Kolumu alnımdan çekip gözlerimi kapalı kemerimi çözmeye çalıştım. Ellerim buz tutmuştu ve hafiften titriyordum. Bilincimi kaybetmek istemiyordum. Kaybedersem kendimi nerede bulacağımı artık adım gibi biliyordum. Bilinç altımdaki tehlike beni yakardı.
Kemerimi çözüp fermuarımı tuttum aşağı doğru kaymasına pek müsaade etmeyen aletimle savaşarak çekmeyi başardığımda iki yana açtım. Kadına bakmadan yan dönerek çamaşırımla pantolonumu indirdim. “Etkili bir şey olsun. Ateşim düşmeli.” dedim homurdanıp. Dağda olsaydım otlarla bu işi çözerdim ama gündüz vakti dağa çıkmayı göze alamazdım.
“Ateşini düşüreceğim ben.” dedi bıyık altından gülerek.
Benimle dalga mı geçiyordu bu kadın?
Burnumdan sinirle soluyarak kalçama sertçe sapladığı iğneyle öksürdüm.
“Kusura bakma biraz hızlı girdi.” Masum ayağına yatıyordu şimdi de. Sesinin tınısından her şeyi anlayabilirdim. Bir tek gözleri kanıma dokunuyordu. Lenslerini çıkarsa ruhunu anında görürdüm. Şimdilik diline kalmıştım.
“Dua et ben demiyorum bunu.” diye kendi içimde homurdanıp pantolonumu ve çamaşırımı çektim. Sırtı üstü yatarken aletimi maalesef elimle bastırıp fermuarımı çekmek zorunda kaldım. Kadının sıcak bakışlarını o zaman etimi ısırdı. Aletim canıma okuyarak ıstırapla etimi gerdi. Acı beynime kadar tırmandı.
Bunu ikimize yaparak ne elde edecekti? Görevimizi tehlikeye atıyordu!
“Yarana bakmam gerek.” dedi tahrik olmuş sesiyle.
Bir de o vardı değil mi? Bir daha canıma okuyacaktı! Yerimden yavaşça doğruldum ve bir daha güneş demetlerinin doldurduğu pencerenin önündeki kadına gözlerimi çevirdim. Gözleri buğulu bakışları ihtiras doluydu.
“Yap ne yapacaksan.” dedim dişlerimi sıkarak. Görevde miydik işkence mi çekiyorduk belli değildi!
Kadın sesimle irkildi ve hemen başka bir yardım kitini karıştırıp makası bularak bana döndü. Dizlerinin üstünd sağıma geçti. Yaramın etrafındaki bandajı dikkatli bir şekilde keserken başımı omzuma çevirdim elmacık kemiklerine ve açıkta kalan dudaklarını izlemeye koyuldum. Güzel bir yüz şekline sahipti. Dolgun ve keskin hatlarıyla çarpıcı bir güzelliğinin varlığını sezdiriyordu. Ellerine bakılırsa da beyaz tenliydi. Gözüm aşağıya kaydı. Göğüsleri... Büyük elimi dolduracak dolgunluktaydı her biri.
“Boynunu kıracaksın beni izlemek için. Önüne dön.” dedi titreyen sesiyle.
Heyecanlanmıştı onu izlediğim için. Elimde değildi beni çekiyordu. Gözlerimi çekip önüme döndüm. Omzumdaki ağrı kendini yavaşça belli ederken ılık nefesini hissettim yaramda.
“Çok kötü değil ama evet mikrop kapmış. Daha sık pansuman yapmam gerekecek. Gece durmak zorunda kalacağız. Bir iki dakika sürer fazla sürmez.” dedi bir doktor gibi bilgi verdiğinde.
Başımı salladım. Kalırdık benim belamı biraz daha sikerdi.
Yardım kitinden kremler bandajlar bantlar alıp yaramla ilgilenmeye başladığında pencereye dönüp gökyüzüne baktım. Sıcaklığa bakılırsa öğlen saatleriydi. Rahat sekiz saatimiz vardı ben o saate kadar iyi olurdum. Sorun bundan sonra nasıl adım atacağımdı. Çekim inanılmaz derece zor olmaya başlamıştı. Tek taraflı olsa siklemezdim ama kadın benden istekli cesur ve ateşliydi. Bu halde eninde sonunda cereyan eden bir noktada çarpışacak ve kopamayacaktık. Bunu artık kabul ediyordum. Sadece bunu olabildiğince ileriye taşımak zorundaydım. Benden ayrılacağı gün mesela. O gün o da ben de istediğimizi alır çekilirdik. Bir daha tekrarlanmayacak bir daha düşünmeyecektik. Dar bir alanda tükenene kadar birbirimize sahip olacak arzularımıza kendimizi kurban edecektik. Sonra ise hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam edecek bir daha birbirimizi görmeyecektik. Bir daha görmeyecektik. Neden bunun ağırlığı şimdiden koyuyordu peki? Yanlış bir şeyler vardı doğrularımın arasında. Gizlenmişti ama ben hissediyordum içimde bir yerdeydi. Yanlış korkularımı besleyen haindi! Onu bulduğum gibi korkularım da son bulacaktı!
“Bitti.” dedi kadın nefesini verip. “Sık sık kontrol edeceğim. Benden kaçıp durma artık. Sağlığını tehlikeye atma.”
İşini bitirmesiyle ayağı kalkmaya çalıştım. Koluma ellerini geçirip “Dur! Bu halde kalkamazsın!” diye beni durdurmaya çalıştı.
Başımı çevirip çattığım kaşlarımın altında baktım. “İki gündür işemiyorsun sen.” diye bir karışlık mesafede yüzüne birden söyledim.
Şaşırdı utandı daha sonra gülüp başını salladı. “Sen uyurken ben onu hallettim. Sen mi çıkacaksın şimdi?”
“Tehlikeliydi! Beni neden uyandırmadın?” diye dışarıda savunmasız halini düşünüp burnumdan soludum.
“Değildi. Hem ben başımın çaresine bakabilirim. Sana yardım etmemi ister misin?”
Yardım? Ne yardımı lan? Tutamaz mıydım? Sinirden damarlarım kabarırken kıvrılan dudaklarına takılı kaldım. Ağzım bir an da sulandı kendimi açlıkla sıkarken buldum. Saniyesinde beni çarpmıştı. Çarpıldığım gibi de bakışlarımı hızla çektim.
“Ben kendim hallederim!” dedim ve yerimden kolumu silkerek kalktım. Bir an da başım döndü loş oda kararır gibi oldu ama kendimi çabuk toplayıp kapıya doğru yürüdüm.
“Tutunarak yürü. Ateşin hala yüksek.” dedi arkamdan yine beni düşünüp karımmış gibi dırdır ederken. On iki yıldır bu kadar çok konuştuğumu cümle kurduğumu hatırlamıyordum.
Kendimi sıkarak kapıyı dikkatli bir şekilde açtıktan sonra yıkık dökük evlerde gözlerimi dolaştırıp kapı önüne çıktım. Kuytu bir yerde işimi hallettikten sonra evin etrafında biraz gezindim. Dikkat çekecek bir şey yoktu. En son da yüksek bir nokta bulup cebimdeki küçük dürbünü çıkardım. Gözüme dayayarak çevreyi köye yakın yolları izledim bir süre. İyi, temizdi hala buralar.
Yeterince zaman geçirdiğimi düşünerek eve doğru üzerim çıplak maskeyle yürüdüm. Kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. Yerine oturttuktan sonra kadına döndüm. Battaniyenin üzerinde bağdaş kurmuş pür dikkat beni izliyordu.
“Neredeydin?”
En son annem bana neredeydin diye sormuştu başka bir kadının soracak cesati olmamıştı. Kaşlarımı çatıp omuzlarımı gerdim.
“Ne dedin?”
Duruşumdan bakışımdan sesimden görüntümden etkilenmemiş gibi çenesini kaldırdı. “Neredeydin dedim. Kaç dakika oldu. Ateşin vardı düşüp bayıldığını düşünmeye başlamıştım. Peşinden gelecektim neredeyse.” dedi sinirlendiğini belli eden çıkışıyla.
Bana böyle adım attıkça merak etmeye de başlamıştım. Kimdi nereden gelmişti nasıl gezici olmuştu... Daha onlarcası kafamın içinde dönüp duruyordu.
“Sorun yok. Yat.” dedim çenemle yattığı yeri gösterip. “İğne yaptın geçer ateşim.”
“Ateşin kırkı gösteriyordu!” dedi gözlerini açıp. “Nasıl bir şey yok? Havale geçirseydin bir yerde-”
“Sus, yat diyorum sana! Ben yıllardır bu haldeyim kimsenin ilgisine fikrine varlığına ihtiyaç duymadan yıllarca tek başıma iyileştim. Sen olsan da olmasan da ben yaşayacağım. Şimdi o çeneni kapat yat! Bir daha konuşursan ağzını bağlarım senin!” dedim parmağımı suratına sertçe sallayarak.
“Anladın mı?” diye sordum gözlerini kırpan kadına. Çıkışım onu şaşırtmıştı belli ki ama ben de on iki yıldır sessizliğe alışmıştım anasını satayım!