Melike
1 saattir niye ağlıyorum bilmiyorum ama verdiğim karar en çok bana ağır geldi herhalde.. Heyecanımı biliyorsunuz, içimde pır pır ediyor bir şeyler yarın okullar açılıyor diye ama şimdi yok olmak, kaybolmak istiyorum. Ne oldu birden sen alışverişe çıkmıştın diyebilirsiniz..
Süleyman üsteğmenle yemek yedikten sonra bana bir anda söylediği şeyle nutkum tutuldu. Aklımın ucundan bile geçmeyen bir şeydi bu. Ben daha 22 yaşında idealleri olan genç bir kızım ne bir ilişki düşündüm ne evlilik falan gibi şeyler planlıyorum. İdealist yanımın tek derdi var bu küçücük köy okulundaki cevherleri keşfetmek.. Yalnız duyduğum şeyler elimi ayağımı birbirine dolaştırdı.
"Tutamıyorum artık içimde, çok fena vuruldum sana" dedi ama ben üsteğmene karşı bir şey hissetmiyorum ki. Tamam yaş itibariyle büyük olduğu için bir İsmail ya da Salih gibi de değil ama ne bileyim.. Off bilmiyorum! Dilim tutuldu karşısında epey bir süre, sakince bekledi benim konuşmamı..
"Komutanım ben.. Yani şahsınızla bir ilgisi yok. Bir ilişki istemiyorum ama bana bacınız gözüyle bakmanıza da gerek yok. Arkadaşınız olsam olmaz mı?" diyebildim sadece.
"Olur öğretmen hanım, tabi ki olur" dedi. Ardından o hesabı ödedi ve biz tekrar tek bir kelime konuşmadan köye geldik. Beni eve bıraktı.
"İyi günler" dedi ve gitti. O gittiğinden bu yana ağlıyorum. Neden bilmiyorum üsteğmenin bana bir anda mesafeli oluşu zoruma gitti. Halbuki arkadaş olmak kötü bir şey değil ki.. Bütün günü böyle geçirdim canım yemek yemek de istemeyince akşam bir şey yemeden yarın için hazırlıklarımı tamamlayıp yattım.
Sabah uyandığımda dün kaybolan heyecanım yine oradaydı işte şükürler olsun. Hemen kalktım akşamdan hazırladığım kıyafetlerimi giydim. Şuan 1 saat 1. sınıflarıma ders yapacağım. Onlar için aldığım malzemeleri de aldım çıktım evden ama ben çıkmışken İsmail'in beni beklediğini gördüm.
"İsmail günaydın?"
"Günaydın Melike, sana yardıma geldim"
"Ya çok teşekkür ederim. Çocuklar için aldıklarımı götürecektim"
"Hepsi bu mu?"
"Yok çok var da ben taşıyamam diye almadım"
"Tamam hadi hepsini getir indirelim okula"
"Ayy harikasın, hemen getiriyorum" deyip içeri girdim ama farkında olmadan akmaya başladı gözyaşlarım. Çünkü 1 aydır ne zaman bir şey yapacak olsam beni bekleyen Süleyman üsteğmen olurdu. Bu ağır geldi açıkçası bir anda tüm irtibatı koparmak mı lazımdı yani. Dışarı çıkmadan hemen sildim gözyaşlarımı. Her şeyi çıkarınca İsmail onları arabaya koydu.
"İsmail çok teşekkür ederim valla hayat kurtardın her ders arası gelip parça parça götürecektim."
"Bu konularda lütfen artık bizden yardım istemeye alıştır kendini."
"Tamam tamam"
Onunla okula gittik aldıklarımı sınıfın bir köşesine istifledik.
"Ben bütün gün dışarı olacağım Melike"
"Aa neden ki?"
"Komutanımın emri, okulun ilk günü olduğu için sıkıntı çıkarabilirler dedi"
"Öyle mi? Peki ne diyebilirim, çocuklar zarar görsün istemiyorum"
"Tamamdır merak etme beni görmeyeceksiniz."
Gülümsedim öyle deyince o yandaki sınıfa geçti bu arada da benim öğremcilerim geldi. 5 tane pırlanta..
"Hoş geldiniz miniklerim"
Kıkırdadılar ben öyle deyince. Onlar oturunca önce aldıklarımı verdim ama botları görünce botlara sarılmaları beni mahvetti. Hüngür hüngür ağladım. Kendimi toparlamam zor olsa da hemen çeki düzen verdim kendime ve onlarla 1 saat boyunca harfleri çalıştık, ödevlerini verdim, ders bitiminde onlar gitti.. Çok mutluyum şuan öyle böyle değil.
Yarım saat sonra 2. ve 3. sınıflarım geldi. 9.30- 13.00 arası onlarla ders yapacağım ve bu grupta 15 öğrencim var. Onların hepsi mavi önlüklerini giymiş gelmişti. Heyecanla başladım aylar önce hazırladığım müfredatı anlatmaya. Gün boyu bu şekilde devam ettik, kayda aldığım öğrencilerin hepsi geldi. Bu da beni çok mutlu etti artık gün bitmiş ben gidecekken sağı solu toparladım ama öğretmen masasının çekmesinde bir zarf görünce şaşırdım, bütün gün fark etmemiştim bunu. Zarfı açınca içinden bir not çıktı.
"Sen sanıyorsun ki ben inat edersem vazgeçerler. Anlamadığın şey şu vazgeçmezsen ölürsün. Defol git! Bir kez daha uyarmam"
Derin bir nefes aldım. En sevmedikleri şey okumuş insan. Cehalet beslenebildikleri tek kaynak çünkü. İşim bitince dışarı çıktım İsmail bekliyordu beni. Elimdeki notu ona gösterdim.
"Çocuklardan birine bıraktırmışlardır."
"Anlamıyorum İsmail, zorbalıkla neye ne kadar mani olabilirler. Beni yılsam gitsem yerime yenisi gelecek"
"O geleni de aynı yöntemle bıktıracaklar, bu herifler bundan besleniyor. Sen merak etme nöbetleşe bekleyeceğiz senin kapında"
"Hayır İsmail bunu istemiyorum, benim canım sizinkinden daha kıymetli değil. Bu sebeple kimsenin beklemesini istemiyorum."
"Valla üsteğmenimin kesin emri var kusura bakma ve sonuna kadar haklı. Hiçbirimiz şikayetçi değiliz bu durumdan."
"Allah Allah kendileri neredeymiş acaba?"
Güldü ben öyle deyince.
"Kendisinin işi varmış bizi görevlendirdi."
"Hıh duy da inanma" dedim ama içim içimi yiyor niye benden uzak kalıyor ki sanki. İsmail beni eve bırakınca ne kadar ısrar ettiysem de içeri girmedi Bay çok bilmişin kesin emri var tabi nasıl girsin adam. Artık akşam yemeğinden tabaklara koyup çıkardım ona, o dışarıda yedi. Geceye kadar o kaldı gece de Veysel geldi..
Ben bir hafta bu şekilde devam ettim. Öğrencilerim bana alıştı ben onlara. Derslerimiz çok güzel geçiyor, çok eğleniyoruz ama bu sürede üsteğmeni bir kere bile görmedim. Her gün başka bir asker eşlik etti bana ama o gelmedi. Ne kindar adammış aklım almıyor. Ben de öyle olmaz böyle olur dedim askerlerin nöbet değiştireceği saatte cumartesi sabah ilk arabayla ilçeye indim. Amacım beni merak etmesini sağlamaktı ama hayatımın hatasını yaptığımı bilemedim..
🇹🇷
Süleyman
Birbirimizi görmezden gelirsek kalplerimizde selamı keser mi? diyor ya Sezai Karakoç gelsin ben ona anlatayım, kesmiyor.. Kalbim sabah akşam bir Melike diyor sanki ama saygı duymak zorundayım. Sevgilim olmadı ama kardeşim olmak da istemedi arkadaş olacakmışız. Lafa bak. Ben seninle nasıl arkadaş olayım Melike. Seni görünce kalbim sıkışıyor şu herkesin öve öve bitiremediği kelebekler uçuşuyor oramda buramda. Olamam yani..
Bu sebeple de uzak kalmaya çalışıyorum. 1 hafta oldu bir kez görmedim. Özledin mi dersiniz, burnumda tütüyor özlemek ne kelime. Öğretmen olduğu için tehdidin bini bir para bu sebeple boş bırakmıyorum, kendim gitmesem de sürekli askerler onunla. Hepsiyle can ciğerler zaten. Yalnız 15 gün önce Salih'i göndermek çok zor geldi ona. Tedavisi bitince teskere beklemesine gerek olmadan, yolladık memleketine ama hem o üzüldü hem Melike. Yine de numarasını aldı Salih'in evinin eminim sık sık arar onu da. Değişik bir hatır gönül anlayışı var. Kimseye yük olmamak ve borçlu kalmamak için çırpınıyor adeta.
İsmail ve Veysel okul için heyecanını anlattıkça o anları canlanıyor gözümde ama canım yanıyor yanına gidemedikçe. Gidersem duramam gibi geliyor. Bir laf ederim ne bileyim bir hareket yaparım da onu sıkıntıya sokarım ya da kalbini kırarım diye korkuyorum..
Bugün de cumartesi biraz önce Veysel geldi şimdi İsmail gidecek, haftasonu da olsa boş bırakmak istemiyorum çünkü yeni bir not bırakmışlar hem de okul çekmecesine. Bu sebeple tetikte olmakta yarar var. Hayalleri var, bu köye yeni bir soluk kazandırmak istiyor, belki uzak bir ihtimal ama denemeye değer. Ben evrak işlerimle ilgilenirken nefes nefese halde İsmail girdi odama.
"Komutanım"
Bir anda fırladım yerimden.
"Noldu İsmail ne bu halin?"
"Komutanım Melike yok"
Yutkunamadım o an, canıma kıymıklar battı sanki..
"Ne demek yok"
"Evinde yok biraz sordum sabahki minibüsle gitmiş."
"Allah kahretsin ben bu kıza daha nasıl anlatayım tehlikede olduğunu"
"Hemen 2 asker daha al yola çıkıyoruz"
"Emredersiniz komutanım"
İsmail çıkınca derin nefes almaya çalıştım, ya başına bir şey gelirse... Kötüyü çağırmamak için sustum.. Hemen çıktım, askeri araçla yola koyulduk ama 7-8 km gitmişken kırmızı minibüsün kenarda beklediğini gördüm.
Silahlarımızı alıp indik hemen. Temkinli adımlarla ilerledik.
"Ne oldu burada"
"Komutanım bitmişiz komutanım" konuşan şoför, düzgün bir çocuktur vatansever bir kürttür.
"Noldu Amed"
"Komutanım dağdakiler kesti yolumuzu kimin neyi varsa aldı lakin daha fenası bir öğretmeni bir de Ahrat amcanın torununu aldılar. Elimiz kolumuz bağlı bir şey yapamadık, mani olmak isteyince Yıldıray'ı yaraladılar."
"O konuşmaya devam ediyor ama benim kulaklarım uğuldamaya başladı. Felaketim geldi sanki, kulaklarımda aynı şey çınlıyor; öğretmeni aldılar.. Benim olamayan dik başlı ama narin Melike'yi."
"Sen ahaliyi yeniden köye bırak"
"Emrin olur komutanım"
Bizim çocuklara döndüm hepsi burnundan soluyor Melike hepsi için önemli ama şuan mesele Melike değil şuan 2 tane genç kıza uzanan şerefsiz eller..
"Hazırlanın gidiyoruz"
"Nereye gideceksiniz komutan Allah bilir hangi dağa gittiler."
"Cehennemin dibine hatta analarının amına da gitseler ben onlara gittikleri yeri mezar yapıp o kızları kurtarmadan dönmeyeceğim"
"Ayağınıza taş değmesin komutanım"
Zihnim bulanık pek kendimde de değil gibiyim ama baştan ayağa öfke kuşandım bir kere. Benim kurtarmam gereken 2 tane vatan evladı var. Benim kızılelmama el sürmüşler madem, ellerini koparmam gerekenler var...