalandırır, ya da böyle gökyüzüne bakardım. Beraber aynı yetimhanenin, aynı odasında kalıyorduk. Lise iki de Fatih ve Alp ile tanışmıştık. Alp anne ve babasını trafik kazasında kaybetmiş, babaannesiyle yaşıyordu. Fakat babaannesini iki yıl önce kaybetmişti. Fatih'te zengin bir ailenin çocuğuydu. Ama zamanında ailesine resti çekmiş ve tek başına ayaklarının üzerinde kalmaya başlamıştı. Hepimizin bir yaşanmışlığı vardı ve, biz birbirimizi tanıdıktan kısa süre sonra beraber sarmıştık yaralarımızı. Kardeşliğin sadece kan bağıyla olmadığını beraber anlamıştık. Üzüntü ve mutluluklarımız ortak olmuştu hep. Sürekli yeni işler bulmuş gerektiğinde ayrı ayrı çalışmıştık. Benim anneannemin köyden yolladığı parayı ve de Alp'in biraz birikmişiyle de bu eve taşınmıştık. Gözlerimi yavaşça açtığımda üşüdüğümü fark ettim. Sanki hava daha sert esmeye başlamıştı. Ve izleniyorum hissi bütün dürtülerimi harekete geçirdiği için bakışlarımı hızla yola indirdim. Ama kimseyi görememiştim. Hemen camı kapatıp perdeyi çektim. Gerçekten de iyi değildim! Saçma sapan şeyler geziniyordu aklımda. Hissiyatım bile iradesiz kalmıştı artık. Üzerimde dolanan ruhsuz havayı hissedebiliyordum. Sürekli tedirgin olmak yormaya başlamıştı artık beni. "Elina! Bir gelir misin?" Korkuyla yerimden sıçrayıp Şebnem'in çağrısı üzerine elimi kalbime koydum. Bu kadar korkulacak bir şey yok, sakin olmalısın.. Kendimi rahatlatıp odamdan çıktım. Salona indiğimde Alp ve Fatih'i kumanda kavgası yaparken görmüştüm. Bu yüzümde ufak bir tebessüme neden olurken adımlarımı mutfağa çevirdim. Şebnem yemek yapıyordu. "Ah! Sonunda. Yoksa tek başıma yetiştiremeyecektim." Gülüp ona yardım etmeye başladım. Beraber yemekleri hazırlayıp elimizi yıkarken Fatih ve Alp masayı kurmaya başladılar. Her şey hazır olduğunda afiyetle yemeye başlayabilirdik artık. Tam sandalyeme oturacakken, varlığını unuttuğum telefonumun zil sesini işittim. Tekli koltukta kenara sıkışmış telefonumu alıp arayanı görünce ister istemez gülümsemiştim. Anneannem arıyordu. Anneannem ben yetimhanedeyken sürekli beni ziyarete gelirdi. Ben alamadığım anne kokusunu onda solurdum. Zihnimin geçmişte takılmasına müsaade etmeyip telefonu yanıtladım. Kulağıma koyduğumda o yumuşak sesini duydum. "Oy kuzum benim! Niye aramıyorsun hiç beni? Kokunu özledim yavrum. Unutuldum mu yoksa hı?" Bu tripli haline gülüp "Olur mu Zerrin hanım?" dedim. "Bu torunun seni çok özledi." "Hayırsıza bak sen! Öyle olsa arardın kız." "Zerrin teyze mi?" Şebnem'e kafamı salladığımda anneannemin konuşmasını dinledim. "Şebnem mi o? Ah o kız da hayırsız! Al birini vur ötekine!" Kahkaha atmamak için kendimi zor yutuyordum. Şebnem yanıma gelmiş kulağını telefona dayamıştı. "Nasıl affettirebiliriz kendimizi?" "Elbette affederim yavrum. Ama buraya gelirseniz." "Ne?" Şebnem'in şaşkınlığı sesine de yansımıştı. Böyle bir davet beklemiyordu tabii ki. "Köye mi?" dedim şaşkınca. "Evet." "Şimdi mi?" "Evet- ay yok yok. Yarın gelin kızım. Şimdi akşam akşam uçacak haliniz yok ya." Telefondan gülme sesini işitince anneannemi ne kadar özlediğimi fark ettim. Belki de, buradan uzaklaşmak beynimi temizlememe yardımcı olabilirdi. Zihnim zaten etrafına dolanmış halatları koparmak için can atıyordu. Köye gidip temiz havayla her şeyden arınabilirdik.. Şebnem'e 'ne dersin' tarzında bir bakış attığımda bilmem dercesine omuzlarını kaldırıp indirdi. "Anneanne," dedim. "Ben sana haber vereceğim, olur mu?" "Çabuk ara bak bekliyorum he." "Tamam. Hadi görüşürüz, öptüm pamuk yanacığından." "Görüşürüz kuzum." Telefonu kapatıp koltuğa bıraktım. Şebnem ile bakışarak masaya geri döndük. Bizimkiler tabaklarını çoktan yarılamışlardı bile. "Ne oldu, Elina?" diye soran Alp'e baktım. "Anneannen ne dedi?" Şebnem yerine oturduğunda bende yavaşça sandalyeme kuruldum. "Anneannem, Şebnem ile beni yanına çağırıyor." dediğimde Fatih kaşlarını çatmıştı. "Aslında bende özledim onu." "Hemen mi gideceksiniz?" "Yarın gelmemizi istedi." dedim. "Fatih, siz de gelin. Anneannem sizi de mutlulukla ağırlar." "Ben gelemem." dedi Fatih. "Bende," diyen Alp'e baktım. "Hem kafe var. O ne olacak? Patron daha ilk zamanlardan size izin vermez." Haklıydı. "Aslında bende gitmek istiyorum." dedi Şebnem. "Hem geri dönünce başka bir iş buluruz. İş kıtlığı yok ya. Şöyle, bir tatil falan yapmış oluruz Zerrin teyzede. Üstelik, dün gördüklerimi...üzerimden atmak istiyorum çocuklar." Bana döndü. "Gidelim." "Emin misiniz?" Suyumdan bir yudum alıp gülümsedim. "Eminiz, Fatih. Gitmek istiyoruz." "Ama bir şey olursa hemen bizi arayacaksınız, ona göre." Alp'e gülüp başımı salladım ve Fatih'e beklenti dolu bir bakış attım. "İyi o halde," dedi. "Ben yarın patronla konuşurum." İsteksiz görünüyordu. "İşten ayrıldığınızı söylerim. Çünkü o kadar süre izin vermeyeceğine göre ayrılacağınızı söylemem daha iyi olur." İç çekti. "Denemediğimiz iş kalmadı resmen." Haklıydı. Sonunda dördümüzü bile alan bir iş bulmuşken böyle olması.. Ama şu an hiçbir şey umurumda değildi. Sadece gitmek istiyordum. Tebessüm etmekle yetindim. Yemek bol sohbetli bitince bulaşıkları hep beraber yıkamıştık. Biz yokken Alp ve Fatih evin altını üstüne getirmezlerdi umarım. Çünkü ikisi de -Özellikle de Alp- oldukça dağınıktı. Televizyonda güzel bir film ile akşamı sonlandırmıştık. Şebnem ve ben yanlarından erken ayrılıp bavul hazırlamaya çıktık. Anneannemi arayıp geleceğimi söyledikten sonra, bavulumu hazırlamış ve kenara koymuştum. Şimdi ise yatağımda uzanmış tavanla bakışıyordum. Yüzümde küçük bir gülümsemeyle gözlerimi kapatıp, sessizce mırıldandım. "Orada bütün negatifliği unutacaksın Elina... Yeşil ve mavi yok, tedirginlik de yok.." BÖLÜM SONU! *** S.D.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD