Aram ve Zehra başlangıç💕

2427 Words
İsradan; İsteme akşamı sorunsuz geçse de ilerleyen saatler tam bir felaketti. Mahir babanın kalp krizi geçirmesi, Miran'ın kendini suçlamasına sebep olmuştu ama sonu çok şükür ki iyi sonuçlanmıştı. Miran'ın her daim yanında olmak, ona omuz uzatmak benim için çok önemliydi, tabii ki onun için de. Ertesi gün anjiyo olan Mahir baba, 3 gün hastanede kalmış, daha sonra 2 günde Miran'ın evinde dinlenmiş, sonra Mardin’e dönmüşlerdi. Annem de dünürünü yalnız bırakmamış, aynı gün Zehra ile birlikte o da Ankara’ya dönmüştü. Nevzat amcalar da Mahir babayı hastanede ziyaret etmiş, aynı gün onlarda Ayvalık’a dönmüştü. Miran, babasının kalp krizinden hala içten içe kendini suçlasa da, babasıyla arasını düzelttiği için gözlerinde ayrı bir parıltı vardı. Bugün işe başlayacaktı, ben hafta sonundan sonra izin alamamıştım. Kenan albay yoğunluk yüzünden rica etmiş, ben de bu yüzden izin kullanmamıştım. Hazırlanıp çıktığımda Miran ile aşağı kapıda buluştuk, işe yine birlikte gidecektik. Arabayla giderken direksiyonu tutan elleri dikkatimi çekti. İki elini de dikkatle inceledim ama söz yüzüğünü takmamıştı.Hızlıca tüm ihtimalleri gözden geçirip espirili bir dille, "Hayırdır komutanım, sözlü olduğunuzu saklamak mı niyetiniz yoksa yüzüğünüzü mü kaybettiniz?" dedim. Miran sırıtıp, "Saklayanı öpsünler, bal kızım. Sabah yüzümü yıkarken yüzümü çizince çıkarmak yerine, bak buraya taktım. Onu çıkarmak şöyle dursun, olur da hasbelkader unutursam kalbim kurusun kızım," dedi. Utanmışlıkla birlikte yüzümde tarifsiz bir mutluluk oluşmuştu. Boynundaki künyesine yüzüğünü takmıştı. Ya mavi ayım, unuttun zannettim. Elimi tutup yüzük olan kısmı nazikçe öptü. Unutur muyum hiç, bir tanem? Dediğim gibi yüzümü çizdi, yıkarken. Sonra hazırlanıp çıkınca, kolyemde kalmış. İş yerine geçince takacağım parmağıma. Hatta dur, sen bunu da kafanda kurarsın, şimdi diyip aracı sağa çekip kolyeden alıp parmağına taktı yüzüğünü. Yüzümü çizse de parmağımdan çıkarmamaya karar verdim. Yaa Miran, abartma! Göremeyince unuttun sandım. Ya da yüzük takmayı sevmediğin geldi aklıma. Hadi itiraf et, bal kızım. Gözlerim büyürken aklımdan hızlıca geçen ihtimallerden birini söylemişti.Mavi ayıcık, beni benden daha iyi tanıması bazen sinir bozucu oluyordu. Özgürce kafamda dedikodu bile yapamıyordum, yahu. Kısa çekişmemizin ardından iş yerine doğru yeniden yola çıkmıştık. O gün iştimadan sonra saha eğitimi için askerlerle birlikte talime başladık. Miran hepimizin resmen pestilini çıkarmıştı. Koşma, tırmanma, atış talimi derken birkaç gün ara vermek bile hamlamama sebep olmuştu. Talim bittiğinde üzerimi değiştirip öğle yemeğine geçtim. Duş almaya üşendiğim için hafif nemli havluyla vücudumu silip tekrar üniformamı giydim. Tim yemekhanede toplanmış, günün kritiğini yapıyordu. Ben de yemeğimi alıp yanlarına oturdum. Aramın yine şebekliği üstündeydi. Teğmenim, yüzbaşı sözlünüz canımıza okudu. Diyorum ki, yengeliğinizi konuştursanıza, daha az canımıza okusa. Kahkahama engel olmamıştım. Mardinli, bana da acımadı. Sen hala yengelikten bahsediyorsun. Konu talim ve vatanın ferahıysa, yüzbaşı için geride kim olursa olsun teferruattır. Bunu benden daha iyi biliyorsun. Bak, nasılda öğrenmiş komutan sözlüsünü diyerek yanımıza geldi. Miran, gelecek olanla tırsarken, "Şikayet yok, asker! İşleyen demir pas tutmaz. Ayrıca, utanmıyor musun lan sen yengeni aracı yapmaya? Talim zor geldiyse masa başına yazayım seni, koçum!" dedi. "Aman komutanım, şaka yapıyorum! Hatta iki katına çıkarın talimleri, gıkım çıkmaz!" derken, Melike ve Elif kıkırdıyordu. Neyse, asker, bu kadar zevzeklik yeter. Moladan sonra timin tamamını toplantı odasında bekliyorum. "Hep bir ağızdan, emredersiniz komutanım!" dedik. Miran yanımızdan uzaklaşırken, beni kayırmaması hoşuma gitmişti. Sözlüm, sevdiğim dememişti, vicdansız ama ben de bu durumdan mutluydum. Biz adalet için savaşırken, birbirimizi kayırmamız en büyük adaletsizlik olurdu. Moladan sonra toplantı odasına geçip Miran'ı bekliyorduk. Kenan albayla birlikte gelince, operasyona çıkılacağını anlamıştım. Selam verip tekrar oturdum. Miran ekranı açıp konuşmaya başladı: "Zafer timi, küçük çaplı bir operasyona çıkacağız. Nusaybin sınır kapısından girecek olan ihracat tırlarında ülkeye silah gireceği bilgisi geldi. Normalde o bölgeye bizim tabur bakmıyor, lakin Nusaybin komutanı geçen operasyonda yaralandığı için en yakın sınır birliği olarak görevi bize devrettiler. Çatışma olmadan bitirmek istiyorum bu operasyonu çünkü çevrede birçok sivil vatandaş o bölgede geziye çıkıyor veya yakında olan mesire alanında yürüyüş yapıp piknik yapıyor. Kış olması avantaj fakat orada sivil olma olasılığı yüksek ve tırlar gündüz gireceği için risk iki katı artıyor." Silahları bulmadan önce olası bir karşı atak olmadan adamları paketleyeceğiz. Arama iznimiz olduğu için karşı çıkmayacaklar, fakat silahları tespit ettiğimizde kaçmak için savaşabilirler. Şimdi Aram, Yağız, Ali ve Elif, sizler olası bir kaçış olmaması için arka planda aramaya katılacaksınız. Ben, İsra, Mehmet ve Ahmet ön planda kalacağız. Anlaşıldı, komutanım, dedik hep bir ağızdan. O halde gece yolculuğu yapacağız, sabah tırlar giriş yapmadan sınırda olacağız. Olası bir sızıntıda operasyon çöp olur. Şimdi herkes görev başına, hazırlığınızı yapıp karargahta dinlenmeye geçin. Yine hep bir ağızdan, "Emredersiniz komutanım," dedik. Herkes görev için hazırlığını yapmış, dinlenmeye geçmişti. Aramdan: Günler yoğun ve tempolu geçip giderken araya isteme, hastane ve anamın yoğun evlilik baskıları girmişti. Miranın isteme töreninden sonra eve geçerken yığınla sorusuna maruz kalmıştım. Tabii ki radarına Zehra'yı almıştı. Henüz kara kızı ikna edemesem de anama bu konu hakkında bir şey söylememiştim. Eğer duyarsa mutlaka işi bir anda evliliğe çevirir. Bu kez kara kızımın arkadaşlığını da kaybederdim. Zehra bir türlü ilk adımı atmama izin vermiyordu. İlk engelde takılınca bana da beklemek kalmıştı. Mirza isteme akşamı Zehra’yı incelemeye almıştı.Anında müdahale etmiş, neyse ki olası bir kardeş kavgasının önüne geçmiştim. Esmer bombanın acaba var mıdır ki sevdiği diye sorunca öksürük krizi tutmuştu. Sonra toparlanıp, "Var aslanım, uzak dur, oymamayım gözlerini" diyip olası tüm girişimlerin önünü kesmiştim. Mirza'da işi dalgaya almış, anladım ki şampiyon sakin ol, kız yengemiz belli oldu diyerek geri adım atmıştı, puşt. Severdim, zırtoydu, fazla çapkındı işte, onun da biri feleğini yamulturdu elbet. İsteme sonrası, Mahir amcanın kalp krizi geçirmesi bizi büyük bir telaşa sürüklemişti. Ben kara kızımla mesajlaşmanın ötesine gidememiştim, üstüne ailesi de yanında olduğu için hiç baş başa görüşme ve konuşma şansımız olmamıştı. Telefonda konuşma, mesajlaşmanın ötesine gidememiştik, ergenler gibi çıt çıt çıt mesajlaşıyorduk, arkadaş. Ben; # Senide gezdiremedim kara kız, yarın da gidiyorsun. Kara kızım; # Üzülme Mardinli, nasıl olsa denk geliriz. Bizim aşıklar sayesinde biz de sık sık bir araya gelecek gibiyiz. Ben; # 😒 Onlar olmasa yüzüme baktığında yok hani kara kız. Karakızım; # 😊 Gözlerini devirme Mardinli, ben sana tüm sırlarımı vermişim. Sence ikimiz sadece onlar yüzünden mi konuşuyoruz? Ben; # Elbette hayır, sen benim için farklı bir dünyasın kara kız. Ah, bir farkına varsan da açsan artık gönül kapılarını. 😉 Karakızım; # ☺️ Yaaa,Aram böyle konuştuğunda içimin titrediğini daha önce sana söylemiş miydim? Ahanda açılıyordu kapılar, beni tutana aşk olsun. Ulan koşarım kızım, senin içini severim. İnletirim yeri göğü yeter ki sözlerime titresin. Ben; # Senin içini titretiyorsam madem, bundan sonra daha çok titretmeye hazır ol kara kızım. 😘 Kara kızım; # 😊😊 Ben; # Yarın sizi ben bırakacağım havaalanına. Miran'la da konuştum, o da zaten annesini ve babasını Mardin’e götürecek. Sakın taksi maksi karıştırma, bozuşuruz kara kızım. Karakızım; # Emredersin komutan, karıştırmam. 😉 Sonra yine yazarım, iyi geceler. 💕 Ben; # İyi geceler gönlümü çelenim. 💕 Artık yolu açtın ya kara kız sana koşmayan Aramada Mardinli demesinler.. Zehra’dan; Aram, tüm dengemi yıkıp geçiyordu. Ankara’dan döndüklerinden bu yana sürekli telefonda saatlerce konuşup dertleşiyorduk. Gündüz işte vakit buldukça, o da ben de mesajlaşıyorduk. O, adını koymak için çok adım atmıştı; lakin ben o cesareti gösterip bir türlü adım atamıyordum, hep engelime takılıyordu. Aram, göründüğünün aksine düşünceli, kibar ve anlayışlıydı. Ben ne zaman hazır olursam, beklemeye razı gelmiş, saygı duymuştu. Aramızdaki mesafeye, uzaklığa rağmen beni beklemeyi seçmişti. Kariyeri uğruna yanımda olmayan, para için beni terk eden sevdiğimi sandığım pisliğin aksine, Aram uzakta da olsa beni beklemeyi seçmişti. Korkularım duygularımın önüne geçse de, Aram'a karşı gelmeyi artık kalbim istemiyordu. Aklım engel olsa da ben kalbimi dinlemeyi seçtim. O gece ilk adımı attım ve içimi titrettiğini itiraf ettim. Eminim Aram bunu gole çevirirdi. Sabah onu görecek olmanın heyecanıyla gözlerimi yumdum. Sabah, Seyhan teyzenin dönüş telaşına gözlerimi açtım. İsra da kahvaltı hazırlıyordu. "Zehra, kalk artık kızım, anca yetişiriz uçağa. kalk, hazırlan, taksiyi ara.Seyhan sultan bizi Aram bırakacakmış," komutan Eniştem öyle emretmiş teyzem diye bağırdım. İşleri kendi lehimde çevirmiş eniştemi karıştırmıştım ama bir bakıma doğruydu. Elimi yüzümü yıkayıp üstümü giyindim, kalan eşyalarımızı da çantama yerleştirip kapının yanına koydum. Mutfağa geçip hazır sofraya oturdum. İsra, çatalına peynir batırmış, hem ağzına alıyor hem de bana laf sokuyordu. "Demek Miranım buyurmuş, benim neden haberim yok acaba?" diyerek fısıldadı. Omuz silkip, "Enişteme sor, Aram da emir kulu," diyerek kıkırdadım. "He, tabii tabii, eminim." İki saatliğine izin alacakmış bizi bırakmak için hiç baş başa kalamadık dedi. Gerçi seyhan sultan var ama idare edeceğiz artık. İsra imayla" Hımm İyi bakalım, ben de iş yerine geçeyim o zaman. Aram'a söyle, 1 saatte benden izinli." "Aslansın sen komutan bacım," diyerek sarıldım. "Yalnız, annemi idare etmek sana kalıyor. Kadını da yalnız koyup herifle fazla kırıtma," diyerek kahkaha attı. Gözlerimi devirip, daha ortada bir şey yok, malum isteme, hastane, postane derken görüşemedik. Tamam, tamam, kızma, annem çakmış zaten, rahat bırakır sizi, merak etme. Yaa, nasıl, kızım, anneme söylememiştir umarım. Yok, sadece ağzımı aradı, ben de daha bir şey yok dedim. Oh, iyi bari, olursa ben kendim anlatırım zaten Seyhan Sultan'a. Seyhan teyzenin gelmesiyle kahvaltımızı yapıp çıktık evden. Aram kapıya çıkınca koşup çantalarımızı aldı. Seyhan teyze, sanada zahmet verdik, Aram oğlum, işinden gücünden oldun. Olur mu, Seyhan teyzem, ben zevk duyarım. Hadi, buyrun, siz geçin araca, ben de çantaları koyup yola çıkalım. Havaalanına vardığımızda uçağın kalkmasına yaklaşık iki saat vardı. Aram da bizi elbette bırakıp gitmemiş, yanımızda bekliyordu. Daha kalkışa var, hanımlar, size birer kahve ısmarlamamda bir sakınca yoktur umarım. Seyhan teyze, yok tabi, beyefendi diyerek kırıttı resmen, koca kadın. Aram gülümseyerek, emriniz olur efendim, buyurun diyerek kafeteryaya yönlendirdi. Masaya geçip oturunca Seyhan teyze, siz kahveleri söyleyin, benimki az şekerli olsun, ben bir lavaboya gidiyorum diyerek bana göz kırptı. Ah, Seyhan Sultan, kraliçesin, yeminle. Emrin olur, Seyhan teyzem diyerek siparişleri verdi Aram. Seyhan teyze gidince derin bir nefes alıp, sonunda azıcık da olsa baş başa kaldık, he kara kız. Öyle oldu sanırım. Zehra, dünkü mesajını umarım yanlış anlamamışımdır, değil mi? İlk kez bir adım atma girişiminde bulundun, küçük bir mesajla bana dünyaları verdin, dedi gözleri umutla ışıldayan adam. Öyle oldu, deneyelim Aram. Ben kendimi sana bırakmak istiyorum, seninle yeniden sevmek, sevilmek istiyorum. Ne olur yanıltma, eğer bu kez yanılırsam inan altından kalkamam. Ellerimi tutup yanıltanın kalbi kurusun, gözlerine kurşun dizilsin kara kız... O zaman istediğim gibi yürüyebilirim sana, değil mi? Tebessüm edip istediğin gibi yürüyebilirsin, yakışıklı dedim. Dudağının kenarını ısırıp gözlerini kapattı. Allahım, kara kızımdan da iltifat duydum ya, ölsem de gam yemem diyerek elimin üstüne öpücük kondurdu. En yakın zamanda izin alıp geleceğim yanına fıstığım. Şimdi zamanınız kısıtlı, bana gönül kapılarını açtın ya, seni asla pişman etmeyeceğim. İznin olursa sana bir kez sarılabilir miyim? dedi. Gülümseyerek başımı olur anlamında salladım, elimden tutup kaldırdı. Yıllardır hasret kalmışçasına sım sıkı sarıldı, anlımdan öpüp "Bekle beni güzelim, en yakın zamanda yeniden bu kez uzunca bir süre baş başa olacağız" dedi. Kollarını bedenimden ayrılınca hep öyle kalmak istediğimi fark ettim. Aramın kollarında sıcacık bir mutluluk vardır. Seyhan teyze geldiğinde Aram yeniden kahve alıp geldi. Biraz sohbet edip uçağın kalkış saati geldiğinde onu arkamda bırakmak çok zoruma gitmişti. Ama en kısa zamanda yanıma geleceğini bilmek hem heyecanlandırmış hem de mutlu hissettirmişti. Yolculuk sırasında dalıp gittiğimi fark eden Seyhan Teyze, hayatta herkes ikinci bir şans buldu mu kaçırmamalı, güzel kuzum. Aram iyi bir delikanlı, fırsatı kaçırma emi güzel kızım diyerek her şeyi bildiğini belli etmişti. "Kaçırmayacağım Seyhan Sultan, açtım bütün kapıları, girmeye oldukça hevesli bir Mardinli var." "Aferin, aferin! Kızlarımın akıllandığını görmek ne güzelmiş ayol," diyerek kıkırdadı. Güzel, keyifli bir yolculuğun ardından Ankara’ya iniş yapmıştık. Arabamı havaalanında bırakmıştım, Seyhan Teyze'yi evine bırakıp ben de kendi evime geçtim. Telefonu açmayı unuttuğum aklıma gelince açıp duşa girdim. Çıktığımda tam 10 tane mesaj, 4 arama bildirimi vardı. Mesajların hepsi Aram'dan, aramaların üçü yine Aram'dan, biri ise Seyhan Teyze'ye aitti. "Bir şey mi unuttu acaba?" diye ilk önce Seyhan Teyze'yi aradım. İkinci çalışta açmıştı. "Seyhan Sultan, beni aramışsın, bir şey mi unuttun yoksa?" "Yok kız, ne unutacağım? Aram çıldırmış, telefonun kapalı olunca bir şey oldu zannetmiş, beni aradı. Şu çocuğu arada içi rahat etsin." Derken arka ekranda Aram'ın araması gözükmüştü. Tamam sultanım, kapat telefonun açıldığını anladı, arıyor. Benimki "görüşürüz" diyerek kapattım ve Aram'ın aramasına geçtim. "Efendim yakışıklı, -Acaba telefonu açmayı nasıl akıl ettin? Güzelim, kaç saat oldu, haber alamadım, delirdim fıstığım ya. Sen bana bunu niye yapıyorsun?" Benim için bu kadar endişelenmesi çok hoşuma gitmişti. Kıkırdayıp giriş çıkış derken, araba kullandığım için telefon aklımdan uçup gitmiş. Özür dilerim canım, bu kadar telaşlandıracağımı düşünemedim. Sesi anında yumuşamıştı. "Senin canını seveyim kara kızım, tamam anladım ama lütfen bir daha beni bu kadar merakta bırakma ." "Bu kadar şımartma beni, alışırsam zararlı çıkarsın Mardinli." "Şımar, anasını satayım, yeter ki iyi ol, mutlu ol. Ben zararlı çıkmaya razıyım." Aram'ın arkadaşlığı güzeldi ama sevgililiği muhteşem gözüküyordu. "Akşam iş çıkışı görüntülü konuşuruz, bitanem. Şimdi işe dönmem lazım, kendine iyi bak" diyip kapattık. Ben de eve geldiğim günü değerlendirip biraz temizlik yapıp çamaşırlarımı yıkadım. İşlerim bittiğinde kendime keyif kahvesi yapıp koltuğa bıraktım kendimi. Aklıma gelen Aram'la yüzüme sevinçli bir tebessüm yayılmıştı; görüntülü arayacağı saati dört gözle beklememde cabası. Akşam dokuz gibi aramıştı. Telefonu yüzüme tutup gülümseyerek "Selam yakışıklı" diyerek açtım telefonu. "Yakışıklın kurban, nasılsın gül güzelim, neler yaptın ben yokken?" Sanki her an yanımdaymış gibi konuşması içimde tarifsiz bir sevinç yaratıyordu. Arkadaşken de böyleydi ama şimdi daha farklıydı. Bana her yakıştırması kendimi özel hissetmeme neden oluyordu. Biraz evi temizledim, çantamı boşalttım, çamaşır yıkadım; günlük rutin işleri yaptım. İşe gitmediğim için tamamen ev hanımı modundaydım. Canım, sonra senin aramanı bekledim. Yüzünde kocaman bir gülümseme olmuştu. Demek sevgilinin aramasını bekledin ha güzelim. Şu an bir güç olsa, inan yanına ışınlanır, sıkıca sarılırdım sana. Sarılmış hayal et, bazen kavuşmayı beklemekte güzel. -Öyle tabii güzelim, kaç saat konuştuk, kaç saat birbirimizi izledik bilmiyorum ama en son yastığa telefonu sabitlemiş konuşuyorduk . Uyandığımda telefon hala yastığın önünde, ekran açık bir şekilde duruyordu. Allahtan şarja takmıştım da bu güzel manzarayı kaçırmadım; Aramda ekranda uyuyordu. Konuşarak, hatta birbirimize bakarken uyuyakalmıştık ikimiz de. Biraz onun uyuyan yüzünü izledim; öyle huzurlu uyuyordu ki, keşke şu an yanımda olsaydı da öpseydim, içim öyle çekmişti. Gittikçe Arama kapılıyordum, umarım bu çekim benim sonum olmazdı. Saatte baktığımda iş saatinin yaklaştığını anladım. "Arama!" seslenip Üsküdarda sabah oldu, yakışıklı uyan!" diyerek biraz yüksek sesle konuştum. Telefonda sesimi duyup uyanmasını umarak yavaşça hareketlenince, "Uyan uykucu komutan!" diyerek yenileden sesimi yükselttim. Gözlerini yavaşça açıp, "Acaba rüyada mıyım? Sevgilim yanıma gelmiş de beni uyandırıyor," dedi. Telefonun açık olduğunu unutmuşum. "Günaydın güzelim, sesinle uyanmak ayrı bir mutlulukmuş. Bundan sonra yanında olamadığım her an böyle uyanalım, çok hoşuma gitti," diyip göz kırptı. Kahkaha atıp, "İnternet neysede şarjlar patlayabilir, hayatım. Risk almasak mı?" dedi. Yüzünü buruşturup, "Onu düşünemedim güzelim. O zaman her gün değilse bile üç günde bir böyle uyuyalım, olmaz mı?" dedi. "Olur canım, olur ama artık kalkmamız gerekiyor, yoksa işe geç kalacağız," dedim. "Tamam gül güzelim, kendine dikkat et. Fırsat buldukça ararım ya da mesaj atarım. Sen de ara ve ne yaptığını bana yaz, bir tanem. Görüşürüz," diyerek sonunda kapattık. Mutlu ve huzurlu bir şekilde güne başlamıştım.Hazırlanıp işe gittim. Bilemedim kısacık mutluluğumun kabusa dönüşeceğini…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD