Karakurt

2290 Words
Borahan SOYLU Kan ve toprak kokuyordum. On iki yıldır üzerime sinmiş iliklerime kadar işlenmiş bu kokudan ibarettim. Ölümdüm. Korkunun ta kendisiydim. Ben yer yüzünde her canlının görebileceği Azrail'in ta kendisiydim. Öldürmek için baştan yaratılmış emirler doğrultusunda sadece kötülerin yüzümü görebildiği tek başına ayakta kalan ülkemin görünmez kalesiydim. Ben tek başına bir orduydum. Bayrağımın dalgalanırken toprakta bıraktığı gölgede saklanan başı dik bir askerdim. Aldığı nefeslerden çok kestiği nefeslerle hayatta kalmış ölümü bir kez tadıp korkmayan gözü kara bir asker olmayı ben seçmiştim. On iki yıl önce hayatta kalmak bir amaç olmaktan çıkmış araç olmuştu. Amaç artık çürümüş toplulukların altına dinamitler dizmekti. Dizdim de. Doğudan güneydoğuya kadar dinamitleri bir bir patlatıp ülkem için tehdit oluşturabilecek bütün toplulukları havaya uçurdum. Yeni rotam belirlenirken araya nadiren verilen görevlerden biri girdi. Suriye sınırındaki tesisten Alman mühendisi çıkartıp TSK'ya teslim edecektim. Görev benim için basitti. Hazırlanmam için iki gün verilmişti ancak ben yarım günde rotamı belirlemiş bir buçuk günü de dinlenerek geçirmiştim. Sadece benden haberi olmayan TSK birliklerinin hareketini bekliyordum. Mükemmel zamanlamayla tesise baskın için girdikleri gibi yarım günde keşfettiğim tünellerden birine daldım. Onlar bu tüneli fark etmemişti işim daha kolay olacaktı.Yüzümü tek gözlerim açık kalacak şekilde güzelce kapatıp tünelde hareket etmeye başladım. Yıllardır bu tür tünellerde yaşamış biri olarak yapısını az çok biliyordum. Mühendisi elimi koymuş gibi bulabilirdim. Dar tünelde adım attıkça başka birinin daha adım seslerini işittim. Bu tüneller acil durum için kullanılırdı. Böyle bir durum ben tünele girerken yoktu. TSK'dan biri tünelleri keşfetmiş olmalıydı. Dikkatli yürüyüp adım seslerimi kestim. Bir fare bile şuan benden daha çok gürültü çıkarıyordur. Birçok tünelin birleştiği noktaya geldiğimde elinde silahı dikkatli bir şekilde tünelleri inceleyen kadın askerle gözlerimi kıstım. O mu tünelleri keşfetmişti? Yoksa komutanı emir mi verilmişti? Sessizce arkasından yaklaştım. Fakat sezgilerinin kuvvetli olduğunu bir adım kala fark ettim. Bana döndüğü gibi uçan tekme tekmeyle kafamı uçurmaya çalıştı. Hızla geri çekildim. Beklemeden silahını bana doğrultup yüzümü nişan alırken gözlerimi biraz daha kısıp küçük alanda temkinli bir şekilde yürümeye başladım. Attığım adımları taklit etmeye başladı. Zekiydi. Çizdiğimiz çemberin etrafında üç dört kere birbirimizi tartmak için döndük. Ateş edemezdi. Çünkü operasyon sessizlik içinde sürdürülmeli emri verilmişti. Tesisin bilmeden çıkarlarımız için hareket ettiği bir nokta olmalıydı. Yalnız Alman mühendis bu çıkarlara uymadığı için kurtarılacaktı. Yaptığı silahlar bir şekilde bize zarar vermeye başlamıştı. Kadın asker gözlerini benden ayırmadan nişan almaya devam ederken diğer yandan adımlarıma ayak uydurdu. Duruşu ve dikkati tam olması gerektiği gibiydi. Bu görev için dikkat ve konsantrasyon her şey demekti. Bu şekilde hareket eden başka bir TSK askeri iki yıl önce benim kim olduğumu öğrenmişti. Çok iyi bir iş çıkarmıştı. TSK'nın bu yıl ki askerlerini ise yine yorarak anlayacaktım. Silahı elinde tur atan kadın askerin genç oluşunu duruşundan anlamıştım. Yirmili yaşlarının başındaydı daha. Bu yaşta bu göreve çıktığına göre tahminlerimden daha iyi olma olasılığı vardı. Öne atılıp silahını almaya çalıştım. Zamanında kaldırıp koluma tekme attı. Saniyede kola tekme atmayı başaran çok az sayıda nitelikli asker vardır. Hızlını ve çevik oluşunu beğenmiştim. Omuzlarımı gere gere daha hızlı tur atmaya başladım. Nişan alırken ayağı birbirine girer mi diye kontrol ederken bana ayak uydurmasıyla çenemi hafifçe salladım. Aferin. Daha da hızlanıp kendimi üzerine attım. Duvara sertçe çarptı ancak sesini çıkarmadan arada kalan silahın kabzasıyla karnıma geçirdi. Doğru yere geçirmiş anlık nefesimi kesmişti. Geri çekilip ayaklarını tekmeleyerek yerle ilişkisini kestim. Yere düştü ama üçüncü kolu olan silahıyla dizlerime yine acımdan geçirdi. Acı beynime kadar tırmandı ama iyi gelmişti. Gülümseyerek geri çekildim. Fena değil. Hızla yerinden kalkıp silahını boynuna taktı ve seri bir şekilde arkasına attı. Benimle dövüşecekti. İki katı büyüklüğünde olmam onu korkutmamıştı. Cesurdu. Ama nereye kadar? Bana doğru hızla hareket ettiği an elimi boğazına geçirip bedenini kaldırdım. Ayakları sallanmaya başlamıştı ki koluma ellerini geçirip ayaklarıyla bedenimde yürüdü ve başımı bacaklarının arasına alıp çevirmeye çalıştı. Tam zamanında boynunu bırakıp yere düşürdüm. Eğer bırakmasaydım boynumu kırabilirdi. Çevikliği ve hızı şaşırtıcıydı. Maskesinin altında öksürdü ancak vakit kaybetmeden doğrularak karşımda yeniden dirildi. Dövüşmek için kollarını kaldırdığı sırada ne kadar dayanıklı diye karnına sert bir tekme attım. Arkasındaki duvara gürültüyle uçup sertçe çarptı. Bir iki saniye nefes alamadı. Yere düşmesini beklerken acı içinde sızlandı ve beklemediğim şekilde derin nefes aldı. Duvara ellerini yaslayarak ağrılarını belli etmeden ayrıldı. Yerinde başka biri olsaydı kesinlikle yere düşer bayılır kalırdı. Direnci de yerindeydi. Fakat kendisine gelmesine izin vermeden çenesine hedef alarak yumruk savurdum. Ne yapacağımı hissetmiş gibi başını yana çekti yumruğum sadece çenesine sürtündü. Çabuk öğreniyordu. Hamlelerimin hızına alışmıştı. Ama bilmediği bir şey vardı. Ben ağırdan almıştım. Şimdi kiminle karşı karşıya kaldığını anlayacaktı. Durmaksızın hızla üzerine gitmeye başladım. Yumruklarım tekmelerim ardı ardına geldi. Arada karşılık verdi ancak onu başta çok yormuş canını yakmıştım. Nefesini kesmiş bedenine hareket ettikçe canını yakacak yaralar açmıştım. Ama ne yaparsam yapayım karşımda dik durup karşılık vermeyi bir an olsun bırakmadı. Uğruna savaştığı bayrağına yakışan bir askerdi. Artık gücü tükenme noktasına gelmişti ki arkamdaki hareketliliği hissettim. Arkasından gelen başka bir asker olmalıydı. Onun da ne yapacağını merak ederek dövüşmeye devam ettim. Ama beni acemi bir hareketle kucaklayıp iteceğini tahmin etmemiştim. Biraz bekledikten sonra kadın askere dikkat kesilmesini fırsat bilerek arkadan kolumu boğazına sardım. O sırada kadın asker panikle silahına sarıldı. "Çık buradan!" Ses... Ses tanıdıktı. Sarp. Kardeşim. Şehit olduğum haberini büyük ihtimal askeri lisede alan erkek kardeşim Sarp'ın sesiydi. Kolum gevşer gibi oldu ama kendime gelip sıkmaya devam ettim. Soylu adını yaşatan kardeşimin nasıl bir asker olduğunu görmek istiyordum. Fakat onun tek derdi karşısındaki kadın gibi görünüyordu. Aralarında bir şey olduğunu beni itmesinden ve görevi açık ederek Türkçe seslenişinden belliydi. Kadın onun için çok değerliydi. Kadın testimden geçmişti ama kardeşim geçecek miydi görecektik. On iki yıl sonra bilmeden abisiyle dövüşecek kardeşim... Acemilikten sıyrılan Sarp duvarda yürüyüp kendini arkama atmaya çalıştı. O sırada ceza olarak dirseğimi beline geçirdim. Sevdiği kadın göreve çıktı diye aklını kaybedecek kadar çok sevmesi hataydı. İkisinin aynı göreve çıkması daha büyük bir hataydı. Sarp doğrulup iki uzun bıçak çıkartarak üzerime doğru yürümeye başladı. Ayak uydurup onunla da daire çizmeye başladım. Kırmızı ışığın altında bıçakları parlıyor bana meydan okuyordu. Demek uzmanlığını sevdiği bıçaklar üzerinde sürdürmüş diğer kolları olmasını sağlamıştı. Diğer yandan kadın asker silahını daha sağlam tutarak alnımı nişan aldı. Beni korkutmak için değil sevdiği adamı korumak için doğrultmuştu. Görevi tehlikeye atabilecek bir unsur daha! Sevdiği kadın için acele edip üzerime gelen Sarp'ın hamlelerinden kolaylıkla kaçtım. Kardeşim hiç sabırlı olmamıştı ve gördüğüme göre hala bunu sürdürüyordu. Yavaş yavaş öfkesini bir kenarı bırakıp akıllı adımlar atmaya karar vermeye başladığında beni gerçek manada zorladı. Salladığı bıçaklarıyla hızla hareket edip beni kovalarken son hamlesiyle ne kadar iyi olduğunu gösterdi. Çıkış yoluma attığı tekmeyle geriledim ve kadın asker de boş durmayıp sırtıma silahıyla vurdu. Ekip olmayı korkuları geçince başaracak gibiydiler. Gerileyip kendimi toplamak istedim ancak Sarp fırlattığı bıçakla buna izin vermedi. Vaktinde dönüp kurtuldum ancak kolumu sıyırmıştı. Kardeşimdi olacaktı o kadar. Hatta üç senedir beni yaralayan tek adamdı kendisi. Daha kolumdan kan yere değmeden kadın asker dizime tekme attı. Sağlam bir tekmeydi ama pek etki etmedi. Birbirlerini korumak isterken nasıl tehlikeye attıklarından habersiz onlara güldüm. Sarp ne yaptığımı görüyormuş gibi diğer bıçağını kaldırıp öfkeyle kadına bağırdı. "Köşeye it!" Künyeni de elime bıraksaydın koçum! Kadın vakit kaybetmeden silahının kabzasıyla göğsüme vurdu. Buna izin verdim çünkü silahıyla birlikte kendime doğru çektim. Fakat kadının duvarda yürüyüp başımın üstün yarım daire çizerek yüzüme tekme atmasını beklemiyordum. Sağlam tekme atıyordu. Bir an başım döner gibi oldu. Sarp'tan daha çok işe yarar haline şaşırırken Sarp omzuma bir kez daha bıçak fırlattı. Daha kolunu kaldırırken nasıl atacağını biliyordum. Vaktinde dönüp kurtuldum. Sarp hırslanarak üzerime koştuğunda kaldırdığı bacağına sağlam bir tane geçirip duvara attım. Kaburgalarının sesi kulağıma kadar geldi. Acı içinde soluklanıyordu. Akıllı adım atmadığı sürece canı yanacaktı. "Sikicem ha!" Hala küfürbaz hala başına buyruk hareket eden asinin tekiydi. Onu adam edecek komutanı daha bulamamıştı demek. Ne kadar asileşecek diye kadının üzerine yürüdüm ama gözümün önünde küçülüp bacaklarımın arasından geçerek yok oluşuyla kaşlarımı çattım. Sırtıma aldığım darbeyle daha çok kaşımı çatıp çifte döndüm. Kadın Sarp'ı ince ince inceliyordu. Birbirlerine bu kadar düşkün olmalarının zararını daha görmemişlerdi. Sarp kadına "Sonra." diyerek karşıma geçti. Kadının onun için endişelenmesini istemiyordu. Kadın da yanında yerini alıp bana ölümcül derecede tehlikeli bakışlar attı. Daha sonra aralarında bakışarak anlaştılar. Beni ortadan birlikte kaldıracakları ha... Denesinler. Sarp arka cebine uzanıp küçük bıçaklarını hızla çekti ve hız kaybetmeden uzuvlarıma fırlatmaya başladı. Kadın da o sırada tabancasına susturucu takıyordu. Böyle hareket etmek için çok geç kalmışlardı. Sarp'ın fırlattığı küçük bıçaklardan sıyrılıp üzerine doğru yürümeye başladığımda ise olan oldu ve delirip göğsümü nişan alarak atış yaptı. Kolumu göğsüme çektim. Bıçak koluma saplandığı gibi bu kez da alnımı nişan aldı. Diğer sağlam kolumu da alnıma yasladım hemen. Bıçak derime saplanırken Sarp'ın çaresizce delirişini görmek güzeldi. Bu oğlanın en sevdiğim yanı asla pes etmeyişiydi. Ne olursa olsun kendine göre oldururdu. İşini de hakkıyla yapardı. Yanında kadın olmasaydı şu an beni yere sermiş bile olabilirdi. "Artık yeter sikicem!" Üzerime gelerek bunu kanıtladı. Silah olmadan üzerime gelip yumruklarını konuşturmaya başladığında gülümseyerek karşılık verdim. Bunu yıllardır içten içe bekliyordum. Kardeşimle karşılaşmayı beklemiştim evet. Çünkü onun da kanı deli akıyordu. Adam öldürecek yumrukları birbirimize sallarken keyfim oldukça yerindeydi. Yorulmaya başladığım sırada susturucu silahla bizi takip eden kadın karşıma geçti. Sarp arkama geçip boğazını boynuma sardı ancak yüzümü kapatan maske boynuma toplandı. "Şimdi!" diye bağırdı Sarp ölüm emrimi vermek için. Fakat kadın bana doğrulttuğu silahla donup kaldı. Daha sonra elleri titremeye başladı. En sonun da silah ellerinden kayıp düştü. Beni tanımıştı. Sarp'la yakınsa beni tanımaması imkansızdı. Eminim ki asla abisini unutmamış her zaman gurur duymuştur. Duygularına her ne kadar kapılmış olsa da kardeşimle ben de gurur duymuştum. Sarp kadının silahı atmasıyla kolunu gevşetti ve yavaşça karşıma geçerken kırmızı ışığın altında gözlüklerini çıkartıp öylece yüzüme baktı. Gözleri... Hala sarının bin bir tonuyla parlıyordu. Beni gördüğü gibi nefesini sesli verdi ama bir daha da geri nefes alamadı. Şehit düştüğü abisi karşısındaydı. Uzun süre şoktan çıkamaması normaldi. "Abi..." dedi gerçek olup olmadığımı sorgular gibi. "Bir gün karşılaşacağımızı biliyordum. O gün bu günmüş demek." dedim göğsümü kabartıp. Kardeşim ardımdan gelmişti biliyordum. Fakat kadının ağlayarak yere çökmesini beklemiyordum. Sarp'tan daha çok şaşırmıştı hatta. Karşımda korkmadan bana saldıran kızın beni görür görmez dağılmasına anlam veremedim. Dizlerinin üzerine çökmek üzereyken Sarp koluna girip bedenine çekti. "Ağlama." dedi nefesini vererek. Ama kadın daha çok ağladı. Sarp kadının gözlüğünü çıkartıp maskesini aşağı çektiğinde yüzünü avuçladı. Aralarındaki bağın kuvvetine her dakika daha çok şaşırıyordum. Çünkü Sarp'ın hayatında Handan vardı ve onu bu kadar çok severken bile görmemiştim. "Ağlama küçüğüm. Artık ağlama." dedi kısık sesiyle ve balistik kaskını kaskına yasladı. "Bitti." Burada bir şeyler dönüyordu. Bu kadının beni görür görmez dağılmasının arkasında bir şey vardı. Beni tanıdığını düşünerek "Karın mı?" diye sordum Sarp'a. Beni anlatmış olabilirdi. Kadınlar ne kadar güçlü durmaya çalışırlarsa çalışsınlar fıtratlarında duygusallık yatıyordu. Kötülük bile yapsalar duygularının esiri olduğu için yaparlardı. "Hayır." dedi Sarp başı yerdeyken. Kadını ağladı diye bu kadar dağılması ve kendini kaybetmesi hiç yakışmıyordu. "Göreve birlikte çıkmanız yanlış. Bunu biliyorsun değil mi?" dedim burnumdan soluyarak. "Görevi tehlikeye atıyorsunuz. Üstleriniz bunu bilmiyor mu?" Sarp yere bakarken başını iki yana salladı. Belli ki düştüğü durumdan utanıyordu. Bir zahmet utansın. Duruşumu sertleştirip "Üstünüze bildirin. Esir mühendis tahmin ettiğinizden de önemli. Onu buradan çıkartıp koruma altına almalıyız. Ağlamayı kes görev başına geç asker!" diye de ağlayan kadına kısık sesle bağırdım. Her ikisi de kendine çeki düzen verdi ancak kızın başı hala eğikti. Benden korkuyor utanıyor gibi görünüyordu. "Adın ne asker?" diye bir adım yaklaşıp kadının üzerine kısık bir sesle bağırdım. "Belli ki beni tanıyorsun. Bu halde ağlıyorsan büyük ihtimalle ben de seni tanıyorumdur." Kadın sesimle korkudan titrerken Sarp da gerilmeye başladı. Bu anlamsız korkularının nedeni ne diye merak ederken kadın başını kaldırdı ve kırmızı ışığının altında ıslak yüzüyle gözlerimi kıstım. Bu yüz... Bu yüzü bir yerden tanıyordum. Kadın korkuyla dudaklarını kıpırdatıp utanç içinde kim olduğunu söyledi. "Ecrin Ergani Diyarbakır." Beni kuzeniyle pusuya çeken Yeşil! Her bayram bütün çocuklardan önce en çok çikolatayı verdiğim korkak küçük güzel kız... Küçük çocuğun içinde yatan canavarı görememiş ve yardım isteklerine koşarak karşılık vermiştim. Büyük kız yaralı ve sessizdi ölüm gibi soğuk bakan koyu yeşil gözleriyle endişelendirmiş daha hızlı hareket etmeme neden olmuştu. Ailesinden birinin canını yaktığını ve büyük bir kavga yaşandığını sanmıştım. Ama kızlar beni pusuya çekmiş ve bir ev dolusu hainin önüne atmıştı. Genç ve akılsızdım. Onları güvenli olabilecek bir bölgeye çekmiş kendimi de bir el arabasının arkasına atmıştım. Kızlar korkudan ağlıyordu. Onlar ağladığı için de bedenime saplanan kurşunları hissedemez olmuştum. O halde bile onları kurtarmak için savaşıyordum. Büyük kız... Benden önce ölmüş gibi bakıyordu bana. Bir ara öldüğünü gözlerinin açık kaldığını sanmıştım. Ama derin bir nefes alıp gözlerini yumduğunda yaşadığını görmüş ve aldığım yaralara rağmen ateş etmeye devam etmiştim. Ben de etten kandandım. Bir yere kadar dayanmış ve acıya yenilmiştim. Başım yere düşüp bilincimi kaybetmek üzereyken Yeşil'in korku dolu bakışlarına ve büyük kızın solan yüzüne tebessüm ederek gözlerimi kapattığımı hatırlıyordum en son. Hala her şeye rağmen son kez merhamet duymuştum. Akılsız Borahan onlara hataları yüzünden acı çektirmek istememişti. Ne yazık ki ikisi de küçük canavardan başka bir şey değillerdi. Üstelik büyümüş ihanet etmeye devam ediyorlardı! "Sen... Yeşil!" dedim üzerine doğru yürürken. Korkup küçüldü Sarp da endişelenerek kollarının altına aldı. Onun neye benzediğini görmek için cebimden feneri çıkardım ve çenesini tutarak yüzüne tuttum. Hala çilli küçüktü. Bakışları ne kadar pişmanlıkla kırılsa da artık kimseye güvenmiyordum. Her taşın altında mutlaka bir yılan saklıydı. Onun da bu suratının altında çirkinliklerini sakladığına emindim. Sütü bozuk bir aileye sahipti ne de olsa. "Abi..." Sarp kızın suratındaki elime uzandı ve çenesinden çekti. "Amca kızı. Ama tanıdığım en iyi askerlerden biri oldu. Sakın-" Bu çocuk sevince aptallaşıyordu. Ama bu kadar aptal olmasını hazmedemedim ve yüzüne sert bir tokat attım. Başı yanına düşerken ses mağarada yankılandı. Kendini düzeltmesine izin vermeden kısık sesimle bağırdım. "Amca kızı gibi kendisi de hain! Beni kandırıp bahçelerine çektiklerini bildiğini sakın bana söyleme! Bilmiyorum de!" Kasılan bedeninden ve kollarından sıyrılan kadınla bilmediğini anlayıp burnumdan derin bir nefes verdim. Başını uzun süre eğdi daha sonra ise yumruklarını kısarak yıkılmış bir halde gözlerime döndü. "Bilmiyordum." "İyi, şimdi öğrendin. Hainin ne bizim yanımızda ne de TSK'da yeri var. Burada işini bitir!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD