BERRİN KARAPINAR
TURİST
Pencereden giren güneş ışığıyla gözlerimi açınca gülümsedim, odam odam güzel odam. Annemin mis kokulu çarşaflarını kokladım. Yastığa sıkıca sarıldım… Yoğun geçen öğretmenlik günlerimden sonra biraz tembellik etmek benim hakkımdı.
Öğretmenlik yaptığım okul, birkaç gün önce tatil olmuştu. Yaz tatiline girmiştim, şimdiden minik öğrencilerimi özlemiştim.
Annemin “Lamia kalk artık öğlen oldu” sesiyle yatağımdan fırladım… Evimiz fazla büyük değildi, iki katlı ahşap bir evdi… Annemle babam eve o kadar iyi bakıyorlardı ki sonra yapılan evler çoktan çürümüş yıkılmış olsalar da bizim evimiz ilk günkü gibi güzeldi.
Koşarak merdivenlerden indim, üçüncü ve beşinci basamak gıcırdıyordu basmadan atladım, mutfağa girdim annem tam bir mutfak kuşuydu… Başında yemenisi, önünde kendi diktiği önlüğü kırlaşmaya başlamış saçlarıyla benim annem annelerin en güzeliydi… Tombul bedenine sarıldım “Minik kuşum günaydın”
Yüzüme baktı “Hınzır kız yüzünü yıkadın mı?”
Suratımı astım “Anne karşında koskoca öğretmen var” Çok dikkatli bakıyordu kıkırdadım, annemi asla kandıramamıştım… Çocukluğumdan beri oyun haline getirmiştik.
“ Çocuk muyum ben desem de haklısın yıkamadım”
“Ben malımı bilmez miyim, çabuk banyoya”
Elinde ki oklavayla popoma vurdu “Ya acıdı ama” diyerek popomu ovuşturmaya başladım. Ciddi miyim değil miyim yüzüme bakıyordu, biraz yüzümü buruşturunca. Yüzü bir değişti, dudağı titremeye başladı. Bana hiç kıyamazdı “Sahiden çok mu acıdı”
Gülmeye başladım “Kandırdım seni Semiha sultan” Oklava bir kez daha popoma indi işte şimdi gerçekten acımıştı… Şikâyet etmeye hakkım yoktu ben kaşınmıştım. Yüzümü yıkamak için lavaboya giderken hala arkamdan oklavasını sallıyordu. “Çok oyalanma babana yemek götüreceksin”
“Ben olmadığım zaman ne yapıyordun bilmem”
“Şimdi olduğuna göre sen gideceksin, Fatma kahveye çağırdı istersen gel”
“Asla gelmem Şile dedikodularını dinlemek istemiyorum”
Of çeşmeden akan su bile ılıktı, yüzümü iyice yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı tarayıp tek örgü yaptım. Kahverengi saçlar, kahverengi gözler… Sarışın olamaz mıydım şöyle en gösterişlilerinden. Aynada ki görüntüme dil çıkardım… Yukarı odama çıkıp yazlık şile bezi elbiselerimden birini giydim. Biraz daralmış mıydı ne? Göğüs kısmı tam oturmuştu, tabii öğrencilerimin anneleri börek çörekle sanki gün yapar gibi okula gelip giderlerse işte halim bu olurdu. Kalçalarım da biraz irileşmişti. Hazır tatildeyken sıkı spor yapmak bu kilolardan bir an önce kurtulmak gerekliydi.
Annem mutfağı mis gibi hamur kokutmuştu, “Ne pişiriyorsun yine”
“Börek pişiyor, senin sevdiğinden”
“Anne beni seviyorsan börek çörek yapma vallahi şişmanladım”
“Neren şişmanmış senin”
Elimle göğsümü, kalçamı gösterdim “Hiç kilo almadın aksine zayıflamışsın”
“Anne doktora gidelim”
“Doktor nereden çıktı, hasta mısın, kendini fena mı hissediyorsun, ay keşke kalk demeseydim. Çabuk odana sana ıhlamur kaynatayım. Yaz gribimi oldun vah yavrum”
“Anne bir nefes al” Beni duymuyordu, eliyle ateşime bakmaya çalışınca sarıldım “Annem doktor senin içindi, göz doktorunu kastettim”
“Ha iyi o zaman, Lamia seni çocukluğundan beri hiç dövmedim değil mi?”
“Çocukluğumda da dövmedin ki annem”
“Koskoca gelinlik kız oldun, şimdiden sonra benden adam akıllı sopa yiyeceksin haberin olsun”
Yanağından kocaman öptüm “Börekler pişti, sen çıkarıver eve biraz bırak diğerini tekneye götür”
“Niye ki babam koca tepsi böreği nasıl yesin”
“Daha dün gece geldin konuşmak mümkün olmadı, ben sana anlatmadım baban yeni miço aldı”
“Miçomu”
“Garibanın teki… Baban limanda uyurken görmüş, ilk sarhoş zannetmiş. Bakmış çok uyuyor yanına gitmiş birkaç kez dürtüklemiş. Delikanlı uyanmayınca deniz suyunu kafasından boca edivermiş. Tabi çocuk uyanmış, ismini sorunca. Çocuk tam anlamamış sonra baban çocuğun yabancı olduğunu fark etmiş. Açmış açlıktan uyuyormuş garip… Bir şekilde anlaşmışlar İsmi Jack”
“Yani turist mi?”
“Uzunca süredir burada artık turistliği kalmadı, Şilenin girip çıkmadığı yeri yok”
“Şimdiye kadar bana niye anlatmadın?”
“Gider sandım, deminde dedim Turist işte”
“Babamla nasıl anlaşıyorlar, kimin nesi. Hırlımı hırsız mı?”
“Jack hiç konuşmuyor, tek tük kelimelerle anlaşıp gidiyorlar. Baban çok çalışkan genç diyor yere göğe sığdıramıyor.”
“Gidelim bakalım ünlü turistinizi birde ben göreyim”
Çantaya kapalı kapların içine hazırladığım börekleri, annemin sabah bahçemizden topladığı tazecik biber, domatesleri. İçine buz attığım ayranı şişeye koyarak yiyecekleri tamamladım. Ağır olmuştu… Bu sıcakta limana inene kadar kan ter içinde kalırdım.
Ah Şile güzel yerdi, herkes birbirini tanır dertlerinde de üzüntülerinde de yardımcı olurlardı. Kışın çok kimseler kalmasa da yazın çok fazla kalabalık olurdu hele hafta sonları adım atılacak yer bulunmazdı.
“Ooo Lamia kızım hoş gelmişsin”
“Hoş buldum Süleyman amca Selin gelmedi mi?” Süleyman amca mahallemizin bakkalıydı, kızı Selin benden iki yaş küçük olmasına rağmen iyi arkadaştık…
“Ne bileyim kızım derslerimi, sınavlarımı… Bir şeyleri uzamış bu gün yarın gelir herhalde”
“Gelsin özledim arkadaşımı”
“Babana mı gidiyorsun?”
Elimde ki çantayı gösterdim “Yemek götürüyorum”
“Belli Semiha Hanım yine döktürdü börekleri”
Sokak araları dar olunca evlerde ne pişerse pişsin kokusu sokağa yayılıyordu “Canın çektiyse bir dilim vereyim amca”
“Yok kızım benim hanımında eli kulağındadır… Hah geliyor, selam söyle babana”
El sallayarak uzaklaştım, beni gören hal hatır sormadan yollamıyordu… Bakkal, nalburiye, pastane, konu komşu, tanıdık derken limanın girişine vardığıma çok sevindim.
“Kız Lamia senmisin” diyen sese döndüm “Benim Hayriye abla, tanınmayacak kadar mı değişmişim”
“Yok kız arkadan görünce acaba bu bizim Lamia’mı dedim. Ne zaman geldin”
“Dün gece”
Kadın gülümsedi “Ah kardeşimin gözü aydın” dediğinde neden sırıttığını da anlamış oldum…
Bıkmıştım artık bu kadından, her gördüğünde ayni şeyi söyleyip duruyordu “Niye kardeşinin gözü aydın oluyormuş”
“Bilmezden gelme kız, kardeşim sana sevdalı”
“Hayriye abla elli kez söyledim, ben evlenmek istemiyorum”
“Evlenirsin Osman’ımdan iyisini mi bulacaksın… Yeni ev aldı, içini dayadı döşedi, yakında seni istemeye geleceğiz”
“Boşuna zahmet etmeyin kararım kesin… Evlenmek istemiyorum”
Bu kadına da kardeşine de ezelden beri sinir oluyordum. Daha fazla konuşmak istemediğimden acelem var diyerek yürümeye başladım arkama baktım… Bana bakarak telefonla konuşuyordu. Kesin şapşal kardeşine geldiğimi haber veriyordu.
Limana girmeden sahile bakmaya karar verdim, of çok kalabalıktı. Belki denize girerim hayalim böylece suya düşmüştü… Bunca kalabalığın içinde denize girmek zevk değil eziyet olurdu… Babamı kandırsam tekneyi biraz açığa götürmeme izin verir miydi acaba?
Babam balıkçılık yapardı küçük bir teknesi vardı, diğer tekne sahipleri zaman içinde dört beş tekne sahibi olsalar da babam bu bana yeterli ekmek paramız çıkıyor aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz biz ne zaman balığa çıksak dolu geliyoruz der... Dediği gibi de birçok tekne boş dönerken deniz bizim tekneyi boş göndermezdi…
Dev tekneler yine sıralanmışlardı, bizim teknemiz aralarında yavru gibi duruyordu. Yine de bu tekneyi çok severdim… Babamla balığa çıkmak, denizin mis kokusunu ciğerlerim de hissetmek… Balığı ağlarla çevirdiğimizde ki bekleme anları ve güverteye düşen kıpır kıpır oynayan balıkların görüntüsü çok güzel olurdu. Babam ilk balıklardan mutlaka ızgara yaptırır, limana geri dönene kadar şarkılar eşliğinde yerdik. O günleri özlemiştim… Uzun okul hayatım sonrası hemen köy okulu da olsa çalışmaya başlamıştım. Gerçi kadrolu öğretmen değildim, ne zaman atanacağımı da bilemiyordum. Öğretmen olmak eziyetle başlıyordu, birçok arkadaşım hala evlerinde oturuyorlar, birçoğu da alakasız işlerde çalışıyordu.
Teknenin üzerine çıktım, kimseler gözükmüyordu “Baba neredesin?” Bu adama cep telefonu kullanmayı bir türlü kabul ettirememiştim. Kaptan köşküne baktım yoktu, Jack denen turist de ortalıkta gözükmüyordu. Eh eninde sonunda gelirlerdi, köşede ki sandığın üzerine oturdum, yerler tertemizdi bizim miço iyi çalışıyor olmalıydı.
“Vay Lamia Hanım gelmişler, hoş geldin”
Hayriye cadısının kardeşini aradığını biliyordum “Hoş buldum Osman”
Tekneye çıkmaya çalışınca oturduğum yerden kalktım “Osman şimdi babam gelir, selam verdin bende aldım daha fazla muhabbet etmeye niyetim yok”
Sanki ben gel demişim gibi pişkince sırıtarak tekneye çıktı… “Lamia uzunca süredir gönlüm sende, bu kadar naz yeter”
Derin bir nefes aldım, bu adam midemi bulandırıyordu. Çocukluğumdan beri peşimde dolanır hiç rahat bırakmazdı “Osman bir kez daha söylüyorum, naz yaptığım yok evlenmek istemiyorum niye anlamak istemiyorsun”
“Kız kısmı naz yapar, gelinliği giydin mi hem ağlar hem gelirsin”
“Ne seninle evlenmek ne de gelinlik giymek istiyorum… Anla artık evlenmeyeceğim”
Osman’ın duyduklarının hoşuna gitmediği, kaşlarını çatmasından belliydi. “Üniversiteyi bitirdin… Kıçı kırık bir öğretmen oldun diye mi bu havaların, sürünüyorsun kızım” Ses tonu yükselmiş, her zaman ki gibi ufaktan hakaretlere başlamıştı. Her reddettiğimde bu seremoniyi yaşıyordum…
“Sen ilkokulu bile bitirememişken nasıl benim mesleğimi küçümsersin… Sana ne ha sana ne defol buradan”
Yüzü öfkeden karardı “Seni burnu büyük karı, senin kökünü satın alırım”
“Değil kökümü dünyanın karekökünü satın alsan umurumda olmaz… Çık git”
Yüz ifadesi değişti, zoraki de olsa gülümsemeye çalıştı… Ani öfke patlamalarını çok iyi biliyordum… Çevreme bakındım, bir an önce kurtulmazsam durumum kötü olacaktı… Ah baba nerelerdesin?
“Bak beni sinirlendirme, güzellikle he de olsun bitsin. Fazla naz âşık usandırır”
“Allah’ım anlama özürlümüsün naz yapmıyorum diyorum… Dünyada tek erkek sen kalsan asla olmaz”
“Üzerine çok düştüm şımardın,”
Yok bu adamla mantıklı konuşulmuyordu, farkında olmadan teknenin deniz tarafına kaymıştım, her zaman kalabalık olan limanın bu gün boş olacağı tutmuştu. İlk kolumu tuttu, elimle ittim, adamın gözü dönmüş gibiydi. Birden kolumdan tutup bedenine doğru çevirip ağzımı kapadı… Cüssesine güveniyordu bilmediği benimde kolay lokma olmadığımdı. Hızla ayağına bastım tabanı tahta olan terliklerim canını oldukça yakmış olacak acıyla bağırarak ağzımı bıraktı. Bağırmaya başladım, elinin kalktığını gördüm yüzümü korumak amaçlı geriye çekildiğim an sanki gökyüzünden şahin indi… Gelen adam Osman’ı yere yıkmış acımadan vururken babam nefes nefese tekneye çıktı… Döven adamı zorlukla üzerinden çekmeye çalışıyor başarılı olamıyordu o anda gelen birkaç balıkçın yardımıyla Osman’ı kaldırdılar, babam Osman’ın ne yaptığını anlamıştı… “Rezil yüz yüze baktığın, amca dediğin adamın kızına dokunmak, hele ki benim kızıma dokunmak var mı ha var mı?” Babam resmen kükrüyordu…
Osman’ın yüzü kan içindeydi “Niyetim kötü değildi, evlenmek istediğimi söyledim” zorlukla konuşuyordu bir gram acımadım bu dayağı çoktan hak etmişti.
“Seni hayvan oğlu hayvan kızımın yanından rüzgârın geçse ölümün benim elimden olur”
Babamın tokatı Osman’ın yüzünde patladı, zaten kanayan burnu kesin kırılmıştı. Arkadaşları sürükleyerek tekneden indirdiklerinde kurtarıcım olan turiste baktım… O da bana bakıyordu, babam yanıma gelince gözlerini yere indirerek sırtını döndü…
Demek ünlü turistimiz bu adamdı…