Timur...

1512 Words
Okula giderken her gün aklımdan bir renk tutar, o renkteki arabaları, eşyaları, o renk kıyafet giymiş insanları sayardım. Bir şekilde evde bıraktığım kavgayı gürültüyü unutma yöntemimdi bu. Böylelikle kimse ile göz göze gelmek zorunda kalmaz ve muhatap olmazdım. Zaten pek de muhabbet kurduğum insan olmazdı. Aile olarak dışlandığımız hissine sık sık kapılmıştım. Nurşen ablanın yakın akrabalarından başka evimize giren kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Onları da en son Kütahya'da bırakmıştık zaten. Şimdi evimizin ilk ziyaretçisinin yine onun akrabası oluşu ve beni içine düşürdükleri bu iğrenç durum yabancılara karşı olan mesafemi gittikçe açmıştı. Hele babama karşı içimde kalan o ufacık umudun yerle yeksan oluşu ve canımı bu kadar acıtması, dışarıya karşı bütün kapılarımı kapatmama ve o kapılar ardında acılarımı ehilleştirme kararı almama sebep olmuştu. Canım çok yanıyordu. Hem ruhen hem de bedenen. Unutmak için odadaki siyah eşyaları sayıyordum ancak 9 rakamından sonrası olmadığı için hiçbir işe yaramıyordu. Akşam namazı vaktine kadar odadan çıkmamış ve Nurşen ablanın iftiradan ibaret sözlerine kulaklarımı sıkı sıkıya kapatarak dayanmıştım. Bir umut babam gelecek ve "Saçmalama kadın! Dane öyle bir şey yapmaz." diyecek diye beklemiştim. Ama babam kapıyı tekmeyle açıp üzerime saldırınca ne kadar da aptal olduğumu bir kez daha anladım. Bütün hıncını bedenimden aldı içi soğudu diye düşünürken; "Git ara ablanı, yarın gelip taksınlar yüzükleri. En yakın tarihe de gün alsın oğlan. Merasim ne haddine bu kahpenin. Kendini alanı buldu diye şükretsin" demişti. Ne diyeyim; bu eve arkamı dönüp gitmem için bir sebep daha vermişti bana sağ olsun. Yoksa nasıl cesaret ederdim? Odada bir saat olmadığı için evdeki seslerin kesilmesini beklemekten başka çarem yoktu. Yaşar komutanı arayıp açıkça bu evden kurtulmak istediğimi, eğer yardım etmeyi kabul etmezse kendi başımın çaresine bakacağımı söyleyecektim. Son tutunacak dalım Yaşar komutandı. Bu zamana kadar okumam için elinden geleni yapan, gittiğimiz her şehirde varlığını hissettiren adam, umuyorum ki bu konuda beni bir başıma bırakmayacaktı. Zaman sanki ayağına ağırlık bağlanmış gibi oldukça yavaş akmış ve içimdeki sıkıntıyı giderek çoğaltmıştı. Babamların oda kapısının kapanışını duymamın üzerinden epey geçmişti. Aradığım cesareti bulduğumda usulca odadan çıkıp oturma odasına yöneldim. Şarj aletinin bataryasında yanıp sönen ışığı gördüğümde derin bir nefes almıştım. Yüzümü kapıya dönerek dün gece aradığım numarayı tekrar çevirip açılmasını bekledim. Aramamı bekliyor olacak ki derhal açtı. "Dane, kızım?" "Benim komutanım. Çok fazla konuşamayacağım. Beni ne olur bu gece bu evden alın. Eğer bunu yapamam derseniz ben kendim çıkıp başımın çaresine bakacağım." "Dur kızım sakin ol. Ne oldu, anlat bakalım." "Telefonda fazlasını anlatamam ama babam beni öldüresiye dövdü. Bunu bilin yeter. Sadece bu evden çıkıp gitmek için gücüm var. Ne olur beni bunların insafına bırakmayın. Yarım saat sonra sokağın sonundaki Hasip bakkalın köşesinde olacağım. Sizi bekleyeceğim komutanım. Fener mahallesi papatya sokak." Telefonu tümden kapatıp geldiğim gibi sessiz adımlarla odaya döndüm. Benim odaya dönmemle babamların kapısının açılması bir olmuştu. Yaşadığım bu kıl payı kurtuluş kalbimi öyle hızlandırmıştı ki öleceğimi sandım. Telefonu açmadan önce üzerimi giyinmiş, yanıma alacağım asgari miktarda eşyayı da okul çantamın içine doldurmuştum. Dikkat çekmemek için hızla yatağa girip örtüyü başıma kadar çektim. Sonra odamın kapısının aralandığını ve ufak adımların yanıma doğru geldiğini hissettim. Yatağımda varla yok arası bir çöküntü oluştu ve minik eller direk kirpiklerimi buldu. Emin'im. Bu ailede bana saf sevgi besleyen tek fert. Uykuya dalmadan önce kirpiklerimle oynamak onun en güzel ninnisiydi. 4 yaşında olmasına rağmen bu huyundan hiç vazgeçmemişti. Onların yanında uyuyamamış olacak ki usulca yatağıma süzülmüştü. Uyuduğumu sanıyor ve beni uyandırmamak için usulca hareket ediyordu. Genzimi yakan düşünceyle kendimi olabildiğince sıkıp ağlamamak için direndim. Onu da ardımda bırakıp gidecek olmayı inatla düşünmemeye ve bu sebeple kararımdan dönmemeye o kadar odaklanmıştım ki; neredeyse onunla doğru düzgün vedalaşmadan gideceğimi fark edememiştim bile. İşte o an kararlılığıma bir çentik daha atıldı. Ne olursa olsun bu hayata direnecek ve onu da bu vasat ve sevgisiz aileden kurtaracaktım. Onu bencillikle, fitneyle, riyayla yetiştirmelerine izin vermeyecektim. Ona Nahit ile Nurşen'in oğlu değil; Dane'nin kardeşi diye sesleneceklerdi. Kısa bir süre sonra Emin uykuya iyice dalınca saçlarından koklaya koklaya öpüp yanından kalktım. Yaşar komutana verdiğim süre neredeyse dolmak üzereydi. Ayakkabılarımı ve hırkamı giydikten sonra, odaya gitmeden süngüsünü açtığım kapıyı bedenimin sığabileceği kadar aralayıp sokağa attım kendimi. Yine bazı evlerin ışıkları yanıyor ve yürüdüğüm yolları benim için aydınlatıyordu. Sokak öyle canlıydı ki benim yaşımda bir kızın bu saatte tek başına dışarıda olması dikkat çekmemişti bile. Yokuşu inip hala açık olan bakkalın köşesini döndüğümde ise üç yıldır görmediğim Yaşar komutanın endişeli bir şekilde dolaştığını gördüm. Gelmişti. Beni insan yerine koyup yardım çığlığımı duymuştu. Yanına iyice yaklaşıp 50'li yaşların henüz başında olan bu dik duruşlu ve mağrur adama seslendim. "Komutanım. Gelmişsiniz..." "Geldim ya deli kız. Aklımı aldın benim. Az daha gelmeseydin bütün Balat'ı ayağa kaldıracaktım. Asıl sen nerede kaldın?" "Hesapta olmayan şeyler oldu ama merak etmeyin sorunsuz çıkmayı başarabildim. " Hızlıca arabaya binmemi söyledi ve çalışır haldeki arabanın yürümesini sağladı. Mahalleyi çıktığımızı ve deniz kenarından işleyen trafiğe karıştığımızı görünce rahatlamış ve derin bir nefes almıştım. Bir süre sonra arabanın yavaşlayıp durmasıyla nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Babamdan yediğim dayağın izlerini görmemek için hiç aynaya bakmamıştım fakat, yolcu tarafındaki aynada her sokak lambasının ışığıyla bir tokat daha yemiş gibi hissediyordum. "Neden durduk, geldik mi?" "Dur bakayım şöyle ışığa dön yüzünü. Ne yapmış sana o hayvan herif? Ulan hiç mi acıman yok be? İnsan kendi evladına yapar mı bunu?" "Ben artık onun kızı değilim. Kimsenin bir şeyi değilim bundan sonra." "Onun kızı değilsen benim kızımsın artık. Semiha ablan da uyumadı seni bekliyor. Dünden beri dilinde hep sen varsın. Kafamı şişirdi konuşa konuşa." "Beni mi bekliyor? Kızmadı mı bana yardım ettiğin için?" "Neden kızsın kızım? Aksine sevindi bile." "Nurşen abla çok kızardı babama. Gerçi babam kimseye yardım etmezdi ama." "Semiha seni ilkokuldan hatırlıyor. Hep aklındaydın zaten. Senin öğretmenin değildi ama senin başarıların ve sakinliğin çok konuşulurmuş öğretmenler odasında. Yaşar bu kız çok başka. Bu yaşta çok olgun, elimizi üzerinden çekmeyelim der dururdu. Biz de peşini hiç bırakmadık bildiğin gibi." "Hayattaki en büyük şansım sizin gibi birilerini tanımak olabilir." "Öyle deme be kızım. Daha senin karşına ne şanslar çıkacak. Çıkmasa ne olur? Sen arayıp bulur yakalarına yapışırsın onların." "Gerçekten yapabilir miyim komutanım?" "Yapabilirsin asker. Ancak şu an ikimizde sivildeyiz. Bu yüzden bana komutanım demeyi bırak ve Yaşar amca de. Üzerimden üniformayı çıkaralı yıllar oldu." "Şey Yaşar amca, beni bulamazlar değil mi? " "Sen bulunmak istemediğin sürece kimse seni bulamayacak söz veriyorum. Ama şunu bilmeni isterdim ki; eğer reşit olmasaydın bu yaptığım büyük bir suçtu. Reşit olduğun için düşünmeden kabul ettim. Olası bir şikayet durumunda senin ifaden bu yüzden çok önemli olacak. Sana güvenebilir miyim Dane? Beni yüz üstü bırakmayacaksın değil mi?" "Ben tam olarak ne demek istediğinizi anlamadım ama sizi zor durumda bırakacak hiçbir şey yapmam ben. Hele bana hayal kurmam için yardım eden birini asla bırakmam. Ama sen de şunu bil Yaşar amca; eğer size yük olacaksam, biraz olsun bu konuda çekincen varsa beni aldığın köşe başına bırak. Ben yükümü kendim taşırım." "Bak hele laflara bak. Sen de Semiha gibi çok kitap okuyorsun anlaşılan. Bu yüzden hatunla ağız tadıyla laf dalaşı bile yapamıyorum anasını satayım. Birken başıma iki oldunuz. Kızım senin cürmün ne ki bana yük olacaksın? Ben seni gücüm yettiğince başımın üstünde taşırım. Sen okumak, hayata karışmak, faydalı olmak isteyen bir çocuksun. Ben bunu bilirken sana arkamı dönsem nasıl bakarım insanların yüzüne? Hadi şimdi bizim büyük kitap kurdunu daha fazla bekletmeyelim ki bizi diliyle dövmesin. Koskoca taburu yönettim bi bu kadına gelince dişimi geçiremiyorum. Ah Dane ah, bir bilsen neler çekiyorum." Eğer bunları muzip bir gülüşle söylemeseydi ciddiye alabilir ve üzülürdüm. Ama niyetinin beni rahatlatmak olduğunu anladığımdan beri sözlerinden de doğru anlamlar çıkarmayı başarabilmiştim. Araba bir müddet daha yol almış ve şehrin başka bir yokuşunda durmuştu. Birkaç katlı apartmanların olduğu, Balat'a göre daha kalbur üstü insanların yaşadığı bir mahalleye benziyordu. Apartman önlerinde sıra sıra park etmiş yüksek model araçlar bunun kanıtıydı. Geldiğim yere nazaran bu sokakta gecenin daha erken başladığını söyleyebilirdim. Çünkü onca binanın sadece birkaç penceresinde ışık vardı. Mahalle oldukça sessiz ve huzurluydu. Arabadan iner inmez yüzümü yalayan bahar rüzgarı sanki dudaklarıma güçlükle kavis vermiş ve beni gülümsemem için teşvik etmişti. İtirazlarıma rağmen sırt çantamı elimden alan Yaşar amcayı takip edip bir apartmanın ağır kapısından içeri girmiş ve geniş merdivenleri tırmanmaya başlamıştık. Karısının uyumuş olma ihtimaline karşı daha merdivenlerdeyken anahtarını ayarlayan adama tebessümle baktım. Belli ki babam gibi kapıyı yumruklamayacaktı. İkinci katta yer alan dairelerin sağdakinin önünde durduğumuzda içimi garip bir heyecan kapladı. Sanki bu kapının önüne gelene kadar yaptığım şeyin tam ayrımına varamamıştım. Arkamdan kapanan kapı ile önümde açılacak kapının arasında bir araftı burası benim için. Yaşar amca anahtarı kilide yerleştirdiği an kapı açıldı ve güçlükle hatırladığım o güleç yüz, aynı mütebessim sima ile karşımda belirdi. Ne güzel şeydi bir kapıda güler yüzle karşılanmak. Üstelik bana özlemi çekilen bir aile ferdi gibi sıkı sıkı sarılışı yok muydu? "Aman Allah'ım Dane. Bu gerçekten sen misin kızım? Maşallah ne kadar güzel bir genç kız olmuşsun. Hadi geçin içeri lütfen. Yaşar sana bir sürprizim var hayatım, sakın görünce yine küplere binme. Ben baktım gerçekten ufak bir sıyrık. Gebeş gibi sırıtıyor içeride." Koridor boyunca onları takip ederken; Semiha öğretmenin ne demek istediğini bir türlü anlayamamıştım. Fakat koridorun sonunda girdiğimiz salonda elinde kumanda ile yatan o uzun bedeni görünce kendimi garip bir rüyanın içinde hissettim. Bu genç beni o sabah kavganın içinden çekip çıkaran gencin ta kendisiydi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD